hesabın var mı? giriş yap

  • 14. yüzyılın ilk yarısında avrupa'da yaşamak belki de sıradan insanlar* için en zorlu çağ ve coğrafyaydı.

    batı roma'nın çöküşü sonrası akın akın gelen göçler sebebiyle durmaksızın yapılan savaşlar, peşine yaşanan bubonic plague*, iberya'da müslüman akınları sebebiyle kan ağlayan avrupa'da, 1000-1300 yılları arası sular biraz durulmuştur. medieval warm period* ve artık göçlerin sona ermesi sonucu kurulan feodaliteyle birlikte oturan stabil siyasi konjonktür, nüfusun 38.5 milyondan 73.5 milyona yani neredeyse ikiye katlanmasını sağlamış. (iklim grafiği)

    14. yüzyılda ise avrupa nüfusu tekrar yarı yarıya azalmış, bunun başlıca sebebinin ise 1257'de endonezya'da bulunan samalas yanardağı'nın patlaması olduğu düşünülmektedir. milattan sonra tambora ile birlikte gözlemlenen en büyük patlamaymış. vei* ölçeğine göre 7 büyüklüğündeymiş.

    bu patlama sonucunda çin'in sichuan ve yunnan bölgelerinde salgın hastalıklar vuku bulmuş ve moğol hanı möngke bile bu hastalıktan yakasını kurtaramamıştır. moğollar'ın çin fethi gecikmiş ve bu payeye kubilay han vakıf olmuştur.

    aynı zamanda kore ve japonya'da da kıtlık baş göstermiştir. kore'de büyük bir tahıl kıtlığı görülmüş ve sonucunda moğollar'a vassal olmuşlardır. japonya'da da durum benzerdir. budizm'in bir kolunu kuracak olan rahip nichiren, dönemi şöyle anlatmıştır:

    "son yıllarda, imparatorluğun her köşesini etkileyip tüm ülkeye yayılan garip olaylar, kıtlık ve salgın hastalıklar var. öküzler ve atlar sokaklarda cansız bir şekilde yatıyor. nüfusun yarısından fazlası yaşamını yitirdi ve her ailede biri yas tutuyor."

    zaten bu 1300-1350 arası öyle lanet bir dönem ki avrasya'da önce buzullar kıtanın çoğunluğu kaplamış. 1300'lerde kuzey avrupa'da sıcak bir yaz görülmemeye başlamış, radyokarbon testleri bitkilerin buzul yüzünden öldüğünü gösteriyormuş. 1315-1317 arası ise o kadar çok yağmur yağmış ki fransa kralı x. louis, low countries'e yaptığı seferi yarıda kesmek zorunda kalmış. çünkü o bölgeyi, olduğu gibi sele kapılmış ve bataklık halinde bulmuş.

    avrupa'da tarlalarda çalışacak kimse kalmamasından dolayı hayatta kalabilen serfler, lordlara karşı birtakım haklar elde etmiş. etmiş etmesine ancak önce dondan, daha sonra ise durmak bilmeyen yağmurlardan dolayı yiyecek kıtlığı had safhaya ulaşmış. o kadar ki ingiliz kralı ii. edward, kırsalda bulunan st. alban katedralini ziyarete gittiğinde kendisi ve şurekası için ikram edilecek bir ekmek bile bulunamamış.

    tam her şeyi atlatıp rahat nefes alacağız derken asya'dan(en eski örnekler kırgızistan'da bulunmuş), daha doğrusu cani bey han'ın genoalıları* kuşatırken, mancınıkla vebalı askerleri düşmana fırlatmak suretiyle önce kefe, oradan da italya ve avrupa'ya taşınan kara vebayla birlikte nüfusun 3'te 2'si kırılmış. hastalığın yayılım haritası

    fransa ve ispanya'nın bazı kırsal kesimlerinde 1300 öncesindeki popülasyon yoğunluğu günümüzde bile erişilememiş durumdaymış.

    gel gelelim, kara veba'nın da ortaya çıkışında en önemli etkenin, meşhur tambora patlamasının sebep olduğu little ice age'ten önceki küçük buz çağı olduğu düşünülüyormuş. havaların soğuması sebebiyle(bkz: yukarıdaki iklim grafiği) hastalıklı pirelere sahip fareler, insanların korunaklı barınaklarına hücum etmiş ve dolayısıyla hastalığın insana geçişi gerçekleşmiş. evet fareler değil, farelerin taşıdığı red rat flea cinsindeki pireler bu hastalığı taşıyormuş. (bkz: adi sıçan piresi)

    bütün bu felaketler sonrasında deliye dönen insanlar, günahları yüzünden bunların olduğunu düşünerek kerbela'da yapıldığı gibi kendilerine işkence etmeye başlamış ve tanrıdan merhamet dilenip kefaret ödemişler. o kadar moda haline gelmiş ki kendini sokaklarda kırbaçlamak, kilise önce ses çıkaramamış. daha sonra dönemin kutsal roma imparatoru iv. karl'ın "aman hocam bunlar kendilerini deli gibi yaptı" ısrarıyla papa bu bedel ödeyen bdsmcileri heretic ilan etmiş...görsel görsel

    e haliyle avrupa insanları, kilisenin üst üste yaşanan felaketlere karşı işlevsizliğini görünce, kilise otoritesini ilk sorguladığı dönem bu dönem olmuş. bu kadar felaket yaşayıp din adamlarından bir fayda göremeyince kiliseye karşı ilk isyanlar baş göstermiş. önce ingiltere'de lollard hareketi (bkz: john wycliffe), sonra bohemya'da* hussite hareketi (bkz: jan hus) kilise otoritesine karşı ayaklanmış. bütün bu hareketler elbette martin luther ve reformasyon'a temel oluşturmuş.

