hesabın var mı? giriş yap

  • "yıllar önce bir karadeniz kasabasında görev yaparken, kansızlık nedeniyle başvuran bir hastamı muayene ediyordum. konjoktiva dediğimiz alt göz kapağının içine bakarken, bir yandan da :
    'amca sende basur mu var?' dedim.
    kansızlığın baş sebeplerinden biridir ve karadeniz'de bu duruma sık sık rastlanır. amcanın dışarı çıkarken yanındaki arkadaşına söylediğini hâlâ hatırlarım...
    'ne doktormuş be, helal olsun..! gözümden baktı, göötümdekini gördü.' "

    acı çekmeden muayene olma yöntemleri de varmış. sorundan muzdarip olanların bu doktora gözükmesi tavsiye olunur.

    edit: anı bana ait değildir. mail yoluyla elime geçti. paylaşalım dedik.

  • 11 yıl olmuş burada yazmaya başlayalı. birçok insanla tanıştım, çok yazdım, çok okudum ve en önemlisi çok şey öğrendim.

    bence öğrendiğim en önemli şey özetle şu: "el sikini görmeyen kendindekini keser sapı zannedermiş."

    bir konuda çok heyecanlandığımda, o konuyu bir tek kendim bildiğimi ya da en iyi bildiğimi sandığımda ekşi sözlük'e bakıp boyumun ölçüsünü aldım. benim bilmediklerimi bilen, bildiğimin farklı yönlerini bilen ya da konuyu hiç anlamadığımı hissettiren o kadar çok entry gördüm ki. rahatladım artık, keser sapımı çıkarıp çıkarıp göstermiyorum.

    bu rahatlığa da alıştım üstelik. biri saçma sapan bir şeyler yazdığında, nasılsa daha çok bilen, daha doğrusunu bilen, bunu daha düzgün anlatan birinin gelip düzelteceğinden, uyaracağından, doğrusunu yazacağından (ya da belki çoktan yazdığından) o kadar eminim ki, sallamadan geçiyorum. bu da güzel bir şey.

    gel gör ki bu günlük hayatıma da yansıdı. bu aralar kafamı yoran bu. yeni insanlarla, hele de ekşi sözlük dışından insanlarla diyaloga girmekte zorlanabiliyorum bazen.

    misal biri heyecanla bir şey anlatmaya başlıyor. bi şey öğrenmiş, bi şey fark etmiş ve çok emin ortamdakilerin bilmediğinden. hani bakıyorsun, troll de değil. bütün içtenliğiyle anlatıyor. uzun metrajlı çaylak entrisi gibi. bitmiyor da. konuşuyor, konuşuyor, sonra birileri katılıyor, konuşuyorlar, konuşuyorlar... kimse gelip gazlarını da almıyor. o aslında öyle değil ya da onun bu boyutu da var diyen kimse çıkmıyor. alışmışım ya, bekliyorum ben de. sonra dinlemeyi de bırakıyorum.

    yaşın ilerlemesinden kaynaklanabileceğini de düşünüyorum bazen, ama yok. o bahsettiğim ortamlardaki insanlar da aynı yaşta. eee?

    üstüne bir konuda bir şey anlatma heyecanıyla dolduğumda, bunu hemen buraya yazıp rahatladığım gerçeği de var. fıldır fıldır dolanmıyorum, kimi yakalasam da kime anlatsam diye. ben burada anlatıyorum. anlattığım birinin ilgisini çekerse okuyor, çok ilgisini çekerse mesaj atıyor da üstüne konuşuyoruz. hiç ilgisini çekmeyen bakmadan geçiyor. sırf bir şeyi anlatmak için yanıp tutuşuyorum diye kimsenin zamanını almıyorum, kimseyi bıktırmıyorum... ama gel gör ki artık kimseye de bir şey anlatmıyorum.

    bir sonuca vararak bu entriyi bitirmeyi çok isterdim. ama açıkçası ben de sonucu bilmiyorum.

    e onu yapamadıysam başka türlü bitireyim: bunca zamanda farklı birçok konuda keser saplarını buraya koymuş ve gazımı almış herkese teşekkür ederim.

  • abd'de, california eyaletinin güney doğusunda imperial county sınırları içinde bulunan sonora çölü'nün ve salvation mountain'ın kıyısında, meksika sınırına 50 km mesafedeki ıssız ve kurak bir bölgede yer alan yerleşim yeri. sloganı ' abd'deki son özgür yer ' . özellikle meraklıların ve motorcuların gelmesiyle yaz nüfusunun 3 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. yaz-kış devamlı kalan ise yaklaşık 200-250 kişilik bir grup. çöl iklimi olduğu için yazın sıcaklık gündüz 45-50 derecelerde, akşam ise 0-5 derecelerde seyrediyor. herhangi bir resmiyeti olmadığı için doğal olarak imar izni bulunmuyor ve sakinleri çadırlarda, karavanlarda ve derme çatma prefabrik evlerde kalıyor. henüz olmasa da yakın bir zamanda hükümetin buraya bir el atacağı ve kamulaştıracağı kesin gibi.

