hesabın var mı? giriş yap

  • başlık: kemerde sahile gelen ruslari kovaliyorum beyler

    1.ben osmanlı torunuyum o kevaşelerin sıcak denizlere inmelerine izin veremem

    2.@1 sebepsiz güldüm piç şuku

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.

  • bu ilanda fantastiklik görmeyen arkadaşlar uygunsa benim kriptonit madenimde çalışmaya gelebilir ücret dolgundur. servis olarak da t-rex kullanıyoruz, kapınıza kadar bırakır.

  • yakın zamanda bir yerli akıllı telefon şiarıyla tanıtımlara başlayan ve hükümet tarafından da göklere çıkarılan vestel'in durumudur.

    yazılımı, merkezi işlem parçası vs. amerikan yapımı bir telefon olan venus, raks'ın dışarıdan getirip üzerine kendi etiketini yapıştırdığı cep telefonu ne kadar yerliyse, o kadar yerlidir.

    yıllarca batının eski teknoloji ürünlerini amerikalı iş ortaklarıyla yaptığı anlaşmalarla ülkemizde üretip "yerli üretim" diye halkımıza kakalayanların geleneği aynen devam etmektedir.

    nasıl ki koç, vakti zamanında anadol'un motorunu ingiltere'den kent motor'dan alıp, getirtip, türkiye'de ürettiği saca takıp, yerli otomobil diye reklam yapmışsa, vestel de aynını kendi ürünlerinde yapmaktadır.

    vestel'in değil cep telefonu, ürettiği televizyonun içerisinde bile yurt dışı üretimi pek çok parça vardır. vestel'in ürettiği buzdolabının motoru bile italya'dan gelmektedir.

    koç, sabancı, zorlu vs. bunlardan yüzde yüz yerli nitelikte herhangi bir kalkınma hamlesi beklenemez. çünkü bunlar bütün yatırım ve üretim kararlarını uluslararası iş ortaklarından icazet alarak yapıyorlar ve asıl düşündükleri şey de bu ülkenin kalkınmasından önce kendi lüks yaşantılarının devamıdır.

    bu kadar basit

    emperyalizme bağımlı kapitalist türkiye'de daha fazlasını beklemek sistem değişikliği gerektirir.

  • ben size özet geçeyim:

    -kahve çekirdekleri önce diğer kahvelerdeki çekirdekler gibi "kavrulur".
    -büyük kazanlarda sıcak su ile karıştırılıp içilebilir kahve elde edilir
    -daha sonra elde edilen sıvı kahve daha yüksek "konsantrasyona" ulaşması için daha çok kaynatılır ve ileride sıcak suyla buluştuğunda yeterli konsantrasyona ulaşması için "seğreltilir".
    -bir sonraki aşamada elde edilmiş yüksek konsantrasyonlu kahve ya "dondurularak" ya da "yüksek güçlü havayla kurutulur
    -son olarak da belli bir ölçüde olmaları için parçalanır.

    buraya kadarı "normal" görünüyor. fakat şöyle saçmalıkların olması mümkün:

    -en düşük kaliteli kahve çekirdiklerinin kullanılması. kahve içernler bilirler ki toprağın yapısı, nerede yetiştirildiği, ne kadar kaliteli üretildiği ve en önemlisi nasıl kavrulduğu vs gibi onlarca faktör kahvenin kalitesini etkiler. en kötü kahve çekirdeği ile en kalitelisi arasındaki fiyat farkları 10 hatta bazen 50 kat fark ederken sizce nestle veya jacobs gibi firmalar bu tarz granül kahvelerde en kaliteli çekirdeği mi kullanır yoksa, "kaliteli kahve" olarak satılamayacak kalitedeki çekirdekleri mi?

    -bu yolla üretilen granül kahvelerin içindeki kafein miktarı düşer. kafein kimyasal olarak sentezlenip üretilen bir üründür. bir çok ilaç ve ürünün içerisinde kimyasal sentezlenmiş kafein bulunur. bir de kardeşi vardır, o da taurin. o da besi hayvanlarının barsaklarından elde edilir ve kafein ile benzer özellikler gösterir. içtiğiniz energi içeceklerinin içindeki aktif maddelere bakarsanız orada taurin ve kafein görürsünüz. onların hiç biri "organik" değildir. kimyasal yöntemle üretilebilinir.

    -işte zurnanın zırt dediği yer budur. içtiğiniz bütün granül kahveler kimyasal sentezlemeye üretilmiş kafein ve taurin ile "güçlendirilir". yani siz aslında organik bir madde değil, laboratuvarda sentezlenen "kopyasını" içersiniz.

