hesabın var mı? giriş yap

  • oturduğum evde yan komşuyla ortak tek bir duvar var ve ne konuşsalar yanımda konuşuyorlar hissine kapılıyorum.

    üst kat komşusuna asansörde denk geldim gece 12 den sonra televizyonu biraz kısar mısınız dedim adam televizyon sesi bir kat yukarıdan geliyor dedi.

    tanım : katıldığım ve sebebini merak ettiğim önerme

  • yıllar önce ıslak hamburgerin mucidi (veya ilk yapanlardan biri bu entry'de kim olduğunun önemi yok), şimdilerde göztepe kristal büfenin sahibi ile sipariş öncesi muhabbet ediyorduk. o anlattıydı.

    bu ıslak hamburger yanlışlıkla bulunan bir şey. mcdonalds'ın veya amerikan fastfood'unun daha memlekete girmediği zamanlar. taksim- bağdat caddesi gibi batılı bulvarlarda gezip dolaşan kesim arasında kristal ve birkaç büfe baya revaçta. o kadar ki artık yoğun zamanda burger yetiştiremiyorlar. ben de 90'lar başında bu şekilde şekilde tanıdım.

    büfe sahipleri gelen talebi karşılamak için akıllarına sirkülasyonun yoğun olduğu saatlerden önce burgerleri istiflemek geliyor. böylece müşteriyi de bekletmemiş olacaklar. ısıyı muhafaza edecek bir kutu alıp yaptıkları burgerleri biriktirmeye başlıyorlar. bilen bilir kristal kendi sosunu kendisi yapar, eski müşterileri de onu ketçap olarak kullanırdı.

    kutunun içine konan burger etinin sıcaklığıyla oluşan buhar ekmeğin yumuşamasına ve sosu daha iyi çekmesine neden oluyor. şaşırtıcı şekilde bu ıslanmış burgeri müşteri daha çok sevmeye başlıyor. artık sakin zamanda da ıslak burger talep ediyorlar ama o zaman bekledikleri gibi ıslak/soslu olmuyor. hal böyle olunca gerek olmamasına rağmen burgerleri kutunun içinde bekleterek ekmeği nemlendirmeye başlıyorlar. sipariş geldikçe değil kutuda burger azaldıkça yerine koyuyorlar.

    özetle bugün ıslak burger diye sipariş edilen şey aslında sosun buharı hesap edilememiş bir lezzet kazası.

    kişisel görüşüm daha sonraki yıllarda burger ekmekleri biraz yapay yollarla soslandırıldığı için o lezzet kayboldu. artık ıslak burger kutularının ısıtma özellikleri var dibinde dökülen sosu buharlaştırarak hazırlıyorlar. yine de super burger öncesi açılışı ıslakla yaparım kristalde. benimki ağız alışkanlığı yoksa eskisi gibi içime çekmiyorum ıslağı.

  • 17 yaşını geride bırakalı çok sene oldu.. ve artık bir büyüğün olarak beni dinlemeni istiyorum.. zira şuan yaşadığım durumların sorumlusu sensin.. öncelikle sırf 4 senelik diye ne idüğü belirsiz bir bölüm yazıp okumayı aklından çıkart.. hayatımın aşkı dediğin "necla" adlı kıza hiç bulaşma, (şimdilerde evli ve çocuklu bir hayat sürmekte).. saçları bi hevesle uzatıyorsun ya, yapma.. kelliğin yakıştığı erkeklerden değilsin.. hani en yakın arkadaşın oğuz'un, "hacıt,karavanla tatile çıkalım mı?" sorusuna sakın; 'süpermiş lan.' diyerek sazan gibi atlama.. eğer sırtındaki koca ameliyat izi olmasını istemiyorsan.. serdar ortaç hala müzik piyasasında buna hazırlıklı ol.. iddia oynarken barcelonaya sürekli handikap ver.. ama en önemlisi, pınar diye bir kızla tanışacaksın ama onu çok üzeceksin, ters laflar söyleyeceksin.. bunu sakın ama sakın yapma.. o seni sen ne yaparsan yap sevecek olan tek insan..

    -seni seven, senden büyük sen-

  • çoğ enteresan bir keşfim:

    the nurse said "bed time!"
    "bed time" said the nurse
    "bed zamanı" said the nurse
    bed zamanı said nurse
    bediüzzaman said nursi

    açıklayın hadi!!?

  • tartışmak için yanlış mecra. buradaki tüm erkeklerin boyu 1.90 dan, çükü 20 santimden uzun.

  • annenin cep telefonu- sdhkjsdhkahlksdhakl
    lae- anne bisi mi demek istiyorsun?
    annenin cep telefonu- ben baban, nasil annen taklidi yapiyorum ama hahahahah
    lae- ?!?!?!?!

