hesabın var mı? giriş yap

  • evli bir arkadaşa evlilik nasıl ? ben de evlensem mi ki dedim,
    evlen tabii senin benden daha mutlu olmaya hakkın yok dedi...

  • tam rakibe çalım atmaya çalışırken sahada hortum çıkması; seni, rakibi ve topu kapması ve üçünü de sahanın çeşitli taraflarına fırlatmasını içeren anılar.

    bu arada hortum aldıktan sonra top dışarı çıkarsa rakip taç kullanırdı. *

    meksika takımı maske takardı ve gol yediğinde tek ağlamayan takım kendileriydi.

    moğolistan at kuyruklu elemanlardan oluşurdu.

    arjantin'in kalecisi çalımcıydı, topu aldığı vakit kimseye vermeden kaptırıp giderdi.

    kamerun en zorlu afrika takımıydı.

    bir de devre arasında menüde takım kaptanı arkadaşına taktik anlatırdı. eğer devreyi önde kapadıysa mutlu mesut anlatırken, berabereyse ciddi ciddi eğer yenik durumdaysa obradoviç gibi kızgın bir şekilde anlatırdı.*

    edit: africa theme'i dinleyince gülme krizi geldi. ahahahahaha en makara maçlar afrika maçlarıydı şüphesiz.

  • simdi ucuza elektronik esya, araba, benzin, marka kiyafet alma kliseleri zaten siralanmis. ben de su ana kadar bahsedilmeyen birkac noktaya parmak basacagim. abd ve kanada gelismis ulkeler icinde dunya'da nufus yogunlugunun en az oldugu ve kisi basina en fazla toprak dusen ulkelerinden ikisi. asya, avrupa ve afrika kitalari yani eski dunya tika basa insanla doluyken kuzey amerika bu konuda cok daha ferah. gelismis ulkelerin nufus yogunluguna yani kilometrekare basina dusen insan sayisina baktigimizda birinci sirada 507 ile guney kore var. ikinci sirada 411 ile hollanda geliyor ve onu da 336 ile japonya takip ediyor.

    avrupa'nin onde gelen ulkelerinden ingiltere'de kilometrekare basina 268 kisi duserken, almanya'da 230, italya'da 201 ve fransa'da 118 kisi dusuyor. turkiye'de de kilometrekare basina dusen insan sayisi 102 (istanbul: 2579, ankara: 207, izmir: 347). peki abd'de kilometrekareye kac kisi dusuyor? 33 (merak edenler icin oregon: 16, ki bana kalsa oregon bile fazla kalabalik). kanada'da isler daha da guzel, zira kilometrekare basina 4 kisi dusuyor (gerci kanada'nin onemli bir kismi yasanamayacak kadar soguk ve corak. ornegin yine %80'i col olan avustralya'da da nufus yogunlugu 3).

    iste abd ve kanadalilarin devasa bahceli evlere ve genis yol ve caddelere sahip olma sebebi de bu. toplamda 10 milyon kilometrekare topraga sahip olan abd'de toplam sehir alanlarinin ve imara acilan bolumlerin toplam topraklara orani %4. orman, tarim alanlari, col ve diger acik alanlarin toplama orani %96. ornegin oregon'un %98'i imara kapali ve imara izin verilen bolum %2'lik dilimde. nufus yogunlugunun daha az olmasi ve el degmemis topraklarin daha cok olmasi daha az gurultu, daha az trafik, daha cok kisisel hareket alani (personal space), daha buyuk evler, daha buyuk bahceler, daha temiz hava, daha temiz doga ve daha az kavga gurultu demek oluyor.

    abd'nin en kalabalik eyaleti olan 40 milyon nufuslu california'da bile nufus yogunlugu 97 yani avrupa'nin epeyce altindayken ikinci en kalabalik eyalet olan teksas'in nufus yogunlugu 41. yuzolcumu olarak turkiye'yle neredeyse ayni buyuklukte olan teksas'in nufusu 27 milyon.

    gerci abd nufusunun 3'te 2'lik bir bolumu dogu yakasi ve bati yakasi civarinda toplanmis ve bos olan yerler genelde ic taraflar ama yukarda verdigim oregon orneginden yola cikarsak okyanus kiyilarinda bile epeyce bos yer var. ornegin washington ve oregon eyaletlerinin toplam 650 km'lik sahil seridinde toplam 150 bin kadar insan yasiyor. hatta washington'dan san francisco'ya kadar olan 1200 km'lik sahil seridinde (karadeniz kiyilarinin toplami kadar alanda) toplam 200 bin kisi yasiyor.

    bir baska avantaj her urunun sadece en ucuzunu degil ayni zamanda en kalitelisini alma sansina sahip olmaniz. su ana kadar bir cok entry'de marka urunleri abd'de daha ucuza alacaginizdan zaten bahsedilmis ama isin kalite kismi atlanmis. ayakkabi ve spor giyimleri ureticisi olan nike'i ornek vereyim. nike'in dunya'nin cesitli ulkelerinde uretim yapan 900 fabrikasi var. bu fabrikalardan hicbiri sirkete ait degil. sirket genelde cesitli ulkelerdeki tekstil ureticilerini taseron olarak kullaniyor ve fabrikalara kontrat veriyor. bu fabrikalar urettikleri urun kalitesine gore 5 kategoriye ayrilmis durumda. en ustteki kategori "gold" denilen altin kategori. bu fabrikalar en kaliteli urunleri ureten, en az defoya sahip olan, urunlerinin en az geri gonderildigi ve en efektif uretim yapan fabrikalar. bundan sonra "silver" ve "bronze" yani gumus ve bronz fabrikalar geliyor. bu fabrikalar en iyi olmamakla beraber "idare eder" kalitede urunler ureten ve performans sergileyen fabrikalar.

