hesabın var mı? giriş yap

  • ne fantastik bir yılmış 1963:
    - havada çarpışıp ankara'nın ortasına düşen iki yolcu uçağı (bkz: 1 şubat 1963 ankara uçak kazası),
    - bir albayla bir binbaşının 20 mayıs 1963 darbe girişimi,
    - nazım hikmet'in moskova'da ölümü,
    - ismet özel'in sosyalistliği (bkz: ölü asker için ilk türkü),
    - jacqueline kennedy'nin istanbul ziyareti ve kocasının 10 kasım mesajı,
    - metin erksan'ın susuz yaz'ı,
    - makarios, fazıl küçük, mao, ho chi minh, bir iki üç daha fazla vietnam,
    - ...
    derken zeki müren'in kasım 1963'te gerçekleştirdiği amerika seyahati, türkiye gündemine damgasını şak diye vurmuş! asıl plan iki ay sürecek bir ziyaretken, 22 kasım 1963'te abd başkanı john f. kennedy suikaste uğrayıp öldürülünce, 9 kasım'da başladığı seyahatini bir anda kesip 26 kasım'da apar topar ülkeye dönmüş zeki müren.

    bütün dünyanın kennedy suikasti ile yatıp kalktığı, türkiye'nin ise 60 darbesi sonrası yapılan ilk yerel seçim olan ve ragıp gümüşpalaadalet partisi'nin bütün kıyı şeridini eflatuna boyadığı 17 kasım 1963 yerel seçim sonuçlarıyla çalkalandığı bir sırada, dönemin gazetelerinden son havadis'i asıl meraklandıran husus bambaşkadır (27 kasım 1963, sayfa 2): "bir kız arkadaşıyla tatile çıkan zeki müren'in aniden tatili yarım bırakıp bir erkek arkadaşıyla dönmesi merak uyandırmıştır."

    döndüğü erkek arkadaşı kimdir bilmiyorum ama gerek radi dikici'nin 2018'de yayımladığı aşkın kavurduğu güneş zeki müren adlı kitabından gerekse de müren'in 1987'de milliyet gazetesi'ne verdiği röportajdan kürşat adında bir havacı subaya aşık olduğunu biliyoruz:
    -ben sekiz sene, 1962’den 1970’e kadar, büyük bir sarhoşluk içinde bir aşk yaşadım. allah bana bir daha öyle aşk nasip etmesin!

    bu arada amerika'ya birlikte gittiği kız arkadaşını da az biraz tanıyoruz. zeki müren ingilizce bilmediğinden kendisine yeni dünyada, boyalı basının imalı bir şekilde aralarında herhangi bir rabıta bulunmadığını yazdığı 6 yıllık arkadaşı ülkü sünkitay mihmandırlık etmiş. atlanta'daki georgia stewens'ta mankenlik okuduğu ve de 2 yıldır da profesyonel mankenlik yaptığı yazılan 24 yaşındaki ülkü sünkitay'dan bugüne kalan tek şey, 9 kasım 1963'te saat 12:45'te istanbul'dan kalkan pan am'a binmeden hemen önce yeşilköy havalimanı'nda çekilen şu ve şu
    fotoğraf. pek rastlanılmayan ve çin'in qin hanedanı'ndan ilhamla alınan soyadından yola çıkarsak ülkü sünkitay, 1969'da 82 yaşında ölen eski diyarbakır milletvekili, eski ittihatçı, malta sürgünü veli necdet sünkitay'ın torunu olsa gerek.

    kennedy'nin öldürüldüğü tarihe kadar new york'tan holywood'a, las vegas'tan kaliforniya'ya gezip tozan, marilyn monroe'ya kulhü okuyup james dean'ın balmumuna sarılan zeki müren, yurda döner dönmez ben amerika'dayken adlı bir yazı dizisiyle gezi anılarını kaleme almış. jim crow kanunları'nın halen yürürlükte bulunduğu bir sırada amerikan ırkçılığını, political correctnesslık falan hak getire bir şekilde amerika'da bir zenci ancak şarkıcı olursa seviliyor diyerek dile getiren sanat güneşi'ni, 6 yıl sonra aya insan indirecek olan amerika'da en şaşırtan şey, otomatik meyve suyu makinası olur:
    - meyve suyu mu istediniz, parayı atıyorsunuz: hemen tazyikli mukavva bardak geliyor.

  • insanlarda işlevini yitirdiği tahmin edilen, altıncı his denen nanenin bundan yüzbinlerce yıl önceki insanlarda çalıştığının göstergesi olduğu iddia edilen uzuv. uzuv değil organ aslında.