    toplumun dayattığı kurallardan bıkan ve alternatif bir yaşam hayal edenlerin yaşadığı ve kendi içinde kendi kurallarının olduğu bir yer. the beach'teki yerleşimin çöldeki versiyonu diyelim. elektrik, su, kanalizyon, çöp toplama gibi hizmetler olmadığı için yaşayanlar kendi imkanlarıyla bunları hallediyor. elektrik için jeneratörler ve güneş panelleri, su için yeraltı suları ve taşıma sular kullanılıyor. banyo için küçük göletler ve taşıma sularla doldurulan küvetler kullanılıyor. keza tuvalet için de ortak kullanımda olan kabinler olsa da herkesin kendi çöpünü temizlemesi şart ! çeşitli suçlara karşı kendi güvenlik birimleri var ve yaşayanların verilen cezalara uyacaklarını baştan taahhüt etmeleri zorunlu. gün içinde doğa yürüyüşleri yaparak, müzik dinleyerek, kitap okuyarak, çeşitli hobilerinizle ilgilenerek, meditasyon ve yoga yaparak vakit geçirebileceğiniz gibi, akşamları da çeşitli grupların sahne aldığı eğlencelere katılabilirsiniz.

    `grand theft auto v'te stab city olarak adlandırılmıştı bu yer. the lost mc'nin mekanı olarak grand senora çölünde alamo gölünün hemen kıyısında yer alıyordu. ayrıca çeşitli belgesellere ve filmlere de konu olan bir yerdir.

    into the wild;

    https://www.youtube.com/watch?v=g4bw2yknqky

    https://www.youtube.com/watch?v=7ysetduhow8

    https://www.youtube.com/watch?v=5rehikn5krq

    2015 yapımı bir belgesel ;

    escape from slab city

    2012 yapımı bir belgesel ;

    welcome to slab city

    2010 yapımı bir belgesel ;

    americana slab city

    daha fazla kaynak için ;

    https://en.wikipedia.org/…iki/slab_city,_california

    http://www.milliyet.com.tr/…580--yasasiz-tek-sehir/

    https://www.facebook.com/slabcitywebsite

  • taliban'ın ailelere yazdığı bir mektupla 15 yaşından büyük kız çocuklarını taliban askerlerine eş olarak "hediye etmelerini" istemesi durumudur. o masum kız çocukları yerine türkiye'de islamcı teröristlerin zaferine sevinen kadın ve erkekleri paketleyip taliban'a eş olarak gönderebilsek keşke. https://twitter.com/…591/status/1427006319391870978

  • 'devletin malı deniz, yemeyen keriz' gibi vecizeler üretmiş, rüşvetçi, ikiyüzlü, dedikoducu halktır.

  • "le cola'yı fransız malı zannedip arkadaşlarla bim'i bastık, feyizli bir abi bizle sohbet etti. şimdi namaza gidiyoruz. nereden nereye."

  • ülkesinde basın özgürlüğü olmayan, yürüyüş özgürlüğü olmayan, bırak peygamberi siyasi liderleri bile karikatürize edenleri linç eden iktidar partisinin başbakan'ının katılacağı yürüyüştür.

    bilin bakalım hangi ülke başbakan'ı!

  • 15 yıllık bas gitaristlik hayatımda geçen yıl doğruluğunu anladığım durumdur. şöyle ki, taksim (bkz: dorock) barda düzenli sahne aldığımız zamanlardan birinde, judas priest'ten painkiller çalıyoruz. baya da iyi yardırıyoruz parçayı normalde. ancak alkolün etkisiyle sanırım, bu sefer ben parçanın daha girişinde mavi ekran verdim. parçanın hangi nota ile başladığı konusunda bile bir fikrim yok. beyin olmuş tabula rasa. lan dedim bittik. sonra aklıma geldi, olm rezil olacağına kapat potanstan gitarın sesini, çalıyormuş gibi yap. ama nasılım a dostlar, görmeniz lazım...yılların air guitarcılarına taş çıkaracak hareketler yapıyorum. bir davulcuya gidiyorum şekil yapıyorum, bir seyirciye gidiyorum gitarı biralarla tokuşturuyorum falan. insanlar gazdan ölecek.

    arkadaş, grup arkadaşlarım da dahil, biri de çıkıp demedi ki aga bu nedir? lan bildiğin çalmadım parçayı, kimse anlamadı. tebrik falan aldım hatta milletten. orada anladım ki, boş işler bunlar. o zamandan beri jamiroquai falan çalıyorum daha çok lan. nasıl travma yarattıysa artık...

    denizin buz gibi sularından gelen edit: işittiğim laflar sebebiyle illa "ironiden anlamayan nesle aşina değiliz" diye not düşüreceksiniz adama. hayatımın yarısını verdiğim bir enstruman için nasıl "boş işler bunlar" diyebilirim ki?