hesabın var mı? giriş yap

  • eğer sitesine reklam alırsa ssg den daha zengin olabilir, artık sümer ailesinden para almaz, ailesine para atar, ayda 5 bin tl gönderir. amerikanın 2500 doları.

    seni seviyoruz sümer.

  • “kimsenin göremediğini görmeye çalış. korkudan, tembellikten ve herkese uymaktan dolayı başkalarının görmek istemediği şeyleri görmeye çalış. tüm dünyayı her gün yeni bir biçimde görmeye çalış. gerçek şu ki; emin adımlarla ilerliyorsun. eğer burada çılgın ve sinirli yaşlı bir adamdan başka bir şey görmeseydin buraya ilk gelen sen olmazdın.”

    şöyle bir muhteşem repliğe sahip olan baş rolünde robin williamsın olduğu 1998 yapımı drama, komedi ve biyografi türlerini barındıran hoş bir film.

  • 1928'de viyana'da dogmus, subat 2000'de olmustur.

    tasarimini yaptigi ilginc binalar nedeniyle yaygin olarak mimar diye anilsa da, aslinda ressamdir.

    "hundertwasser" adini 1949'da almis, yine bu yil, omru boyunca surecek olan sik ve yogun gezilerine baslamistir. resmin yanisira, cevre, baris, ekolojiye uyumlu mimarlik gibi konular baslica ilgi alanlarini olusturmus, yasami boyunca bu konularda bircok aktiviteye katilmis, eserlerinde de bu konulari yansitmistir. yine resimlerinin yanisira, cesitli ulkeler ve birlesmis milletler icin pullar ve bayraklar tasarlamis, avusturya'nin otomobil plakalarinin ozgunlugunun ve bunlarda yansitilan milli kimligin korunmasi icin kampanya baslatip, bu amaca yonelik plakalarin da tasarimini yapmistir.

    binalarin dogaya ve insana uyumlu olmasi gerektigini savunmus, tasarimini yaptigi binalarda da bunu yansitmistir. hundertwasser'e gore, insan 3 deri katmanina sahiptir; ilki kendi derisi, ikincisi giysileri ve ucuncusu de icinde bulundugu binalarin duvarlaridir; bu nedenle binalar, insanin yapisina ve dogal gereksinimlerine uymalidir. dogada hicbir seyin kati ve duz cizgileri olmadigindan hareketle ve alisik oldugumuz duz duvar ve yerlerin, mimarlarin insan dogasina uymayan bir icadi oldugunu soyleyerek, binalarinin gerek duvarlarini, gerek icini cesitli engebeler, yamrı yumruluklarla donatmis, her yerini rengarenk mozaiklerle kaplamis, mumkun oldugu kadar cok bitki ve kendi deyimiyle "agac kiracilar" yerlestirmistir. viyana sehri yonetiminin girisimiyle insa edilen ve "ekolojik bir bina" olmasi amaclanan hundertwasser haus, ilk mimari projesidir, 1983 ile 1985 arasinda yapilmistir. tasarimini hundertwasser yapmis olmakla birlikte, mimari peter pelikan adli baska bir zat-i muhteremdir. son derece sevimli, eglenceli, rengarenk, asimetrik bir binadir, bana gaudi'nin binalarinin daha naif, daha renkli ve oyuncu bir versiyonu gibi gelmisti. binanin teras ve balkonlarina cok sayida bitki ve agac dikilmistir, yanlis hatirlamiyorsan agaclarin sayisi 200'un uzerindedir. konut olarak yapildigi ve icinde oturanlar, ziyarete gelen cok sayida turistten zaten fena halde muzdarip oldugu icin, oturanlardan birini tanima sansina sahip degilseniz icini gormek ne yazik ki mumkun degildir. benim gibi bu sansa sahip olamayan fanilerdenseniz, binanin ici konusunda fikir edinmek icin, hemen karsisinda yer alan, yine hundertwasser'in tasarladigi minik carsiyi gezebilirsiniz. hatta daha iyisi, hundertwasser haus'a yurume mesafesinde olan kunsthaus'u gormektir bence. boylece, hem yerleri engebeli, pencereleri asimetrik, farkli renk ve sekillerde kocaman seramik parcalardan olusan sutunlara sahip sirin bir binada bulunup, hafif debelenerek de olsa dolasma deneyimini yasayabilir, hem de hundertwasser'in bircok eserinden olusan kalici sergiyi ve degisen diger sergileri gezebilirsiniz. icinde ufak sirin bir de kafe var, vakit azligindan ben oturup birseyler icememistim ama aklim kalmisti.

  • patronuyla yaşadığı şu diyalogla cool tavrını ortaya koymuştur:

    -bundan sonra haracı bana vereceksin. ben seni koruyacağım.

    -sahi beni koruyabilir misin?

    -koruyamazsam ölürsün. bu kadar basit.