  • birkaç sene önce ev değiştirirken benzerini bizzat yaşadığım hadise.

    acayip bir heyecan var. güzel bir sitede, oldukça iyi sayılabilecek bir fiyata, tam da istediğimiz şekilde bir daire bulmuşuz. hanımla çok heyecanlıyız. araya tuhaf finansal dertler giriyor ama bir şekilde hallediyoruz.

    ona göre çok uzun süre bizim kahrımızı çeken bazı ev eşyalarını da bu vesile ile yenilemek istiyor evin dişisi. tamam ulan diyorum. yepyeni bir hayat. resmen resetlicez yani. herşeyi...

    yenilerin finansmanına biraz olsun katkıda bulunsun diye ikinci el eşya alanlara fiyat soruyorum kimse almak istemiyor. ya da ölmüş eşek fiyatının yarısını veriyorlar. sinir oluyorum . sahibinden sitesinde, zamanında çok özenerek aldığımız hatta neredeyse bir araba fiyatı bayılıp ve tamamen eski evimiz için özel olarak dizayn ettirdiğimiz eski koltuk takımını, camdan sehpaları, bütün ayakları kırıldığı için komple tamirden geçmiş yemek odası takımını ve takımın dibindeki aynalı konsolu (ölmüş eşek fiyatının yarısı*1.1) fiyatına satılığa çıkarıyorum. ulan diyorum, ihtiyacı olan birisi ucuza alsın, ikinci elcilerin elinde paralanacağına bir öğrenciye gitsin, hem bilirim adamı, anlatayım eşyaları, hatıralarını...belki o dda özenir bizim gibi...onlara iyi bakar...asıl derdim taşımaya hiç karışmamak, eşyalar hakkaten çok ağır ve büyük çünkü. gelsinler, eşyaları evden alsınlar...

    akşam oluyor arayan soran yok. halbuki fiyat çok düşük...

    allah allah diyorum, ilana giriyorum, bir mesaj 'abi hayırlı olsun, inşallah ihtiyacı olan birisi alır, keşke ben de alabilsem'

    'e alsana kardeşim işte fiyatı bu' diyorum 'abi o benim için pahalı diyor, evleniyorum çok masraf oldu' diyor

    cevap vermiyorum...birkaç gün geçiyor. eşyaların durumunu tam yazdığım için kimse aramıyor. arayanlar ise hem yarı fiyat teklif ediyor hem de ikinci elci çıkıyor... ne de olsa tamir görmüş masa, bi köşesi hafif sökülmüş koltukları istemiyorlar. bir de nedense telefonda konuşurken semti bile sormuyorlar ama dairenin kaçıncı katta olduğunu soruyorlar, beşinci kat deyince telefonlar hızla kapanıyor.. yani adam beylikdüzünden kartala gelebilir ama beşinci kattan düzgün şekilde eşya indiremez... iyice sinirleniyorum....

    bu arada evlencek elemanla internette muhabbeti ilerletiyoruz. muhitini, düğün tarihini, yerini filan hepsini anlatıyor.

    artık yeni eve taşınmamız lazım. eski evi de sattık, adamlar temizliğe gelecekler. tüm eşyalar taşındı bir bu satılıklar kaldı evde.

    başka da teklif gelmeyince, adamı arıyorum, gel ulan diyorum, madem evleniyorsun, benim de katkım olsun sana... para da istemicem diyorum ama şartım nikah davetiyesi ve eşyalara hiç dokunmayacam...adam çok seviniyor.

    ertesi gün geliyor. genç birisi. elinde davetiyesiyle birlikte. kimliğini de kontrol ediyorum. gerçekten de nikaha bir ay gibi bir süre var. mahalleden bir kamyonet bulmuş, şöför dahil üç kişiler ama şöför hiç bir işe bulaşmıyor. zaten güç bela ikna olmuş, arada soruyorum 'iyilik yaptın' diyor, 'evlenecek' diyor, 'zorla beni de ikna ettiler' diyor. sevabına gelmiş ama taşımaya karışmam demiş...

    iki genç hevesle dalıyorlar eşyalara, ama her seferinde beş kat in çık asansör de yok, zorlanıyorlar...herşey güç bela çıkıyor evden... hepsi kan ter içinde kamyonete konuluyor. bir tek üçlü koltuk var. taşıması gerçekten zor. çok geniş, benim gibi 1.94lük bir adam için özel yapıldı çünkü, illa ki üç kişi taşımak lazım. eve ilk kez girmesi bile olay olmuştu. iki genç uğraşıyorlar didiniyorlar, çıkmıyor salondan, terler damlıyor her taraflarından ama çıkmıyor işte. bizimkisi aşağıda sigara üstüne sigara içen şöförü çağırmaya karar veriyor.

    ve cebinden telefonu çıkarıyor.

    iphone.

    arıyor 'abi bi gel be... noolur be..bak son kaldı be...abi o kadar geldin, yapıver bu iyiliği de be...' diye uzuyor konuşma.. adam kulağında iphone'la resmen aşağıdaki şöföre yalvarıyor, benim ise nutkum tutulmuş, olduğum yerde telefona odaklanıyorum.

    adama evleniyor diye ikinci el eşyaları veren bende yok o telefondan.

    hayatımda acıyla gülümsediğim ender anlardan birisidir.

  • tolga'nin yüzüne bir şey diyemeden arkadan "bu kim yeaa" diye cikisan anirici tim elemanı yarmistir. karşıdaki de "tolga" diye cevap veriyor. "nası konusuyo o yeaa" diye de atarlanmis kendi kendine.

    arada 20 cm boy farki olunca cok seyapamamis arkadasimiz.

  • genellikle altında art niyet bulunan sorudur. karşıdaki kişiyi "sen üniversiteyi nasıl kazanmışsın ki" şeklinde iğnelemeye çalışır soruyu soran üniversite okumamış şahıs.

    -hangi bölümde okuyorsun sen?
    +makine mühendisliği?
    -2 yıllık mı ?
    +... evet 2 yıllık
    -2 yıllık mühendislik mi olur ya?
    +yarrağım o zaman neden soruyorsun?