hesabın var mı? giriş yap

  • araştırma görevlisi olduğu andan itibaren;

    a) danışman hocasının kadrolu kölesidir. bina içi, binalar arası hatta kampüs dışı, araştırma görevlisi oluşuyla ilgili/ilgisiz her tür ayak işine koşturmakla mükelleftir.

    b) tez izleme komitesindeki diğer hocaların da emir eridir. danışman hocasının yüklediği kadar olmasa da, onların "rica ettiği" her tür işi seve isteye yapmak, sağa sola gitmek zorundadır.

    c) bölümdeki diğer hocalar da denk getirebildikleri anlarda ona iş yüklemekte beis görmeyeceklerdir. zira ülkedeki en güçlü dokunulmazlık profesörlere verilmiştir ve zavallı genç akademisyenimizin tüm kariyeri bu hocaların çoğunluğunu oluşturacağı veya etki altına alacağı jürilere bağlıdır.

    d) hocalar genelde bilirkişilik, ödenekli projeler, danışmanlıklar gibi, asli görevleri olan eğitim/öğretimden çok daha mühim(!) işler peşinde olduklarından, derslere girmekte pek de istekli olmayacaklar ve araştırma görevlimize "hadi sen gir de bugün bir uygulama yapın" falan diyeceklerdir. sınav zamanları gelince de hocalar sınıfa, amfiye 5-10 dakika uğrar, kalan 1 hatta bazen 2 saat boyunca ise araştırma görevlileri ayakta sınavı takip ederler.

    ezcümle; akademik hayatında, iç mekan - dış mekan ayrımı olmaksızın, yaya olarak en fazla kilometreyi araştırma görevlisi olduğu süre boyunca kat edeceği, en çok ayakta kalacağı süre de bu döneme denk geleceği için dayanıklı ve rahat bir ayakkabı seçmek zorundadırlar.

    ne yapaydı? makosen mi giyeydi?

  • nicolas chauvin, başkumandanı napolyon’a sarsılmaz, fanatik sadâkatle bağlı bir askerdi. napolyon’un harplerinden birinde yaralanmış olmasına rağmen, onun tarihte bir benzeri olmayan bir lider olduğuna inanmış, napolyon sürgündeyken dahi onun türküsünü şevkle çalmaktan vazgeçmemişti. fransızlar ise küçük onbaşıyı başlarından atmakla memnun olduklarından chauvin'in her yerde ve her zaman napolyon’un müdafaasını yapması, onun gibi bir vatanseverin bir daha yetişmeyeceğinde, ısrar etmesi karşısında, chauvin'le alaya başladılar. cogniard'ın 1831'de sahneye konan eserinde (la cocorde tricolere) chavvin adlı bir karakter milli üstünlük nutukları çeker zafer sarkıları çağırır.
    o haldeee abartılı, fanatik, bir milliyetçilik chauvenism (şovenizm), onu tutulan kimse ise şoven'dir.

  • önce kaynak

    başlık açılmış mı diye baktım ama göremedim.
    akplilerin anıtkabir'de "her yer tayyip her yer erdoğan" diye bağırmaları hadisesi. bağıracaksınız bunun yeri mezarlık değildir. ölüye saygıyı ne araya unuttunuz? bu ne kültürümüzde var ne de insanlığa yakışır. böyle sloganlar atacaksanız niye geliyorsunuz? bu ne saygısızlık arkadaş? kim sana zorla gel diyor? kim davet ediyor? böyle iğrençlikler yapacaksanız gelmeyin arkadaş gelmeyin. kimsenin sizin ziyaretinize ihtiyacı yok. sloganlarla bozmaya çalıştığınız sessizlik bir gün kafanıza çekiç gibi düşecek.

  • sorun, zavalli gencecik kizin alkol almis olmasi degil, tecavuzcunun, tecavuz edecek kapasiteye gelmis olmasi. yani turkiye'deki gelismis tecavuz kulturudur.

    tecavuz etmeyi elestirmesi, bunu kinamasi gerekenler de gelip kizin alkollu olmasina dikkat cekiyor. bu, "alkol alip sarhos olursan, tecavuz de ederler" demektir. yani tecavuzu belli kosullar altinda mesru gormektir ki asil yok edilmesi gereken bu zihniyettir, alkol degil.

    avrupa'da da sokak ortasinda zil zurna sarhos kadinlar oluyor. kimse tecavuz etmiyor. demek ki sorun alkolde degil. gencecik bir kizin magduriyetini gormeyip, sucu yine kizin yaptiklarina baglayanlar insanliktan nasip almis olamazlar. suc, sucu isleyenindir, kurbanin degil.

    edit: basligin ilk entry'sini giren ve daha sonra silen zat, o entry'de tecavuze ugrayan genc sarhos bir kizin alkol almasaydi tecavuze ugramayacagini soyleyerek sirf alkol almanin kotülügünü ispatlama derdinde oldugu icin yazilmistir bu entry. bu, yazdiklarimdan anlasiliyor olsa da baslik basa kalinca bu notu dusme ihtiyaci hissettim.

