hesabın var mı? giriş yap

  • elinin mürekkebiyle kadın işine soyunan, kısaca yalnız yaşamaya başlayan erkeklerin beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için yemek yapmayı öğreten bir kitap arayıp durdum yıllarca. anladım ki yokmuş. tüm kaynaklar sanki hepimiz boluluymuşuz da sabah şekerlerindeki gibi koca kıçlarımızı sallaya sallaya şıp diye yemek yapabiliyormuşuz gibi yazılmış. neyse efendim sonuçta bir şekilde hasbelkader yemek yapmayı kendi başıma öğrendim. şimdi sizlere bu yılların birikimiyle oluşan engin tecrübelerimi anlatacağım ki yeni nesillere ışık tutsun

    öncelikle mutfak malzemelerini tanıyalım

    ocak-fırın
    ilk fark ettiğimde ben de şaşırmıştım ama mutfakta duran o kocaman şeyin çakmak bulamadığımızda sigara yakmak dışında da bir kullanım alanı varmış. yemeklerimizi onun üzerinde pişireceğiz.

    tencere-tava
    bunlar piyasada içleri boş olarak satılıyormuş. yani default halleri boş. biz bi şeyler yapıp içine koyacağız. kısaca yiyecekleri pişirmeye yarıyorlar. uzun saplı olanları tava, kenarında kulak gibi şeyleri olanlar tencere (tencerelerin kapakları da oluyor)

    buzdolabı
    yazık ki bunlar da içleri boş olarak satılıyor. reklamlarda tıka basa dolu gösterildiğine bakmayın. bunun da içini biz dolduracağız. biraların soğuk olmasına yarıyorlar. yemekler de bunun içine konuyor ama onun sebebini anlayamadım henüz. ne zaman bi yemeği buzdolabına koysanız sonra çıkarıp yine ısıtmak zorunda kalıyorsunuz. ocakla ortakyaşar gibiler. birbirlerini tamamlıyorlar. her ikisinin de aynı marka olduğuna şaşmamalı.

    lavabo
    en önemli mutfak gereçlerinden. kirlettiğimiz tabak çanağı bunun içine dolduruyoruz. bir çeşit depo görevi görüyor.

    ketçap
    yaptığımız yemeklerin içine sıkıyoruz. kırmızı ve tadı domatese benziyo

    yemeklerin yapılması gereken saatler var. genelde öğleden sonra yapmak en ideali. o saatlerde televizyonda izlenecek pek bi şey olmadığından yakma riski çok az.

  • herkes gibi benim de oynamaktan kendimi alamadığım oyun.

    sayesinde 4 günde 4 kilo verdim. günlük ortalama adımım 25 bin. neyse geyiğimizi yaptık, eğlendik. şimdi sırada ufak çaplı bir rehber var. çevremdeki insanlarda gördüğüm kadarıyla çoğu kişi oyunun stratejilerinden bihaber.

    bir gym'e gidiyoruz. orada bir çok insan var. "hadi bu gym'i alalım." e alalım da orada su pokemonu duruyor. sen gittin ateş pokemonu attın. oldu mu şimdi? işte bu karmaşayı gidermek adına bu rehberi oluşturma kararı aldım. önceden oynadığım pokemon fire red'den kalma dökümanlarımı buraya aktarmak istedim.

    pokemon türleri:

    normal
    ateş
    elektrik
    su
    çimen
    buz
    zehir
    dövüş
    toprak
    uçan
    hayalet
    psişik
    böcek
    kaya
    karanlık
    ejder
    çelik
    fairy

    mesela herkesin gönlünde taht kuran charizard'dan başlayalım. yani ateş pokemonundan.

    ateş

    burada görüldüğü üzere ateş türündeki pokemonlar sadece çimen,buz ve böcek türü pokemonlara karşı avantaj sağlar. su, toprak, kaya türü pokemonlara karşı dezavantajlıdır. yani gidip toprak türü pokemona karşı ateş türü pokemon atarsanız bu tatlı dugtrio sizin charizardı ham yapar. siz de "oyunda bug var herhalde" dersiniz.

