hesabın var mı? giriş yap

  • debe eki: debe'ye girmişiz hiç haber vermiyorsunuz. ayrıca sözlüğü şizofrenler basmış.

    ne olması? topiş mi? lise sonda dershanedeyiz. bir çocuk var böyle hareketler filan baya yumuşak, sürekli de kızlarla geziyor, onlar gibi konuşuyor. dershanedeki dallamalar da bu çocuğa gıcık, yanında güzel kızlar var sürekli falan. tabi "top ya, dövelim bunu" gibi şeyler söyleniyorlar ve koridorda buna "naber lan top!" diye takılıyorlar. top dedikleri adam bu üç kişiyi milletin gözü önünde evire çevire öyle bir dövüyor ki, en sonunda da "bir dahakine hepinizi gerçekten s.kerim kimmiş top görürsünüz" tehdidini atınca bu üç kişi dershane değiştirmek zorunda kalmıştı. eleman da boğaziçindeydi en son.

  • çok babacan adamdır... çok uzun yıllar önce bir gün, sabahtan başladık arkadaşlarla içmeye. akşam da taksim'e çıktık. adını hatırlayamadığım bir barda gece acayip uyku bastı beni ve "tuvalete gidip kestireyim" dedim kendime. evet sözlük yazarları, gerçekten sabahtan içmeye başlamıştık çünkü. neyse efendim... küçücük bir tuvalet. üstü açık ama... cabrio yani. ben kendimce en temiz köşesinde tuvaletin sadece beş dakika için gözlerimi kapatmaya niyetlenerek amele oturuşu dediğimiz pozisyonu aldım ve kapattım gözlerimi. ne kadar zaman sonra bilmiyorum, başımdan aşağı dökülen bir kova suyla uyandım. kafayı bir kaldırdım... selçuk yöntem. tuvalet cabrio olduğu için bir sandalye üzerine çıkmış ve bir kova suyu dökmüş üzerime; zira dışarda inanılmaz bir tuvalet kuyruğu oluşmuş ve ben tüm kapı çalmalarına, tüm seslenmelerine rağmen uyanmamışım. neyse, o kafayla hızla yerimden kalkıp kapıyı açtım. karşımda selçuk yöntem... kendi babamın da adı selçuk ve bunu belirterek sarıldım kendisine. rezalet resmen!!! sağolsun o da sarıldı. sonra barda oturduk, kahve ısmarladı falan... ben sürekli selçuk baba dedim kendisine. ne anlattıysam dinledi... ne anlattığıma dair de en ufak bir fikrim yok. yani şimdi yıllar sonra düşünüyorum da, bugün tuvalette sızıp kalan genç bir adama kahve ısmarlayıp dertlerini de dinlersem, sayesindedir. güzel adamlarla karşılaşmak gerek hayatta... güzel adamdır vesselam!

  • "yalnız 15 dakkadan önce gelmesin, yeni duştan çıktık da - sinemis, ceren, gamze"

    getiren adama da ayıp oldu ama. adam nefes nefese geldi çaldı kapıyı 4 tane erkek çıktı karşısına...

  • muhaliflere inat başaracakmışlar.

    füzenin arge ekibi odtülü solcular mı yoksa imamhatipliler mi bir araştırın önce.

    siz hiçbir şey başarmıyorsunuz, sadece bize köstek olmadığınızda ortaya füzeler helikopterler tanklar çıkıyor.

  • thy bir islam teşkilatı mı aq? barselona'ya falan da sponsor oluyor. hani haç falan var amblemlerinde... buna ne diyorsun?

    her geçen gün mallıkta seviye atlıyorsunuz.

  • bırakın en iyi çizgi roman uyarlaması film olmasını bana göre gelmiş geçmiş en iyi 5 filmin arasındadır. bunun asli sebebi filmde -belki çizgi romanda da aynı şekilde işlemiştir bilmiyorum ama filmde bu çok iyi yansıtılmış- net bir şekilde iyi karakterler veya kötü karakterler olmamasıdır.

    her karakterin mantıklı, empati yapabileceğiniz bir motivasyonu vardır ve bu çizgide hareket ederler. izleyici bu karakterlerin yapmak zorunda kaldığı seçimler, verdikleri kararlar ile kendi iç dünyasını bağdaştırabilir. film seyirciyi taraf seçmeye zorlamaz. karakterleri ve motivasyonlarını tanıtır ve izleyici bunların arasından seçim yapar.

    filmde ana karakterler aslında birbirinden farklı bir ahlaki düşünce şeklini veya felsefi görüşü temsil eder. film izlenirken bu şekilde izlenmelidir. örnek vermek gerekirse;

