hesabın var mı? giriş yap

  • sadece kemalistler değil; ingiltere kralı, rahmetli başkan kennedy, taçsız kral pele, backenbauer, kaleci mayer, nadia komanaçi, brigitte bardot ve fenerbahçeli cemil de sorumludur.

  • ahlak olmazdı ama bir otokontrol mekanizması gelişirdi. çevresinde birtakım bitkiler ve hayvanlar olan bir mağara adamını düşünelim. bu adam şimdi x hayvanını aşırı avlayınca, y hayvanını yiyip kendisine arz eden tehlikeyi ortadan kaldıran x hayvanını daha fazla avlamaması gerektiğini anlayacaktır. benzer şekilde bazı bitkileri fazlasıyla tüketince, o bitkilerden beslenen ve avladığı hayvanların göç etmesine tanıklık edecektir. haliyle bunu ortadan kaldırmak için o bitkiden daha fazla yararlanmamaya karar verecektir. tüm bu farkındalıklar ahlakı değil, o adam için hayatta kalma içgüdüsünü geliştirecektir. hayatta kalmak için yaşadığı doğaya karşı kontrollü olacaktır. doğru ya da yanlış ahlak konusu değil, hayatta kalma konusu olacaktır.

  • özeti şudur;

    "feneri kurtaracaksınız diye türkiye'yi yakmayın"

    beşiktaşlı olarak altına imzamı atıyorum..

  • - seni rüyamda gördüm cansu.
    - sahi mi? nasıl gördün?
    - nasıl desem? böyle bazı şeylerden arınmış, saf, yalın bir şekilde diyeyim.
    - ay gerçekten mi? hadi, inşallah.
    - aynı şeyi ben de sabah kalkınca dedim biliyor musun?
    - ne dedin?
    - hadi, inşallah dedim. akşam bize geliyorsun değil mi? film izleyecektik?

  • ev kadını camiasında gizli bir parola.

    17 yaşımdan gün almamla başlayan ve aralıksız devam eden çalışma hayatıma 2 ay önce bir ara verdim. hem mutfakta oynamayı, hem beslemeyi seven biri olarak, zamansızlıktan şimdiye dek amatör lig sayılabilecek, en şaşaalı eseri karnıyarık olan mutfak repertuarımda bir üst lige çıkmaya niyetlendim ben de ve pasta-kurabiye-börek kulvarında takımdan ayrı düz koşuya başladım. çabam kısa zamanda meyvelerini verdi tabii. öyle ki, evime gelen 60 yaşında aile dostu misafirlere bile yemek sepeti açıp "size pizza mı söyleyeyim, hamburger mi, kebap mı?" diyerek menü sunan ben, "size avokadolu boşnak soslu arjantin böreği yaptım" diyerek kapıları açar oldum. bu süreçte de doğal olarak zamanını evde geçiren ve hamur işlerindeki başarı ve başarısızlığa çok ehemmiyet veren kadınlarla daha fazla zaman geçirmeye başladım. ve mirim gördüm ki bir yufka sadece bir yufka değilmiş, ince ekmek parçası, börek ara ürünü falan değilmiş, başlı başına bir illuminati şifresiymiş bu camiada...

    - size kıymalı börek yaptım:)
    - yufka böreği mi?

    misal bu, şifreli olarak "300'ler komitesinden misin demek". buna "yok el açması" diyorsan evet demiş oluyorsun, ki bunlar piramidin en üstü, bizim buralarda yok bu kademeden... "evet yufka böreği" diyorsan, "değilim, sadece teklif ederseniz cemiyetinize girmek istiyorum" demiş oluyorsun. iyice konudan habersiz olup saf saf "yufka böreği ne yahu, börek tabii ki de yufkadan olmaz mı eheheh" diyerek bön bön bakıyorsan "bu bizim aramıza giremez, börekleri yiyip derhal kalkalım" anlamında alttan alttan bakışıyorlar.

