hesabın var mı? giriş yap

  • fabrika işçiliğinden premier league şampiyonluğuna...

    23 yaşında fabrikada çalışabilir, 25 yaşında ise 5. lig'de top koşturabilirsiniz. eğer umutsuz topları sonuna kadar kovalayan ve tüm fırsatları zorlayan biriyseniz, birkaç yıl içinde premier league şampiyonu olabilirsiniz.

    vardy, sheffield wednesday'de futbola başladı ancak 16 yaşındayken akademiden kovuldu. daha sonra futbolu bıraktı. futbolu hobi olarak görmeye başladı. amatör bir kulüpte futbol hayatına yeniden döndü ancak asıl işi futbol değildi. vardy, artık bir fabrika çalışanıydı. cumartesileri bir amatör takımla sahada, hafta içi ise fabrikadaydı.

    günler vardy için böyle geçmeye devam etti ve 23 yaşına geldi. yaşıtları aaron lennon ve joe hart, güney afrika'da ingiltere milli takımı için mücadele ederken o, sheffield'da bir barda oturmuş onları televizyondan izliyordu. 25 yaşına gelene kadar sıcak suyu akmayan duşları olan, kirlenen formasını kendisinin temizlediği takımlarda top koşturmaya devam etti. 27 yaşına geldiğinde ise artık bir premier league takımında top koşturuyor ve manchester united ağlarına gol atıyordu. 6 ay içinde ingiltere milli takımına çağırıldı.

    ''hayatımın hiçbir döneminde bir gün böyle bir duruma gelebileceğimi düşünmedim. akıl almaz bir durum. bunun bir rüya olmadığını anlamam için tüm gün kendime tokat atmam gerek.''

    leicester city - chelsea maçının ardından jose mourinho, jamie vardy'nin yanına gider ve şunları söyler: ''durmak nedir bilmez misin? soluklanmadan sürekli böyle koşar mısın?''

    hayır, jamie vardy asla durmaz. artık yalnızca koşmuyor, gol de atıyor. başına gelen tüm olaylara, yaşadığı tüm zorluklara rağmen jamie vardy, 5 yıl içinde kendisini fabrika işçiliğinden premier league şampiyonluğuna taşıdı.

    kaynak: demarkesports

    ellerine sağlık, harika yazmışlar.

  • polis ve ambulanstan önce imamın gelmiş olması ile diyanetin sürekli eleştirilen bütçesinin boşa harcanmadığını, acil olarak intikal edecek seviyeye geldiklerini gösteren kavgadır.

  • "bizler tarihin ortanca çocuklarıyız..bir amacımız yada yerimiz yok..ne büyük savaş yaşadık nede büyük buhranı..bizim en büyük buhranımız...hayatlarımız... televizyonla büyürken milyoner film yıldızı yada rock star olacağımızı sandık...amaolmayacağız...bunu yavaş yavaş öğreniyoruz...ve çokça kızgınız..."

    (bkz: fight club)

    güzel çarpmışsın kardeş.

  • tüm ısrarlara, baskılara, dayatmalara rağmen banyo yapmayı reddedip koğuşu tek başına ahır gibi kokutan "arkadaş"ı elbirliğiyle soyup, kafasından aşağı sıvı sabun döktükten sonra araba yıkar gibi hortum ve fırçayla yıkamak.

    yaz sıcağında iyi gelmiş olacak ki, bi on gün sonra gelip "beni tekrar öyle yıkasanıza" demişti ayının evladı.

  • var. takvimlerden haberim var.

    sen gideli epey oldu. yedi yıldan biraz fazla. başka haberlerim de var.

    çocukların büyüdü. kızın genç kız oldu, sana benzemiyor pek. kuru, zayıf, cılız bir kız. oğlan da büyüdü, o aynı sen işte. senin esmerin. güleç bir çocuk. doğduğunda nasılsa öyle. artık yemek yiyor, belki de ondan. kaşığı zorla ağzına sokmuyoruz bebekliğinde senin yaptığın gibi. "çocuk ya da büyük ol haribo'yla mutlu ol" diye karşısında şebeklik yapmıyoruz. ikisi de iyiler işte, okula gidip geliyorlar. bir de kardeşleri oldu senden sonra.

    anlayacağın herkes hayatına devam etti bir şekilde. yine de hiç kıvırmadan söyleyeceğim, şu saatten sonra sır bize aşikâr sana, baban kafayı bozdu. kolay değil. koca adam yandı kavruldu. annen de uykuyu unuttu. evin içinde yalın yapıldak dolanıp sabahlara kadar ağlıyormuş. kız kardeşinin bebeği oldu. görsen çok severdin, eminim. ablanı çok görmüyorum. karşılaştığımızda da göz göze gelemiyoruz zaten.

