hesabın var mı? giriş yap

  • anasınısatıym. var böyle bişey. başıma gelen durum. olay. olaylı durum.

    bugün eve gelir gelmez hiçbir şeye dokunmayıp salonumuzdaki saatin karşısına geçtim. çok sürmedi. yaklaşık 6:22 gibi saat aniden 10:00 oldu. yanlış anlaşılmasın pm olan 10. şimdilik elimde olayın sadece ses kaydı bulunmakta. çok acayip.

  • meyvenin dalından koparılırken çok acı çektiğine inanırlar bu yüzden yere düşmüş meyveleri yerler. haşlanmış sebzeleri de yemezler. brokolinin haşlanırken çığlıklar attığını duyabilme özellikleri vardır. vitamin, demir gibi hayati maddeleri tabletler halinde alırlar. eğer frutaryen bir sevgiliniz falan olursa siz siz olun bir demet çiçekle karşısına çıkmayın.

  • bu konuya bir kaç farklı açıdan bakmak lazım:

    1. şia, öyle kolayca tu kaka edilip basit bir ötekileştirme ile aklen pasifize edilebilecek kadar ağırlıktan yoksun filan değildir. ne teoride, ne pratikte. maalesef ki, çok çok maalesef ki, tarihte artık bir hatıra olarak kalmış mutezile hariç, sünni-ortodoks islam düşüncesinin dışındaki en organize ve kurumsal aklın vücut bulmuş halidir. bin küsur yıllık bir tarihsellik ve aynı orandaki büyük dinsel/mantıksal kümülatif mirası görmezden gelemezsiniz. şia, bir şeye böyledir diye yüklemler atfediyorsa, muhakkak ki referans aldığı argümanlar vardır ve göz önünde tutulmalıdır. ibn abbas gibi, said b. cübeyr gibi ilk dönem fıkıh neslinin en değerli temsilcilerinin caiz dediği bir konudan bahsediyoruz. öyle kolayca kestirip atamazsınız. şia, islam tarihi ve düşüncesinin en büyük ikinci ekolüdür ve bu konuda dayandığı ayet ve hadisler uydurma değildir.

    2. önemli bir sahabi olan cabir b. abdillah'ın "biz resulullah zamanında da, ebubekir zamanında da bunu yapardık. sonra ömer bizi bundan nehyetti" demesi [kütüb-i sitte de denilen, en muteber altı hadis kaynağından ikisinde geçer bu; müslim, nikah:16; ebu davud, nikah:29], üzerinde bir kaç bakımdan durulması gereken bir konudur:

    2a. bu söz doğruysa, demek ki peygamber döneminde bir kaç defa ruhsat verildiği ve yasaklandığı bilinen müt'a, son tahlilde ebedi olarak yasaklanmamış olmalıdır. yoksa, ilk halife hz. ebubekir'in bu işe nasıl olmuş da göz yummuş olduğu izah edilemez. böyleyse, ya hz. ebubekir dinin hükümlerini uygulamakta ihmalkar davranmış veya bir halife olarak otoriter olamamış ve reayasına söz geçirememiştir sonucu çıkar. her durumda, cabir'in bu sözleri, izaha muhtaçtır.

    2b. bu söz ışığında, en azından bazı sahabenin hz. ömer döneminde bu işi yapıyor olduğu anlaşılıyor. gerçekten de, tarihi bilgilere başvurulduğunda, ikinci halifenin bu konudaki yasaklaması bilinen bir hadisedir. burada da bir kaç mesele var:

    2b1: yaygın sünni kanaate göre, sahabenin hepsi müçtehittir ve içtihat makamındadır. peygamberden sonra, müslümanların din, ahlak ve fazilet bakımından en değerlisi de bu nesildir. dahası, "benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, onlardan hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz" hadisi de ortadadır. peki, bu nesilden bazılarının yaptığı bir eylem, nasıl olur da peygamber emriyle çelişebilir? o zaman, söz ettiğimiz hadisi nereye koymalıyız?