  • cep telefonu 3-4 saat kapalı durduktan sonra açılır. ilk mesaj:

    anne:
    "yavrum telefonun kapalı."

    hala mantığını sorguluyoruz.

  • bu ulkede anadolu insaninin birseylerden vazgecmek icin illa olaylarin direk olarak kendi ceplerine dokunmasi gerektiginin kanitidir.

  • orhun yazıtlarından beri kullanıldığını sandığım türk özdeyişi.

    - tonyukuk, abi "orhun yazıtları" diyelim mi bu yazdırdıklarımızın adına?
    - yazıt mı? çince $½§ã yerine mi?
    - evet abi.
    - hmm.. yazıt.. yok yahu, olmuyor; bu $½§ã'nin türkçe'de tam karşılığı yok sanırım.
    - ulan herhalde olmayacak, ilk defa biz bir şeyler çizittiriyoruz taşa, biz bir şeyler bulmazsak karşılığı olmaz tabi.
    - değil ama, aynı tadı vermiyor, yazıt ziyadesiyle ajite edici, çok diskonnektivitant, çok maskülen.
    - bak sen.

  • en sonunda dün gidebildiğim ortam. iki sığır çömbik yedik, zevkten arkadaşımı da zikivermişim arada. böyle bir tat yok.

  • --- spoiler ---

    gösteriş, diyalog, hatta renk bile kullanmadan tarihin en romantik sahnelerinden birini sunmuş dizi.

    6 sezon boyunca neredeyse hiç seni seviyorum demeyen jimmy ve kim ikilisinin aşkına de ancak bu tarz bir anlatı yakışırdı.

    bu güzel anlatıya: “realist değil, bu adam kim için bile bunu yapmaz.” gibi eleştirilerle gelenler, diziyi boş gözlerle izlemişler. jimmy zamanla kötü bir karaktere dönüşmedi. tek yaptığı vicdanından kaçınmak ve hatalarını inkar etmek için kendini saul goodman gibi yapay bir karaktere bürümesiydi. kim de onu terk edince elinde sadece saul karakteri kaldı. tüm vicdan problemini bu karakterle ötelemişti. kim’in yokluğuna da bu şekilde dayanacaktı. boşanma dilekçesi geldiğinde ne kadar parası olursa olsun nasıl yıkıldığını görebilirsiniz. hemen ardından da umursamaz bir tavırla imza atıp alaycı şekilde konuşuyor. çünkü vicdan azabını da problemlerini de ancak bu şekilde geçiştirebilirdi psikolojik olarak. sonrasında da kartel oyununda çok büyük oynadı ve neredeyse kazanıyordu. kendini bir şekilde meşgul etti. ancak bu başarı uzun sürmedi ve artık elinde ne başarı ne de para vardı. kendine itiraf edemediği vicdan azabını bastıracak bir materyal kalmamıştı. bu sebeple saul karakteri de işlevini yitiriyordu. vicdanını bastıramadıkça kim’e olan ihtiyacı daha fazla ortaya çıktı.

    jimmy sadece kim tarafından gerçek anlamda sevilmişti. ve sona yaklaştığı anlarında da onu mutlu edebilecek tek şey onun sevgisiydi. zirveyi görmüş, her şeyi elde etmiş ve tekrar kaybetmişti. vicdanını baskılayabileceği hiçbir şey kalmamıştı. abisinin de dediği gibi hiçbir zaman geri dönmek için geç değildi. daha da ileri gidip, kim’in hapse girmesine göz yumsaydı, tamamen kaybolacaktı. bu durumda kendisi için silahını alıp adam öldürmeye gidecek kadar aşık olan kadınını, kim wexler’ı kurtarmayı seçecekti elbette. hem vicdanını rahatlatacak hem de kendi karakteri jimmy’e dönüş yapabilecekti. aşkı için özgürlüğünden vazgeçmiş gibi gözükse de, artık ömür boyu özgür olacaktı. hem kim wexler’ın sevgisini tekrar kazandı, hem de kendi karakteri jimmy geri dönmüş oldu. hem de vicdanından kaçmasına yani saul karakterine ihtiyacı kalmadı. 7 yıl yatıp çıksaydı, hayatında hiçbir amacı kalmamış, aşkını kaybetmiş, kaybolmuş halde, yapay bir kişilikle sefil şekilde ölüp gidecekti. dolayısıyla herhangi bir mantık hatası olduğunu düşünmüyorum. her anlamda tutarlı bir final oldu.
    --- spoiler ---

    breaking bad öyle bir diziydi ki, spin off’u bile gündemdeki tüm dizileri geride bıraktı. ve maalesef bu güzel evrene artık veda ediyoruz. elveda albuquerque ve onun tozlu yolları. teşekkürler vince gilligan.