hesabın var mı? giriş yap

  • güzel bir gelişmedir. adamlar yiyor ama çalışıyor.

    darısı temaya.

    edit: yaklaşık 254 tane 'bana da atsana bir bakayım' mesajı aldım. şizofreniden yattığım zamanlardan biliyorum. kendinize mesaj atabiliyorsunuz. yalvarırım artık mesaj atmayın..

    edit 2: hala kendime mesaj atma olayı yok bende diye mesaj yağıyor. bakın anlatıyorum.
    1) mesaj butonuna bas
    2) sağda 'yeni mesaj' kısmına nickini yaz.
    3) altındaki boşluğa 'mesaj yeşilimi görmek istiyorum' yaz.
    4) yolla butonuna bas.
    5) bana mesaj atma.

    edit3: mobilden kendimize atamıyoruz diye hala mesaj atıyorlar efendim durduramıyoruz. mobilden girenler için anlatıyorum:
    1) pc'den girin.
    2) bana mesaj atmayın.

    edit4: mesaj kutusunun bir annesi var mı bilmiyorum ama varsa şu an cayır cayır ağlıyor. follofoş bir mesaj kutusu üzerine istatistik:
    -bana mesaj atsana ehuehuhee %28
    -tamam atmayız kardeş sıkıntı yapma %21
    -ahahahaa iyi güldüm % 15
    -eyvallah panpa %10
    -ne mesajı? %8
    -diğer %13
    -beni 'diğer'e yaz kanka %5

    edit 5: atma. elini ayağını seveyim atma... mesaj kutusu_son_son hali__ensonhali_(38)
    http://i.hizliresim.com/d3x4nn.jpg
    http://i.hizliresim.com/qmbalz.jpg
    http://i.hizliresim.com/pkmal8.jpg
    http://i.hizliresim.com/j3nmwn.jpg
    http://i.hizliresim.com/wky5g8.jpg
    benim mesajı neden yayınlamadın diye mesaj atan var ya. keşke bir görseydiniz burayı. yayınlamadıklarım kusura bakmasın random seçiyorum.

    edit 6: mesaj yeşilinden bıktırdınız. emeği geçen herkesin. teşekkürler.
    (bkz: mesaj yeşili gitsin çingene pembesi gelsin)

  • başlıkta bütün anahtar kelimeler ile aradım bulamadım. yarar mı yarmaz mı bilmem ama benim için birazdan yazacağım fıkra türk mizahının mihengi nasreddin hoca fıkralarının en güzelidir . gerek içerdiği zamanın ruhunu yansıtan öğeler (akçe tahtası, gölge kadı gibi), gerek türkçemizdeki güzel bir deyime (odun kırıcının hıh deyicisi olmak) selam çakması, gerekse espri anlayışı olarak çok hoşuma gider.

    fıkramız şöyle:

    günlerden bir gün akşehir kadısına iki adam başvurmuş. kadı şikayetlerini sormuş. adamlardan ilki "kadı efendi bu adam biriyle odun kırmak için 100 akçeye anlaştı, bu adam odunu kırdı, ben de yanısıra 'hıh' dedim. bu 100 akçede benim de hakkım var, hakkımı vermiyor" demiş. kadı bakmış adam hak konusunda ısrarcı, ne dese adamı ikna edemiyor, demiş "karşı odada gölge kadı var, o böyle işleri benden iyi bilir". geçmişler karşı odaya gölge kadı nasreddin hoca tabiki. durumu anlatmışlar. nasreddin hoca "bana bir akçe tahtası getirin" demiş. hoca odun kıran adamdan 100 akçeyi almış, odun kıran adamı odadan çıkarıp "hıh" diyen adam odada iken 100 akçeyi akçe tahtasına vura vura, sesli sesli saymış. sonra odun kıran adamı odaya alıp 100 akçeyi vermiş. hıh diyen adama da dönmüş "para odun kırana gitti, sesi de senin oldu. adalet yerini buldu" demiş

