hesabın var mı? giriş yap

  • o kadar alışmışsınız ki insanların acısını, sevincini sosyal medya üzerinden göstere göstere yaşamasına insan bir gün sessiz kalıp yasını yaşasa size garip bir olaymış gibi geliyor.

    çıkın artık şu kalıplaşmış durumlardan.

  • bilet almanin kolay olmadigi tren seferi. simdiden soyleyeyim biraz uzun bir entry olacak. (en asagida bildigim kadariyla bilet alma yontemleri de anlatmaya calistim. )

    su siralar populer olmasi guzel olmadigi anlamina gelmiyor. evde got buyutmekten iyidir. kars’in ekonomisi bu populerlik sayesinde asiri derecede canlanmis, haliyle halk turistleri cok seviyor. kars henuz bakirken gitmenizi oneririm, henuz magnetci bile yok!

    donmus gölün ustunde yurumek cok farkli bir tecrube, ayrica ani harabeleri de muhtesem! “rus yapilari cok guzel” demek icimden gelmiyor, bir elin parmagi kadar kalmislar. diger binalar ise göze guzel gelmekten olabildigince uzak klasik turk binalari. gravyer ustalarini da zamaninda ruslar getirmis. insan bazen “rusya kars’i isgal etmeseymis sehrin yozgat’tan farki olmazmis” diye dusunuyor malesef.

    ankara’dan binecekler ankara gar’dan otobusle irmak istasyonuna gidiyor ( 2 saatlik yol), ordan trene biniyorlar. biz istanbul’dan kayseriye ucup trene ordan binmeyi sectik. tren gece 1 civari ordan gectigi icin hem bir gun az izin almis olduk, hem de otobuse binmemis olduk. aksam vakti disarda pek bir sey gozukmuyor, trene biner binmez uyuyup gunun ilk isiklariyla uyanmak guzel oldu. birazcik rotarla aksam 8’e dogru kars’a varmistik. (kars kaz evi o saatte acik ancak ac olmadigimiz icin gitmedik)

    yatakli vagon cok rahat, yatak/carsaf temiz. yastik kilifi getirebilirsiniz, biz getirmedik. odada lavabo, bir adet masa ve buzdolabi bulunuyor. buzdolabinin icinde ikram olarak su,cubuk kraker(<3) ve cikolata var.

    yemekli vagona pek guvenmeyin, yaniniza sandvic vs. alin. erzurum’a gelmeden herkes cag kebabi soyluyor, (tanesi 10 lira, normalde erzurum’da daha ucuzmus) siz de soyleyebilirsiniz.

    konduktorle aranizi iyi tutarsaniz tren hareket halindeyken kapiyi acabilir, telefonunu dusurenler oluyormus aman dikkat. bize kapiyi acip kapadiktan sonra biri gelip direk “abi kapiyi acar misin, fotograf cekicem” dediginde adamin cevabi “yasak, acamam” oldu.

    artik trenlere ek vagon eklendigi icin lokomotifin arkasindaki jenerator yetmiyor, en arkaya ek jenerator ekliyorlar. arkayi goremiyorsunuz. (konduktor gelin gosterim dedi, jeneratorun icine girdik, gercekten gozukmuyor arka taraf :( )

    nasil bilet alabilirim?

    bir ay sonrasinin biletleri sabah 7-10 arasi bir saatte cikar, ancak bu biletler acentalar tarafindan coktan rezerve edildigi icin trenin cogu dolu gozukur.

    bilet alma yollari(bildigim iki tanesi):
    1- eger o vagonda yer varsa bu durum vagon isminin yaninda parantez olarak gorunur. o vagonlari gozumuze kestiriyoruz, parantez icindeki sayi 0 olmadigi muddetce umut var.

    +parantez icindeki sayi bos yer sayisiysa neden vagonda bos yatak goremiyorum?
    -bir kisi bos olan koltuga tikladiginda sistem o koltugu ona 10 dakikaligina rezerve eder. rezerve edildigi icin ekranda bos olarak gozukmez ama parantez icinde gozukur. insanlar arkadaslariyla ayni kusette/odada yer almak icin rezerve edip diger yataklarin bosa dusmesini bekliyorlar. hedefimiz bu 10 dakikanin sonunda o yatagi almak!

    bu ekranda surekli f5 yapiyoruz. 2 kisiysek bir kisi cinsiyetleri erkek, bir kisi kadin yaparak denerse sans yukselir. (ekran acilir acilmaz cinsiyetleri secelim ki bos yere tikladigimizda cinsiyet sormasin) cunku kadin olan odada kadin, erkek olan odada erkek bileti alinabiliyor. kadinlarin yani mi bosaldi? hop arkadasiniz o yatagi alir, erkeklerin yanindaki mi bosaldi? hop siz aldiniz. ayni yontemle bekleyerek diger yatagi da alabilirsiniz.