    tarikata girmenin kuralı yufkaya bok atmak. muhabbet nereden, nasıl getirilirse getirilsin, bir noktasında "eline sağlık çok güzel olmuş" diyerek susup, kaş altından manalı manalı sana bakarak vereceğin cevabı bekliyorlar. sınav anı bu işte. bu noktada muhakkak yufkaya bok atacaksın. söylemen gereken parola "ya yufkası güzel değildi, yoksa daha güzel oluyodu" olmalı.

    börek çiğ de kalmış olsa, kağıt gibi kupkuru, vıcık vıcık yağlı da olsa, ıspanağı az, tuzu fazla da kaçmış olsa, hatta komple simsiyah yanmış bile olsa, "yufkası güzel değildi bu sefer, yoksa daha güzel oluyodu benim böreğim" demelisin. bu camianın kabul ön şartı bu. parola bu. "first rule of fight club"ı bu. şaşırıp başka bir şeye bok atmayın sakın. ben ilk denemelerde öyle yaptım ama sessizce böreklerini bitirip gittiler hemen. peynire, maydanoza, ıspanağa, fırına, kesilen elektriğe suç attığım sayısız davetten sonra nihayet kalan son etken olan yufkaya bok atmayı denediğimde ise her zaman "hmm..." diyerek gözlerini halıya diken, ve rujlu dudaklarına değdirmeden minik minik yedikleri böreği bitirir bitirmez de okuldan gelecek çocuklarını bahane ederek kalkıp giden bu kadınların ossaniye gözlerinde parlayıp sönen şimşeği gördüm. bir anda ortamın elektriği değişti resmen, resmiyeti bırakıp candan bir tonlamayla beni 3 gün sonra yapacakları çok gizli bir toplantıya davet ettiler derhal ve artık aralarına katılabileceğimi söylediler. tabii bunlar olalı çok oldu, artık ben de bu cemiyetin bir üyesiyim, ben de yeni adayların çay davetlerine gidip, "ya bu sefer yağını fazla kaçırmışım, yoksa daha güzel oluyodu benim böreğim"i duyanda, sessizce gözlerini halıya indirip tek kelime etmeden böreğini bitirdikten sonra kalkanlardan oldum.

    diyeceğim o ki, sizin hiçbir şeyden haberiniz yok. dünyayı hamur işi ustası 13 kadın yönetiyor. yılda bir kez bir araya gelen bu "una bulanmışlar" tarikatının üyeleri, dünyanın hakimi olmak için planlar yapıyorlar. hedefleri bütün sınırları kaldırıp sadece hamur işi içeren tek dünya mutfağı kurmak. kimlerin bu cemiyette olduğunu bilseniz şaşar kalırsınız. seyrettiğiniz dizilerde, filmlerde yığınla subliminalle beyninizi yıkıyor, görmeyi bilenler için her yerde "biz buradayız, varız" mesajını bırakıyorlar. misal yufka açan kadınların her zaman üçgen olan oturma düzenine hiç dikkat ettiniz mi? veya bernini'nin 'yufka açan kadın' heykelini* kaçınız biliyor, ya da demirtaş burada aslında ne demek istedi hiç düşündünüz mü?

    komplo teorisi bunlar amaan dediğinizi biliyorum, ama belki bir daha yufka alırken ambalaja daha dikkatli bakarsınız artık, kim bilir...

  • aynı zamanda temel karamollaoğlu'na "ben sizi dinlemek istemiyorum" diyen kadındır. e sen dinlemek istemiyorsun da başkan seni niye dinliyor?
    peki şu yaptığın çıkışı erdoğan'a yapabilir misin?

  • videoya saçma sapan bir icat çıkacak diye tıkladım. ama son derece basit, kullanışlı ve ekstra maliyet getirmeyen bir çözüm olmuş. tebrik ettim.