    -esas saçmalık ise başkadır. organik kahve kesinlikle "kaynatılmaz!". kaynatılan kahvenin bütün kimyasal tadı değişir. en basit ifadesiyle "daha acılaşır" fakat gerçek kahve tadını alamazsınız. daha güçlü ve etkili olur ama damağınızda bırakacağı "lezzet" normal bir kahveden çok farklıdır! misal arapların içtiği "mırra" kahvenin saatlerce kaynatılıp "çamura" dönmüş halidir. gene aynı şekilde en iyi türk kahvesi "kaynama/taşım" noktasına geldiğinde ateşten çekilir. kahve "kaynadığı" andan itibaren bütün tadı ve kimyasal yapısı değişir.

    -yukarıda bahsetmiştim bütün granül kahvelerin içindeki fazla suyun buharlaşması için uzun uzun kaynatıldığını. işte o işlem sırasında kahve hem gerçek tadını kaybeder, hem de bir sürü kimyasal değişikliğe uğrar. daha iyi anlatayım. %90'ı boktan çekirdeklerden üretilmiş kahvenin içine %10 kaliteli kahve katıp aromasını arttırırlar fakat kalitesi artmaz.

    -son olarak, kahvenin en büyük düşmanı "oksidasyondur". yani hava ile buluşan kahve zamanla deforme olur. marketten satın alınan granül kahveler "nitrojen ile paketlenir". bu yöntem paket açılana kadar onu korur fakat paketi açıp havayla ve oksijenle buluştuğu anda bozulmaya başlar.

    -bu nedenle eğer illa granül kahve içecekseniz olabilecek en ufak paketi almanız şarttır. paketleme ücretleri nedeniyle de ambalaj küçüldükçe fiyat artar. 50 gr'lık en pahalı granül kahve aslında "gerçek" kahveden daha pahalıya satılır. ucuz olsun diye büyük boy alırsanız o granül kahveyi korumanın tek yolu onu "tekrar vakumlamaktır". bunu yapmadığınız zaman granül kahve her dk tadını ve kalitesini daha da kaybeder!

    özetle granül kahve :

    -en kalitesiz çekirdeklerden yapılır
    -üretim sürecindeki tüm işlemler gerçek kahve tadını bozar
    -en önemlisi üretici firmalar ve onların gıda mühendisleri o granüllerin kimyasal yapısını istediği gibi kontrol edip, çeşitli kimyasal etkentiler ile içtiğiniz kahvenin tadını kontrol ederler.

    işte bu nedenle sürekli aynı markayı içenler üretici firma "formülünü ve katkı maddelerini" değiştirdiğinde oluşan farkı anlarlar.

    gene bu nedenle farklı firmaların ürettiği granül kahvelerin tadı değişir. bu başlıkta tartışılan markanın son dönemde tadının değişmesinin sebebi de tek bir şey olabilir :

    üretici firma daha karlı bir yöntem bulmuştur ve bu nedenle kaliteyi düşürmüştür. ya da formülün kalitesini "bilerek" düşürmüşlerdir.

    bunun arkasındaki en temel mantık da "bunlar zaten bizim ürettiğimiz kahveden başka her şeye benzeyen 'şeyi' zaten farkında olmadan içiyorlar, daha boktanını versek bile içecekler" zihniyetidir.

    gerçek kahve pahalı bir zevktir. insanlar bu lezzeti en üst seviyede yaşamak için hem para hem de emek harcarlar.

    granül kahve ise "idareten veya mecburen" içilen kimyasal bir üründür. tüketirken bunu bilirsek, en azından "ne şekilde kazıklandığımızı" biliriz.

  • bu cümleyi ancak, emekçi gariban bir amcaya kurabilirsiniz. akp'li tayfadan birini görünce, cübbenizde ilikleyecek düğme ararsınız.

  • twitterda ağlamaya başlayan paralı troll.

    noldu lan furki ayarını bozduğunuz kantar nasıl güzel tartıyor mu?

    hem nolmuş 30.000 lira dolandırıldıysan maaşını alamadıysan işinden atıldıysan. sen devlete karşı mı geliyorsun. vatan haini misin ? terörist misin?

  • iş yerinde bir kız var. allah günah yazmasın bizim aşağı sokaktaki bakkal irfan ağabeye benziyor. ve bu kız, geçen gün, bu prenses hakkında, "ay o ne ya allah aşkına, bacakları yamuk yumuk, hiç güzel diil!! .ss" dedi. önce kulaklarıma, sonra sırasıyla gözlerime, burnuma, koluma, beynime, kalbime, ayaklarıma inanamadım. yaşadığım evreni inkar ettim. aklım bir kuru yük gemisine binip en uzaktaki kara parçasına doğru yol aldı. umarım çabucak döner. çünkü kafam bomboş şu anda.