hesabın var mı? giriş yap

  • zulüm görüyoruz yine biz üzülüyoruz, zulme sevinen ve destek olana bi şey oluyor yine biz üzülüyoruz. üzülüyorum aklıma ali tatar, kuddusi okkır geliyor. üzülmeyelim diyoruz vicdan el vermiyor. bize huzur verin arkadaş

  • bir gece ablamin bir arkadasinin bizde kalacak olmasi. tam o sirada benim yeni aldigim siyah eldivenleri ve bereyi ablama gosteriyor olmam. akabinde ablamin arkadasinin apartmanin icinde fare gormesi ve cigligini en ust kattan duyup kosmam. tabii benim gibi cigligi duyan herkesin kapilarini acmasi ve merdivenlerden asagi kosan siyah bereli ve eldivenli insan figurunu duyduklari ciglikla da birlestirince hirsiz sanmalari ve pesime dusmeleri. pesimden kosanlardan birinin elinde kurek olmasi. bunlar niye geliyo diye aniden arkami donunce bir anda en ondeki adamin korkup dusmesi. ben asagi indikce cigliktan kacan farenin ablamin arkadasiyla aramda kalmasi ve ona dogru gitmeyi secmesi, yeni cigliklarin yukselmesi. arkamdan kosan annem ve babamin "hirsiz degil o, durun" diye apartman sakinlerini yakalamaya calismasi. sonucta o kuregin fareyi oldurmek uzere kullanilmasi.

    edit: imla

  • örnekler vermek gerekirse;

    0 tipi uygarlık: biz, bildiğin insan ırkı. enerji ihtiyacını büyük oranda fosil yakıtlardan karşılayan. yıldızının enerjisini çok düşük seviyede değerlendirebilen uygarlık tipi. gezegen yörüngesinde ve yıldız sistemi içerisinde uzay uçuşları yapabilir.

    i tipi uygarlık: yıldız sistemi içerisindeki diğer gezegen ve uydularda terraform şeklinde değilse bile, hub'lar veya yapay biyosferler aracılığıyla kolonileşmiş, sorunsuz haberleşme ve ulaşım sağlayabilen uygarlık tipi. yenilenebilir nükleer enerji kullanımını mükemmelleştirmenin yanında, kendi gezegenindeki tüm enerji kaynaklarını verimli şekilde kullanabilir, yanardağları, depremleri ve hava olaylarını kontrol edebilir. insanlığın önümüzdeki 50-150 yıllık süre içerisinde geçişini tamamlamasını beklediğimiz uygarlık tipi.

    ii tipi uygarlık: kendi evrimini kontrol altına almayı başarmış uygarlık tipi. kendi yıldız sistemindeki tüm enerji kaynaklarını maksimum verimle kullabilir; yıldızlararası seyahat ve haberleşme yeteneğine sahiptir. daha ileri seviyelerde gezegenlerin yörünge hareketlerini dahi manipüle edebilir. bu seviyede bir uygarlığın yok olma ihtimali imkansıza yakındır. kendisinden daha gelişmiş başka uygarlıklar dışında uzayda veya yaşam bölgesinde varlığını tehdit edebilecek ölçüde bir tehlike bulunmaz. hücresel ve hatta atomik seviyede yaşamı kontrol edebildiği için hastalıkları yok etmiştir, çarpma olasılığı bulunan asteroidleri ise tespit edildiği anda yok edebilir veya yörüngesini değiştirebilir. mass effect ve star trek evrenlerindeki insan ırkları ile predator serisindeki yautja pek çok açıdan bu seviyeye ulaşmıştır. kendi uygarlığımızın da yine bazı alanlarda önümüzdeki 50-100 yıl aralığında başlayıp, 500 yıl içinde geçişini tamamlamasını bekliyoruz.

    iii tipi uygarlık: içinde bulunduğu galakside istediği gibi kolonileşebilen, terraform ve gezegen mühendisliği becerisi en üst seviyede olan, doğrudan doğruya yıldızların ürettiği füzyon enerjisinden faydalanan uygarlık tipi. intergalaktik yolculuklar ve haberleşme de yapabilir. star wars'taki galaktik imparatorluk tip iii sınırları içerisindedir. nikolay kardaşev tarafından tanımlanan son uygarlık tipi budur, ötesinde geçmemiştir.

