ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
sırf ibnelik olsun diye yapılan şeyler
-
eskiden çalıştığım şirkette power point sunularını bana hazırlatan pazarlama direktörüm bilgisayardan pek anlamazdı. bir gün yine rica etmedi! şunu hazırla 3 gün sonra sunum yapacağım dedi, bende yeni yetme pazarlama asistanı olarak her şeye tavuk gibi koştururken canıma tak etti bu başarıyı etik dışı sahiplenme olayı.
sunumu hazırladım, görevimi ifa ettim, benimdir diye söylemiyorum yine konuşturdum power point'i ama bir süprizim vardı bizim müdüre. windows 98 tabanlı bir bilgisayardı sunum yapılan. masa üstününün, dosyalar varken ekran kopyasını aldım ve masa üstü arka planı olarak ayarladım. masa üstündeki bütün öğeleri gizledim. yani ekran görüntüsünde olan dosyalar benim masa üstü arka planı olarak kaydettiğim resimden ibaretti. üzerine tıklayınca resim olduğu için hiç bir reaksiyon alınmadığından sayın müdürüm 10 dakika bu dosyalar neden çalışmıyoru çözmeye çalıştı. bilgisayarı defalarca açtı kapattı sonunda pes etti, beni yanına çağırdı ve beni lanse etmek zorunda kaldı. sunumu hazırlayanın ben olduğumu ama bilgisayarın azizliğine uğradığını anlatmaya çalıştı. olayı bilen ben, hemen ms command'dan dosyayı çağırıp sunumu başlatarak, yaptığı ibneliğe, yaptığım ibnelik ile son verdim.
tabi o şirkette ömrüm fazla olmadı, herkes benim bir sivri olduğumu anladı. aslında kariyer taşlarım bundan sonra yerine oturmaya başlamıştır. başarısızlığı kimse sahiplenmek istemez ama başarıyı herkes sahiplenmek ister. başarıda ki emeği gözden kaçırırsan, astlarının emeğini hiçe sayarsan, bir gün takke düşer aga.
antu.com aziz yıldırım oylaması
-
büyük başkan'a evet'i bastım. 5. yıldızımızı da kendisiyle takacağız.
(bkz: aziz yıldırım'ı yedirmeyiz)
başka firmalarla görüşüyor musunuz
-
- başka firmalarla görüşüyor musunuz?
+ yok lan ne görüşücem merhaba, merhaba..
olası bir savaşta türkiye'deki en güvenli yer
-
bayburt olabilir, çünkü kimsenin, bayburt'un nerede olduğuyla ilgili bir fikri yok.
kader
-
insanlar dertleriyle başetmek için "kader" diyebilirler, "alın yazısı" diyebilirler, "fıtrat" diyebilirler.
devlet bunları diyemez. tüm sorumluluğu görünmeyen bir varlığa yıkmak için onca yetkiye ve paraya gerek yok zaten. devletin lugatında çözüm, yardım, sorumluluk, önlem, adalet olur, kader veya fıtrat olmaz.
rte'nin korumalarının abd'de düştüğü hal
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: beyler gittiğim kuran kursunda bi kız var
1.çok tatlı bir kız, hoşlanıyorum sanırım. nasıl yakınlaşabilirim sizce ?
2. beraber hatim indirmeyi teklif et
3. kulağına fatiha oku.
8. ona küçük abdestler al.
15. müslümansan git konuş panpa.
sıla ve hazer amani ilişkisi
-
şu sılayı türk televizyonları ve halkı fazla gözünde büyütüyor diyor ve susuyorum
cumhurbaşkanı'ndan dolar bozdurun çağrısı
-
(bkz: saray'ı sat) diyerek karşılık verdiğim çağrıdır.
luzern aslanı anıtı
-
ben bu anıta bakınca, isviçreli muhafızları değil nietzsche'yi anımsıyorum.
nietzsche, salomé'ye ilk evlilik teklifini, paul rée ile ileterek yapıyor ve reddediliyor.
ancak daha sonra rée'nin de salomé'ye ilgisi olduğunu fark ediyor ve evlilik teklifini bizzat kendisi yapmaya karar veriyor.
bu anıtın önünde salomé'ye evlilik teklifini yineliyor, ancak yine reddediliyor. sonrasında luzern'in aslanı gibi yaralı halde rapallo'ya giderek on günde böyle buyurdu zerdüşt'ün ilk bölümünü yazıyor.
nietzsche'nin hayat öyküsü bana hep şunu düşündürür, sert söylemine karşın aslında çok naif ve kırılgan bir insan nietzsche. babasının aklını yitirerek ölümü, papaz babasının yerini doldurmak için teoloji okumak istemesi, annesi ve kızkardeşi ile çatışmalı ilişkisi, wagner gibi büyük bir elitizm meraklısının devrimci olabileceğini hayal edip düştüğü hayalkırıklığı, salome gibi bir kadının onunla evleneceğini düşünebilmesi aslında bu naifliğin, kırılganlığın izleri.
belki bu yüzden luzern aslanı hep onu hatırlatır bana. was mich nicht umbringt, macht mich stärker bir saptama mıydı acaba yoksa kendine verdiği bir teselli mı diye düşünürüm. çünkü öldürmeyen tüm bu şeyler, onu güçlendirmek yerine delirmesine neden olmuştur maalesef. 1889'da torino'da, sokak ortasında sahibince acımasızca kırbaçlanan bir atın boynuna sarılıp, atın gözlerinin içine bakarak ağlamaya başlamış ve o noktadan sonra aklını yitirip hayatının son 11 yılını akıl hastanesinde geçirmiştir.
hep düşünürüm, o gözlerde ne gördü diye.
belki acı çeken o ata bakarken, kendinin ve insanlığın acılarını o gözlerde görmüştü, ve kırılgan zihni daha fazla dayanamayıp parçalara ayrılmıştı, kimbilir...
ekşi itiraf
-
dun bir ara markete ciktim yemeklik bi'seyler alayim diye. sebze-meyve reyonundan oylesine aldim bi'seyler. domatesi normalde incelerim filan. cunku; benim icin onemli guzel domates. hic ugrasmadan ilk elime gelenleri aldim eve geldim.
domatesi bi' kestim, bildigin domates kokuyo cekirdekli filan. tadina baktim, muhtesem.
dunden beri gidip gelip dolabi acip domatesleri seviyorum. utanmasam gece koynuma alip uyuyacagim.
aklima gelmisken, gidip biraz daha izleyeyim.
domates kadar guzel sey var mi su koca kainatta ?
55'indeki adamın 15'indeki piçin pabucunu boyaması
-
işini yapmaktadır. müşterisi 15 yaşındadır. sorun 15 yaşındaki çocuğun 55 yaşındaki adama ayakkabılarını boyatması değil, 55 yaşında ayakkabı boyayan bir adamı çilekeş gören beyindir. ekmeğini kazanıyor, helal yiyor, işinide söverek değil severek yapıyorsa kimseye bok yemek düşmez.
mültecilerle gelecek kurmak zorundayız
-
evinize alın!
gelinlik kızınız varsa verin, bekar oğlunuz varsa everin
kendi içinizde çözün. bizi karıştırmayın.