hesabın var mı? giriş yap

  • bugun kilo verme ile alakali inanilmaz bir deneyim yasadim. sirtimda 2 adet canta, 2 notebook, external diskler, elimde iki adet kitap dolu torba ile evden iceri girdim ve girerken acaba su an kac kilo cekiyorum diye sacma ama sonucunun boyle olacagini tahmin etmedigim bir soru isareti belirdi.

    ciktim tartinin ustune, tam 105 kilo cekiyordum. eski kilomdu, vermeye basladigimda uzun suredir 105'tim ve 2013'un mayis ayinda kendi capimda kilo verme denemelerine baslamistim. esimle gulduk ettik, eglendik ancak tartidan inip, elim ve sirtimdakileri bir kenara biraktigimda kafamda simsekler cakti. bi dk lan dedim, su an tam 15 kilo daha azdim 105'ten. elim ve sirtimdakiler 15 kilo, ben 90 kiloydum ve ciddi agirlardi. 15 kilo vermeden evvel ayaklarima ne tasittigimi ve kilo verme ile alakali inanilmaz bir terapi ile karsi karsiya oldugumu farkettim. evet bu resmen bir terapiydi.

    halen bir 10 kilo daha fazlam var, vermem lazim. ıdeal kilom 80 civari ve ben su andan itibaren cok daha motive bir sekilde vermek icin elimden geleni yapmaya hazir hissediyorum kendimi!

    tanim: enfes birsey, siz de fazlaliklarinizi verin, kurtulun!

  • beğenirsin beğenmezsin, seversin sevmezsin. adam 15 senedir televizyonda, sinemada bilmem nerde iş yapıp çalışıp kazanmış bir ev almış. parası da var. bakmış ki yetkililerden yeterli hayır yok, basmış parayı, kendi ekibini kurmuş ve evini korumaya çalışıyor. ne var bunda onu anlamadım.

    hayır nedir yani, korumasın mı? yanmasını mı beklesin? senin orda bir evin olsa elinden gelen maksimum ne ise yapmayacak mısın? yangının yanında araban olsa çekmeyecek misin mesela? madem her yer yanıyor bizimki de yansın arada ne olacak mı diyeceksin?

    bunun paraya tapmakla falan ne ilgisi var. herkes gücü yettiğince canını da malını da korumaya çalışır. kiminin gücü eş dost çağırmaya yeter, kimi parayı basar 50 kişilik ekip kurar. bu kadar basit.

    şahan'ın sana bana borcu mu var, kamuya dair bir yöneticilik görevi mi var da kızıyorsunuz adama. bu adamlara kızacağınıza, illegal yoldan, başkalarının sırtına basıp ezerek haksız kazanç sağlayan ve sefasını süren insanlara kızın.

  • suudi arabistan’ın büyük müftüsü şeyh abdülaziz el eş-şeyh: "10 yaşındaki kız evlenebilir."

    kelimeler kifayetsiz. ama yani bu araplar da hep yanlış anlıyorlar dinimizi.
    saçmalık yani. ne denir ki.

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25343471/

    zöge: bunu zamanın ötesine gönderen hangi zihniyet amk. everin la kızınızı 10 yaşında.

  • uluslararası uzay istasyonuna roket fırlatıldı ama nasıl ilerleyecek ve istasyona nasıl varacak bunu detaylı anlatalım;

    elon musk'ın sahibi olduğu spacex'in uzaya yollayacağı falcon-9 roketi 30 mayıs 2020'de türkiye saati ile 22.22'de uzaya fırlatıldı başarılı şekilde. yaklaşık 19 saat içinde uluslararası uzay üssüne sabitlenmesi bekleniyor. yani 31 mayıs'ta türkiye saati ile 17.30'da uluslararası uzay üssüne varacak ve birleşerek sabitlenecek.

    bu arada, falcon-9 roketi 1969 yılında aya gönderildiği düşünülen apollo11’in fırlatıldığı yerden fırlatıldı.

    peki bu nasıl oluyor ve olacak ;

    falcon-9 roketi fırlatıldıktan sonra yerden 8 km yüksekliğe 01:00 dakikasında
    30.km'ye 01:50 dk
    50.km'ye 02.12 dk
    100.km'ye 02.56 dk
    150.km'ye 03.48 dk
    200.km'ye 05.46 dk ulaştı.

