hesabın var mı? giriş yap

  • son yirmi yıldır akp seçmeni olan vatandaştır.

    bir kilogram demir mi daha ağır bir kilogram pamuk mu daha ağır desen demir der.

    çok üzgünüm.

  • bizim eski hatunun asosyalliğin kenarından geçmeden başardığı olay. tiyatro, konser, sinema, yemek vs.. sağlam sponsor olmuşuz a.q..

  • tanrı uludur = allahü ekber.

    hah arapça öğren illa anlamlı ibadet etmek istiyorsan diyebilirsin ama olmuyor öyle işte.

    mesela god is great derken de anlamını biliyorum ama “tanrı uludur” derken ki gibi olmuyor. çok basit bi sebebi var aq çünkü türk'üm ben, anadilim türkçe. ha “allahü ekber” demişim ha “god is great” demişim ikisi de uzak ve duygusuz gelir bana.

    maliki yevmid din ne mesela. insan ibadet ederken anlamlı ibadet etmek istemez mi, robot musun sen ezbere iş yapacaksın.

    bi gün yine bu topraklarda türkçe ezanlar okunması dileğiyle.

    edit: ayet düzeltildi.

  • başlık: beyler bir günlüğüne kız olsanız

    1.ne yapardınız amk sabah uyanıdınız kızsınız bir gün olduğunuda biliosunuz o gün neyapardınız

    4. dur lan hayallere daldım nasıl başlık açtın kendi kendimi gibcektim az kalsın

    5. bizde bu şans varken o gün de regl olurduk mk

  • millet tekbire saldırmıyor, insanlar canlarıyla uğraşırken o esnada kendilerini yırtarcasına tekbir atanları eleştiriyor.

    ayrıca ne düşünürseniz düşünün amk bir de size mi açıklama yapacağız lan. rahatsız edici hareket yapmasın kimse bizler de burada konuşmayalım. olay bu kadar basit.

  • artık 14 ve 12 yaşına gelmeye yaklaşmış ergenler olan ege ve ilay hakkında anlatacak pek bir şey bulamıyorum. yani herkes kendi odasında takılıyor, ben de ikinci ergenliğimi yaşıyor gibiyim. evde kimse tv izlemediği için ortak alanları pek kullanmıyoruz. sonra ben çok çalışıyorum, ben işteyken babaannelerine gidip yemek yiyorlar. şükür uzun zamandır bozmadığımız bir pazar takılmacası var... onda da ya pizza yiyoruz, ya kova tavuk ya da burger king falan sipariş ediyoruz. işte o pazar geleneğinde bitmeyen bir geyik dönüyor. bebekliklerinden beri anadan çok oyun ablası gibi bir ilişkimiz olduğu için duyacaklarınızı yadırgamayınız, farklı hayatlar ve değer yargıları var bu dünyada...

    romica: eee, dökülün bakalım, haftanın dedikodusu?
    ege: ne olsun işte, babamla adaya falan gittik, fotoğraf makinasında sevgilisinin fotoğraflarını gördüm.
    ilay: özel hayat?!
    romica: (içinden: özel değil bu, genel bu genel) nasıl fotoğraflar?
    ege: anne ya nasıl fotoğraflar olacak, kıvırcık saçlı bir kadının fotoğrafları işte...
    romica: heee, ok
    ege: eee sende var mı haberler?
    romica: ne gibi haberler?
    ege: açılım maçılım?
    romica: ne tür bir açılım?
    ege: manita durumları?
    romica: yok... şimdilik
    ilay: aman iyi olmasın
    romica: neden yavrucuğum? turşumu mu kurmaya karar verdiniz?
    ilay: yani şimdi ne gerek var, değil mi?
    romica: niye len? ben insan değil miyim? sevmeye sevilmeye ihtiyacım yok mu benim?
    ilay: ay biz varız, bizi sev, biz de seni severiz olur biter işte temiz temiz!
    romica: tamam, hay hay! ömrünüzün sonuna kadar benimle yaşarsınız, yanınıza yaklaşanı vururum iki kaşının ortasından.
    ege: yani tabii olmaz öyle ama delikanlının seçiminde bizim de bir söz hakkımız olur. bakalım gözüm tutacak mı? kızı verecek miyim falan...
    ilay: bas annemin feminist damarına!
    romica: oldu çocuğum, herhangi bir özel sipariş?
    ege: dedeme benzesin
    romica: yaşlı mı olsun?
    ege: yok mizacı diyorum
    romica: her şeyin en iyisini bilen ve hafiften asabi?
    ege: yok ya iyi yemek yapsın, biraz da zengin olsun
    romica: mizaç böyle bir şey mi?
    ege: heee, değil. bana benzesin o zaman, yakışıklı, yaratıcı, zeki...
    romica: narsist?
    ilay: egeist!
    ege: yani hediyeler konusunda senden biraz daha yaratıcı olsun, insana ikinci yaş günü hediyesi olarak ilay mı verilir? anca harf oyunlu espriler yapıyor
    ilay: ben de seni seviyorum.
    romica: sende manita durumları ne alemde? onu da mı teog sonrasına erteledin?
    ege: ya sinir oluyorum böyle sen her şeyi bildiğinde...
    romica: ben senin ciğerini okur, aklını alırım
    ege: ne düşünüyorum şimdi?
    ilay: pizza!
    ege: doğru...
    romica: nasıl len?
    ege: bilmiyorum, ilay hep tutturuyor ne düşündüğümü...
    ilay: ne zaman aklından bir şey geçir desek pizza düşünüyor, çok yaratıcı ya...

