hesabın var mı? giriş yap

  • kalori deposudur. burada yaklaşık yarım ekmek ve binbir çeşit peynir, omlet, sucuk, vs. ile yaptığınız kahvaltı sizi öğle yemeğine kadar zar zor idare ederken, iki parça kızarmış tost ekmeği + standart ada kahvaltısındaki (ingiliz, iskoç, irlanda kahvaltıları) standart malzemeler (iki parça küçük sosis, iki parça bacon, iki yumurta, bir miktar fasulye, bir miktar mantar) özellikle alışık olmayan bünyeleri öğle yemeğini saatler sonra yemeye zorlayacaktır. osurtur (fasulye ve mantardaki protein).

    düşünüldüğünde ağır bir kahvaltıdır. yani kenarda köşede kalmış mekanlara korkunç paralar verip yediğimiz "hakiki köy kahvaltısı" başlığı altına girebilecek, türk kahvaltısıyla aşılabilecek bir kahvaltı değildir.

    adamlar kuru fasulye yiyorlar abi... bu kuru fasulyeyi biraz barbunya gibi yapıyorlar genelde. içinde soğan veya başka bir şey yok sanırım. safi tereyağı, tuz, salça ve inanılmaz derecede şeker + fasulye tabii ki. gerçekten burada geleneksel yemek olarak yediğimi kuru + pilavdaki fasulyeyle alakası yok. duruma göre o veya bu şekli sevilebilir.

    daha da ilginç bir şey, ingilizlerin her bokun yanına fasulye çekmeleri oldu. bazı yerlerde "continental" kahvaltı (peynir, reçel, cereal vs.) bu kahvaltıdan önce veya sonra sunulur, ama genelde onun yanında da fasulye vardır. fasulye ayrıca birçok ana yemeğin yan ürünü olarak da bulundurulur bazı yerlerde. öyle ki, fast food sektöründe bile yaygındır bu. kfc'den ortalama bir menü aldığınızda patates kızartmasına ek olarak ufak bir kağıttan kasede fasulye verirler. fasulye seviyorlar kısaca. bana fazla "şekerli" gelmişti ama kahvaltı konsepti düşünülünce süper bence.

    net içeriği konusunda tam olarak kimsenin anlaşamadığı bir mesele aslında. "full" müdür bilemem ama "english breakfast" dediğimizde içinde en azından sosis, bacon, fasulye ve yumurtanın olması gerekiyor.

    çoğu buna mantar da ekliyor. bir kısmı black pudding (domuz kanından yapılan sosis, denedim, beğenmedim) ve rendelenmiş patatesten yapılan ilginç bir kızartma ekliyor (hash brown?). tost veya french toast ile yenmesi makbul. french toast maalesef bildiğimiz kızarmış yağlı ekmek. öyle yumurtaya-süte bandırma veya bazı diğer ülkelerdeki gibi şeker vs. ile taçlandırma gelenekleri yok. yağlı tavaya ekmeği atıp bir iki kere döndürüyorlar.

    irlanda kahvaltısında black pudding'e ek olarak white pudding de var. ayrıca yaygın bir domates közleme/kızartma geleneği de var tüm ada kahvaltılarında.

    oldukça kalorili, kilo aldırıcı, ama besleyici ve tok tutucu bir kahvaltı. midenizi aşırı yorabilir eğer pek kahvaltı huyu ve hevesi olmayan biriyseniz. genelde çay ile tüketilir, ama yıllar yılı tanıştığım çeşitli kültürlerin etkisiyle sade kahve ve portakal suyu ile kendimi türkiye'nin sorunlarından ırak güvenli bir ortamda hissettiğimi söyleyebilirim.

    şöyle ki, ingiltere'den döndükten sonra evde olduğum zamanlar, ister kahvaltı, ister öğle yemeği, ve hatta bazen akşam yemeği için bu yöntemi uyguluyorum. konserve barbunya pilaki tat açısından (ve zamanımın değeri nedeniyle) fasulyenin yerini tutuyor. kestane mantar, herhangi bir tür sosis, varsa pastırma, yumurta ve domates ile kendimi adada hissediyorum. bu tabii ki türkiye'de kolay bulunan malzemelerle yapılmış hali. arada bulabildiğim yerlerden domuz ürünleriyle yapıyorum ki asıl tada ulaşabileyim. türkiye'de satılan bacon maalesef biraz daha amerikan usulü. ingiliz baconındaki gibi daha kalın kesim, daha diri tadı vermiyor.

    ingiliz kahvaltısını seviniz, sevmeyenlere sevdiriniz. bu da bir tat işte "zeytinsiz kahvaltı mı olur yea" demeye gerek yok.

  • bir gün korku filmi izleyip salonda uyuyakaldım. sabaha karşı beyaz bir şey üstüme atlayıp beni uyandırdı. resmen altıma sıçtım. bir baktım bembeyaz bir kedi. acıktı herhalde benimki dedim kalktım. ayılınca hatırladım benim kedim yok ki! sokak kedisi olamayacak kadar temizdi. ben de kapıcıyı arayıp evimde kedi var dedim. o da sabahın beşi aq banane dedi. doğru dedim. sonra yan komşunun kapısındaki paspasda kedi resmi olduğunu hatırladım. bir iki saat sonra gittim kedilerini geri verdim. balkondan benim eve zıplamış manyak.

    bir kaç gün sonra duştan çıktım, bir baktım kedi gene benim evde. kapı çaldı verdim direkt.

