hesabın var mı? giriş yap

  • turkcell henüz reklamlarında kullanmadığına göre yeterince bıkılmamış demek ki.

  • "hayatta iki şey sınırsızdır. birincisi evren, ikincisi de islamcının aşağılık duygusu. birincisinden emin değilim."

    albert anştayn.

  • ege ve akdeniz sahillerinde konuşlanan pek çok tatilci güneş-kum-deniz* kombosunu antik kent gezisi sosuyla süsler; yani efes*, bergama*, side* gibi kentler bu tip tatillerin sosu işlevi görür bazıları için. tatilciler taş toprak deyip koşar adımla antik kentleri tavaf ederken, taşlara yüklenen estetik, kazınan cemaller, semboller, ifadeler binlerce yıl öteden bugüne bizlere o toprakların sahibi olduklarını, onlara gözlerini çevirenlerin yahut bir bakışını dahi esirgeyip koşarak uzaklaşanların da kendileri gibi yok olup uçup gideceğini, ancak kendileri kadar şanslı olup sonraki nesillere bir dikili taş bile bırakamayacaklarının mesajını vererek alay ederler adeta... gezenlerse, bugün hangi plaja gitsek sorunsalıyla meşguldür ve taşlara oyulmuş ve bugüne iletilen sembolik mesajların onda birini duyumsamadan hızlı adımlarla gezinir, çıkar, giderler ve çok yorulduklarından dem vururlar.

    aizanoi*asla herkesin* görebileceği, uhrevi havasını soluyabileceği bir antik kent değil; zira deniz-kum-güneş keyfine eklemlenemeyecek bir yerleşime sahip... bu antik kente binlerce yıl önceden bugüne var olduklarına dair bizlere, bugünlere iki çift kelam edenlerin ayaklarının bastıkları taşların kemikleştiği, soludukları havayı çevreleyen, gözlerinin gördüklerini misafir eden, seslerinin/konuşmalarının iyonosfere yükseldiği evrenin tam da o noktasında bulunmak ayrı bir ruh hali sunar. salt* kıymet bilenlerin, farkındalığı yüksek ve hisleri kuvvetli değer bilenlerin bu ruh haline varacağına dair çok güçlü bir inancım var.

    velhasılı kelam aizanoi antik kenti, bilhassa çağdaşları ve tüm antik tapınaklardan benzersiz olan aizanoi zeus tapınağı ile öyle herkesin ulaşabileceği*,*, esen rüzgarında saçlarını uçuşturup nefesini içine çekebileceği, taşlarıyla, sütunlarıyla, köşeleriyle göz göze gelip kavuşabileceği ve mahzenine büyük bir heyecanla inebileceği, ve elbette o mahzenin merdivenlerinden inerken sessizliği yırtan fondaki müziğin yine uhrevi bir mesaj gibi eleni karaindrou'dan vals tou gamou'nun olduğunu fark edebileceği tapınak değil... bu durumlar aizanoi'yı katmerli bir değere* ulaştırıyor.

    aizanoi kentinin bütünsel parçalarını oluşturan en önemli merkezi olan aizanoi zeus tapınağı çarpıcı güzelliğiyle dünyadaki en iyi zamana direnmiş ve mimarisi kendiliğini koruyan, ziyarete açık sapasağlam tonozlu yeraltı mahzeni* ile de sizi gerçek anlamda sarsacak sahiden. ben azizanoi'nin eşsiz mahzeninde retiarius ile tanıştım, onun mezar taşlarıyla karşılaşarak hem de... bu cesur kahraman, diğer gladyatörler gibi zırhlar ve miğfer gşymeyi reddederek kendini özgür savaşacağı şekilde sadece kasık kuşağı ve geniş bir kemer ile ağır kılıç ve kalkanla donanmış gladyatörlerle savaşmıştır. bir balıkçı ağı* sağ elinde ve ölümcül silahı hançeri sol elinde olan* gözüpek bir savaşçı... caesar'a* demiş ki " ave caesar, morituri salutamus!"*

    mahzeni ve taşlarının dimdik ayakta biçimini korur vaziyette kalması en önemli özelliklerinden biri, " bu tapınak, anadolu'daki antik çağ yapıları arasında ilk şeklini koruyarak günümüze ulaşmış nadir örneklerden..."*
    ben bu mesajların hücumundan sarhoş ve mutlu ruh halimin serencamında, yanımdaki bir termos kahvemle zeus'un şerefine ve medusa'nın saçlarına kaldırdım kahve kupamı tapınağın bir köşesinden aizanoi platosunu izlerken sütunların arasından. saçlarımı da saldım aizanoi'nin serin rüzgarına, indim tapınak girişindeki medusa'nın heykelinin yanıbaşına...