  • 2002 dünya kupasından kısa bir süre sonra... marmara üniversitesi iletişim fakültesi'nde düzenlenen medya okur yazarlığı konferansına katıldı şenol güneş. üstelik davetli falan da değildi. davetlilerden biriyle telefonda konuşurken "aaa çok yakınlardayım, ben de geleyim" deyip gelmiş. konuklar arasında gazanfer bilge'den tutun da mehmet demirkol'a, yok yok. programda olmamasına karşın koskoca şenol güneş gelmiş diye ona da söz verdiler. salon inliyor. boru mu; adam türkiye'yi dünya üçüncüsü yapmış. kürsüye çıktı ve konuşmasına şöyle başladı:
    "bir konuşma hazırlayamadım kusura bakmayın. buraya gelmem tamamen tesadüf. gerçi burada bulunan spor basınının değerli temsilcilerine göre benim her yaptığım tesadüf..."

  • 19 yıldır yapımı devam eden füzyon reaktörü sonunda tamamlanıp ateşlenmiş ve kısa süreliğine de olsa başarıya ulaşmış. deneyi helyumla yapmışlar. şimdi hidrojenle yapacaklarmış.

    (bkz: wendelstein 7-x)

    https://www.youtube.com/watch?v=u-fbbraxjnk

    http://news.sciencemag.org/…ght-save-nuclear-fusion

    bilgi editi:

    arkadaşlar bu konu hakkında bolca espiri kasılmasının tek nedeni yeterli bilgiye sahip olunmaması. okuduğum birkaç makaleden ve bu başlık altına yazılan birkaç bilgi içerikli iletiden çıkardığım sonuçları buraya yazayım.

    çalışma şekli (en basit haliyle)

    wendelstein 7-x, büyük olarak tasarlanmış ve optimize edilmiş ilk stellarator. görevi yüksek ısı üreterek elektronları atomlarından ayırmak. bu, 100 milyon dereceden fazla yani güneşten 5-10 kat fazla ısı enerjisi demek.

    elektronları atomlardan ayırdıktan sonra ortaya elektronların plazma ve iyonlar kalıyor. iyonlar o kadar hızlı hareket eder hale geliyor ki birbirine itme durumları ortadan kalkıyor ve erimeye başlıyorlar yani füzyon gerçekleşmeye başlıyor. ama bunu bir arada tutacak bir kap kullanmak imkansız olduğu için manyetik alan kullanılması gerekiyor. bu alet de o işe yarıyor. en basit haliyle yüksek ısılara dayanıklı bir mıknatıs yani bu. (tabii en basit hali yani aslında çok daha karmaşık bir mühendislik harikası)

    özet:

    - yapımı için 1 milyon saat (19 yıl) ve 1 milyar yuro harcanmış
    - temiz enerji, her gördüğünüz reaktörü nükleer sanmayın.
    - ocak sonunda hidrojenle deney yapılacak bu daha uzun süreli ve çok ısı-enerji açığa çıkmasını sağlar muhtemelen.

    neyse lan bence biz bina dikmeye devam edelim.

  • aslında çok kolay hayatımdan insan çıkaramam ama şöyle oldu

    çocukluk arkadaşım telefonla çok sık görüşürdük yalnızca yaz aylarında yan yana gelebilirdik. biraz patavatsızdı ama son zamanlarda iyice zıvanadan çıkmıştı.

    genellikle bar çıkışı gecenin bir yarısı eve dönerken ( ya da normal bir saat eve giderken yolda köpek varsa ve etrafta kimse yoksa ) arar uykumu böler beni konuşmaya mecbur eder sonra " ben eve geldim. " deyip bir sağ ol bile demeden telefonu suratıma kapatırdı. bu bence bir insanla ilişkinizi kesmek için yeterli bir neden olabilir ama biz eski dostuz.

    sürekli yalnızlıktan şikayet ediyordu ( hangimiz etmiyoruz ki ) bir gün yine aradı çok sinirliydi ve

    - ya bi adam var yazıp duruyor. neyine güveniyor anlamıyorum ki. hadi sen olsan neyse de... ( burdan sonrasını pek dinlemedim. sen olsan derken ya kendini çok ciddiye aldı ya da beni çok hafife.) ( bu benim ondan biraz uzaklaşmama neden oldu.)

    sonra birgün benim konuşmaya ihtiyacım oldu hep o beni esir alacak değil ya aradım. olanları anlattım ( o zaman hayatımda biri vardı benden annesine bahsetmişti annesi de ona " oğlum o boşanmış aile çocuğu onun aile kavramı olmaz." demişti ve bu beni çok üzmüştü. gerçekten çok üzüldüm yani. birine anlatmak istedim.) aldığım cevap

    - hahahaha ay gerçekten öyle mi demiş ya aslında annenle babanın hiç evlenmediğini duysaydı.

    ( destek olmadığı gibi arkadan yaptıkları dedikoduları asılsız pis iftiralarını da ağzından kaçırmış oldu.)

    resmen koyunda beslenen yılan. bence bu nedenler çok bile.

  • ahmet çakar : "benim kafam kaşanıyor. beyin mi çıkıyor ne baksana..."
    sinan engin: "hocam en son ne zaman yıkandın?"
    ahmet çakar: "bugün ayın kaçı?"
    rok: "haydaaa....."

    gel de izleme aq