    sırayla diğer avantaj, dezavantaj tablolarını vereceğim.

    normal
    elektrik
    su
    çimen
    buz
    zehir
    dövüş
    toprak
    uçan
    hayalet
    psişik
    böcek
    kaya
    karanlık
    ejder
    çelik
    fairy

    burada fairy'nin rolü büyük. yani jigglypuff. bu bıdık, ejder türüne karşı avantajı olan ender pokemonlardan.

    not: eğer bir pokemonun 2 türü varsa (örneğin golem: kaya/toprak) 2 türün de avantaj ve dezavantajlarının toplanır.

    sadece tek bir türe ait pokemonların avantaj, dezavantakları bir tabloda şematize edilmiş hali.

    savaşmak için gittiğiniz gym'lerde olup sizde olmayan dolayısıyla türünü bilmediğiniz pokemonların tür bilgisine pokedex yardımıyla ulaşabilirsiniz.

    bu tablolara bakıp kendinize güzel bir takım oluşturabilirsiniz. sürekli kullanacağınız yenilmez bir 6'lı.

    (bkz: burada yapılmışı var)
    ateş
    su
    elektrik
    dövüş
    toprak
    uçan
    bu desteyle psişik ve hayalet türü hariç tüm pokemonları yenebilirsiniz. psişik ve hayalet türü de destenize ekleyeceğiniz bir karanlık pokemonuna bakar.

    evet ben oyunları ders çalışır gibi defterime not tutarak oynayan bir manyağım.

    yalnız burada bir detay var. pokemonların türleri kadar skillerinin türleri de önemli. mesela yukarda psişik ve hayalete karşı karanlık türü önemli dedik. ama karanlık türünü ara ki bulasın. onun yerine karanlık skilli olan herhangi bir türü bulabilirsin.

    pokemon go özel bölüm:

    kendi pokemonlarımı neye göre biriktirdiğimi, geliştirdiğimi göstereceğim. şuan 16 levelim. bunlar da pokemonlarım. gördüğünüz gibi sadece 33 tane pokemonum var. bunun nedeni cp yüzdesi düşük pokemonları biriktirmemem. cp oranı düşük olanları direk prof. oak'a gönderiyorum. örneğin buradaki pokemonun cp'si iyi sayılabilir. 60-70 cp'li bir magikarp yakalarsanız hiç uğraşmayın direk oak'a gönderin. stardust kolay kazanılmıyor. başlangıçta bunu bilmiyordum. ilk bastığım rapidash 450 cp idi. daha sonra 540'lık bir ponyta yakalamamla aydınlanmam bir oldu.

    stardustlarınızı sadece yenilmez 6'lınızı daha da güçlendirmek için harcayın. zehirmiş, börtü böcekmiş hiç stardust kullanmayın. zaten gerek de yok. sadece ateş, su, elektrik, dövüş, toprak, uçan. şimdi diyeceksiniz ki "o kadar anlattın ettin, hadi su pokemonu bulamadın yok. peki o hypno neyin nesi?"

    hypno'm. görüldüğü üzere psişik pokemonlarına karşı avantaj sağlamak güç. sadece 3 tür, psişiğe karşı üstün. bir gym aldığınızda oraya psişik pokemon koymanız sizin avantajınıza. ayrıca yukarıda da bahsettiğim gibi bir pokemon seçerken sadece türüne değil skilline de bakmalısınız. hypno bir psişik pokemon olabilir. ama bendeki hypno'nun hayalet skilli mevcut. özetleyecek olursak: bir başkasıyla girdiğim hypno vs hypnoda o bana 1/2 gücünde vururken ben ona 2x gücünde vuracağım. yani 4 katı. tabi bunlara dikkat etmeyen biri yine "oyunda bug var herhalde" diyecek. (oyunda sadece 2 tane hypnom oldu. 2'sinde de hayalet skilli var. umarım tesadüftür. ama siz işin özünü anladınız.)