    yerden 200 km yüksekliğe ulaştığı anda o yükseklikte kaldı. 200 km'ye ulaştığı ilk anda hızı 12000km/h idi. sonra hızı 27000km/h oluncaya kadar 200km yükseklikte kalmaya devam etti. yaklaşık 3 dakika sonra kalkıştan 08.38 dakika sonra hızı 27000km/h oldu ve yörüngeye sabitlendi, yani dünya yörüngesine.

    uluslararası uzay istasyonu(iss) standart olarak dünyanın yörüngesinde yerden yaklaşık 400km yükseklikte saatte 27600km/h hızla ilerliyor. yörüngesi yerden 330km-435km arasıdır. neden bu mesafede geziyor uluslararası uzay istasyonu çünkü bu mesafeler alçak dünya yörüngesi(ady) içinde bulunuyor. yapay uydular yani iss ve falcon-9 roketi gibileri için ady yüksekliği genellikle 300 km'den daha az değildir çünkü daha az yüksekliklerde atmosferik sürüklenmeye karşı yörüngeyi sabitlemek fazladan yakıt harcanması gerekeceğinden elverişsiz olacaktır.

    alçak dünya yörüngesinde dengeli bir konum elde edebilmek için gerekli olan hız 7.8 km/s değerindedir ancak yörüngenin yüksekliğinin artmasıyla dengeli konum için gerekli bu hızın miktarı azalmaktadır. örneğin 200 km yükseklikteki dairesel bir yörünge için gerekli hız miktarı 7.79 km/s (28000km/h) ve 1500 km yükseklikteki dairesel bir yörünge için gerekli hız miktarı 7.12 km/s (25632km/h) olarak hesaplanmaktadır. alçak dünya yörüngesine erişmek için gerekli olan hız değişimi 9.4 km/s civarında başlar. ady yörünge hızı olan 7.8 km/s (28,080 km/h) değerine ulaşmak için gerekli olan, fırlatma aracının hız değişimi değerinde atmosferik ve yer-çekimi kaynaklı sürüklenme sebebiyle 1.5–2.0 km/s kadar artış olur.

    şimdi falcon-9 roketi 200 kilometreye 05.46 dakikada ulaştı ve 08.38 dakikada 27bin km hıza ulaştı ve yörüngeye sabitlendi ufak hız değişimleriyle. sonra kademeli olarak dünya yörüngesinde yavaş yavaş yükselmeye devam ediyor. yaklaşık 3 saat içinde yerden yüksekliği 420 kilometreye ulaştı. uluslararası uzay istasyonu o sırada yerden 425km yükseklikte idi.

    falcon-9 yörüngeye sabitlenip uluslararası uzay üssünü takip etmeye başladı. aralarındaki mesafe türkiye saati ile 02.43'te 634km iidi. saatte yaklaşık 42km yaklaşarak 17.30 civarında iss kapsülüne yerleşmesi bekleniyor.

    bir iki ufak bilgi daha ekleyeyim;

    falcon-9 roketi şuan yerden 415km yükseklikte, çıkacağı max yükseklik 745km civarı. daha yükseğe çıkamaz. ady yani alçak dünya yörüngesinin irtifası 160km-2000km arasıdır. şuana kadar çıkılan en büyük yükseklik -aya gittiği varsayılan apollo11 hariç- yerden 1374km yukarısı. abd'nin 1965'te yolladığı gemini11 roketi 1374km yüksekliğe çıkmıştı. aya gitme hariç daha yükseğe çıkılmadı.

    çok başarılı bir fırlatmaya benziyor çünkü astronotlar titremedi bile. astronotlar kalkıştan 4 saat sonra elbiselerini çıkarmış nasa stüdyosu ile canlı bağlantı halinde geyik muhabbeti yapıyorlardı. yani yaklaşık bir saat önce. eğer başarıya ulaşılırsa ilerde çok güzel şeyler yapılabilir.

    edit: şuan kalkıştan 05:22 saat sonrası. hızı saatte 27586km. yerden yüksekliği 414km ve uluslararası uzay istasyonu ile arasındaki mesafe 569km.

    edit 2 ; an itibariyle ile falcon-9 ve uluslararası uzay istasyonu arasındaki mesafe 382 km’ye inmiş durumda.

    edit 3; şuan 27608km/h hızla yerden 413km yükseklikte devam ediyor. iss ile arasında 313km mesafe kalmış durumda. birleşme 17.30’da bekleniyordu ama sanki biraz sarkacak gibi gözüküyor.

  • "...bi de uçlarına taramalı tüfek takarız kimse bize saldıramaz...cuv cuv cuv!" diye devam eden umut sarıkaya karikatürü.