    son 2 kategori de sari ve kirmizi. buradaki fabrikalar eger durumlarini duzeltmezse taseron kontratlari iptal edilecek ve bunlara bir daha ihale verilmeyecek. peki bu 5 kategorinin amerika ile alakasi ne? onu anlatayim. genelde abd'de satilan nike urunleri "gold" fabrikalarindan geliyor. almanya, ingiltere gibi gelismis ulkelerde satilan nike'lar da genelde gold veya silver fabrikalardan geliyor. gelismekte olan ulkelerdeki ayakkabilar genelde silver ve bronze fabrikalardan geliyor. cakma marka olarak satilan veya defolu marketlerde satilanlar da genelde sari veya kirmizi fabrikalardan cikma urunler oluyor. iste bu yuzden atiyorum nike'in urettigi ayni model ayakkabiyi abd'den alinca 5 yil sapasaglam giderken ayni ayakkabinin ayni modeli baska bir ulkeden alininca 1 yilda bozulmaya baslayabiliyor.

    bunun en buyuk sebebi abd'deki tuketici haklarinin cok yuksek bir sekilde korunuyor olmasi. amerikali michael amca nike'dan ayakkabi alip 1 senede ayakkabi dagilirsa o ayakkabiyi magazaya yedirir ve parasini geri alir. o yuzden nike abd'ye gonderdigi ayakkabilari en kaliteli fabrikalardan seciyor ki iadelerle ve tamirlerle ugrasmasin. nike sadece bir ornekti ve uluslararasi bir cok sirket bu sekilde isliyor.

    tuketici haklari demisken kredi kartlarina deginmemek olmaz. american express basta olmak uzere bir cok amerikan kredi karti adeta sizin avukatinizdir ve hakkinizi soke soke almaktadir. hani bazen burada surekli rezalet basliklari aciliyor ya, o durumlarin cogu abd'de yasanmaz cunku kredi karti sirketinizi arayip rezaleti anlatir anlatmaz paranizi aynen geri alirsiniz. bugune kadar ne ornekler gordum.

    bir magazadan bir urun alip sonra 2-3 hafta icinde iade etmeye calisinca kabul etmezlerse (ki %95 ederler) kredi karti firmasi paranizi soke soke geri aliyor. bazi sirketler "biz sirket politikasi olarak iade kabul etmiyoruz" dese de farketmiyor. diyelim ki bir magazadan ayakkabi aldiniz ve ayakkabilar 1 ayda acilmaya basladi. ayakkabilari magazaya iade etmek icin goturdugunuzde "kullanici hatasi" deyip kabul etmediler. dukkandan cikmadan american express'i arayip durumu bildiriyorsunuz, size kibarca "o ayakkabilari geri kabul etseler de etmeseler de dukkanda birakip cik, parani geri alacagiz" derler. siz de magazadakilere "ayakkabiyi buraya birakiyorum haci, ister al ister alma" deyip eve donuyorsunuz ve en gec bir hafta sonra paraniz hesabiniza geri yatmistir.

    sirf kredi karti beni koruyup kolladigi ve tum harcamalarim kayit altinda tutuldugu icin alisverislerde nakit para kullanmayi biraktim. amerika'da yasamanin bir baska avantajina gelince, bunu da uzun uzun su entry'de anlatmistim: (bkz: #53858461).

  • kelimeleri düzgün seçelim arkadaşlar.

    bir gün uçaktayım, yiyecekler ücretli. hostesin birisi 'bir şey arzu eder misiniz ?' diye yüksek sesle mutlu şekilde tek tek her yolcuya sorarak bizim koltuklara doğru geliyor. yanımdaki kelli felli orta yaşlı göbekli görmemiş herifin biri kızcağazı durdurdu, kızda bir şey istedi diye sevindi hafiften. yüksek sesle kıza; 'siz bu yemek satışından prim alıyorsunuz galiba' diye sordu. kız kem küm etti çok az miktar ekleniyor filan dedi sessizce. adam herkesin duyacağı şekilde; 'belli belli millete bu kadar yalvardığına göre...' dedi. adam aklınca hava yolu şirketine sövmenin gururunu yaşadı, ama şirketin satış politikasını uygulamak durumunda olan bir çalışanı incittiğinin farkında bile değildi. kızcağız çok bozuldu, işi gereği toparlamak zorunda olduğu için ses çıkaramadı.

    o nedenle satışta ısrar olayı vardır. ısrar deyin, müşteriyle fazla diyalog halindeler deyin, bir şeyler satmak zorunda hissediyorlar deyin, ürünü tanıtmak zorunda hissettiriyorlar deyin. binlerce olumlu cümle varken;

    'dilenci' ne demektir ya ? nasıl bir gönül kırmaktır bu. bu nasıl düşüncesizliktir !