    bug'sız oyunlar dileğiyle.

    edit: "neden golbat'tan pidgeot'tan 2 tane var?"
    çünkü oturduğum yerde 100'lerce zubat ve pidgey çıkıyor. hem onları yakalayıp stardust ve exp alıyorum hem de bir gym'i aldığınızda oraya bir pokemon bırakmanız gerekiyor. kendi takımımı yukarıdaki dengeleri gözeterek oluşturduğum için onlardan birini bırakmam mümkün değil. dolayısıyla elimde fazla olan pokemonlardan birini bırakıyorum.

    edit: eevee'nin evrimi üzerine etrafta birçok söylenti var. insanlar klan renginizin evrime etkisi olduğunu düşünüyorlar. yani eğer mavi klandaysanız vaporeon; sarı klandaysanız jolteon; kırmızı klandaysanız flareon olacağını düşünüyorlar. ama bu yanlış. ben kırmızı klandayım. (bkz: team valor) benim bıdık eevee, jolteon oldu.

    tütsü: bazı insanlar "tütsü yaktığınızda durun" , bazıları ise "daireler çizin" diyor. toplamda 15 tütsü kullandım. bunlardan en fazla verimi, yarım saatte 12 pokemonla hızlı hızlı yürüdüğüm zamanlarda aldım. durunca gelme sıklığı azalıyor. en azından benim oturduğum yede böyle.

    her tip pokemonu (en iyisinden en kötüsüne) bol bol yakalayın. yolda pokemon görüp almamak olmaz. size zarar. şöyle ki: her pokemon en kötü 100 xp, 100 stardust verir. ayrıca atıyorum 100 tane rattata yakaladınız. 25 tane rattata şekeri ile evrimleşir. evrimleşirken 500 xp veriyor olması lazım. hatta 2 kere evrimleşen pokemonlar ilkinde 500, 2.sinde 1000 xp veriyor. xp bizim için çok önemli. kendi levelinize göre çıkan pokemonların cp'si artıyor. yanımda 6-7 level biri olduğunda ona 60-70 cp'lik ponyta çıkarken bana 400-500 cp arasında çıkıyor.

    oyundaki en iyi taktik pokemonu doğru yerde aramak. ankara'da oturan arkadaşlar için: 1 hafta evinizin çevresinde dolanacağınıza 1 gün kızılay'da dolanın. (bkz: güvenpark) ama gelmeden en az 150-200 poketopunuz olsun. yoksa yetişemiyorsunuz. parkta dipdibe 6 tane pokestop var. neredeyse 7/24 6'sında da lure module var. ve yakındaki büfelerde telefon şarjmatikleri var. kızılay'da 2 saat durun. sonlarına doğru lucky egg basın. ve öyle evrim geçirtin. o 500-1000 expler 2 katına çıktığında gerçekten güzel level kasıyorsunuz.

    ekşişeyler editi: gören herkesin dalga geçtiği oyun defterim sonunda halka açıldı. insanlara ve insanlığa hizmet edebilecek.

    bakmanızda fayda var: (bkz: #61812895) içine birçok link ekledim.

    - hangi skille sahip pokemonu evrimleştirmeliyim?

    bir yukardaki satırda paylaştığım linkte pokemonların ulaşabilecekleri max cp'leri de mevcut. oraya bakarsanız düşük levellerde pokemonların skillerinin çok bir önemi olmadığı fark edeceksiniz. oyundaki en önemli şey bir an önce level kasmak. bu sayede max cp'ye ulaşma süreniz artacak. max cp'ye yaklaştığınız zaman skill detaylarına geçebilirsiniz. o aşamaya kadar hızlı hızlı evolve ve exp kasmakta fayda var.