    (spoiler alert-------------------------------spoiler alert)

    rorschach: deontolojik etik

    deontolojist bakış açısına göre bir eylemin "ahlaka" uygunluğu(yani doğruluğu diyebiliriz) o eylemin sonuçlarına göre değil eylemin kendisinin doğru veya yanlış olmasına göre belirlenir. eylem sonucu ortaya çıkan sonuç önemli değildir. yani "amaca giden yolda her şey mübahtır" bakış açısının tamamen zıttı bir düşünce.

    rorschach de olaylara ve hayata bu şekilde bakar. ayrıştığı yerler olsa da kant'ın ödev ahlakına benzetilebilir. rorschach, filmin anlatmak istediğinin aksine çok katı ve hayata siyah-beyaz bakan bir karakterdir. ünlü sözünü hatırlayalım; "ı will not compromise. not even in the face of armageddon" yani meali "kıyametin eşiğinde olsak bile asla uzlaşmam/ödün vermem" gerçekten de kıyametin eşiğine gelindiğinde düşünce şeklinden ödün vermemiş ve bu ölümüne sebep olmuştur.

    hatırlarsınız filmin sonunda adrian veidt milyarlarca insanın kurtulması için şehrin ortasında dr. manhattan'ın eylemiymiş gibi nükleer bir patlama yaratarak milyonlarca insanı öldürmüş, rusya ve amerika'nın birbirlerine karşı savaşması yerine ortak bir düşmanları olduğu yanılgısına kapılmalarını sağlayarak büyük bir yalan üzerine kurulmuş bir barış sağlamıştır. eylem her ne kadar yanlış olsa da (tartışılır) sonuç olumludur. dr. manhattan bunu anlar, veidt'e seni affetmiyorum ancak anlayabiliyorum der.

    ancak deontolojist rorschach sonuç her ne kadar iyi görünürse görünsün "neden" veya "eylem" ahlaki olmadığı için bunun doğru olmadığını, herkesin gerçeği -aslında bu yanlışı,yalanı- bilmesi gerektiğini söyler ve bunu gerçekleştirmeye çalışmaktan -öleceğini bile bile- asla ödün vermeyeceğini gösterir. bunun üzerine dr. manhattan tarafından atomlarına ayrılır. rorschach felsefi görüşüne göre tutarlı hareket etmiştir ve bu uğurda karakterine uygun olarak hayatını vermiştir.

    the comedian: absürdizm/nihilizm

    absürdizm, insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve önünde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.
    nihilizm ise sade bir anlatımla, her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi görüştür. nihilistler tanrı'nın varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkânını, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu reddederler.

    the comadian da böyledir. devamlı tekrarladığı bir söz vardır. "its a joke, it is all a joke" yani her şey bir şakadan ibaret. komedyen her şeyin boş olduğunu, hayatın bir anlamı olmadığını düşündüğünden ona göre hiçbir şeyin önemi yoktur. yaptığı pervasız hareketleri, muhtemelen kendi çocuğunu ve annesini vurması, tecavüzü, şiddet eğilimi vs. hepsinin sebebi bu.

    adrian veidt/ozymandias: yararcılık/sonuçsalcılık

    yararcılık kısaca, en doğru ahlaki eylemin faydası en yüksek olan olduğunu söyler.
    sonuçsalcılık ise kişinin davranışının sonuçlarının, söz konusu davranışın doğruluğu veya yanlışlığı hakkındaki herhangi bir yargının nihai temeli olduğunu savunur.

    yani yapılan "eylem"in ne olduğunun, nasıl yapıldığının bir önemi yoktur. asıl önemli olan ve o eylemin ahlaki (doğru) olup olmadığını belirleyecek şey "sonuç"tur. filmle ilgili en sevdiğim şey de ozymandias karakterini klasik "filmin kötü adamı" şeklinde işlememiş ve öyle de yansıtmamışlar.

    ozymandias, amerika ve rusya arasındaki soğuk savaşın karşılıklı nükleer savaşa dönüşeceğini, milyarlarca insanın öleceğini öngörür ve kendi düşüncesine göre bunu engellemenin tek yolu iki ülkenin ortak bir düşmana karşı savaşmasını sağlamaktadır. bu sebeple dr. manhattan'ın asıl düşman olduğuna inandırmak için patlattığı bomba ile milyonlarca insanı öldürür ancak bu sayede milyarlarca insanı da kurtarır. sonuç: milyarlarca insan kurtuldu, milyonlar da öldü ama bu eylemi yanlış yapmıyor. bir önemi yok. hareket ahlakiydi.

