hesabın var mı? giriş yap

  • ev arkadaşımın beni en sinir eden hareketiydi. uzun ömürlü olsun diye kullanmıyordu. fakat hiçbir zaman bir kere bile kullandığını görmedim. galiba ölümsüz olmasını istiyordu.

  • öncelikle geçmiş olsun, kendi deneyimlerim üzerinden aklıma gelen 2 olasılık var.

    en büyük olasılık: tartıştığın kişi yöneticinin torpille soktuğu tanıdığı, gidip özelden ağlamış ve olanlar olmuş.

    ikinci olasılık: tanıdığın için kontenjan ihtiyacı doğmuş, işe son giren olarak sana patlamış.

  • şu an pek kimse farkında değil ama sonuçları acı olacaktır. beyler bayanlar hayırlı olsun. sgk'lıysanız ( ki emekli yada değil muhtemelen öylesiniz ) yarından itibaren doktor size bir ilaç yazdığınızda ecazenede şu durumla karşılaşacaksınız:

    eczacı size yüzde 30 ile yüzde yüz arasında ekstra bir ilaç katkı payı çıkaracak. çünkü sgk size bir ilaç yazılmışsa o ilaca eşdeğer ( eşdeğer olayı elbette pek çok ilaçta yalan ) ilaçlar içinde en ucuzunu size sözde bedava vermeyi teklif edecek.

    fark ödemek istemiyorsanız o sözüm ona eşdeğer ilacı alacaksınız ( doktorunuzun size yazdığı ilacı değil ), ha illa ben doktorun bana yazdığı ilacı istiyorum derseniz o zaman pamuk eller cebe.

    akp'nin sağlık kazıkları ndan en yenisi ve irisi bu.

    varsa merak eden sgk'nın bu uygulamayla yıllık olarak tasarruf (!) etmeyi planladığı paranın büyüklüğünü ( elbette sgk'nın tasarruf ettiği para siz değerli arkadaşlara girecek olandır ) o paranın miktarı yaklaşık:

    450 ile 500 milyon lira. ( yazı ile dörtyüzelli ile beşyüz milyon ).

    hayırlı olsun.

  • öyle leş bir ülkede yaşıyoruz ki insanın aklına her türlü ihtimal geliyor. umarım çocuklar bileğinin hakkıyla almıştır da ülkeye faydalı bireyler olurlar.

  • merhabalar,

    godfather filminin bir yerinde, şu söz vardır, çok hoşuma gider ve her yerde kullanırım:

    -eğer birini seviyorsan, bırak gitsin... dönerse senindir, iskenderse benimdir!! hahahahahahaahhaahhaahah!!!

    bu kısa girişten sonrai kendimi tanıtayım... spontan bir insanım... mesela face'de profilini gördüm ve hemen sana yazmaya karar verdim...

    kendini nasıl tanımlarsın?

    asi?
    şatafatlı?
    kaderci?

    ilk harflerine bak, beni göreceksin:)

    mustafa

  • ne birlikte tatile gitmektir, ne birlikte çok vakit geçirmektir, ne de aynı evi paylaşmaktır.

    ne yaparsan yap, birini tanıdığını sanarsın, ama günün biri geldiğinde yanıldığını en acı şekilde anlarsın, en sevdiğin en güvendiğin insan bile bir bakmışsın hiç tanımadığın bir insan olmuş çıkmıştır. acı ama gerçek.

  • benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...

    bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...

    memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.

    "geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."

    adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.

    biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...

    adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...

    her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...

  • hedefinde ai - insan beyni entegrasyonu olduğu elon musk tarafından açıklanmış olan şirkettir. aslında bu bir sır değildi, geçtiğimiz senelerde de biliniyordu.

    elon musk'ın neuralink sunumunda, neuralink'in temel hedeflerinde tahmin edilebileceği üzere ilk olarak beyin hastalıklarını anlamak, iyileştirmek ve beyni korumak, geliştirmek var. lakin elon musk, çipler için fda'den (food and drug administration) kabul almanın ilk etapta zor olacağını söylüyor ki bu pek yanlış değil, zira fda'in klinik geliştirme fazları dört aşamadan oluşuyor. ilk aşama 1.5 yıl, ikinci aşama 2 yıl, üçüncü aşama 3-4 yıl ve son aşama 1.5 yıl alsa, çiplerin geniş kitlelerce kullanılmaya başlanması tüm teknoloji hazır olsa bile vakit alacaktır.

