hesabın var mı? giriş yap

  • aynı aktiviteyi balıkesir'de yapması durumunda sadece 150 lira verecek futbolcu. o da; feribot+benzin+ yörsan tost,ayran+sinema(sabah 11:45 seansında kimse olmuyor...tek başına izlerdin)

    edit: bandırma'dan daha ucuz ve daha kısa hatta.

  • bugün bana ptt müşteri hizmetleri'nden emine hanım tarafından yöneltilen ilginç soru.

    yaklaşık 1 ay önce litvanya'ya küçük bir gönderim yaptım fakat hala ulaşmadı. bu konuda bilgi almak için ptt müşteri hizmetleri'ni aradım. kargonun akibetini sordum. barkod numarasını ilettim v.s derken, bana hayatı sorgulatan soru geldi emine'den; ''litvanya tam olarak nereye bağlı efendim?''

    litvanya çemişgezek beldesi, susuzlar köyüne bağlı emine.

    ''ah emine ah. ne yardırdın kimbilir devlette memur olayım, geleceğim sağlam olsun diye. kpss için yardırdın. torpil, morpil yardırdın. devlette bir 25 yıl yardırırım, emekli olurum savaş bile olsa param garanti diye düşündün. eşin evin ihtiyaçlarını karşılayacaktı. senin maaş da ev kredisine gidecekti. toz pembe hayat. hayat garantili daha bir güzel değil mi emine? ah emine ah. sorun sende değil. sorun sistemde. emine ama bir işi yapıyorsun, yurtdışı kargolar hakkında sorulara cevap veriyorsun. litvanya'nın nerede olduğunu bil be emine. ah emine ah. litvanya'yı nazilli mi sandın emine, nereye bağlı olduğunu soruyorsun. ah emine ah. 25 yıl maaş alacaksın daha emine. 5'te işten çıkıyorsun. 9'da işe başlıyorsun emine.
    diğer sorumda da beni başından savdın. çünkü yetersiz olduğunun farkındasın ve toz pembe, garantili hayatın hiç sekteye uğramasın, azıcık bile gün içinde modun düşmesin istiyorsun emine.''

    ah emine ah. senin gibi ne yetersiz emineleri, hasanları, hüseyinleri, nilgünleri besledik biz. seni de 25 yıl vergilerimizle besler, emekli ederiz. gözün arkada kalmasın emine. sabah 9'da git. akşam 5'te dön. akşam portakalını soyup muhtelem yüzyıl'ı izle emine. hiç kızmıyorum sana emine. biz sana, egemen bağışlara, zafer çağlayanlara, bekir bozdağlara layığız emine. bir tık ötesine layık değiliz.

  • rivayettir;

    derviş baba dağ başında tek başına oturmakta, zikretmekte, tefekkür etmekte imiş. bir adam gelmiş ve demiş ki "be hey derviş! burada bir başına ne yapmaktasın?"

    derviş baba usulca kaldırmış başını, adama bakmış ve cevaplamış "sen geldin, yalnız kaldım."

  • babası kumaş tüccarı. daha küçük yaşlarda resim yapmaya başlıyor. babası yeteneğini görünce ressam olarak yetişsin diye 1740'ta londra’ya yolluyor. londra'da hubert gravelot'un yanına çırak olarak giriyor. o dönem bir sürü kişi kraliyet koruyuculuğundan faydalanmışken kendisi tek başına çalışmıştır. en sevdiği konu da genelde manzara olmuştur. manzara da o dönem para eden bir şey değil. neyse.

    14 yaşında londra’ya geliyor ve o arada da gravelot’un yoluyla fransız rokoko’sunun etkisinde kalıyor. gravelot öğrencilerine figür çizimini oyuncak bebeklerden öğretirmiş. nitekim gainsborough’nun ilk resimlerinde figürleri birazcık oyuncak bebek etkisini verir. bu arada londra’ya geldiği sırada hollanda resimlerine karşı da büyük bir ilgisi var. büyük ihtimal müzayedede görmüş olmalı. dolayısıyla manzara konusunda hollanda manzaralarından etkilenmiş. fakat yine manzara yaparken bile yine bu hocası gravelot’un modelden çalışma yöntemini takip ediyor.

    bunu da nereden öğreniyoruz? reynolds’un 14.konferansında anlatıyor bunu; kırlardan resim odasına ağaç kütükleri, yabani otlar, değişik hayvanlar edinirmiş. genelde modelden çalışırmış yani. hatta masası üzerinde kırık taşlar, otlar, aynalar varmış ve onlara bakarak küçük taşı kayaya, aynaları suya dönüştürüyor vs. hep böyle küçük modellerden edinilmiş manza resimleri yapıyor.

    gainsborough 19 yaşına geldiğinde londra’dan ayrılıyor suffolk yakınlarında bir yere gidiyor. manzara yapıyor ama onun yanı sıra portre yapmaya devam ediyor. çünkü manzaradan para kazanılmıyor. kimler için yapıyor? yerel köy ağaları ve tacirler için yapıyor bu resimleri. buraya gidip döndükten sonra ilk yaptığı resimlerden bir tanesi "bay ve bayan andrews". londra’dayken yakın olduğu francis hayman adında bir başka ünlü ressam daha var. iki ressamın bu resimde birbirlerinden etkilendikleri, yada başka bir orjinal eserden etkilendikleri söyleniyor, gerçekten birbirlerine çok benzeyen türde resimler bunlar.