    iv tipi uygarlık: kardaşev'den sonra başka bilimadamları tarafından betimlenen seviyedeki uygarlık tipi. tüm evrende kafasına estiği gibi at oynatır. gezegenler, yıldızlar, galaksiler üzerinde deneyler yapar; yok edip yenilerini meydana getirebilir. fiziksel yapısını uzayda tek başına, herhangi bir araç olmadan istediği gibi yolculuk yapabilecek şekilde değiştirebilir. madde ve enerji varlığını istediği gibi manipüle edebilir ve zamanda yolculuk yapabilir. marvel evrenindeki celestial'lar bu uygarlık tipinin iyi birer temsilcisidirler.

    v tipi uygarlık: multiversal düzeyde takılan uygarlık/varlık tipi. tüm evrenlerdeki fizik kurallarını istediği gibi kullanabilir ve değiştirebilir. evrenleri yok edebilir, geri getirebilir, baştan yaratabilirler; true-omnipotent şeklinde betimlenebilirler. marvel'daki beyonder, living tribunal, one-above-all, dc'deki the presence ile lucifer ve michael, büyük dinlerin tanrı tasvirleri bu tanım dahilindedir.

  • "yakın zamanda öğrendim ki ki 50 faktör bir güneş kremiyle 15 faktör bir güneş kremi aynı koruyormuş. aradaki fark koruma zamanıymış, yani 15 faktör krem 3 saat korurken 50 faktör 10 saat koruyormuş. ulan 10 saat güneş mi var da insanlara bu ürünleri iteliyorsunuz." (sic) şeklinde eleştirilen, "tipik kapitalist dolandırıcılık hadisesi" olduğu iddia edilen krem. kaynak, en iyi ihtimalle çok izlenmiş youtube videoları, ya da tamamen yanlış anlaşılan ürün tanıtımları. hayır, azıcık araştırmak bu kadar mı zor geliyor? gerçi okuduğunu anlamıyorsan araştırma ne işe yarayacak, o da ayrı mesele.

    spf'in anlamı koruma zamanı değildir. hatta tam tersine, spf arttıkça koruma süresinde biraz düşme olur, kremi daha sık yenilemek gerekir. spf'in anlamı, en kaba haliyle, normalde 1 dakikada alıncak uvb miktarının, krem kullanıldığında 'spf' dakikada alınacağıdır. (niye kaba haliyle dedim, çünkü güneşten gelen enerji gün içinde sabit değildir, dolayısıyla direkt zamanla oranlamak doğru olmaz. nitekim, spf özünde güneşte kalma süresiyle değil, güneşten gelen enerjinin miktarıyla ilgilidir. ama kolaylık olsun diye sürekli sabit miktarda enerji geliyormuş varsayalım.) örneğin spf 15 krem sürüldüğünde güneşte geçirilen 15 dakika, kremsiz 1 dakikaya denktir. (aynı şekilde, güneşte kremli 15 saat, kremsiz 1 saate denktir. kremli 150 saat, kremsiz 10 saate denktir. anlamak zor olmasa gerek. evet, kutuplarda yaşamıyorsanız 150 saat gündüz olmuyor, ama bunun konuyla bir alakası yok.) bu da şu demektir: spf 15 krem, uvb'nin 14/15'ini (%93,3'ünü) bloke eder, 1/15'ini (%6,7'sini) geçirir. spf 50 krem ise uvb'nin 49/50'sini (%98'ini) bloke eder, 1/50'sini (%2'sini) geçirir. spf arttıkça koruma oranı artar.