  • yıl 1976...
    tıraş bıçağı firmasının (gilette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden tarık akan'ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
    yanıtı yine "hayır" oldu.
    daha sonra döneminde şampuan, diş macunu, banka ve bir çok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi "hayır" oldu.
    bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden tarık akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı.
    "bu teklifler tarık akan olduğum için yapılıyor. bu adı ben kimden aldım? sinema seyircisinden aldım. onlar beni tarık akan yaptılar. şimdi bu tekliflere "evet" dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. dünyada her şey para değildir."
    (ses dergisi röportajı)

    tarık akan, zirvede olduğu 45 yıl boyunca, kendisine gelen reklam filmi tekliflerini geri çevirdi. hiçbir reklam filminde oynamadı. duruşundan ve çizgisinden asla taviz vermedi.

    senin gibi onurlu birisi bir daha gelmedi.. büyük usta.

  • evet sonuçları kötü, ancak unutmamak gerekir ki hastaneye yatışta %100 başarılı.
    mevcut durumda aşı olursanız hastaneye yatacak kadar kötü durumda olmuyorsunuz.
    haberde diyor ki;
    "aşının enfeksiyonu önlemede yüzde 50.6, tedavi gerektiren vakaları önlemede yüzde 83.7 ve hastane yatışları ile ölümcül durumlara karşı ise yüzde 100 koruma sağladığı ifade edildi."

  • muharrem ince'nin en hafif tabirle, ne kadar 'saf' bir adam olduğunu gösterir. akp'li milletvekillerini bırak, 15 temmuz'da kamyonla şov yapan kadın bile bundan daha fazla para kaldırmıştır.

  • islami ve muhafazakar kesimin, ölen 33 vatandaşın kanı üzerinden laiklerle ve solcularla hesaplaştıkları katliam. katliamı terör örgütü pkk yapmıştır. yani yapılan açıklamalar böyledir. aşağılıkça bir eylemdir, barbarlıktır, ve sonuçta bir terör eylemidir. pkk buna benzer yüzlerce eylem gerçekleştirmiştir. fakat bu katliama siyasi hesaplaşmada ayrı bir anlam yüklenmiştir. sivas katilamı'ndan hemen sonraya denk gelmesi nedeniyle, "sivas için kıçınızı yırttınız, bunu da kınasaıza" demektedir islami ve muhafazakar kesim. maalesef bu da ayrı bir soğuk hesaptır. katliamı yapan pkk'dır. pkk bir terör örgütüdür. sivilleri öldürmek üzere kurulmuş, sivilleri öldürerek büyümüş, dehşet saçarak gelişmiştir ve her durumda-ortamda kınanmış, terör örgütü olarak adlandırılmış, algılanmıştır. sivasta'ki 33 insanı öldüren ise halktır. bildiğimiz vatandaştır. tabii ki daha fazla kafa yorulması gereken bir durumdur, sivas katliamı. "pkk da başbağlar katliamını yaptı. hadi bu defeterleri kapatalım, oluyor böyle şeyler" demek gerçekten vicdansızlıktır. eğer bir kentte kendi halinde yaşayan insanlar bir oteli kuşatıp içindekilerle birlikte yakıyorlarsa ve bunu kahkahalar eşliğinde izliyorlarsa, bu üzerinde düşünülmesi gereken, ciddi ciddi ele alınması gereken bir durumdur. ülkede başka bir terör örgütü de cinayetler işliyor diye geçiştirilemez. kaldı ki terör örgütü için tüm devlet seferber olmuş iken, ve bu konuda ülkede bir görüş ayrılığı bulunmaz iken, sivas katliamı sonrasında "oteli kuşatan vatandaşlarımıza zarar gelmemiştir", "tahrik vardı canım" açıklaması bile yapılmıştır. bu iki olayı karşı karşıya koymak ve "hadi bunu da kınayın" demek acayipliktir. bu ülkedeki insanlar her terör eylemini resmi bir bildiriyle kınamak durumunda değildir. çünkü bu iş bir süre sonra "şunlar eylem yaptı şu taraftan kınama gelmeli", "bunlar eylem yaptı bu taraftan kınama gelmeli" gibi hesaplara dönüşür ve konunun özü, tartışılması gereken asıl nokta iyice flulaşır.

