hesabın var mı? giriş yap

  • genelde padişahlar o dönemde pazar gezmelerine falan hünkar sıfatıyla çıkmazlardı, halk gibi giyinip kamufle olurlardı güvenlik gerekçeleriyle. yani bugünkü padişahla o zamankiler aynı değildi.

    evet amk muhteşem yüzyılda gördüm. kanuni kapkara bir kapşonlu giyip öyle çıkıyordu çarşıya pazara.

  • gittim kıtaya teslim oldum. kıta dediğim de askeri hastane. verdiler nizamiyeye takılıyorum. haftada bir de nöbet tutuyorum. nöbetlerde gazete dergi ne varsa yığıyorum masaya. ammde ömer diye bir çocuk var. gündüz uyuyup gece sabaha kadar nöbet tutuyorlar. alarm verilirse gidip müdahale ediyorlar falan fıstık. ömer gazeteyi katlayıp kenara koymamı bekliyor. koyar koymaz şıp diye damlıyor. "komtanım gazeteyi alabilir miyim?"
    ulan diyorum arka sayfa güzeline bakıp attıracaklar.
    sonra fark ettim ki ömer parmağıyla takip ederek manşetleri okumaya çalışıyor. çağırdım ömer'i. anlattı hikayesini. diyarbakırda yaşıyormuş. ana baba yok. halası büyütmüş. dağda çobanlık yaparmış. köyünden ilk defa askerlik için çıkmış. bizim insan sarrafı bölük komutanı da nizamiyeden girmeden anlamış ömer'in halini. gerekli tedbirleri de alıp ali mektebine yazdırmış. ömer gündüzleri okulda geceleri nöbette. okul öyle çok yoğun değil ama çat pat okumayı öğretmiş. o günden sonra ben de ömer'i her nöbette çalıştırmaya başladım. kâh okuyoruz kah matematik çalışıyoruz. günler gelip geçiyor. bir gün yine nöbette ömer benim kupaya 3ü bir arada kahve koymuş getirdi. bıraktı önüme. "komtanım bugün er maaşımı aldım da".
    kendine neden yapmadın lan dedim. "borcum vardı onu ödedim, bi paket sigara aldım. kalan param da ancak buna yetti"demesin mi? çekmeceden bir tane çıkarttım verdim buna. sittir git kendine bi kahve yap da gel dedim. o sıcak suya gidince toparladım kendimi. aldı geldi kahvesini. sohbet ettik. kahve bitince gazeteyi aldı gitti.
    bizim komutan bunu kalorifer kazancısı yaptı sonra. en son sivilde de kapıcılık yapıyordu ömer. 3 çocuğu vardı. sonra görüşemez olduk. kardeşim benim.

  • o ana kadar sohbetin yağ gibi akması durumunda daha çok koyan hadise. şakalı esprili giden sohbet birden "aynen", "hımm" gibi sohbet sikici kelimelere evrilir ve ardından da kızın cevapları kesilir. er kişinin gözleri bulutlanır, başı öne eğilir... daha fazla devam edemicem.

  • -gelecekcilik-

    20. yuzyilin basinda italyan sair marinetti tarafindan sistemlestirilip kurulan ve daha cok edebiyat alaninda akis bulan sanat akimi. marinetti futurizm'in temel ilkelerini izah eden iki beyanneme yayinlamistir. bunladan 1909 tarihinde yayinlanan ilki futurizm'in muhtevasini aciklar. buna gore:

    1- edebiyat simdiye kadar dalginligi*, hareketsizligi*, kendinden gecisi* ve uyku halini ovdu.
    2- oysa hayatta her sey hareket halindedir ve bir bicimden baska bir bicime girmektedir.
    3- bunu gerceklestirebilmek icin gecmisin butun sanat degerleri terkedilmeli, bu degerleri tasiyan muze ve kutuphane gibi kuruluslar yikilmalidir *
    4- hayatin suratli degismesine uygun yeni anlatim bicim ve yollari bulunmalidir.
    5- bu yapilirken sanatin her dalina dinamizm getirilerek, sanayide saglanan hiz sanat sahasina da kazandirilmalidir.
    6- sanatta, enerji ve atilganlik, tehlike, korku ve gozupeklik, asrin hizi ve bu hizi temsil eden * hersey gibi sanayinin yarattigi sehir hayatinin renkliligi, calismanin kutsalligi, ugrunda olunecek buyuk olculer ifade edilip yuceltilmelidir.

    butun bunlarin anlatilmasi icin marinetti 1912 yilinda yayinladigi ikinci beyannamesinde yeni bir dil anlayisi ortaya koyar. buna gore:

    1- kelimeler hurdur. *
    2- cumle duzeni ve butun noktalamalar terkedilmelidir. *
    3- surekliligi ifade edebilmek icin fiiller, mastar halinde kullanilmalidir.
    4- ifadeyi carpitan butun sifatlar ve cumleye agirlik veren zarflar terkedilmelidir.
    5- kelimeler tek baslarina ve ciplak olarak kullanilmalidir.

    futurizm, eskiyi yikici, yenilik taraftari ve hizlandirici bir sanat akimidir. (bkz: anarsizm)
    ancak bu akimin italyan milliyetciligini esas almasi gibi bir yani da vardir.
    rusya'da ise marksist edebiyatin akis buldugu ve gelistigi bir akim olmustur.
    rusya'da en onemli temsilcisi vladimir mayakovski'dir.
    turk edebiyatinda ise mayakovski'nin tesiri altinda siir yazan nazim hikmet tarafindan uygulanmistir.

    bu akim resim, heykel ve mimarligi da etkilemistir.