    2b2. eğer cabir'den gelen rivayet doğruysa, bazı sahabe yapıyor ve hz. ömer de bunu yasaklamışsa, neye göre yasaklamıştır?
    "ey iman edenler! allah'ın size helal kıldıklarını neden kendinize haram kılarsınız (tahrim, 66:1) ayetini nereye koymak gerekir? hz. ömer'in kuran ve sünnette yasak olmayan bir konuda yasak getirme hak ve yetkisi var mıdır?

    2b3. o halde burada durup, halife ömer'den müçtehit ömer'e dönmek gerekir. hz. ömer, bu noktada bir içtihat yapmış görünmektedir ve şia'nın aksine, peygamber'in müt'a nikahını ebedi olarak yasakladığı fikrindedir (birazdan bahsedeceğimiz hz. ali örneği bunu destekleyecek)

    3. bütün bu tartışma boyunca değinilmeyen, sahabenin en önündeki isimlerden olan ve bizzat şia'nın da ilk ve en büyük imam kabul ettiği hz. ali'nin durduğu yerdir:
    "resulullah, hayber günü'nde müt'a nikâhını ve evcil eşeklerin etini yasaklamıştır (buhârî, nikâh:31; müslim, nikâh:29-32; ibn mâce, nikâh, 44)"
    hz. ali, müt'a nikahının ebedi olarak haram olduğu inancındadır ve iş bu hadisi de kendisi rivayet etmiştir. demek ki şia, müt'a nikahına helal demekle, bizzat kendi imamına muhalefet ediyor durumdadır. görünen o ki, hz. ömer de yukarıdaki içtihadı yaparken, bütün hilafeti boyunca en yakın danışmanı ve sağ kolu olarak kullandığı hz. ali ile bir akıl ve içtihat müzakeresi yapmış ve bu sonuca kendiliğinden varmamıştır.

    4. gelelim günümüze: müt'a nikahının varlığı, kanımca günümüz iran devletinin en büyük fıkhî ve sosyal açmazıdır. on dört asra yaklaşan kümülatif şia aklı ve isnaaşeriyye içtihadı, öyle görünüyor ki iran devletinin elini kolunu bağlamaktadır. yoksa, parkta bir erkekle bir kızı yanyana görünce müdahale eden devrim polisinin müt'a karşısında sessiz kalışını açıklamak mümkün değildir. iran, kendi varlığını borçlu olduğu en temel argüman -şia fıkhı- karşısında, müt'a noktasında çaresizdir ve buna karşı olması, kendi varlığını inkar anlamına gelecektir.

    peşin edit: copy paste olmayıp, tamamı elle, üstelik telefonda yazıldığından bazı sürç-ü klavye kabilinden hatalar olabilir. mazur görüle

  • türkiye'de sinemaya gitme oranının 2019'un ilk yarısında %45,1 azalması durumu.

    http://www.beyazperde.com/…emekov1thaaqaz-6x_ef7i3g

    yeni sinema yasasıydı, yılmaz-cem-şahan üçlüsü dahil olmak üzere sinemacıların bu yasaya alkış tutmasıydı, kampanya ve promosyonların kaldırılmasıydı, mısırıydı kolasıydı derken, seyirci de bu karmaşadan ve sinemaya gelen bok gibi filmlerden, devamlı süper kahraman filmlerinin gösterime girmesinden rahatsız olacak ki, seyirci sayısı yarı yarıya düşmüş.

    valla su veren itfaiyenin hortumu meselesi geçerli bizim açımızdan! sinema seyirci içindir; seyirciyi düşünmeyen sinema salonları ve yapımcılar, firmalar düşünsün gerisini. kola mısır hesabına birbirinizi yiyip sonra gelin güvey oluyorsunuz, ama olan bizim bilet paralarımıza oluyor, üstüne bir de reklam bombardımanı! öööyle sikimsonik filmlerinize seyirci bulamazsınız işte!

  • mng kargo bugün sabah bana bir mail atmış.

