hesabın var mı? giriş yap

  • cildindeki en ufak bir pürüzde dermatologa gidebilen, sağlıklı beslenebilen, diş beyazlatmaya, rutin diş bakımına para ayırabilen, ölü hücrelerinden profesyonel ellerde arınan, tüylerini sir ağdayla almadığı için alerji pötürtü batık olmayan, lazer epilasyonlu, saçlarına bilmemkaç yüz liralık keratin bakımı yaptıran, kaliteli saç bakım ürünleri kullanan, dermokozmetik kremler kullanan-beğenmedi mi atıp başka marka alan, spor salonuna gidebilen, hiç bir zaman yıkanmaktan tüylenmiş, ağzı yüzü kaymış, rengi atmış kıyafetler giymeyen, saç şekli hakkında, makyaj tonu hakkında profesyonel yardım alan, elleri bulaşığa, cife deymemiş, manikür pedikür yaptırabilen kızın güzel olmasıdır.

  • ''dedeme -sana mahalleden suriye uyruklu bayan bakalım dedim, - acele etme hele ukrayna'da karışık dedi.''

    not: aynı dedenin torunları değiliz.

  • hakkında rahatlıkla 5-6 ciltlik ansiklopedi yazılabilecek konu. avrupa tarihinde ortaçağ, her ne kadar bir nevi duraklama dönemi gibi yansıtılsa da mimari açıdan romanesk sonrası gotik mimarinin ortaya çıktığı ve aslında çok görkemli bir dönemdir. o dönemde kasabalar, şehirler, en yüksek kiliseye/katedrale sahip olmak için birbirleriyle rekabet halindeydiler. özellikle ingiltere, fransa, almanya gibi bölgelerde her köşe başında yüksek gotik yapıların görülmesi esasen bundandır. inşa edilen kilisenin parası kasaba halkı tarafından toplanırdı, bir nevi imece. bina yüksek olunca yapımı hem daha zor hem daha maliyetli. o yüzden avrupa'daki gotik kiliselerin yapım tarihlerine baktığınızda genelde 100-200 yıl, bazen 600 yıl sürdüğünü görürsünüz. bunun nedeni, halkın topladığı para bittiğinde inşaatın durması, uzun sürdüğü için ustanın ölmesi, bir süre için yerine yenisinin bulunamaması vb. durumlardır. aslında tam da bu nedenlerden romanesk başlayıp barok biten çok bina vardır. konu hakkında temel bilgiye sahip gözler birinci katla üçüncü kat arasındaki farkı rahatlıkla görür. neyse... gotik mimari içine gireni cüceleştirir. gerçekten heybetlidir ve insanı ezer. zaten amaç da budur zira dönemin tanrı inancı budur.

    gotik mimaride binayı yükseltmek için payandalar kullanılırdı. şimdi, burayı okuyorsanız büyük ihtimal notre dame'ı bildiniz. onun yan ve arka tarafına geçince her pencerenin yanından destek amaçlı yay benzeri yarım kemerlerin çıktığını görecekseiniz. işte onlar uçan payandadır. dönemin elverdiği koşullarda, en uzun yüksekliğe ancak bu tip destekler sayesinde ulaşılabiliyordu. gotik mimarinin en gösterişli örneklerinde bol bol bulursunuz bunlardan.

    gotik mimariyi sadece ortaçağ ile sınırlamak büyük haksızlık olur. o zamanlar doğmuştur ama mimaride gotik unsurlar hala kullanılır. tek tek vermeye üşeniyorum ancak "modern gothic architecture" "21st cent gothic architecture" vb yazıp ararsanız şahane örneklerini görürsünüz.. mesela 20. yy ny gökdelenlerinde çokça vardır gotik unsurlar.

    son olarak, türkiye'yede de görürüsünüz gotik mimari. doğrudan, katıksız bir örnek var mı emin değilim ancak özellikle 19. yy sonrası cami ve kiliselerde çokça gotik pencere, süsleme mevcuttur.

    çok güzel yaw.. izlemeye doyulmuyor...

    edit: barok sonrası gotik unsurların geri döndüğü dönemi "gothic revival", "victorian gothic" veya "neo-gothic" olarak arayabilirsiniz.

    edit 2: anlatım bozukluğu vardı, el attım.

  • öğrenci evlerinde makarna, yumurta en standart yiyecektir. kiminde vakitsizlikten, kimin de üşengeçlikten kiminde de parasızlıktan pişer. ancak bu durum evladının güzel yiyeceklerinden mahrum olduğunu düşündüp zaten üzülüp duran anneye söylenmez.

    - ne yediniz evladım bugün
    - köfte yaptık anne
    - kuru kuru mu yediniz onu
    - yo be anne yanına salata da yaptık
    - oyy oyyyy bi salata köfteyle mi duruyorsunuz
    - yok be anne, çorbada yaptık...
    - ah be evladım pilav, garnitur bişiler de yapsaydınız yanına
    - yaptık annem, pilavda yaptık, patateste kızarttık. yoğutta koyduk masaya, üzerine de puging yaptı selami onu yedik.
    - ay evladım kıyamam ben size, dün sınavın vardı ama uğraşamamıssındır. ne yedin kurban olduğum
    - eee ,eeee ay aman anne kafa mı kaldı ne yediğimi nerden hatırlayım, kurduk gene sofrayı merak etme

    telefon kapatılır, ev arkadaşları sayılan yiyeceklerden bi tuhaf olmuştur.

    - puding ne lan baklava aldık deseydin,
    - inegöl köfte olduğunu söyleseydin şöyle parmak parmak, yanında da turşu vardı hatta
    pilaki bile yaptık deseydin,
    - pilav da öyle sıradan pilav değildi, özbek pilavı deseydin...

    sonra herkes birbirine bakar cepte paralar sayılır, yakındaki dürümcüye gidilip gidilemeyceği hesaplanır. ehh be anne akşam akşam yaptırdığın masrafa bak bize denir.

    ben nedense hep dolma ve sarmayı özlerim, diğer yemekler bir şekilde marketten bile alınır yapılır da ya bunlar.. anneme hep sarma, dolma yediğimizi anlatırım, benim yapamayağımı bildiği için sürekli meçhul ev arkadaşı bu işi yapabilen insandır. annemde neden merak etmez bilmiyorum koca istanbul'da ev arkadaşlarımın hep dolma yapabilen insanlar olmasını...
    belki ve büyük ihtimalle onlar da bilir o yemekleri yemediğimizi, karşılıklı bir mutlu yalanı paylaşıyoruzdur.. ne yapalım bile bile bir anne evladının makarna ve yumurta ile beslendiğine razı olmayacaktır hiçbir zaman.