    başka? her toplanıldığında adın muhakkak geçiyor. o olsaydı şöyle derdi, böyle gülerdi. herkes bir fasıl seni en son gördüğü zamanı anlatıyor. en son ben söz alıyorum. hep aynı şeyi söylüyorum: en son mesajı bana atmış işte.

    ben mi? aynı. bildiğin gibi. rehberde adın, telefonda mesajın duruyor. senden sonra boş boş dolandım biraz. işe girdim, iş değiştirdim. çalıştım. mesaide çok çalışıp mesai dışında bol bol aylaklık yaptım. dolayısıyla bir baltaya sap olamadım. kendime ya da insanlığa bir faydam olmadı. ne gibi bir faydam olabilir? onu da bulamadım. köprülerin altından çok sular aktı diyemem ama var olan belli belirsiz o köprü de yıkıldı. çayın bu yakasında kalakaldım.

    nadiren sevdiğin hüzünlü şarkıda söylendiği gibi; takvimlerden haberim var. yirmi beş yaşındaydık o zamanlar...

    *

    ed: sevgili t., bugün çocuklarının ikinci kardeşleri dünyaya geldi. kocaman bir aile oldular. sensiz.

    ed: sevgili t., kızın bugün üniversiteli oldu, müthiş neşeli. oğlun da fena halde yakışıklı, gözler sürmeli sürmeli.

  • viski firmalarından aldığımız eğitimlerde türkiye'nin viski tüketimi konusunda (özellikle chivas regal) dünyada ilk sıralarda olduğu söyleniyor. johnnie walker da artan talebi karşılayabilmek için roseisle gibi devasa tesisler açıyor.

    dünyadaki yüksek düzeyde viski tüketen diğer ülkelerden bizi ayıran çok önemli bir özelliğimiz var.

    kendi ürettiğimiz bir viski yok. hepsini ithal ediyoruz. pakistan'ın bile viski ürettiğini biliyor muydunuz? akp gelene kadar iyi kötü ankara viskisi adında single malt viskimiz de vardı.

    2004 yılında tekel'in adeta yabancı içki devlerine hibe edilmesi bu yüzden bu ülkeye atılmış en nadide kazıklardan biri. şu an rakımızı kendimiz üretebiliyorsak bunun tek sebebi içki devi diageo'nun elinde başka rakı üreten fabrika olmamasıdır. türk içki tarihi boyunca ürettiğimiz ve yurtdışına sattığımız her kaliteli içkinin üretim hakları bu dev firmalar tarafından satın alınıp üretimi durduruluyordu. ta ki akp gelip tekel'i bütün tesis, gıda depoları, fabrika ve taşınmaz malları ile 140milyon dolar gibi bir fiyatla satıp ülkenin alkol tüketimini tamamen ithal ürünlere bağlayana kadar.

    konu ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek isteyenler tekel'in son genel müdürü olan kerim yanık'ın tekel'in nesi kaldı - damaklarda tadı kaldı kitabına göz atabilirler.

    edit: uyarı geldi özelleştirme değerinin 140 değil 290 milyon dolar olduğuna dair. düzeltme yapalım. şunu da eklemekte fayda var. önerdiğim kitapta yazılan bilgilere göre tekel satılmadan önce tüm üst düzey müdürleri satın alacak firma ile anlaşmışlar ve tekel'in tüm eski tesislerini son teknoloji ürünler ile donatmışlar, depolarına 10milyonlarca dolarlık gıda stoku yaptırmışlar ve işten ayrılacak tüm personelin tazminatlarını da devlet bütçesinden ödemişler ve şirketin kasasındaki 70milyon dolar ile yeni sahiplerine devredilmiş. böylelikle tekel için ödenen meblağın büyük kısmı geri alınmış ve yine ortalama benim verdiğim fiyata denk gelmiştir. tekel birkaç yıl sonra 2.1 milyar dolara diageo'ya devrediliyor. vurgunu yapılan para inanılmaz boyutlarda.

  • en güzel tepkiyi türbanlı iki ablamız vermiş, "hayır neden rahatsız etsin, gel biz de sarılalım"

    iyi güldürdüler akşam akşam, hay siz çok yaşayın.

  • "50 yaşındaki" ahlaksız, şerefsiz, haysiyetsiz ve aciz bir yobazın, kızı yaşındaki insana sarf ettiği utanç verici söz. işin en acı tarafı da böylesine çirkinlik dolu ifadeye bile destek veren, "onlar da şort giymesinler canım" diyerek çanak tutan milyonlarca kanı bozukla aynı havayı soluyor olmamız. bu ülkede akıl sağlığını korumak çok zor, resmen açık hava tımarhanesinde yaşıyoruz.