  • genelkurmay başkanlığı şah fırat operasyonu ile ilgili açıklama: link

    "uluslararası antlaşmalar ile türk toprağı olan süleyman şah saygı karakolu’ndaki manevi değeri yüksek ecdat yadigârı emanetler, suriye'de ortaya çıkan güvenlik sorunları ve askerî zaruretler nedeniyle, haklarımız saklı kalmak üzere geçici olarak yine suriye topraklarında bulunan suriye eşmesi köyüne taşınmak üzere getirilmiştir.

    geride değerli emanet bırakılmamıştır. suriye eşmesi'nde naaşın nakledileceği bölge birliklerimiz tarafından kontrol altına alınmış, bayrağımız göndere çekilmiştir. "şah fırat" operasyonu sırasında herhangi bir çatışma yaşanmamış, başlangıç evresindeki intikal esnasında bir personelimiz geçirdiği bir kaza sonucu şehit olmuştur.”

    geride değerli emanet bırakılmamıştır diyerek en değerli şey olan vatan toprağı ile haysiyetinizi bıraktınız, daha ne olsun !!!

  • obsesif bozukluk kişinin aklından geçen saçma sapan düşünceler, kompülsif bozukluk da bu düşüncelerin getirilerinden kurtulmak için akabinde yapılanlar efenim. ben yaşadım, biliyorum, o bakımdan. birkaç örnekle konuyu açıklayacağım şimdi sizlere. başlıyorum.

    ***

    ben sorunlu bir evlat idim. evliya sabırlı bir de annem vardı. hikayeledim burada fakat hala var. ama artık ben sorunlu değilim. neden? çünkü çözdüm ben olayı.

    ***

    şimdi en başlarda aklımdan şu şekil düşünceler geçiveriyordu. hakim olamıyordum kendime.
    "eğer annemi yatmadan kırk bir kere öpmezsem annem bu gece ölecek."

    yani bu derece ciddi bi şey geçiriyorsunuz aklınızdan, hem de kontrolünüz dışında geçiveriyor böyle. gidip paşa paşa öpüyordum. sonra rutine bağladım tabii. her gece yatmadan önce annem ölmesin diye gidip kırk bir kere öpüyordum annemi. çoğu kez abim dövüyordu öpücük törenini müteakiben; halbüse anlatsam anlamazdı ki, ben orada annemi kurtarıyordum sadece.

    böyle oya yapar olurdu, parmağına doladığı ipi çözerken "ay lanet evlat, deli midir manyak mıdır bıktım senden..." der, bazı bazı ağlardı. cefalı annem benim... neyse.

    bi sene filan öptüm heralde.

    muhabbet kuşu ölmesin diye her elime aldığımda üç kere göğsünden, üç kere gagasından öper, üç kere de sol kanadını açıp kapardım.

    babamı da yedi kere öpme kararı aldım sonra. de babam sinirli insandır laf aramızda. yedi mi, hayır. sonra onu öpmekten doğal koşullar sebebi ile vazgeçtim.

    hepsi için toptan güzel bir şey yapmaya karar verdim sonra sonra, her gece mutfak lambasını yedi kere açıp kaparsam ailecek kurtulacaktık. babam fark etti bunu da, her gece malum saatte gelip mutfağa oturmaya başladı. "patlatacaksın ampulü eşşolunun." diye kovaladı sonra bi gün. ben ne yaptım, alarmı kurup gece kalkıp yakıp söndürmeye başladım. böylece babamı atlatmış oluyordum.

    bunlar işin geyik tarafı tabii. her terliği sola çevirme, nefesini tutup bildiğin duaları okuma (morarabilir kişi bunu yaparken) ve gitgide bana fizyolojik olarak da zarar veren benzeri davranışlarım artınca...

    bir gün dedim ki;

    "lan eğer bir daha böyle yapmaya devam edersem, ailecek yarına çıkamayalım."

    o gün bu gündür yapmam hiç öyle. valla bu şekilde kurtuldum. tavsiye ederim.