  • 3.5 yil ozel bankacilik biriminde multi milyoner insanlar ile calismis, musteri ziyareti yapmis , otellerde ve evlerinde toplantilara gitmis bir birey olarak asagidaki yorumu yaziyorum.

    ilk olarak filmde ciddi bilgi eksikligi bulunmaktadir. yani hikaye birbirini tam olarak tamamlamamaktadir.
    neden mi ?
    adam kadina saat veriyor ve saat sahte cikiyor.
    bakin four seasons hotel , raffles hotel vb yerlere gitiginiz zaman, orada calisan personel sizin sahte saat takip takmadiginizi aninda anlar. bunlarin egitimleri personele verilir.
    ıkinci olarak bu tur zengin adamlar bizler gibi ya bir tane 10.000 tl'ye saat alayim omurluk olsun digerlerini ucuz kullanayim demez. bu tur adamlar rolex hublot vb marka saatlere 100-500 bin dolar arasinda para verir. ve bu saatlerden bir tane olmaz en az 7-8 adet vardir.

    bununla birlikte filmde gosterilen hayat 3-5 kisinden 30-50 bin dolar carparak yasanacak hayat degildir. o ozel jet sirketleri referans olmadan sizi kapidan iceri sokmaz.

    son olarak kadina sahte belge ile 100 bin dolar kredi cektiriyor. bu da imkansiz bir durumdur. neden mi ? evi degil kendinizi rehin biraksaniz oyle para cekemezsiniz. yurt disinda yerlesik bir sirket size maas yazisi vermis ise bunun kesinlikle o ulkedeki sizin konsoloslugunuz tarafindan apostilli sekilde onaylanmasi geremektedir.

    yani kisacasi o otellerde restorantlarda toplama para ile 1 kez dolasirsiniz surekli dolasamazsiniz.
    hatta sahte rolex saat ile ozel jete binmeyi birak pasaport kontrolunden gecerken sen hayirdir derler ?

    peki gercek hikaye nedir?
    muhtelemen bu abimiz birilerinin cantaciligini yapiyor. birileri icin tasimacilik yapiyor. o ulkelerdeki muktedir kisiler bu abiye guzel bir hayat yasatti. bu hayati da yasarken 3-5 tane kadindan para carpmistir. ama filmde anlatildigi gibi 10 milyon $ vb carpaniz icin 100 tane kadinin her birinden 100 bin dolar toplamaniz gerek bu da imkansizdir.

    he film guzel akiyor yani

  • protesto eden kişinin “ufak tefek sabıkası olanları da işe almıyorlar.” beyanıyla ekrem imamoğlu’nun ne kadar doğru bir iş yaptığını tescil ettiği eylem.

  • recep tayyip erdogan universitesi tarih bolumu ogretim gorevlisi yrd.doc.dr. oktay yavuz'un yaptigi arastirma sonucu ortaya cikan inanilmaz benzerlik. turk milletinin gelmis gecmis en buyuk iki lideri arasindaki bu benzerliklere sasmamak gerekir aslinda:

    erdogan'in belediye baskani seçildiği yıl 1994.
    kanuni'nin bas sehzade seçildiği yıl 1494

    erdogan'in boyu 1.86
    kanuni'nin de boyu 1.86

    erdogan'in kilosu 84
    kanuni'nin de kilosu 84

    erdogan'in kan grubu ab rh-
    kanuni'nin kan grubu da ab rh-

    erdogan'in basbakan olduğu yıl 2003.
    kanuni'nin padisah olduğu yıl 1503.

    erdogan'in sag kolunun adi suleyman (suleyman soylu)
    kanuni'nin sag kolunun adi erdogan idi. (merkepli erdogan pasa)

    kanuni'den once padisah olan yavuz'un doğum yılı 1448'di.
    erdogan'dan once basbakan olan abdullah gul'un doğum yılı 1948.

    kanuni de ata binmekten hoslanmazdi.
    kanuni'nin de biyiklari tirtila benziyordu
    her iki liderin de basurdan muzdarip oldugu biliniyor.
    kanuninin de sesi hastalaninca arap baciya benziyordu.
    kanuni'nin de ogullarindan biri super zekaliydi.

    ve son olarak...

    erdogan'in en sevdigi saray dolmabahce
    kanuni'nin en sevdigi yemek dolma!

  • çocukları british accent ile tanıştıran bir seriydi.
    90'lı yılların sonuydu sanırım. her sabah babam gasteciden -o zamanlar gasteci vardı tabi!- dergisini alır, bana getirir, sonra işe giderdi. ben de her sabah kendi özgür, hür iradem ile kalkıp ozmo'yu seyrederdim. parlak kağıtlara basılmış kitapları vardı. çıkartmalar vs. adeta "ingilizce çok güzel, gelsene" diye bağırırdı. hey gidi günler. 90'lar güzeldi lan. şimdi bir kez daha yad ettim. bir kere dergilerinden birini okula getirmiştim. sınıftakilerle okuruz, bakarız filan diye. hiçbiri bir halt anlamamıştı. ayılar! ben türkçe'ye tercüme etmiştim. lasjfla.
    bir de ozmo'yu hep muza benzetirdim çocukken. belki de muzdu hakkaten.

    son olarak, i can you can what can you do? demek isterim! hı? ne yapabildiniz lan bugüne kadar? 15 senedir naaptınız! geldiğimiz nokta caillou, pepe! hadi kayu uyarlama, bir nebze diyeceğim fakat, hangi çocuk spell edicek de yazıcak onu? bbc'nin 90'larda yaptığını 2015'te yapamamak da bize özgü bir şahanelik olsa gerek. işte o yüzden o bbc, sen terete'sin. kahrol.*