  • herşeyden bahsetmeden önce kısaca bütün bu yaşananların ve bilim kurgunun temel sebebinden ve bu nedeni keşfeden isimlerden bahsetmek lazım. kütleçekim kanunu, kepler ve newton!

    kepler'in ortaya çıkardığı ilkeler (gök cisimlerinin yörüngelerinin daire değil elips çizdiği ve bu elips çizilirken büyük kütleli gökcisimine yaklaşıldığında "ki bizim sistemimizde bu güneş" yörüngedeki cismin "örneğin mars yada dünyamız" dönüş hızının arttığı idi) arkasında bir dizi soru daha ortaya çıkarmıştı ve bu soruların en temeli hala ortada başıboş bir biçimde dolanıyordu… neden!

    işte tam da buradan hareketle sir isaac newton tüm insanlık tarihinin belki de en önemli keşfini yaptı. kütleçekim kanunu. bakmayın siz ağacın altında demlenirken kafasına elma düştü goygoyuna, newton kütleçekim prensibi ile yaşadığımız makro evrenin hemen hemen tüm fiziksel ve matematiksel prensiplerini açıklayan bir dizi karmaşık matematik hesaplarının temelini oluşturdu.

    peki nedir bu kütle çekim prensibi?
    çok çok kabaca bir anlatım ile madde miktarı başka bir deyişle kütlesi fazla ola cismin kütlesi az olan bir diğer cisimi kendisine çekmesidir. bu prensibi en kolaylıkla gözlemleyebileceğimiz olay ise herkesin kolayca fark edebileceği üzere yer çekimi. kütle çekim üzerinde etkili teme olarak iki durum var. birincisi madde miktarı, yani madde miktarı fazla olan cisim diğerini çeker. bu birinci etkeni anlamada hiçbir sorun yok aslında, temel olarak dünya ay'dan daha büyük bir kütle olduğundan kolaylıkla ayı yörüngesinde tutabiliyor, yada kolaylıkla bizi yüzeyine yapıştırabiliyor.

    gelelim ikinci etmene, ki işte bu etmen buradan sonra konuşabileceğimiz her şeyi açıklayabilecek olan olgu. kütle çekim üzerinde ikinci ölçekte etkili olan şey cisimlerin yoğunluğudur. bu ne demek? yoğunluğu fazla olan cismin birim hacimdeki madde miktarı da fazla olacağından kütle çekim gücü daha yüksek olacaktır demek.

    peki kütle çekimin astronomik cisimler üstündeki etkisini nasıl hayal edebiliriz?
    bundan bahsetmeden önce çok ciddi bir yanlış anlamayı düzeltmek gerekiyor. uzay; klasik ve çok yanlış bir tanımla içinde bulunduğumuz sonsuz boşluk… işte burada algımızı ve fiziksel olaylara bakış açımızı ve neden sonuç ilişkilerini temelden etkileyecek bir yanlış anlama var. uzay bir boşluk olsa idi bundan sonraki hiçbir şeyi açıklayamazdık. uzay bir boşluk değildir. başka bir deyişle, yıldızların, gezegenlerin, gök taşlarının, kuyruklu yıldızların ve binlercesinin arasındaki şey, o yapı o karanlık algı bir boşluk değildir. uzay her tarafında yoğunluğu çok çok düşük, kendisini adeta bir ince tül gibi kaplayan, kütlesi olan ve madde özellikleri gösteren atom altı parçacıklardan oluşan bir yapı ile doludur. karanlık madde… bu karanlık madde sayesinde kütlesi ağır olan cisimler, tıpkı yumuşacık bir koltuğa oturan şişman bir adamın koltuğa gömülmesi gibi uzaya gömülür ve tıpkı koltuğun minderinin deforme olması gibi uzayı bükerler. durumu gözünüzde daha rahat canlandırabilmemiz için bir video paylaşıyorum. ingilizce ama dile takılmayın, bilmiyorsanız sesini kısıp da izleyebilirsiniz. kütle çekimini görsel olarak mükemmel biçimde anlatan kısa bir video. karanlık madde olarak mavi perdeyi düşünün. keplerin yörünge prensiplerini falan gözlemleyebileceğiniz süper bir video.

    gravity visualised

    iyi de drogba, iki boyutlu evren videosu verdin, boş konuşuyorsun... üç boyutta nasıl olacak ben anlamadım? buyrun efendim alttaki fotoğrafa alalım sizi. konu tam olarak şöyle gerçekleşiyor.

    gravity 3d