    1 günlüğüne şehir dışına çıktım. geldiğimde kedi gene bendeydi. kapı çaldı, kediyi verirken kadın sizin evi çok seviyor, sürekli size geldi dün biz de balkondan geçip aldık dedi. ben de ehüehü diye gülüp kapattım kapıyı. sonra bir dakika lan dedim bunlar benim eve girmişler! bunu bana söyledi ben de mal gibi gülüp uğurladım kadını.

    aynı gün kapıcıya anlattım durumu abi dedim ailecek bana musallat oldular, önce kedi alıştı sonra komple yan daire bana geliyorlar dedim. o da çok yanlış, özel hayat diye bir şey var belki ben birini öldürdüm kuvvette saklıyorum demesin mi!

    o günden beri balkon kapısını kitlerim. kedi neyse hadi yan komşu da neyse ama kapıcı girerse büyük sıkıntı.

  • güvenlik amaçlı bir uygulamadır. olası acil durumların(motor veya kanatlarda meydana gelebilecek sıkıntılar mesela) yolcular ve kabin ekibi tarafından fark edilmesi için böyle bir uygulama vardır. bir de koltuklar dik, masalar kapalı konuma getirilir. bunun sebebi de acil durumlarda yapılacak tahliyenin hızlandırılması içinmiş. koltukların bu pozisyonda olması bir arkada oturan yolcunun takılmadan rahatça çıkmasını sağlıyormuş. eğer dik değil de yatık konumda olursa arkadaki kişi yerinden kalkamayabilir veya takılıp onun da arkasında kalan yolcuların geçişini tıkayabilirmiş.

  • ttnet tarafından aranarak bugün bu dolandırıcılığa maruz kaldım.

    özetle, taahhütünüz bitiyor faturanızı üç beş katına değil sadece iki katına çıkararak size lütufta bulunacağız onaylıyor musunuz, diye soran çağrı merkezi görevlisine özellikle, kasten sordum: ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor? kendisi tekrar yakın zamandaki bir tarihi söyledi.

    kendisinden yarım saat izin istedim, daha sonra araması için anlaşarak kapattık. bu sırada sahibi olduğum internet hattı kullanıcısını aradım ve taahhütün bitimine daha altı ay olduğunu öğrendim.

    çağrı merkezinden geri aradıklarında, taahhütümün bitmiyor olduğunu, neden yanlış bilgilendirildiğimi sordum. "benim sistemimde böyle görünüyor" dedi. bizim sistemimizde böyle görünmediğini, yaptıkları şeyi neden yaptıklarının farkında olduğumu, bunun suç olduğunu söylemeye başlayınca sözümü yarıda kesip tekrar kontrol edeceğini söyledi. bir kaç tuş sesi, az bekleme süresi.. meğersem bizimki doğruymuş. nereden baktınız peki dedim, online işlemlerden baktım dedi. az önce nereden bakarak söylemiştiniz diye sorunca, kendi sistemimden, bu konuda size bilgi veremem, dedi. peki dedim, bu konunun peşini bırakmayacağımı söyledim. hemen şikayet kaydı oluşturabilirim, diyor. neden sizi size şikayet edeyim?

    btk üzerinden az önce şikayetimi yaptım.
    maalesef kurumsal firmalar, kar artırmak amaçlı olarak müşterinin üç kuruşuna tamah ederek alenen dolandırıcılık yapıyor ve güven kaybetmeyi göze alıyorlar.
    lütfen üşengeçlik etmeyin ve bu tip durumları muhakkak ilgili kurumlara şikayet edin.

    gelen sorular üzerine edit: arandığım numara dolandırıcı numaralarından değil, ttnet müşteri hizmetleri numarası olan 444 0 375.

  • beni de yanına çırak alır mı diye merak ettiğim kişi.

    --- spoiler ---

    durmadan para sayıyordu nihat,
    makine yeter diyordu, makine yorgun, makine argın,
    makine terli...
    fakat durmuyordu nihat, saymaya devam ediyordu!

    --- spoiler ---

  • anaokulunda>>> burasi kres degil
    ilkokulda>>> burasi anaokulu degil
    ortaokulda>>>burasi ilkokul degil
    lisede>>>burasi ortaokul degil
    universitede>>> burasi lise degil

    bi vakitlice yasayamadik hay .minakoyyim

  • lisede okurken, cuma günleri okul çıkışında servisi çiftlikten* geçirirdik. isteyen kokoreç, isteyen mısır falan alırdı. bir gün yine bazılarımız kokoreç alırken ben yarım ekmek dönerimi yemiş halde tok aslan gibi kokoreççiyi izliyordum; tık tıkı tık tıkı sesleriyle sanatını icra ediyordu ustam. "acı olsun mu?" diye sordu arkadaşlara. onlar da erkekliklerinin bütün gururuyla ilerleyen yıllarda basur olmayı göze alarak "bol acılı" dediler. bir zaman sonra kokoreçleri ellerindeydi. birden ustayla göz göze geldik. "sen almadın mı?" dedi, "hayır" dedim. birden bir çeyrek ekmek arasına kokoreç doldurmaya başladı. ben durumu anlayamadan onu izlerken "al" dedi. "saol amca ben yemem" dedim. "al" dedi tekrar "insanlık ölmedi ya".

  • askerde ege ordu denetlemesinde avluda bekleşen 10.000 askerin içinde beni bulup tekmil soran tuğgenerale avazı çıktığı kadar bağırarak tekmil vermek ve sonrasında bölük komutanı tarafından tebrik edilmek.
    26 yaşında adımı soyadımı söylebildiğim için tebrik alacağım hiç aklıma gelmemişti.