    ******************************notaizanoi***********************************
    aizanoi kentinin diğer nadide parçaları*:
    dünyanın ilk borsası olan aizanoi antik borsa*,
    hemen yanı başında görkemli bir parçası dikili duran aizanoi sütunlu yol ,
    çağdaşlarından daha talihsiz olduğunu düşündüren devasa aizanoi stadyum ve antik tiyatro ,
    ponçik ama sinirli ördeklerin vakvaklayıp peşinizden kovalayabileceği penkalas çayı* üzerinde, çavdarhisarlı şoförlük yapan bir amcamızdan öğrendiğime göre geçtiğimiz aya kadar üzerinden tonluk kamyonların geçebileceği kadar direnebilmiş antik köprü. bu köprü, yakın zamandan itibaren inşaat işçilerince hatalı uygunsuz malzemelerle yamalama usulü talihsiz bir restorasyona maruz kalıyor ve orjinal halinden eser kalmayacağı şimdiden belirgin olan aizanoi antik köprü

  • bir yazı başlığıydı sanırım, kitaplığımı düzene koyarken, atmaya karar verdiğim dergilerden birinde gördüm. o kadar haklı geldi ki. hayatın sıkıcılığı, yaşadığımız depresyonlar, bunalımlar, ayrılıklar, hüzünler, iç sıkıntıları.. anneye anlatsan, anne üzülür çünkü. dayanamaz. karnının ağrıdığını söylediğinde gece uyanıp yanına gelen, kapıdan yüzünü görüp ağrı çekip çekmediğini anlamaya çalışan anne, platonik aşık olduğunuzu öğrense kötü olur mesela. yüreciği kaldırmaz.
    bazı acıları ise anlayamaz nedense. anlayamazmış gibi göründüğü acılar da vardır o anne-çocuk dengesini korumak uğruna. bu yüzden saklı kalır bazı acılar.
    -anne, denir bazen.
    -he annesinin gülü, der. biter her şey.
    nasıl denir ki, anne ben olmayacak bir işe giriştim diye. ya da anne ben bi bok yedim, cezasını çekiyorum, nasıl denir.
    denmez.
    anneye gülümsenir arada.
    şöyle bir bakar anne, "ne o, hasta mısın" der. "başım ağrıyo biraz" denir. "yat uyu biraz" der anne. süt getirir, içirir. odaya gidip kapı kapanınca ağlanır belki. ama anneye duyurulmaz hıçkırıklar.
    annenin sandığı kadar mutlu olamaz kimse. anneye biraz rol yapılır.