    son olarak trainer kodum: 7534 8502 4639

  • gerald edelman tarafından yazılmış bir kitap olup onun aynı isimdeki bir teorisini ele alır. bu teori yalnızca beyin fonksiyonlarını değil aynı zamanda beynin bilinci ortaya çıkarma prensiplerini de açıklamaya çalışır.

    edelman'a göre neural darwinism 3 ana ilkede temellenir:

    1) epigenetik gelişim süreci ilk ilkedir. edelman buna gelişimsel seçilim der. gelişim sürecinde farklı sinir devrelerinin oluşumunu dna değişimlerine değil selektif mekanokimyasal süreçlere bağlayarak açıklar. bu birincil repertuardır.

    2) doğum sonrasında dış dünyaya adaptasyon, sinaptik bağlantılardaki epigenetik modifikasyonlar için önem arz eder. artık dış dünyadan gelen stimuluslara göre bazı bağlantı kombinasyonlarının seçilimleri gerçekleşir. bu ikincil repertuardır.

    3) kategorizasyonun ortaya çıkışını sağlayan haritalanma başlar. haritaların oluşumları ikincil repertuarla bağlantılıdır.

    haritalanma dinamik bir süreçtir ve teker teker nöron etkileşimi olarak düşünülmekten ziyade, nöron grubu etkileşimi olarak düşünülmelidir.

    bu konu ile ilgili olabileceğini düşündüğüm, gödel escher bach'tan yapılabilecek bir alıntı var:

    " "ben"in ve bilincin ne olduğuna ilişkin bu büyüsel görüşün üstesinden gelmenin tek yolu, ne kadar sevimsiz görünürse görünsün, insanın kendisine, sürekli olarak kafatasının içine güvenle yerleşmiş olan "endişe ve düşün iki yana sallanan yumrusu"nun bütün hepsinin metin parçaları ya da cd rom'lar ya da bilgisayarlar gibi evrenin tüm geri kalanını yöneten tamamıyla aynı yasalara uyduğu bütünüyle steril ve cansız bileşenlerden meydana gelmiş bütünüyle fiziksel bir nesne olduğunu hatırlatmaktır. insan ancak bu rahatsız edici olguya şiddetle çarptığında bilincin gizeminden çıkış yolu bulma yönünde bir anlayış geliştirmeye başlar: anahtarın beyinlerin yapıldığı madde değil, ama bir beynin maddesi içinde varlığa gelebilen örüntüler olduğu hissine kapılır."

    "bunun konuyla ilgisi nedir?" derseniz, şudur:

    mesele, henüz keşfedilmemiş olan bir maddesel mucizeden ziyade haritalanmış, büyük nöral grupların birbiri ile örüntüler hâlinde etkileşimidir ve burada dikkat edilmesi gereken önemli bir ayrıntı mevcuttur:

    farklı yapılardaki nöral gruplar, aynı işlevleri farklı zaman dilimlerinde yerine getirebilmektedir. brodmann alanlarına bakan birisi de bunun yanlış olmadığını anlayabilir. pek çok bilişsel fonksiyon, tek bir bölgede farklılaşmış nöronlarla açıklanmaktan ziyade daha bütüncül bir aktivitenin outputudur.

    bunun ifade ettiği bir anlam daha vardır:

    x bir stimulus diyelim. x stimulusu t zamanında y nöronunu aktive ederken, aynı x stimulusu t+1 zamanında y nöronunu aktive etmeyebilir. bu da insan beyninin günümüzdeki klasik bir bilgisayar gibi çalışmadığı anlamına gelir.

    eğer devasa data yüklemeleri üzerinden istatistiksel yorumlar yapmanın ötesine geçip "fenomen üretebilecek" bir yapay zekâ geliştirilmek isteniyorsa bu belki de birim odaklı değil, ince işlenmiş bir senkron ile çalışan örüntü odaklı bir prensip izlendiği takdirde yapılabilecektir. zaten bu prensip sindirilse, etrafta insan beyninin 2.5 milyon gb hafızasının olması gibi absürd, reel bir karşılığı olmayan söylemlerden de vazgeçilir.