    "kayıp kargo tazmin talebi için yapılan inceleme uygun bulunmamıştır."

    hiçbir gerekçe bile gösterilmedi.

    artık bu olay emsal niteliğinde. bu yazıyı burdan okuyan bir kuryenin kargonuzu çalmaması için hiçbir sebep kalmamıştır.

    tek kelimeyle rezillik. ne diyeceğimi bilmiyorum. aşırı sinirliyim.

  • 5071tl alacak meslek grubu sokaklarda 3-4 kişi halinde dolaşacak, 4013tl alacak meslek grubu ise okullarda bir şeyler öğretmeye çalışacak.

  • baktığım bir şey öncesi yaklaşık 20 soruyu okumak zorunda kalıyorum.
    bugün yağmur yağacak mı? bugün yağmur mu geliyor? acaba bugün yağacak mı yağmur? sizce ıslanacak mısınız? yanınıza şemsiyelerinizi almalı mısınız? ya yağmazsa o şemsiyeleri ne yapacaksınız?
    bu nedir böyle ya.
    ruh hastaları.

  • tanım: insan ırkının bir grubu.

    sözlükte bugün gördüğüm ve de "evet la, ben hep bunu sorguluyorum" diye kendim açmışım kadar sevindiğim başlık.

    işe girdiğim günden beri haftaiçi gündüz saatlerinde insan içine karışmak elbette çölde bir vaha kadar uzak. haftasonu yemeğe, sinemaya, alışverişe veya herhangi bir yere gittiğimde çevremdeki akın akın gelen insan kalabalığına bakıp bütün dünyanın benim gibi yaşadığına olan kanaatim daha da güçleniyor. ama bundan 1.5 ay kadar önce istifa etmemle beraber yepyeni bir güruhu keşfetmiş oldum.

    eski işle yeni iş arasına kendimi toparlamak amacıyla 1 hafta faz farkı koymuştum. malum ekmeği için çalışan, rızkına koşan insanlarız, daha fazlası olmuyor. 1 hafta boş boş, hiç bir sorumluluk olmadan akşam geç yatmak, gece 3'e kadar film izlemek falan acayip derecede ütopik mutluluklar ifade etmişti bana. bu haftanın salı gününde yeni iş için üzerime 3-5 parça yeni kıyafet alayım haftaiçi ortalık sakin olur diye optimum avm'ye gittim. evet kesinlikle haftasonuna oranla ortalık sakindi de, yine hatrı sayılır bir insan kalabalığı geziniyordu. azıcık alışveriş falan yaptıktan sonra kendime ödülüm olan haftamı değerlendirmek için bir masaya oturdum, kahve aldım sorumluluksuz olmanın tadına varmaya çalıştım. oturduğum masa tam avm girişine baktığı için bir yandan da geleni geçeni izliyorum. ama o da ne, yüzlerce insan sürekli olarak ortalarda geziyor.

    genç, yaşlı, kadın, erkek her cinsten var. ev hanımı giyimli olan da var iş adamı tipli olan da. hadi ev hanımı ve öğrenci grubu eliyorum, sabahtan görevlerini yerine getirip öğleden sonra geziyorlar. ama bunlar kalabalığın en fazla %20si. e geri kalan? abi bunlar ne iş yapar? nasıl para kazanır? nasıl hayatlarını idame ettirir? hadi ufacık bir grup, ben diyim %2 sen de %5 benim gibi dönemsel bir tatilde, e geri kalan %75'i napıcaz? demek hayatın bir de böyle bir grubu varmış. ben çoğunlukla dışarıda gün ışığı mı var kar mı yağmur mu bilmezken, haldır huldur çalışırken bir güruh dışarıda mağaza geziyor, arkadaşlarıyla çay kahve içiyor, kuaföre neyim gidiyor.

    işte yazarın burada hissettiği şey su katılmamış bir kıskançlık ve arkadasından gelen hassiktir isyanıdır.

    edit: ispiyon sonrası tanım.