  • normal olan tabeladır.

    şimdi durum şöyle ki: doktorlar bildiğiniz gibi hastaları olan insanlardır. ameliyat vb. gibi acil durumlar olduğunda acilen hastaneye yetişmesi gereklidir. ossuruktan nem kapmaya gerek yok aslında.

  • tıpkı vurulan bir askerin bir süre koşmaya devam etmesi gibi, kafaya da vücuda da sonradan dank eden bir durumdur. ilgili kişi bir kere görülmüş de olabilir, hayat boyunca da, bunun pek bir önemi yoktur. "seni tuz kadar seviyorum" diyen kızını kovup, tuzsuz yemeklerle donatılmış bir sofraya oturduğunda hiçbir şey yiyemeyen o masal padişahı gibi hissedersiniz kendinizi. bir şeyler eksik kalmıştır, çünkü o yanınızda değildir.
    onun hayalleriyle erir, onun umutlarıyla kendi kalbinizdeki ateşi güçlendirmeye çalışırsınız. birden ürkersiniz hayatınızı başkalarının hayalleri üzerine kurduğunuz için, ve sorarsınız kendinize: "acaba aşk böyle bir şey mi?"

    yıllar sonra gelen edit: kardeşim yeter oylamayın şu entry'yi artık ya. hayır yani bir gaflet anıma gelmiş, hislenip yazmışım ama bu kadar da kafasına kakılmaz ki insanın canım? siz hiç hormonlarınızı tuşlara dökmediniz mi insaf edin, 1900 küsür entrym daha var sözlükte biraz da onları kafama kakın, yetişir artık be.

    (merak eden varsa da söyleyeyim, born to touch your feelings'i de 4 yıldan beri dinlemiyorum. hadi dağılın.)

  • atık ve atığın oluşturduğu kirliliği oluşumunu önlemek, üretim materyallerinin ve ürünleri mümkün olduğunca üretim zincirinde tutmayı amaçlayan sistemdir.

    popülerliğini ellen macarthur foundation'ın 2013 yılında davos'ta yaptığı sunum üzerine kazansa da fikir olarak temelleri 1966 yılında kenneth boulding'nin yazmış olduğu "the economics of the coming spaceship earth" kitabına dayanmaktadır. sonraki yıllarda da katkılarla gelişmiştir.

    döngüsel ekonominin karşı çıktığı şey linear/ lineer ekonomidir. * sanayi devrimiyle beraber üretim süreci take-make-dispose* adımlarını izlemektedir. bu süreç üretim kaynaklarının doğadan alınmasıyla başlar, ürünün fabrikada üretimi ile devam eder, ürün tüketiciyle buluşur ve en nihayetinde atık haline gelir. bu linear ekonomi modeline karşı olarak döngüsel ekonomi yeniden kullanım, tamir, ürün paylaşımı, kiralama, yeniden üretim, geri dönüşüm gibi adımlarla atık oluşumunun önüne geçer ve döngü devam eder.

    bu sistemde önemli bir kavram cradle-to-cradle yani beşikten beşiğedir. cradle to grave yani beşikten mezara kavramına karşı çıkmıştır, yukarıdaki paragrafta bahsedilen düşünceye benzer argümanları savunur. bu konu hakkındaki detaylı bir entry için (bkz: #17140063).

    batı ve kuzey avrupa ülkelerinde döngüsel ekonomiye yönelik planlar, programlar çok fazla. toplum ve özel sektörde de bu konuda bilinç yüksek denilebilir. ikinci el dükkanlarının yaygınlığı, çoğu beyaz eşya/makinelerde dönemlik kiralama opsiyonunun bulunması, doğa dostu ürünlerin ulaşılabilir ve daha ekonomik olması, depozitolu ürünlerin depozitosunun gerçekten iade edilmesi, geri dönüşüm kutularının her yerde olması insanda ister istemez bir farkındalık oluşturuyor.

    türkiye belki daha ciddi sorunları var diye çevresel olaylara yeterince politika geliştirilmiyor, ama gereken düzenlemeler yapıldığında toplum nezdinde de ilerleme kaydedileceğini düşünüyorum. bunun net örneği bence tekerlekli sandalyeler için toplanan mavi kapak projesiydi.

    sıfır atık projesi bu konuyla ilgili olsa da, projenin yürütücüsünün bazı açıklamaları nedeniyle toplum genelinde çok da ciddiye alınmadığını düşünüyorum. umarım olayın özüne odaklanmayı başarırız da, bu konuda ilerleme kaydedebiliriz.