hesabın var mı? giriş yap

  • black panther ile kazandığı en iyi film müziği* oscar ödülüne oppenheimer ile ikinci kez kavuşan severek dinlediğim isveçli besteci. görsel

    ludwig göransson, çağdaş film müziği dünyasının parlayan yıldızlarından biri ve 40 yaşına gelmeden 2. akademi ödülünü aldı. eşsiz müzikal yeteneği ve yenilikçi yaklaşımıyla göransson, her projesinde kendini tekrar etmeden o filme özgü müzikler besteliyor. black panther filminden çıktıktan sonra müzikleri ne güzelmiş kim bestelemiş acaba diye kendime sorduğumu hatırlıyorum. bu filmdeki müzikleri, ona ilk oscar'ını kazandırdı. daha sonra the mandalorian ile şahane müzikler dinletmeye devam etti.

    göransson'ın müzikal tarzı; afrika müziği, hip-hop, elektronik ve geleneksel film müziği öğelerini harmanlayarak bir araya getirmesinden oluşuyor.

    hans zimmer & christopher nolan işbirliği sinemaya dair en sevdiğim şeylerden biri o yüzden tenet'te ludwig göransson'u görmek ilk başta şaşırtmıştı ama çok iyi iş çıkarmıştı.

    gelelim ödül aldığı oppenheimer'a; bestelediği can you hear the music abartısız söylüyorum dinlediğim en güzel soundtracklerden biri. bir fizikçinin zihnindeki merakı, endişeyi, tutkuyu ve korkuyu çok çok iyi yansıtıyor.

    ludwig de bu müziğin yapılış sürecini şöyle anlatıyor:

    --- spoiler ---

    oppenheimer; nolan'la benim ikinci filmim, daha önce tenet çektik. arada birlikte müzik dinleriz ve filmler hakkında konuşuruz ama üzerinde çalıştığı projenin ne olduğunu bilmiyordum. daha sonra beni aradı ve senaryoyu bitirdikten sonra gelip yeni filminin senaryosunu okumak isteyip istemediğimi sordu ve dedi ki; “müziğin nasıl olmasını istediğimi sana anlatacak pek fazla şeyim yok ama bir fikrim var ve o da oppenheimer'ı canlandırmak için kemanı kullanmak”ben de bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm. çünkü eşim serena başarılı bir kemancı ve hemen kayıt yapmaya başlayabilecektik.

    chris, performansa bağlı olarak kemanın en etkileyici enstrüman olduğunu söyledi. onu hem romantik bir şeye hem de korkunç bir şeye dönüştürebiliyorsunuz ve bu duygular arasında gerçekten hızlı bir şekilde geçiş yapabiliyorsunuz dolayısıyla bu, senaryoyla ve oppenheimer'ın doğasıyla ayrıca onun karmaşık karakteriyle çok bağdaşıyordu.

    senaryoyu okuduktan sonra yaptığım ilk iş serena ile kayda başlamaktı ve kemanı manipüle edip farklı bir şeymiş gibi ses çıkarmaya çalıştığımız demolar kaydettik.

    uyumadan geçirdiğimiz günler ve gecelerin üzerine bir parça çıkarttık ama bu müzik parçasının en zorlu kısmı, bunu gerçek müzisyenlerle nasıl canlı olarak kaydedebileceğimizdi çünkü buna bakıyorum ve müziğin büyüme şekli ve tempo değişiklikleri çok düzensiz, bunu tek bir müzisyenle yapabilir ve kulağa hoş gelmesini sağlayabilirsiniz, ancak aynı tempo değişikliklerini yapmak için dört ila altı yaylı çalgıcının bunu birlikte çalması gerekiyor.

    tüm orkestra bunu nasıl yapabileceğimizi anlamaya çalışırken bunu pek çok farklı şekilde kaydederken ve bunu los angeles'ta dünyanın en iyi müzisyenlerinden bazılarıyla kaydediyoruz. ilk düşüncem bunu yedi barda kaydetmemiz oldu. tek seferde kaydedip daha bilgisayar üzerinden kesip birleştirmeyi denedik, yaptık ve kulağa hoş geldi ama bir bilgisayar tarafından yapıldığını, canlı olmadığını ilk dinleyişte anlayabiliyorsunuz. daha sonra nota yazımını ve tempoyu iki katına çıkararak yolunu bulduk.

    devamı youtube'da link

    --- spoiler ---

    can you hear the music; oppenheimer'ın öğrenci olarak geçirdiği zamanı temsil ediyor. öğrenmenin getirdiği heyecanı, neşeyi, zorluğu gösterirken filmin diğer önemli parçalarına da ilham kaynağı oluyor.