  • önce şunu söyleyeyim; şeker, yani bildiğiniz şeker pancarından veya şeker kamışından yapılan şeker ile glikoz şurubu arasında "sağlık" açısından bir fark bulunmaz.

    şeker, insanın beslenme diyetine "yaygın" olarak gireli şunun şurasında 100 yıl dahi olmadı. daha öncesinde şeker sadece zenginlerin ve şanslı bir azınlığın "lüks"ü idi. dolayısıyla insan vücudu şeker tabanlı bir beslenme için gerekli evrimsel altyapıya sahip değildir.

    daha açık ifade edersek, bilim insanlarının söylediği gibi; "eğer şeker bugün icad edilseydi (evet, şeker bir icattır), tıpkı sigara gibi zehir olduğu gerekçesiyle yasaklanırdı"...

    yani öyle glikoz şurubu içermeyen içecekler içtiğinizde sağlığınızı korumuyorsunuz. yediğiniz her şeker vücudunuzu zehirliyor. buna, bildiğiniz en doğal çiçek özlerinden üretilmiş olan "bal" da dahil... arı balı sağlıklıdır, doğaldır diye, her gün kaşık kaşık yemek dangalaklıktır. bal dahi az ve öz tüketilmelidir.

    gelelim glikoz şurubuna:

    şekerin formülü bellidir. evet, şeker kimyasal bir maddedir, fruktoz ve glukoz'un belli oranda karışımından oluşur. bildiğiniz kristal şeker de, glikoz şurubu da tümüyle aynıdır. sadece üretim şekilleri farklıdır fakat ortaya çıkan madde kimyasal olarak birebir aynı şeydir.

    tekrarlayayım: şeker pancarından elde edilen ve "doğal" sandığınız şeker ile glikoz şurubu arasında kimyasal açıdan hiç ama hiçbir fark yoktur.

    peki itiraz niye?

    glikoz şurubunun üretim prosesi sırasında "daha sağlıksız" bir ortamın kullanıldığını mı düşünüyorsunuz? yahut, glikoz şurubunun içine daha farklı "kanserojen" maddelerin karıştığını mı? hayır, böyle bir şey de yok, bu işin standartları bellidir... kaldı ki, sıradan şeker de aynı üretim proseslerinden geçip "katkı" maddeleriyle üretilir.

    sadede geleyim:

    şeker yemeyin olm. şekerli şey tüketmeyin. doğal şekermiş! doğal şeker diye bir şey yok, hepsi şeker pancarı üreticilerin yalanları. şekeri ha mısırdan yapmışsın, ha pancardan. aynı bok... hepsi kimyasal bunların...

    not:
    meyve yiyin. ihtiyacının olan tüm şeker herhangi bir elmanın veya üzümün içinde mevcut. fazlasına insanın ihtiyacı yok...

  • edit:

    gelen mesajlardan sonra anladım ki bu insanımsı varlıklara müstehak bir toplumuz. içimizdeki gerçekten iyi insanlar kusura bakmasınlar.
    bizim toplumumuz bu insanlıktan nasibini alamamış, görmemiş şempanzelere layık maalesef.

    diyorum ki su veren itfaiyenin hortumunu. pılımı pırtımı toplayıp en kısa zamanda defolup gideceğim buradan. aklınız varsa siz de yapın bunu.

    edit2: şunu da söylemeden gidemeyeceğim. "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasıyla olmaz. o yılan döner bir gün sizi de ısırır.

  • dinleyeni, seveni, sayanı gözümde otomatik olarak kalitesizleşen kişi. adına aşk dedikleri ve büyük çoğunlukla salt aşk ile zerre alakası olmayan taklit ve kopya ilişkileri hayatının merkezine koyan zavallılarca girdiği o ağır abla tripleri karizmatik bulunur. "ah ulan biz neler çektik be" temalı leş arabesk kültürün on yıllardır genelde erkeklere hitap etmesi ulaşılmamış kitleler doğurdu, bu durum da aynı kültürün pop soslu lacivertini günümüzde doğurdu. benzerleri hep vardı ancak imaj olarak bu en güncellenmişi ve genele hitap edeni. sürekli bir dert hali, 1.çoğul şahıs ekli kopya sözler. "'rakı candır'cı kadın modeli" de bunu dinleyen kitle işte. erkekler de geri kalır mı tabii modern arabeskten, hemen nasipleniyorlar.

    özet tanım: türkiye'ye yakışan kalitedeki pop yıldızı.