    2- benim de bilet buldugum daha fazla sansa dayali yontem. birinci yontemde iki kisiyi yan yana denk getirememistik,hep farkli kusetlere dustuk, uzulduk. o gunun aksami bir ay sonrasina baktik, hepsi alinmis. sonra onceki gunlere bakayim derken iki hafta onceki cuma gununde yatakli vagondaki bir odanin bos oldugunu gordum, laps diye aldim. muhtemelen biri iptal etti ve bu bana denk geldi, bu tur durumlara rastlayabilirsiniz. az once baktim uc hafta sonrasina bir adet yatakli oda hala bos gozukuyor ornegin. ne zaman kime denk gelir bilinmez. planlar her zaman bozulur, biletler her zaman iptal edilir. onemli olan size denk gelmesi.

  • 500 liralık alışveriş yapmak demek isterdim. keşke sadece yapmakla kalsaydı. bu alışverişi bir de kredi kartındaki birikmiş puanlarla ödemek. detay istediniz buyrun, ama pek ufak değil.

    edit: entry arada oylanıyor, komik oluyor. enflasyon çok. olayın geçtiği sene, 2009'dur. şimdi yumurta, peynir, yoğurt falan alıp, 500 tl veriyoruz. şimdinin 5000'i falan herhalde ne bileyim. para algımı komple kaybettim. ama çoktu ya o zaman için. edit gereği duydum yemin ediyorum. hiç unutamıyorum. 2009'daki mağaza, levis'tı.

    edit 2 : sene 2024. bi tane dandikten ayakkabı aldım diye kartıma 250 tl bonus gelmiş. trendyol milla'da bi tane dandik gömlek 500 tl olmuş. ilk editim ne zaman hatırlamıyorum. çok zenginlik hatırlıyorum. hani şey zenginliği, köprüden geçerken "ya arkadaş bu evlerde kim oturuyor...." diye sorgulatan zenginlik. işte tam da o zenginlikti. 2009'da onlara geliyordu 500 tl puan.

  • "yazmayin, baslamayin" diyenlere kulak asmayin.

    bazi ulkelerde insanlar kod yazsin diye devlet baskani duzeyinde kampanya duzenlenir, bizim ulkede birak devleti ayni isi yapan diger insanlar dahi "baslamayin" diye kostek olmaya calisir.

    cok acaip milletiz yemin ederim.

  • efsane tofaş kadrosunun bir o kadar efsane point guard'ı.

    final serilerinde efes pilsen'e korku, takım arkadaşlarına ve taraftara güven verirdi. mehmet okur'un basketbol kariyerindeki ilk senesi, ibrahim kutluay'ın fenerbahçe ile oynadığı ilk yıllar, naumoskili efes pilsen vs david rivers'lı rashard graffith'li tofaş rekabetini görmüştü.

    koyu bir efes pilsen'li olmama rağmen maddi imkansızlıklardan dolayı kapanmasına çok üzülmüştüm. çünkü hiç bir nefretim yoktu ve biliyordum ki tofaş ne kadar güçlü olursa efes pilsen'de bir o kadar güçlü olmak zorunda idi. ilerleyen yıllarda efes pilsen dağılan tofaş'ın ekmeğini çok yediyse de daha sonra (üstüste iki kez euroleague 3..lüğü) devamını getiremedi.

    edit: keymark9'un uyarısı. sağolsun..

  • insanının zihniyetiyle, binalarıyla koskoca bir gecekondu olan şehir. yani bir şehir 30 yılda hiç mi 1 adım ilerlemez gerçekten inanılmaz.

    izmirli'yim. 20 yıl izmir'de yaşadım, yaklaşık 20 yıldır da ankara'da yaşıyorum. yurtiçi/yurtdışı çok yer gezdim gördüm ancak bu kadar abartılmış bir şehir daha önce görmedim. izmir'i kötü yapan şey suriyeliler istanbullular vs de değil. şehre baştan aşağı gecekondu zihniyeti sirayet etmiş durumda. başka bir şehirde yaşayıp ara ara izmir'e gelince yozlaşmayı, şehrin iliklerine kadar işlemiş varoşluğu çok net gözlemleyebiliyorsunuz.

    merkez ilçelerden bahsedecek olursak. dışardan gelerek izmir'in güzel yüzünü görüp hayran olanların uğradıkları ortam büyük oranda güneyinden kuzeyine sahil şerididir. güneyde narlıdere'den başla, kuzeyde mavişehir'e kadar sahil şeridinde mekanlar da, havası da, insanı da süperdir izmir'in. kolay kolay bozulmaz buradaki semtler. en nezih yerlerinin de bir göztepeli olarak karşıyaka-bostanlı-mavişehir hattı olduğunu da belirterek hakkını vermek lazım.