    resim oradaki köy eşrafından bay ve bayan andrews’u gösteriyor. bayan andrews oldukça katı bir şekilde, metal bir bahçe bankına oturmuş ellerinde bir şey tutuyor gibi fakat yakından resmi yok. zaten bazı kısımlarını bitirmemiş, o yüzden elinde ne tuttuğu belirtilmemiş. kocası ayakta ve banka dayanıyor, av kıyafeti içinde. nitekim kolunun altında tüfeği, yanında da av köpeği var. arkada uzanan manzaraya baktığımızda son derece bakımlı güzel bir manzara. çünkü o gerek 17.yy gerek 18.yy ingiltere’de ziraat çok gelişmiş. çok büyük bir olasılıkla da bu resim gainsborough’a bay andrews tarafından sipariş verilmiş. çünkü gainsborough bir daha bu tür bir resim yapmıyor, yani burada bay andrews 'u iyi bir toprak ağası olarak gösteriyor; arkada da andrews’un bakımlı arazilerini görüyoruz. bu resme baktığımızda iki tür etki görüyoruz. bir tanesi hollanda manzaraları; salomon van ruysdael’den etkilenmiş. bir diğer etkilendiği kavramda watteau’nun fete galante’ları. burada sıradan insanlar, halbuki watteau’da soylular anlatılıyordu. kompozisyon olarak biraz bu fete galante’ları ingiliz çiftlik arazisine taşımış gibi görebiliriz.

    sudbury’de oranın yerlilerinden biriyle evleniyor ve bir süre sonra 1756’da kelebek kovalayan kızlarının yani kendi kızlarının resmini yapıyor. burada da görüyoruz ki artık o gravelot’un minyatür tarzından uzaklaşmış, figürleri doğal boyutlarına geliyor. yani rokoko esinli portre tarzından uzaklaştığını görüyoruz. artık çok daha doğal. suffolk’ta portre ve manzara yapmaya devam ediyor. son derece yetenekli olduğunu görüyoruz manzarada, zaten portre yapmaktan da pek hoşlanmıyor.

    1759'da bath denilen bir yere yerleşiyor. bath adı üzerinde ingiltere'de bir kaplıca yeri. çok fazla turist var ve genelde zengin insanlar tedavi amacıyla gidiyor buraya. dolayısıyla genellikle portre yapıyor. fakat bir süre sonra londra’ya geri dönüyor. londra’ya gelişinden bir süre sonra, ölümünden kısa süre önce "mrs richard brinsley sheridan" adlı resmi yapıyor. marie antoinette’i gösteren bir fransız rokoko resmi ile karşılaştırdığımızda fransız rokokosundaki aşırı süs, püs yok. yapaylıktan uzak bir resimle karşılaşıyoruz. hatta kadının doğallığıyla arkadaki manzara arasında bir ilişki kurulmuş. burada bir ingiliz ormanı içinde genç ve güzel bir kadını resmetmiş. fransız rokokosunda gördüğümüz elbiselerden çok daha farklı, son derece rahat giysiler içinde. son derece doğal bir portre.

    yine 1785 yılında yapmış olduğu "bay ve bayan william hallett/ sabah yürüyüşü" adlı resminde heykel gibi detaylar yok. manzarayı çok sevdiği için portrelerinde genellikle manzara içinde yani heykel içermiyor. bu resimde 1785’de evlenen hallet çiftini anlatıyor. bunlar çok zengin ya da çok soylu insanlar değil fakat çok güzel bir portre. yine bir yeşil fon önünde resmetmiş. her ikisinin de duruşlarından birbirlerine olan yakınlığını görüyoruz. fakat her ikisinin yüzünde de biraz hani hüzün var sanki, bu mutluluk devam etmeyecek gibi. bilmiyoruz tabi ne olduğunu. kıyafetleri şık güzel ama öyle çok yüksek sınıftan kişiler değiller. dolayısıyla burada sanatçı uçucu zarif bir görünüm adeta watteau’nun fete galante’larını anımsatan resimler yapmış.

    sonuç olarak meslek hayatının en büyük çelişkisi manzarayı çok seviyor, satamıyor müşteri bulamıyor. fakat buna karşılık soylu modellerden de nefret ediyor. sırf para kazanmak için bunu yapıyor ama ona rağmen kendisi çok iyi bir portre ressamı olarak anılıyor.

  • kendini osmanoğulları'nın torunu sanan, ataları osmanoğulları tarafından çizme çamuruna bile layık görülmemiş olan durgun zekalı çomarlara dert olmuş türktür.

  • haberi okumadan önce anneye saçını taraması için tarak hediye etmek istemiştim ama annenin açıklamalarını okuyunca;

    "ne derdin var rezil, terbiyesiz. ne derdin var hayvan. en iyi okullarda okuyorsun. en iyi şeyleri yiyor içiyorsun hayvan. 40 yıllık devlet memuruyum rezil ettin bizi. "

    fikrim değişti.

    kadın muslukları açıp bütün imkanları sağlamış. kız ilgi beklemiş anne de, kızına en iyi şeyleri sunmakla ergen kızının mutlu olacağını düşünmüş.

    anneye 8 de 4, kıza da atlarken, denize atlar gibi burnunu eliyle tıkadigi için 8 de 1 kusur veriyorum.

    8 de 3 kusur ise buraya yazdığım için bana.

  • ankara'da okuduğum senelerde, trabzonspor'da oynuyordu. bir gün otobüse bindim ve bir amca bana umut bulut'un gol attığı bir maçta, umut ile ilgili bir spor manşetini gösterdi. "bak, oğlum bu benim." dedi. kendisiyle o denli gurur duyan, otobüste tanımadığı insanlara bile oğlunu anlatma isteğiyle yanıp tutuşan bir babası vardı ve bu kadar senedir, umut bulut hakkında tek bildiğim şey de bu. sanırım yeter de artar bile. başı sağolsun.