  • gencecik bi adamken clevelandda çıkarılan ham petrolü duyuyor ve orda para kazanırım diyerek hemen oraya gidiyor.

    gittiğinde gördüğü manzara onu şok ediyor. cleveland halkı ahlaksız, eğitimsiz ve aylak tipler. petrol çıkarılır ve fıçılarla sevk edilirken inanılmaz kayıplar fark ediyor. bu çıkarma ve taşıma işini düzeltirsem burdan para kazanırım diye düşünüyor.

    ama hayatındaki esas eşik samuel andrews denen bi mühendis sayesinde oluyor. andrews ham petrolü çok verimli ve kaliteli şekilde kerosene çevirip gazyağı lambası diye bildiğimiz lambayı johna gösterdiği saniyede john işte şimdi zengin olduk diyor.

    john o muhendisin kaliteli kerosen projesine yatırım yapıyor bir bakıma satın alıyor.

    sonra bu kaliteli kerosenden epey para kazaniyor. 1863 de kendi petrol rafinerisi kuruyor. (24 yaşında)

    26 yaşındayken ortak olduğu clarke kardeşler johnun sürekli borç alıp işi büyütmesinden çok rahatsız oluyorlar ve rest çekiyorlar. şirketi ya sen al ya ben alayim ve ayrılalalım diyorlar. aralarındaki pazarlıkta son teklifi 73000 dolar ile john yapıyor. clarke kardeşler bu çok para diyip işten vazgeçiyorlar. böylece rafineri tamamen ona kalıyor ve hayatındaki 2. devasa eşik bu oluyor. belki o gün john şirketi satmış olsa böyle bi dev asla olmayacaktı ve dünya bambaşka bir geleceğe doğru şekillenecekti.

    şirket kendisine kaldıktan sonra kendisine daha fazla para bulmak için yeni bir ortak arıyor ve bu henry flagler oluyor. flagler alkol distile eden bi yatırımcı. o da epey zengin. john projelerini flaglera gösterdiği an flagler 100bin dolar ile ortak oluyor.

    bu arada bir çok detay daha var. mesela tom scott diye bir adam var. bölgedeki demiryolları ağını kontrol ediyor. ucuz petrolü satın alıp kendi demiryolu ile pittsburgha getirip orda kendi fabrikasında işleyip kendi demiryolu ile her yere satan bi adam. epey güçlü. dolayısıyle rockefeller için en büyük tehditlerden biri. ama bu adamın esas gücü demiryolu ve dünyanın geleceğini burda görüyor. john rockefeller ise tam tersi esas geleceği petrolde görüyor. demiryolları sadece bi aracı onun için.

    dolayısıyla tom scott bi hata yapıyor. demiryolları nakillerini sabote ederse johnu bitireceğini düşünüyor.

    john vakit kaybetmeden hamle yapıp bir iki demiryolu yatırımcılarına gidiyor. kendi ağımızı kuralım petrolümü sizinle taşıyayım diyor. adamlar korkuyor ama john büyük bir risk alıp taşıma garantisi sunuyor hepsine. yani atıyorum günde 500 varil sözü veriyor karşılığında çok ucuz nakliye sözü alıyor. demiryolu için de karlı bir durum oluşunca ikisi de kabul ediyor. ama bu anlaşmalar hep gizli kalıyor.

    zamanla clevelandda bir suru rafineri acildıkça rekabet oyle artiyor ki fiyatlar dip yapiyor. john bu işin sıkıntıya yol açacağını düşünüyor.

    john bir gun “bu işi aşmak için diger firmalari satin almam lazim ama bunun icin paramiz yok, bana cok para lazim nasil olcak bu” diye dusunurken henry flagler denen arkadasi “anonim şirket kuralim ve hisse satalim” diyor.

    john “yok artik, bu muhtesem bi fikir henry, senin kadar ticari zekaya sahip olmak isterdim” diyor.

    ve standart oili kuruyorlar. hisse satis reklamlari yapiliyor ve sirkete hisse talebi yagiyor. 2 sene içinde tüm sermayeyi tam 3 e katlıyorlar hisse satışı ile.

    yatırım için anormal paralari oluyor. john hemen koşa koşa rafineleri tek tek satin almaya gidiyor.

    once ufak ve ucuzlari aliyor. 15-20 rafine aldiktan sonra sona kalan gucluleri tehdit etmeye basliyor.

    ya bize ortak ol ya da ailen sefalet çeksin diyor. herkes ortak oluyor.

    clevelanddaki tüm rafineriler komple johnun oluyor. (1872 yılı yani henüz 33 yaşında)

    tom scott bir sürü komplo deniyor. çok sert oynuyor. halkı isyanlara teşvik ediyor. petrol madenlerini ateşe verdirtiyor vs. bu sürecin sonunuda halk rockefellerı suçluyor hep.