    işte bu can you hear the music'i duyduğumuz filmin ilk kısmında oppenheimer'ın asıl amacının bilimin insanlara nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgili olduğunu görüyoruz. müzik de ilerleme, umut ve parlak bir gelecek fikri canlandırıyor aklımızda.

    ancak filmin ikinci yarısında oppenheimer'ın icadının nasıl dünyanın tamamen yok olmasına yol açabileceğini gösterirken müzik farklı bir hale bürünüyor, hızlanıyor ve rahatsız edici hale geliyor. filmin sonunda çalan destroyer of the worlds bu parçanın tam tersi.

    bu iki müzik kulağa benzer gelse de zıt duygular hissettiriyor. bence ludwig, hans zimmer'in interstellar'da yaptığı gibi aynı melodiyi farklı duyguları temsil etmek için kullanarak mükemmel bir iş çıkarmış. film müziklerinin çok daha derin anlamlara sahip olmasını seviyorum.

    toparlayacak olursam harikasın ludwig! umarım uzun yıllar bize böyle güzel müzikler dinletmeye devam edersin.

    filmin müziklerine üzerine daha detaylı inceleme (bkz: can you hear the music/@niye zahmet ettiniz)

  • bunlar telefonla arayip abone olmam icin yalvardiklarinda fax numarama sozlesmeyi gonderin biz size 7 is gunu icinde donus yapacagiz diyorum.

    edit: soran arkadaslara toplu cevap vermek istedim, tekrar aramiyorlar ancak ararlarsa kurumunuzdan fax ulasmamis diyecegim.

    edit2: fax ulasmadi bilgisini vermeden once 15 dk hatta beklet onerileri geliyor.

    edit3: vay arkadas debe'ye girmisiz. sevgili eksisozluk calisanlarina entry'mi debe'ye sectikleri icin tesekkur ederim. zira artik herkes biliyor ki debe'deki entry'ler keyfe keder seciliyor. cikar beni debe'den sayın dürüm.

  • insanın temel yanılgılarından birisidir. sıklıkla bu tuzağa düşeriz. en basitinden sinek öldürme hususunda yaşanır bu. sineğin bir yere konmasını bekleyip tepesine gazete indirerek öldürmek isteriz. tipik bir amtropomorfist bir eylemdir bu. sineğin gözleri kafasının üzerindedir. ama bizler insandan yola çıkarak sineği düşündüğümüz için, onun da gözlerinin bizimkiler gibi önde olduğunu sanırız. sonuç itibariyle bu eylemde başarı oranı düşüktür. çünkü sinek uçar. insanbilimcilik değil, insanbiçimciliktir doğrusu.

  • yunanistan'ı bir kez gören her türkiye vatandaşının chp'ye oy atmasına neden olacak açıklama!
    ulan adamlar şu kriz hallerinde bizden 10 kat kaliteli yaşıyor.
    ama bunu kim bilecek tabi, salla sen.vatandaşın %10'u bile pasaport sahibi değil, bırak yurtdışını görsün, bilsin.
    pasapart sahibi olanların çoğu da almancı.
    sallaması kolay tabi sonra.

  • tanımsız ve yorumsuz:

    "polisin kendilerine “terörist muamelesi” yaptığını ve travmatize olduklarını kaydeden aile, avukata başvurduklarını ve almanya'ya geri dönebilmeleri için bir imza kampanyası başlattıklarını söyledi."

  • çoraplı ayaklarla girilen tuvalette ıslak bir terlik giydiğinin fark edildiği an ve hemen akabinde çorapta hissedilen ıslaklık hissi. o an insan hayattan soğur, bütün enrjisini yitirir. çarşısının kitlendiğini duyan askerden, en sevdiği yemek takımının tabağının kırıldığını gören anneden bile daha mutsuzdur, hüzünlüdür o an...

  • amk yıl olmuş m.ö. 2251, hala kaynak vermeden haber başlığı açan var. papirüsün nerede kardeşim? sıçtınız sözlüğün içine.

    edit: hahah şu an düşündüm de, biz 2251 yıl sonra isa'nın doğacağını nereden biliyoruz amk??

  • islamcılık tarımdan sanayiye, üretimi yapılan her şeyi bitirdi.
    geriye yüzlerce yıldır orucu neyin bozup bozmadığını tartışan ortaçağ zombileri kaldı.

  • biriyle tanışmıştım zamanın birinde... 16 yaşındaki bir kız babasıyla birlikte annesini terketmişti. sebebi de babası kansere yakalanmış, hastaneye gitmiş bir sürü tetkik vs. kısır olduğunu, hiç çocuğu olamayacağını öğrenmiş. annesi de itiraf etmiş kızın başkasından olduğunu.

    yani istediğin kadar sakla, ilahi adalete inanıyorum ben ve er ya da geç hiç şaşmıyor...