    elon musk'ın limbik sistem ve korteks hakkındaki konuşmasından, elon musk'ın nörofizyolojiden anlayan biri olduğunu görebiliyoruz. bildiğimiz gibi toplum genelinde "limbik sistem geridir, korteks üstündür." şeklinde bir algı var ve bu algı aslında insan beyninin bir bütün olarak işlediğini tam olarak anlamamaktan doğuyor. elon musk farklı bilişsel işlevlerin birbirini "dengelemesi" gerektiğinin, herhangi bir bilişsel işlevi yok etmenin pek makul sonuçlar doğurmayacağının bilincinde. entegre etmeyi planladığı dijital tabakayı ise, limbik sisteme ve kortekse eklenecek üçüncü bir tabaka olarak görüyor ve aslında bu üçüncü tabakanın zaten var olduğunu dile getiriyor. bu üçüncü tabaka da aslında telefonlarımız, laptoplarımız, lakin üçüncü tabakaya dair sıkıntı yaşadığımız temel konu arayüz.

    elon musk input ve output hızlarına ilişkin şunu diyor:

    "output speed is especially slow because it's most people typing with thumbs these days. input speed is much faster due to vision. "

    dijital dünya ile aramızdaki ilişkide girdileri gözümüz aracılığı ile kolayca alabilirken, daha çok çıktılarda sorun yaşıyoruz. output sorunu ai entegrasyonu ile çözülemeyecek bir sorun değil, zira yapılmışı var. (#75840832) fakat neuralink ile hedeflenen çok daha yüksek seviye bir entegrasyon. bu yüzden iletim kanalının kapasitesine ilişkin sorunlar yaşanabilir. elon musk da bandwidth'in bir problem olabileceğini dile getirip, devamında beyinde ne kadar fazla nöron olduğunu, aksiyon potansiyeli, elektrodlarla tespit edilebilir elektik alanların oluşumunu basitçe anlatan kısa bir sunum gösteriyor. sunumdan hemen önce de ai'ın bir varoluşsal tehdit oluşturabileceğini kısaca belirtip pis pis gülüyor.

    musk, nöronlara dair kısa sunumdan sonra ise algıladığımız her şeyin özünde nöral ateşlemeler oluştuğunu ve neuralink'in farklı beyin bölgelerinde mümkün olduğu kadar çok ateşlemeyi kaydedip, seçici olarak uyarımı sağlamayı hedeflediğini belirtiyor. bu da devamında hastalıkların iyileştirilmesinde ve entegrasyonun sağlıklı bir şekilde sağlanmasında işe yarayacak elbette, tabii elon musk tüm bunların mümkün olduğu kadar basit bir şekilde yapılmasını istiyor:

    "make it as simple and automated as lasik."

    robotun resmi

    minimal travma ile implant edilmesi hedeflenen bir parça, resimdeki parmak serçe parmağı. teller insan tüylerinden daha ince.

    operasyon 8 milimetreye kadar genişleyen 2 milimetrelik bir kesiyi içeriyor. dikişe ihtiyaç olmuyor. çip elbette kablosuz teknoloji ile çalışıyor.

    elon musk bitirmeden önce sunumun işe alım için bir tanıtım niteliğinde olduğunu hatırlatıyor.

    konu ile ilgilenenler buradaki videonun tamamını izleyebilirler.

  • mecaz falan kullanıldığı yok arkadaşlar, bu insanlar gerçekten tiyatro yüzünden birbirine girdi ve boşandı.

    olayı bilmeyenler ve anımsamayanlar için özetleyeyim:

    levent kırca-oya başar tiyatrosu, oya başar yönetmenliğinde al birini vur ötekine oyununu sahneye koyuyordu. başrolünde levent kırca'nın oynadığı bu oyun, oya başar'ın ilk yönetmenlik denemesiydi (son oldu galiba).

    oyunda, adalet sisteminin çürümüşlüğü ve mahkemelerde görülen trajikomik davalar işleniyordu. meddahlık geleneğine ve kabareye selam çakmayı seven levent kırca, oyun sahnelenirken metne güncel eklemeler yapıyor, doğaçlama takılıyordu. yönetmen oya başar ise, bu eklemelerin trajikomik oyunun gülmece yönünün ağır basmasına neden olduğunu, dramatik ve eleştirel yönünü gölgelediğini düşünüyordu.

    bu iş ikisi arasında inada bindi. levent kırca "kabare böyle oynanır" diyerek doğaçlama güncel esprilere devam etti. oya başar ise oyunun ruhunun bozulmasını ve yönetmenliğine karışılmasını istemediğinden, madem öyle işte böyle diyerek, kapalı gişe oynayan oyunu kaldırdı, artık oynatmıyorum dedi.