    edit: imla ve birtakım düzeltmeler.

  • zengin bir kişi.
    tanım kısmını geçelim, şahsına yönelik eleştirilere gelelim.
    15 aylık bir çocuk babası olarak fena hırslandım kendisine.

    şimdi güzel kardeşim, bakıcılık, dadılık diye bir kurum var. bu kurum neden vardır, sana çocuğuna bakarken yardımcı olsun, daha da önemlisi sen işindeyken gücündeyken çocuğunla ilgilensin diye vardır.

    şimdi işin yok, gücün yok o anda. tatildesin. çocuğunla dilediğince beraber zaman geçirme fırsatın var. zaten çocuklu ailelerde tatil de bu işe yarar. kaçırdığın şeylere yeniden kavuş, çocuğunla daha bir zaman geçir diye.

    neyse, benim yazıdan anladığım hanife teyze çocuğunun çorbasını pişiriyor, hanife teyze çocuğunla geziyor, hanife teyze çocuğunla (tam süreyi dolduramasa da) saatlerce oyun oynuyor, sen de bikiniyle güneşleniyorsun. e neden yaptın o çocuğu o zaman? tatilde bile onunla vakit geçirmeyeceksen, onu hanife teyzeye "satacaksan", üstüne hanife teyzeyi de bunun için millete ilan ediyorsan, sen neden o çocuğun annesiyim diye dolaşıyorsun?

    bir de milleti "şekerim doğuruyor, doğuruyor bakmıyorlar. saldım bayıra mevlam kayıra diyorlar" diye eleştirirsin. senin bunu yapanlardan banka hesabın dışında neyin eksik? o çocukla tatilde bile hanife teyze ilgileniyorsa sen kimsin?

  • "iyilik yap denize at" demişler ama atamadım. dayanamayıp anlatacağım. kardeşim maltepe'de orhangazi ilköğretim okulu'nda sınava giriyor. saat 9:20'de okula geldik sohbet ediyoruz.
    "hayatın bu sınava bağlı değil, rahat ol" geyikleri dönerken anons yapıldı, öğrencilerin sınıflara girmesi gerektiği söylendi.
    öptüm, gaz verip yolladım. elimde kahve ile girişin karşısına oturdum, velileri bahçeden şutlayacakları saati bekliyorum.
    aksiyon burada başlıyor...

    feryat figan bir kız binadan fırladı 'anneeee' diyerek haykırmaya başladı. koşarken bir taraftan da 'orhangazi değil osmangazi' demez mi?
    saate baktım 09:44, kız okulun önünde hüngür hüngür ağlıyor, annesi de ağlamaya başlamaz mı?
    yemin ediyorum bana bir haller oldu. bir an her şeyi unuttum, bildiğin hayatımın amacıymış gibi yerimden fırladım.
    50 metre koşup kızın elinden giriş belgesini aldım, adresi haritada bulup beklemelerini söyledim.
    araba 300 metre mesafede, ben günde 2 paket sigara içiyorum ve hayatımın deparını atıyorum.

    arabanın ilk sahibi sakarya il emniyet müdürü, 2. sahibine satarken çakarları sökmüşler ama siren duruyor.
    dörtlüleri yaktım, sireni çalıştırdım saniyeler içinde okulun önündeyim.

    kız ve annesi arabaya atladı, 7 km yol ve 10 dakikadan biraz fazla zaman var.

    7 milyar insanın önünde konuşma yapsam dudağım titremez ama adrenalin varille salgılanıyor.

    ve evet, 09.58.
    okula bir girişim var, padişah saraya böyle girmemiştir.
    kız sarılıp öyle öptü ki, master card reklamı aklıma geldi.
    "paranın satın alamayacağı şeyler vardır, gerisi için onemliuyarilar"

    umarım başarırsın canım, iyi şanslar...

    edit: düzeltme

  • bira şişesi kapağının içinde plastik bir parça vardır.

    --- spoiler ---

    çoğu hafta pazar günü bile çalışan ve madalyaları koyacak yer bulamayan ben, dünyanın öbür ucundaki proje ortağına, whatsapp aracılığyla işle ilgili bir şey sordum. gelen cevap bir kasa bira fotoğrafıydı. çünkü günlerden cumartesiydi.

    --- spoiler ---

    o lastik parçaya, conta denir.
    o kapağa da, contalı kapak!