  • senelerce bu mesleğe gönül vermiş.. bulaşıkçılıktan tutun, aşçıbaşı yardımcılığı, garson, komi ve barmen olarak yıllarca bu işten ekmek yemiş zamanında kendi mekanını açmış bir insan evladı olarak anlatayım.
    dünya üzerinde ekvator çizgisi gibi bir üzüm şeridi vardır. bu şerit üzerinde olan ülkeler türkiye, fransa, italya, amerka, şili vs. dünyanın en güzel üzümlerini elde eder. bu ülkeler şarap konusunda dünya da öncüdür çünkü topraklarında çeşit çeşit yetişen üzümler , meyveler var. bu ülkelerin hemen hemen hepsi dünya sofralarına sofralık ya da şato dediğimiz şaraplar üretir ve bir sektördür. ülkemiz de şarap sektörü yoktur. bu kadar bereketli topraklarda üretilen üzümler sofralarda tüketilir ya da işte bildiğimiz bir kaç şarap markası ve dünya sofralarında bizim şaraplarımızın adı bile bilinmez. mevzu şarap değil. üzüm yetişen topraklar bereketlidir. et, meyve, sebze, tahıl boldur. ucuzdur.
    üzüm kuşağındaki ülkelerin toprakları çok bereketlidir. her türlü meyve, sebze kolayca yetişir. güneş var, su var!
    hayvancılık da bu kuşak üzerinde ki ülkelerde önemli bir geçim kaynağıdır. sonsuz üzüm bağları gibi meralar, çayırlar.
    ülkemiz de artık kurban bayramı olmasa kıymayı, kuşbaşıyı uzaylı sanacak o kadar çok insan var ki? geçtim antirikot, pirzola, şaşlık. mesela ben pirzolayı en son "canım kardeşim filminde görmüştüm..!" et kültürü mangalda tavuk kanadı ile sınırlı.
    sucuk bizim milli yiyeceğimiz artık hayal! bim, şok markette tavuk kanadı ve toz haline getirilmiş sucuk benzeri şeyler yiyoruz.
    bu göz daha bir kaç ay öncesine kadar sivri biberi 17 tl. domatesi 8 tl den gördü.
    karnımızı doyuramıyoruz!
    lan onu bunu bırak bir çiğ köfte keyfimiz vardı.. artık salçalı, acı bulgura nar şerbeti döküp dürüm yapıp yiyoruz.
    eskiden memur kesim elinde bir file ile evine dönerken tam mevsiminde kiraz halen 12 tl.
    bu kadar bereketli,sulak, çayırları meraları bir ülkede sen ceviz ağaçlarını keser mobilya yaparsan.. bir gece de binlerce zeytin ağacını sökersen..
    troll ile , dinamit ile balık avlarsan. bırak restoranları tencereni kaynatamazsın. kuru fasulyenin kilosu kaç para?
    devlet sen işletmene alkolü alırken de vergi kesiyor sen satarken de. kiralar euro ya da dolar üzerinden.
    ssk ve bağ-kur primleri zaten anlatmaya gerek yok. işkal-iye vergisi, temizlik vergisi, çöp vergisi. vergisi..vergisi..vergisi.
    devlet nankör ayrıca. bu kadar vergi aldığı alkolü, mekanları, eğlence sektörünü bir de baltalamak için elinden geleni yapıyor. beyoğlu'ndan masaların kaldırılması gibi. gidip bakın beyoğlu ne halde? en son bir cumartesi gecesi , mis gibi bir hava tarihi cumhuriyet meyhanesinde altı masa vardır.
    bir zamanlar bu ülke kendisini doyuran,ilen yedi ülkeden birisiydi. şimdi saman, muz, buğday, pirinç ithal ediyor. alanya da artık muz, portakal, limon bahçesi bulamazsın. güneydoğu da hayvancılık bitti. ege de zeytin ağaçları kesildi. karadeniz de yaylalar yağmalanıyor. çay üzerinde oynana oyunlar, fındık üzerinde ki kumpaslar.
    sen halen dürüm desin.. restorandasın.
    bu ülkenin artık öyle dışarıda yemek yemek, bir resteurant'ta oturup kutlama yapmak vs. gibi bir kültürü yok.
    tv kültürü, acun kültürü, adına çiğ köfte dedikleri salçalı bulgur dürüm kültürü var.
    haa...! bir de miting kültürü var. sucuk-ekmek, döner, ayran beleş! iki bayrak salla hesabı öde.
    çifçinin ağaçlarını kesiyorlar, köylünün deresini kurutuyorlar, halkın ormanlarını gasp ediyorlar. mazot, gübre,yem, tohum, dere, mera tarım ve ormancılığa dair ne varsa mahvediyorlar.!
    çocukları babalarından, dedelerinden kalan toprakları ekip biçmesin. madenlerinde, inşaatlarında, kendi yarattıkları düşmanları ile kendi çocuklarının hiçbir zaman gitmedikleri savaşlar da ölsün diye!
    daha iyi günlerimiz bunlar!

  • benzer bir tacize ben de maruz kaldım zamanında. korkumdan polise gidemedim. çünkü gidip anlatmak zor inanın. oturup yorganın altında 2 saat ağlamışımdır.

    helal olsun. pr sa pr. reklamsa reklam olsun bu cidden. cezayla hapisle olmuyor bu işlerin cezası anladım ben. taksici kızıyım ya bir de ben. düşünün. 35 yıldır takside çalışmış ömrünün son 3 ayı hariç taksiden para kazanmış babam bile artık bıkmıştı meslektaşlarından. tacize uğradığımda babamı aramıştım ilk, plakayı istemişti, sonra bir telefon daha bana. kızım biz bunlarla başedemeyiz, belalı demişti. nasıl üzülmüştü.

    teşekkür ederim imamoğlu, bizim yerimize uğraştığın için. tıpkı olması gerektiği gibi.

  • yaşamaktan bıktım artık. hani giresunda bir yayla köyü vardı. darbeyi birkaç hafta sonra öğrenmişlerdi . işte öyle bir yerlere yerleşmek istiyorum.

  • kurum: travel şirketi
    görev: otobüs sayma sorumlusu
    mesai: otobüsü saydıktan sonra evime dönüyorum.
    maaş: 300 tl
    işin bana kattığı: ileri seviyede matematik.

  • ben bu güzellik algısını yıkma olayını, daha doğrusu bu metotla yıkma çabasını asla algılayamıyorum.
    şöyle ki;
    bunlar tipik güzel değil hatta çirkin denerek (sözle denmiyor tabi) bu modelleri kullanarak genel kabul gören güzellik algısının yıkılması hedefleniyor.
    yani bu modellerin tipik güzellik algısına uygun olmadığı vurgulanıyor.
    bu şekilde de standart kabul gören güzellik algısının sınırları vurgulanarak güçlendiriliyor. yani bunlara çirkin, diğerlerine güzel demeye devam edilerek aslında hedeflendiği iddia edilen şeyin tam tersi gerçekleştirilmiş oluyor. bunları "öteki" kılmak, o standart güzele güzel demeye devam ediyor esasen.
    diyin ki efendi efendi biz çirkinlere de 3-5 kuruş kazandırmayı hedefliyoruz, hepimiz kabul edelim *