    hal buyken, "15 faktör de aynı koruyor 50 faktörde" (sic) demek saçmalamaktır, denildiği üzere 'dümbük'lüktür. hatta aradaki fark çok fazladır, zira spf 15 kremlerin cilt kanserine ya da yaşlanmasına pek faydası yoktur, ancak güneş yanığına karşı etkili olduğu gözlemlenmiştir. amerika'da spf 15 ve altındaki kremlerin üzerinde kansere karşı etkili olmadıklarına dair bir ibare yer alması zorunludur. dolayısıyla eğer çok esmer değilseniz en azından bir spf 30 kullanmakta fayda var. ha ama şu var, spf 50 uvb'nin %2'sini geçirecek, spf 100 %1'ini geçirecek, spf 200 %0,5'ini geçirecek. spf arttıkça fark, yani getirisi gittikçe azalıyor. bu durumda, eğer irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız değilsen gidip spf 100 krem kullanmak senin dümbüklüğün, spf 30, olmadı 50 neyine yetmiyor. (yok irlandalı kızıl saçlı yeşil gözlü beyaz tenli çilli kız isen zaten boşver bunları, sen beni bul yeter.) spf çılgınlığı, "spf ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir" mantığı da yanlış. cildine uygun bir kremi, gerekirse bir uzmana danışıp, kullanmak lazım.

    lütfen zerrece bilgimiz olmayan konularda insanları yanlış yönlendirmeyelim, özellikle de sağlıkla ilgili konularda. hakikaten de (bkz: tonla salak var)

  • atv nin önünden geçmiştim bi defa, ali kirca haber sunuyordu ben otobusun icinde tavsan gibi bakmistim. tvde ciktim mi bilmiyorum. barbaros bulvarinda.

  • atatürk musul'u ve 12 adayı bırakmamıştır. 12 adalar, cumhuriyet kurulmadan çok önce uşi antlaşmasıyla italyanlara trablusgarp yenilgisiyle "geçici" olarak bırakılmıştı. bunun geçici olmasının nedeni adalardaki italyan işgalinden ileri gelmektedir. 10 şubat 1947 paris'te imzalanan barış antlaşması ile oniki ada, sadece adalarda oturanların çoğunluğunun rum olduğu gerekçesi ile yunanistan'a verildi.

    musul ve kerkük'e gelince, lozan'da türk tarafı musul, kerkük ve halep için epeyce diretmiştir. netice alınamadığından konferans ikinci bir defa daha toplanmak üzere dağılmıştı. ikinci kez toplanan konferansta da ingilizler ikna edilemedi bu demek değil ki türk tarafı da ikna oldu. konu daha sonra milletler cemiyeti'nde konuşulmak üzere rafa kaldırıldı. ancak diplomatik yönden zayıf olan yeni cumhuriyet bu konuda daha fazla diretemedi. ingiltereyle devletlerarası boyutta 1925 yılında musul ve kerkük’te hak iddaası sürdürüldü. hatta iki devlet savaş pozisyonu bile almıştır. ancak ne hikmetse, aynı tarihlerde şeyh sait isyanı patlak vermişti. ordunun mobilizasyonun önemli bir kısmı bu isyanı bastırmak için harcandı. ingiltere türkiye’ye ırak petrollerinden 25 yıl boyunca %10 pay teklif etti ancak yeni kurulan devletin nakit ihtiyacı ağır bastığından, türkiye bunun yerine 500 bin sterlin nakit para alarak musul ve kerkük’den vazgeçti.

    olayın atatürk'le veya ismet paşa'yla bir alakası yoktur. uluslararası ilişkilerde basit bir kural vardır; ekonomik ve askeri olarak bağımsızsanız yayılabilirsiniz. bundan ötesi irredantist hayalperestliğe girer ve toplumlarda tramva yaratır. (bkz: yeni osmanlıcılık) bu tür olaylarda kişilerin karizmasına ya da kültüne bakmak yerine kurumların işlevlerine, içinde bulunduğu duruma, açıkçası devlet aygıtının ne kadar "muktedir" olduğuna, yine o şartlar dahilinde bakmak çok daha faydalı olacaktır.

    edit: adaların bırakılması konusundaki tarih karışıklılığı düzeltilmiştir. radmard ' a teşekkürler.

  • askerlikte kazinmis sacin yasak oldugundan bihaber acemi birligine teslim olan ilgili suserin yemekhanedeki ilk aksam yemeginde :
    astsubay- ne bu kafa boyle, hangi takimdansin sen ?
    beerdust- fenerbahce , siz ?