  • *
    küçük şeyleri özlersiniz aslında. zamanında önemsiz görünenleri. saçınızla oynamasını, tek kişilik yatakta yatmaya çalışmanızı, bakışlarını, aptal laflarını, dakikalarca zamanın nasıl geçtiğini bilmeden konuşmanızı, sarılmasını, telefon etmesini, ses tonunu, öpüşünü, göğsü üzerinde uyumaya çalışırken rahatsız eden kolunu, isminizi söylemesini, onunla beraber içmeyi, gülmesini, yemek yemesini, beraber film izlemeyi, mesajlarını, webcam açmasını, sarhoş olmasını ve bunun gibi birşeyler..

    çok sonra anlarsınız ki, siz aslında onu değil sevilecek birini özlemişsinizdir, sevilmeyi özlemişsinizdir. ...

  • öncelikle (bkz: asphalte)

    söz konusu durum bir haksızlık değildir. ortak yaşanılan yerlerde bazı durumlar böyledir. mesela en üst kattaki adam da çıkıp "ben sadece kapımın önünü süpürsem yeter, zaten kirlenmiyor bile. temizlik parası vermek istemiyorum." diyebilir. toplu yaşama uyum sağlayamayan müstakil evde de yaşayabilir tabi.

  • isterseniz 1 euro yapın. bütün elektronik ve gıda dışı envai çeşit alışverişimi amazon'dan yapıyorum. yapacağım. daha pahalı bile olsa!

    paramın yolsuzlara, hırsızlara, araplara, ekonomi coh eyicilere, geçmediğim köprülere, adımımı atamadığım saraylara, çocuk tecavüzcülerine gitmesi kadar rahatsız etmiyor inanın. bir de diğer yönden bakalım. satıcılar yönünden: dürüst, ahlaklı, beni önemseyen adamlar dururken şark kurnazı, malının arkasında durmayan adamları neden paramla semirteyim?

    dipnot: abd, gümrük vergisi sınırını geçtiğimiz yıl 200 dolardan 800 dolara yükseltmiştir. tabii orada tayyip gibi "halk adamı" bir yönetici olmadığı için normal.

    edit: çok mesaj aldım. amazon'dan alınca da yine vergi alıyor devlet deniyor. evet yine vergi ödüyorsun ancak doğrudan türkiye'deki bir satıcıdan aldığınızda devletin kasasına daha çok para giriyor. ürünü satın aldığın firma ülkeye ithal ederken gümrük vergisi ödüyor, sana satarken fiyata ötv, kdv, yerine göre trt bandrol payı vs. ekliyor. tüm bunlar devlete giden kalemler oluyor. bitiyor mu? bitmiyor. türkiye'deki firma; sana yaptığı satıştan elde ettiği karın %30 civarını yine gelir vergisi olarak devlete ödüyor.

    buna ek olarak hb ve n11'den yapılan her alışverişle bu kokmuş düzeni destekliyorsunuz. çünkü bu firmaların büyük çoğunluğu hükümet yandaşı. yani paralarınız size yol, su, elektrik olarak değil; daha çok hakaret, daha çok baskı, daha büyük kazık olarak geri dönüyor.

    şayet amazon'dan yaptığım alışveriş; bir kuruş bile olsa bu hükümete daha az para aktaracaksa yurt dışından alışveriş yapmaya devam edeceğim. nasıl ki devlet yemiyor içmiyor ufak hesaplarla milleti daha nasıl soyarım diye düşünüyorsa ben de bu konuda ufak hesap yapıyorum. unutmayın eğer biz doğrudan yurt dışından aldığımızda bunların cebine daha fazla para giriyor olsaydı bırakın limiti düşürmeyi limiti tamamen kaldırırlardı. hatta yurt dışından alışveriş yapmamız için bizi teşvik bile ederlerdi. cari açık filan umurlarında değil.