    rorschach ile tamamen zıt bakıyorlar hayata diyebiliriz ozymandias için. rorschach için ortaya çıkan sonucun bir önemi yok önemli olan eylemin kendisinin ahlaki olması, ozy için de tam tersi, eylemin kendisinin bir önemi yok önemli olan ortaya çıkan sonucun yararlı olması.

    dr. manhattan için bir şey demek biraz zor. filmin sonunda laurie'nin milyonlarca ihtimal içinde doğmasını, tanışmalarını ve birbirini sevmelerini mucize olarak tanımlamasa; kendisi için materyalist veya determinizm denilebilirdi.

    diğer karakterler de başka etik kurallarla bağdaştırılabilir. ama ana hatlarıyla bakarsak film (tabi ki çizgi roman uyarlaması ama film çok iyi anlatmış) gerçekten muazzam. kendinizi filmdeki herhangi bir karakterle özdeşleştirebilirsiniz veya karşınıza alabilirsiniz. karakterler siyah veya beyaz değil (rorschach'in bakış açısının aksine) hepsi gri.

    saçma sapan marvel filmlerinin 8 puanlarda gezdiği imdb'de bu filmin puanı maalesef 7.6
    çok daha fazlasını hak ediyor.

  • narsistlerle klinik ortam dışında her karşılaştığımda aklıma davut ve golyat'ın hikayesi geliyor.

    devasa cüssesi ile yenilmez gözüken savaşçı golyat, 40 gün boyunca sabah akşam savaş meydanına çıkıp kendisinin karşısına gelecek bir savaşcıyı çağırır. ama o devasa cüssesine bakan kimse cesaret edip karşısına çıkamaz. en sonunda davut öne atılır. genç bir çobandır. golyat'ın karşısına çıkarken ona verilen zırhı kabul etmez, sapan ve beş tane taş alır sadece. ve o hafifliği ile hareket eder, golyat ise zırhlar içinde, dev cüssesi ile son derece ağır hareket etmektedir. sapanla attığı taşlardan birini golyat'ın zırhla kaplı olmayan tek yeri olan alına isabet ettirir. onu devirdikten sonra golyat'ı kendi kılıcı ile öldürür.

    narsistler de böyledir işte, o kocaman gözüken şişkin imgeleri ve kalın zırhlarının arasında narsistik zedelenmeye yol açacak küçük boşluklar vardır. küçük bir taş bile onları yerle bir edebilir. devasa gözüken narsist, aslında bir kuş kadar kırılgandır...

  • --- spoiler ---

    05x14 yalın ve faraday benzerliğine de açıklık getirmiştir.

    eğer faraday annesinin sözünü dinleyip müzikten vazgeçmeseydi bütün bunlar yaşanmayacak ve faraday 2000'li yılların ikinci yarısında karşımıza yalın olarak çıkacaktı ve "bi bakmışın ben yokmuşum" diye çığıran bir insan olacaktı.

    --- spoiler ---

  • üçüncü iç denizim, beş günlük kızım. kızımın adı. özgür'ü de var, o zaten doğuştan öngeliyor bizde.

    gökdeniz, üçüncü kızım. bildiğim her şeyi unuttuğum babalık hakkında. her şeyi yeniden öğrendiğim kızım, içdenizim.

    üç tarafı denizlerle çevrili bir adamım şimdi sayesinde. * **coğrafya bilgim bundan ibaret, kendi kendime yetiyor özkaynaklarım. canım kızım, canım.

    burnu bana benzerse ilerde üzülecek, ablaların küçücük çünkü burnu. olsun, canı sağolsun hem.
    kakası pembe olacak diye bakıyorum her seferinde. olsun. süt kokuyor kakası zaten. varsın pembe olmasın.

    gözlerimin içine bakıyor beş günlük, ben sahi kaç yaşındayım.

    olmasaydım olmazdı, olmasaydı ben nerden bilecektim yeniden bu heyecanı.

    eline çorap geçiriyoruz eldiven yerine. üçkiloüçyüzksengram mutluluk.

    gökdeniz, içdenizlerimin sonuncusu. kızım.
    hoşgeldin.

  • en başta belirteyim ki klasik müzik konusunda öyle atıp tutacak kadar bir bir bilgim yok o yüzden kendisi hakkında sadece iki şey söyleyebilirim (tabi kendimce):

    1) müzik evrenseldir görüşüne kanıt olarak gösterilebilicek biridir.

    2) ruh denen bir şey varsa, yaptığı müzik ona hitap ediyor.

  • annesine sorarsanız şımarık ya da yaramaz değil hiperaktiftir. zaten hiperaktivite bulunalı eşşekler çoğaldı. hanım hanım o çocuk hiperaktif falan değil bildiğin şımarık. ne pis insanlarmışsınız mına koyim.