  • özet geç piççiler için amme hizmeti,

    ablamız sarhoş oluyor, kapanmasına yakın 21:30'da starbucksa gidiyor, filtre kahve olmayınca çok sinirleniyor ve gönderiliyor

    anlamadığım 8 dk nasıl anlatmış bu durumu vay anasına sayın sözlükçüler

    edit: hocular başka bir hikayeye geçişmiş öyle dedi bikaç yazar, olsun siz yine izlemeyin 8 dknızı harcamayın

  • sözlükte yanlış anlaşıldığını gördüğüm kavramlardan biri. asosyallik sanki bir "tercih"miş gibi "insanların özünde ne kadar tiksinç olduğunu görmektir." çizgisinde arabesk, atarlı, ama özünde "lütfen biriniz gelin ve beni insanların aslında iyi olduğuna tekrar inandırın." alt mesajı ile yazılmış entryler ve asosyalliğin ne olup ne olmadığından çok "asosyallik cool mudur değil midir?" sorusuna cevap arayan, bunu bile bir tür self-marketing problemine çevirenler doluşmuş.

    asosyal olmayanların anlayamadığı en önemli kısımlar sanırım şunlar:

    1) asosyallik bir tercih değil.
    2) asosyallik mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil.
    3) asosyallik kurtulunması gereken bir özellik değil, zira asosyal için sosyalleşmek önemli bir ihtiyaç değil.

    şimdi mutlu bir asosyal olarak üstteki maddeleri kısaca açayım.

    * * *
    1) asosyallik neden bir tercih değil?

    asosyallik en basit tanımı ile günlük yaşamında insanlarla sosyal etkileşime girme ihtiyacını hissetmemek veya minimal olarak hissetmektir. peki sizce herhangi bir insan günlük yaşamında neye ihtiyacı olup olmadığını, neyi istediğini kendisi mi belirler?

    cevap bariz bir şekilde hayır. schopenhauer'ın da söylediği gibi; "der mensch kann tun was er will; er kann aber nicht wollen was er will." (insan istediğini yapabilir ancak ne istediğini belirleyemez)

    nasıl yazın daha fazla susamak, rock müzik sevmek, brokoliden hoşlanmamak sizin tercihiniz olamıyorsa asosyallik de öyle. hâliyle buradaki "insanlar beni çok kırdı, bundan sonra asosyal olayım." entrylerinin içi boş. ortada çok ciddi bir travma yoksa bu yaklaşım geçerli değil; şayet siz iki dedikodunuzu yaptılar diye, kız-erkek meseleleri gibi basit sebeplerden veya hastanede çiçek göndermediler diye insanlarla etkileşiminizi %90 oranında kesebilen biriyseniz muhtemelen zaten introvert birisinizdir, bunda da genetiğiniz ve çocukluğunuz önemli ölçüde etkilidir. diğer yandan, asosyalliği bir "sitem" aracı hâline getiren kişi ise büyük olasılıkla içten içe sosyalleşmek istiyordur ki bunun yasını tutuyor, tribini atıyordur. asosyal insan asosyal olduğu için sitem etmez zira sitem ederek geri kazanmayı amaçlayacağı bir şey yoktur.

    asosyallik büyük ölçüde introvertlükten doğan bir sonuç olduğundan bunun en basit biyolojik açıklaması da introvertlerin ve extravertlerin stimülantlara karşı geliştirdikleri reaktivite seviyelerindeki varyasyonlardır. daha kolay uyarılan çocukların yalnızlığa yönelme olasılıkları da daha yüksek olabilir. bu konuda daha önce de yazmıştım: (bkz: introvert/@highpriestess)

    2) asosyallik neden mutlaka insanlara karşı negatif duygular beslemek demek değil?

    burada asosyal olduğunu iddia edenlerin çoğu diğer insanları gömmüş. insanlar şöyle kötü, insanlar böyle bilmem ne edebiyatları yapılmış hep. bu kişilerin çoğu antisosyal tandanslarını asosyallikle karıştırıyor.

    normal koşullarda, bir platformda asosyallerin asosyalliğe dair yazdıklarına baktığımızda gördüğümüz şey agresyon olmamalıdır. burada asosyal olduğunu zannedenlerin ekseriyetinin asosyal olmadığından ve başka problemleri olduğundan ne yazık ki eminim. asosyal insanın başkalarına karşı aktif düşmanlığı veya saldırganlığı olması için bir neden yoktur. asosyallikte nötral bir tavır, sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği ve umursamazlık gözlemlenir daha çok.

    elbette insanları sevmemiz gerekmiyor. itiraf edeyim, ben de bir asosyal olarak insanları sevmiyorum. lâkin sevmemek sadece sevmemektir, bir negativite belirtmez özünde. sevmemek kayıtsızlıktan ibarettir. eve gelirsiniz ve dışarıdaki herkesi unutursunuz. kendi dünyanızda kaybolur gidersiniz.

    benim bu başlık altında gördüğüm ağırlıklı tavır ise bu değil, sevmemenin çok ötesine geçen bir öfke. sosyalleşmeye karşı ilgi eksikliği olan birinin diğer insanlara bu düzeyde öfkelenmesi pek tutarlı değil. bu aslında sosyalleşmeye yönelik ilgi eksikliğinin tam aksine, sosyalleşmek isteyip insanlarda aradığını bulamamış olmanın getirdiği bir hayal kırıklığının indikatörü.