  • ideal olanı, olabildiğince düz, desensiz ve renksiz olanıdır; çünkü bir şarabın rengi ve o rengi doğru görmek önemlidir.

    ince camdan üretilmiş olan kadehlerin tercih edilmesi gerekir; çünkü şarabın ısısını daha uzun muhafaza etmek her zaman önceliklerimizden olmalıdır.

    yukarıya doğru daralan bombeli yapıda olan kadehler ise şarabın koku ve aromasını muhafaza etmeye yardımcı olur ve şarap rahatlıkla çalkalanabilmektedir. çalkalama işlemi, önce şarabın oksijen almasıyla aromasını daha fazla açığa çıkarmak için yapılır. daha sonrasında ise alkol oranını bize gösterir. şarap dairesel bir hareketle hafifçe çalkalandığında, şarap kadehin içinde aşağıya doğru süzülür ve fransızların "gözyaşı" (larme) dedikleri çizgiler ya da yollar meydana gelir. belirgin ve kalın gözyaşları şarabın alkol oranının yüksek olduğunu, zayıf ve hafif olanları ise düşük alkol oranını gösterir. lafın özü, kadeh çalkalamaya izin vermelidir.

    rose şaraplar için ideal olan kadehler beyaz şarap kadehleridir, yani küçük ya da orta büyüklükte kadehlerdir. köpüklü şaraplar ise flüt kadehlerde servis edilmelidir.

    bence, şarabın güzelliğine güzellik katan önemli bir ögede kadehtir ve ideal kadeh tercihi kişinin şarap keyfini ve zevkini de arttırır.

    ama... en ideal, en güzel, en keyifli ve en özel olan şarap kadehi yalnız olmayan kadehtir..

  • (bkz: karbonat)

    lakin içine limon sıkmayın boku çıkıyor. aylardır sadece karbonat kullanarak über süper bir sonuç elde ederken, limonlu karbonat yüzünden 2 gün dişlerim sızladı. o kadar köpürmesinden belliydi bi haltlar döndüğü. karbonatı macun haline getirecek herhangi bir yağ ile karıştırmanız işinizi görür. böylece dişleriniz aşınmaz.

  • "o ki gazilir ya" kısmından anladığım kadarıyla hayvanı acı çekerken bulmuş.

    yani kendine evcil hayvan olarak yakalamamış, aksine doğada ölüme terk etmeyi yüreğine yedirememiştir. ayrıca anlatma biçiminden samimiyetini hissedebilirsiniz. fake yada troll olmadığı çok belli.

    adam zaten başına gelen olayı anlatmış, muhtemelen orman ekipleriyle doğaya geri bırakacaklardır düzelince. hatta evimize yakın olduğundan ayağı kırık kartalı dev kafeste besleyip, tedavi edip sonra doğaya saldıklarına şahit olmuştum çevre orman il müdürlüğü çalışanlarının.

    hayvanlar rehabilite edilip tekrar doğaya salınıyor sıkça, öyle hemen evcil oldu diye bir şey yok. inşallah anasına kavuşur anası öğretir yırtıcılığı rahat olun. evinden fakir olduğu belli adamın, zaten bakamayacağını bilip kendi teslim eder hayvanı doğaya yada görevlilere.

    "çaşırdan maşırdan vazgeçtim", "sütü bidonla verdim" derken gözleri parlıyor. adam yoksul. bir şişe süt yada 1 torba çaşır o adamla size aynı şeyi ifade etmiyor o yüzden oturduğunuz yerden sallayıp duruyorsunuz. adam anlatırken öyle bir fedakarlık duygusuyla anlatıyor ki;

    anlayamazsınız.

  • üstteki arkadaş hala işine gelmeyince tokat attı diyor ya. o esnaf kardeşimiz bile dedi tokat yok diye. ama bunu gel de anlat bunlara. buradan manipüle edemezsiniz boşuna beynini yormuşsun yazmak için troll kardeş.

    eyshian nickli yazar uyardı adam belediye çalışanı imiş.