    bunun üzerine araları açıldı. birlikte çektikleri televizyon programı olacak o kadar'ın çekimlerine oya başar gelmedi. levent kırca da "öyle mi? o zaman ben de eve gelmiyorum" dedi ve tiyatroda yatıp kalkmaya başladı. oya başar boşanma davası açtı. daha sonra arayı bulmak için hatırlı insanlar girdi devreye, araları tam düzelecekken yine oyun yüzünden bozuldu. levent kırca, bu konuda tiyatronun ve olacak o kadar'ın daimi kadrosundan fatma murat ve ebru kural'ı rollerini beğenmedikleri için laf taşımakla ve oya başar'ı kendisine karşı kışkırtmakla suçladı ve onları kadrodan attı. oya başar da arkadaşlarına yapılan bu muameleyi kabullenemedi ve yolları tümden ayırdılar.

    daha öncesinde levent kırca'nın girdiği tırışkadan açlık grevi falan var da onlara giremeyeceğim.

    özetin özeti: oya başar tiyatroda ilk yönetmenlik denemesinde, sahnede levent kırca'ya bir türlü söz geçiremedi. yönetmenliği ve otoritesi sayılmayınca, oyunu sahneden kaldırdı. dışarıdan anlaşıldığı kadarıyla naz yapıyordu. ama levent kırca bunu anlayamamış olsa gerek ki, evi terk etti. naza karşı naza çekti kendini. ikisi de gurur yaptılar ve bir oyun yüzünden pisi pisine boşandılar. şaka gibi ama gerçek. inatçı keçiler!

  • https://scholar.google.com/…btng=&hl=en&as_sdt=1,31

    google scholar'a gore bir cogu ciddi derecede atif almis 286 yayina sahip. kimi turkce kimi ingilizce. bunlarin ne kadari hakemli dergilerde bilmiyorum (ayrica sosyal bilimlerde basilan makalelerin nasil hakem kontrolunden gectigini de bilmiyorum). her seye ragmen saglam miktarda atif aldiklarini da goz onunde bulundurursak ortayli oldukca iyi bir yayin gecmisine sahip.

    bunu bir kenera birakirsak su makalesinin ismi cok ilgimi cekti:

    [pdf] devenin taşıma maliyeti eğrisi üzerine bir deneme
    i ortaylı - ankara üniversitesi sbf dergisi, 1973 - dergipark.ulakbim.gov.tr

    insanlar sag sol diye tepinirken ortayli'nin bunlara kafa yormasi ve 40 yil bu cizgiyi surdurmesi etkileyici.

    edite edit: sosyal bilimlere akademik anlamda hakim degilim ama "yazdigin kitabi tanimam" demek cok da anlamli gelmedi. bu yaklasimla edward said'e de senin yazdigin kitap (oryantalizm) d&r'da satiliyor, bilimsel degil diyebilirsiniz ama cok ciddiye alan cikmaz. onemli olan atif almak ve zamanin testinden gecmek. bu butun disiplinler icin gecerli.

  • cesitli kaynaklarda 100 milyon dolara mal oldugu paylasilmisti. bunun yerine fabrika yapilsaydi yazmissiniz. fabrika yapilmaz cunkum.

    eger fabrika yapilirsa, emeginle calisip kazanmaya baslarsan. haftasonu hanimi ve cocuklari alip piknik yapmak istersin bakarsin piknik yapabilecegin bir yer kalmamis, belki kendin isci olarak calisirsin fakat cocugum iyi egitim alsin benim calistigim firmada muhendis, yonetici olsun istersin bakarsin her yer imam hatip, cocugunun dogru duzgun egitim alabilecegi bir okul kalmamis, belki bir araba almak istersin haftasonlari bir yerlere gitmek icin ne benzin, ne araba alamayacagini fark edersin.

    siyasal islamcilarin istedikleri, seni sadakayla yasayan bir parazit yapmak ve sana para verdikce sukur etmeni saglamaktir. fabrika yapilirsa, et yersen beynin calismaya baslarsa isyan edersin belki devrim yaparsin ne gerek var.

  • herkes bir günlüğüne de olsa terörist olacak bu ülkede. kaçarı yok. sıra kebapçılara gelmiş* şimdi pazarcılar düşünsün tehlike çanları onlar için çalmaya başlıyor, çember daralıyor.

    neyse ki ben 2 yıl önce falan teröristliğimi yapmıştım sırayı savdım. kafam rahat.