    3) asosyallik neden kurtulunması gereken bir nitelik değil?

    öncelikle asosyalseniz bu özelliğinizden kurtulmanız zordur. burada anlaşılamayan nokta şu: davet edildiğiniz her partiye gitmek sizi gerçek anlamda bir "sosyal kelebek" yapmaz.

    şahsi tecrübemden bahsedeyim: evet aylarca aralıksız her hafta ağır partilediğim dönemler oldu hayatımda. ancak sosyal olmadığımı içten içe biliyordum çünkü gittiğim her partide diğer insanlara kıyasla çok daha kısıtlı bir süre dayanabiliyordum. yalnız kalmak isteyip terasa, balkona çıkıyor veya içkinin suyunu çıkarıp şezlonglarda uyuyakalıyordum ya da gecenin geri kalanını içimden topuklu ayakkabının bileğimde açtığı yaraya küfrederek geçiriyordum. çünkü her ne kadar sosyal bir ortamda olursam olayım sosyalleşme eylemi özünde ilgimi o kadar çekmiyordu.

    eğer siz de böyle biriyseniz, sizin de beyniniz muhtemelen asosyal olmanız için hard-wired hâldedir, dış uyaranlara ne kadar tepki vereceğinizi belirleyen değişkenler orada saat mekanizması gibi tıkır tıkır işleyip tahammülünüzün eşiğini de belirliyordur. bu da partiden partiye koşmakla, cafedeki muhabbetlere katlanmaya kendini zorlamakla kolayca değişecek bir nitelik değildir.

    şimdi gelelim " değiştirebilecek olsaydınız, asosyalliğinizi değiştirmeye değer miydi?" kısmına.

    asosyalliğin de sosyalliğin de kendisine göre avantajları ve dezavantajları vardır.

    sosyal biri yeni deneyimler ve kişisel gelişim için fırsatlarını büyük ölçüde sosyal faaliyetlerde bulunarak, networking ile yaratır. bu durum kişinin kariyerinde ilerlemesini kolaylaştırabilir. gelgelelim sosyal faaliyetlerde bulunmak, duygusal olarak zorlayıcı olabilecek olumsuz sosyal deneyimler ve dramalar yaşama riskini de yükseltir. aynı zamanda sınırlar iyi çizilmezse sosyal normlara ve beklentilere uyma baskısı da kendisini daha fazla gösterebilir.

    buna karşılık asosyal kişi benliğini tanıma sürecini ve kişisel gelişim için zamanını kendisiyle geçirir. asosyal insan sıkılmamak için üretkenliğini ve yaratıcılığını artırabilen kişisel projelere ve ilgi alanlarına yönelir. hâliyle yalnızlığın ve bağımsızlığın entelektüel gelişime katkıda bulunan ve stresi azaltan bir yönü olabilir. ancak profesyonel yaşamda network yetersizliği sorun teşkil edebilir veya kişi işin dozunu kaçırıp çevresinden çok izole olduysa acil durumlarda destek alabileceği birileri de kalmamış olabilir. (ben de gecenin 3'ünde hastanelik olduğumda kimseye söylemeden kendim gidiyorum çünkü senede 1-2 defa zor duruma düşeceğim diye her hafta birkaç kez ortamlara akıp kendime işkence etmeyi beynim irrasyonel bir takas olarak kodlamış durumda)

    dolayısıyla "asosyal olmak mı iyi, sosyal olmak mı iyi?" sorusunun objektif bir yanıtı yoktur özünde. birinin dezavantajlarından kurtulsanız diğerinin dezavantajları ile uğraşırsınız. bunları salt iyi veya kötüymüş gibi düşünüp tedavi edilmesi gereken bir şeymiş gibi tanımlamak yanlıştır. zaten herkesin biyolojik olarak programlı olduğu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların düzeyi de farklıdır. binaenaleyh herkes kendisi için optimal olan yol ne ise ona yönelmeye eğilimli iken bu yönelimlere gereğinden fazla anlam yükleyip, muhyiddin abdal modunda "insan insan derler idi insan nedir şimdi bildim." diye söylenmeye de pek lüzum yoktur.