    sonraki süreçte avrupa ve amerikada ciddi ekonomik kriz çıkıyor. nakit krizi o kadar artıyor ki herkes iflas ediyor. rockefeller hariç. o bu süreçte kendini korumasını biliyor. kriz alım fırsatıdır diye düşünüyor.

    ve bu ekonomik krizle batan diğer eyaletlerdeki bütün petrol rafinelerin satın almaya başlıyor. ancak yasalar gereği kendisi satın alamadığı için paravan şirketlerle satın alımlar yapıyor hep.

    sonra iş demiryollari tehditini kirmaya geliyor. ufak boru hatları döşeyerek petrolü demiryollarına ihtiyac duymadan taşıyacak alternatifler yatırımlar yapıyor.

    tom scott buna karşılık ülkedeki diger rafineleri sahipleri ile konuşup karşı örgüt kurmak için çalışmalar yapıyor. john hemen bir görüşme ayarlayıp bunu yapmamaları için tehdit ediyor ama reddedilince savaş başlıyor.

    rockefeller çok büyük oynayıp bütün rafinelerinden petrol sevkiyatini tamamen durduruyor. böylece demiryollari zarar etmeye ve is durdurmaya basliyor. rockefeller bununla da yetinmiyor. ülkedeki tüm petrolü satın alıp sevkiyata çıkmalarını engelliyor. böylece demiryolları tamamen duruyor. demiryollari iscileri ayaklaniyor ortalık harap oluyor. 1877 de amerikan tarihinin en büyük işçi ayaklanmalarından biri oluyor bu.
    demiryolları bu sürecin sonunda tamamen batıyor.

    bu öyle sert bir savaş ki demiryolları 10 milyon kaybettiyse rockefeller da nerdeyse bi o kadar kaybediyor ama bu aldığı müthiş risk ile demiryollarını batırmayı başarıyor.

    rockefeller demiryollarına ait ne var ne yok her şeyi satın alıyor. (3.4 milyon dolara)

    ancak bir sıkıntı var. rockefellerı da bu işten çok zararlı çıkarabilmek ve hatta rezil etmek için satışın 1 gün içinde tamamlanmasını şart koşuyorlar. rockefellerın 1 gün içinde 3 milyon nakit bulması lazım ve 1 gün içinde banka sahipleri ile görüşüp parayı buluyor. (yetenek ve güven farkı, iyi network başarısı)

    standart oil oyle buyuyor ki 40 yaşındayken amerikan petrolünün %90 ı onun oluyor. kendi istihbarat agini, kendi yasadisi ordusunu kuruyor. politikacilari satin aliyor vs vs

    o kadar büyüyor ki devlet en son bir sekilde tekel davalari sonucu 7 parçaya bölmeyi başarıyor.

    chevron, exxon, shell, bp gibi devler bu bolunme sonucu surec içinde oluşan firmalar.

    oyle buyukler ki devletleri kontrol ediyorlar. yatirimlar dustukce orda darbe, isyan, ekonomik kriz hatta savaş vs cikarip ulkeleri istedikleri gibi yonetiyorlar.

    illuminati denen hadise de bi bakima budur.

    bu surecte bi kaç kritik şansi var. 3 tanesi;
    -çok verimli keroseni bulan muhendis arkadas.
    -anonim sirketi fikrini bulan henry flagler
    -ampulun icadi ile butun yatirimlarinin patlama riski dogduktan kisa sure sonra otomobillerin ortaya cikisi ile işlerinin daha da devleşmesi.

    yani özetle sıfırdan başlayarak, yaptığı akıllı yatırımlar ile 40 yaşında dünyaya hükmetmeyi başarıyor.

    60 lı yaşlardan sonra ciddi hayır işlerine ağırlık veriyor. 97 yaşında ölüyor. öldüğünde bıraktığı servet olağanüstü.

  • dallama patronun maas sorunca rakam vermenin de elenme sebebi oldugunu gorduk. ulan dingil sen maas veriyorsan ben de saatlerimi emegimi veriyorum sana. sanki bana hayrina para veriyor da istedigim rakami soylemek hata. ben istedigim rakami soylerim, sen kendi butcene gore degerlendirirsin bu adam bu parayi hak eder dersin verirsin ya da vermezsin. 10 koyun gudemeyecek adamlar boyle patron olup emekciyi ezmeye calisiyor ya en cok bunlari islak odunla doveceksin.

    not: isverenim