    ancak denizden içeri 1 km girdiğinizde büyük oranda karşılaşacağınız şey brezilya'nın favela'sıdır. abartmıyorum bir çok mahallede akşamları sokağa çıkmaya korkarsınız. karabağlar'ı, uzundere'si, limontepe'si, buca'nın bir çok mahallesi, eşrefpaşa'sı, kale'si, basmane'si, tepecik'i, kahramanlar'ın bir kısmı, bayraklı'nın arka mahalleleri, doğançay'ı, kuruçay'ı, toros'u, levent'i, yeşildere'si, ballıkuyu'su varoşlarını say say bitmez. izmir koskoca bir varoştan oluşuyor. bu mahallelerin çoğunu yeni gelenler bilmez. 2 saat dolaştır kaçarak uzaklaşır izmir'den.

    eskiden izmir'in en güzel yanlarından biri yazlık mekanlarıydı. kuzeyde dikili, çandarlı, foça'dan başlayıp güneyde çeşme, karaburun hattına uzanan tüm sahil şeridi izmirliler'in yazlık mekanıydı bir zamanlar. merkezden taş çatlasın 1 saate insanlar mis gibi akdeniz havasına atıyordu kendini. şimdi 1 saatte şehirden çıkmak mümkün değil. hadi bir şekilde attın kendini bir sahil şeridine, zaten eskisi gibi bir yazlık alma şansın yok ama eskiden sezonluk yazlık kiralardık. bak 15 günlük, aylık değil sezonluk kiralardık, mayıs başı eylül sonuna kadar. şimdi deniz görmeyen, denizden esen meltemin ulaşmadığı o 30/40 yıllık yıkık yazlıklara aylık 150 200 bin çekiyorlar. acayip.

    tekrar gelelim şehir merkezine. rastgele bir mahalleye zoom yaptım. görsel şu: görsel
    izmir'in en eski mahallelerinden yeşilyurt-akevler arası hatta daha çok eski adıyla arapderesi. alınmasınlar ama eskinin çingene mahallesi. bizim çocukluğumuzda burada pet şişe toplayanlar, değil gecekondu çadırda yaşardı burada. gitmeye korkardık. sonradan şehrin göbeğinde gecekondu mahallesi oldu. şimdi burada 100 metrelik "düz" tek bir sokak bulamazsınız. çünkü 30 yıldır bütün belediyeciler oy için gecekondulara tapu dağıtmıştır. sokaklar leş gibidir muhtemelen. şimdi google kamerası ile sokaklarında gezdim her gecekonduyu yıkan apartman kondurmuş. 3 metre genişlikte yol zik zak yapa yapa ilerliyor binalardan. sokaklar ağzına kadar araba dolu, muhtemelen hiçbir binanın otoparkı yok. inanılır gibi değil şehir planlaması vs hak getire. siz de rastgele bir çok mahalleye aynısını yapabilirsiniz, deneyin farklı bir şeyle karşılaşmayacaksınız.

    gelelim insanına. ailem dahil türkiye'nin en yobaz insanları burada yaşıyor olabilir. atatürkçü geçinen cahiller ordusu resmen. bütün şehrin atatürk'le ilgili okuduğu tek yazılı kaynak yılmaz özdil yazıları muhtemelen. standart bir konyalı'dan zerre farkı yok insanlarının. biri chp'ye küfrediyor, diğeri aynı bakış açısı ile akp'ye. aynı mantıkla oy kullanıyorlar vs.

    hepsinin yanında bu kadar varoş bir şehir yakın gelecekte meydana gelecek bir depremde ne hale gelecek tahayyül edemiyorum. 3 sene önce, 2020'de merkez üssü izmir bile olmayan sisam adası'ndaki 6.6lık ve sadece 16 saniye süren deprem, merkez üssünden 50 km ötede 17 bina yıkıp 117 can aldı. merkez üssü izmir olup da 7 civarında deprem olması halinde, maalesef izmir'in hatay'dan daha kötü hale geleceğini düşünüyorum.

    izmir, parası olan için sahil şeridi ve yazlık mekanları ile "şimdilik" yaşanabilir durumda. suri, afgan vs göçüyle şehirdeki güvenliğin ortadan kalkması ile o cazibesini de kısa zamanda kaybedeceğini düşünüyorum. ayrıca şehirde korkunç bir pahalılık var. eskiden istanbul>ankara>izmir derdim. şimdi izmir=istanbul>ankara olmuş.

    şimdi yine birileri çıkıp "beğenmiyorsan gelme" şeklinde sığ bir şekilde eleştirecek. 7 göbek izmirli biri olarak, anamın babamın olduğu, bütün şehirde anılarımın olduğu yere kimseden izin alıp gelmeyeceğim elbette. gençlik anılarımın olduğu her sokağı skip atmışsınız, bira içtiğimiz her köşe başını suriyelilere peşkeş çekmişsiniz. geçmişin hatrına az bile yazdım ya neyse.

  • yükseltilen doların, teşvik planı ile yüksek kurdan halka kitlenmesi ve malum çevrelerce yüksek kurdan satılması olayı.

    geçmiş olsun.

    edit: bazı millet düşmanı teröristler mesaj atıp durmuş "almasaydın iyi olmuş diye". dolarda değildim ama diğer insanlar için üzüldüm. siz anlamazsınız empati falan, milletinizi sevmediğiniz için.

  • giorgio vasari’nin, michelangelo’nun sanatı hakkında “sanatta ulaşılabilecek en son ve yetkin nokta” ifadesini kullandığı rönesans döneminin dev sanatçısının aynı temalı dört heykel çalışmasının ismidir.

    pietà del vaticana, 1498–1499
    pietà’lar içinde en bilinen ve en sevilen eseridir.
    fransız kardinal jean de bilhères tarafından yaptırılmıştır. kardinalin mezar anıtı için yapılmış ancak 18. yüzyılda aziz petrus bazilikası’ndaki ikametgahına taşınmıştır. sanatçının kendi imzaladığı tek eser olma özelliğini taşımasına rağmen daha sonra yaptığı bu eylemin kibirliliğinden pişman olan ve çalışmalarının başka bir parçasını asla imzalamamaya karar veren michelangelo bu heykeli yarattığında sadece 24 yaşındaydı. (sen kaç yaşındasın canım?)

    palestrina pietà, 1555
    pietà’ların en tartışmalısı.
    neden mi? ilk pietà’da “ben kimim de meryem’in göğsüne imza atabildim” diye üzüntüden kahrolan alçakgönüllü dev heykeltraşımız “bir daha herhangi bir eserimi imzalarsam ne olayım” dedi diye! o yapmadı diyenler, o başladı ama öğrencisi tamamladı diyenler, ne münasebet ayol tabii ki o yaptı diyenler...
    her neyse, eser floransa galleria dell'accademia’da ikamet ediyor.

    la pietà bandini, 1547–1553
    “her taş kütlesinin içinde bir heykel vardır, heykeltraşın işi onu keşfetmektir.” diyen sanatçımızın üçüncü pietà çalışması.
    yaw he he! heykel zaten taşın içinde vardı da sen keşfettin, fazlalığı attın, ortaya bu çıktı. yoo bayım yoo! sanatının biz insancıkları büyülemesine engel olamazsın. üstelik 72 yaşında yapmaya başladığın ve 8 senede mum ışığında geceli gündüzlü çalışarak tamamladığın bu eser taşın içinde değildi. yemezler!

    museo dell’opera del duomo'da sergilenen heykel grubunda, isa’yı taşıyan figürün yüzünün michelangelo'nun kendi portresi olduğu kabul edilir ve sanatçı öldüğünde bu heykelin ayakları altına gömülmeyi düşünmüştür.

    la pietà rondanini, 1564
    pietà’lar içinde en hüzünlüsüdür.
    son nefesine kadar taşa hükmeden sanatçının ölmeden 6 gün önce başladığı, lakin tamamlayamadığı bir heykeldir. varın siz hesap edin, sadece 6 günde şu aşamaya geldiyse acaba tamamlayabilseydi ne çıkacaktı ortaya bilinmez. eser, milano castello sforzesco bulunuyor.

    bitmemiş yapıtları bile rodin gibi büyük heykeltraşlara yol göstermiştir.

  • bu uygulamada kendimi yaşlandırıp anneme yolladım. şu an yaşlılığını gördüğümüz dedemi bile tekrar yaşlandırmak zorundayım. bütün sülalemi yaşlandırdım. anneyi böyle şeylerden haberdar etmek pişmanlıktır.

  • ağızları 30 karış açıkta bırakan cv'dir. öyle cv mi olur lan?

    yalnız bu cv ile yeme içme işine girmesi cidden ülke açısından kayıp olmuş, büyük bir üniversitede büyük bir hoca olabilirmiş. ha istese şu dakika da olur, tutan yok. demek ki adamın her şeyi hazmetmiş ilginç bir kişiliği varmış, helal olsun.

    galatasaray lisesi, boğaziçi üniversitesi, london school of economics, berkeley, brown, princeton, stanford, georgia, koç...

    insan sayarken yoruluyor.

    bunların birisine bile uğrayan (bakın okuyan demiyorum, 3 aylığına da olsa parayı bastırıp şöyle bir uğrayan) kendini eşi bulunmaz adam sayıyorken, vedat milor'un böyle mütevazı kalması takdire şayan.

    bir de bonus olarak dünya bankası diyor, dünya bankasında çaycı olmaya razı ekonomistler var lan bu dünyada!