hesabın var mı? giriş yap

  • kendi ayakkabısını yiyen yönetmen.
    buna az sonra geleceğiz.

    1942 yılında 2. dünya savaşı devam ederken münih'te doğdu. gençliğinde savaş sonrası ekonomik sıkıntıların baş gösterdiği ülkesinde basmakalıplaşan, tekdüze sinemayı değiştirmek, yeni bir şey üretmek, ve yeni bir şey söylemek adına 28 şubat 1962'da bir grup genç yönetmenle birlikte oberhausen manifestosu'nu yayımlanmasında başı çekti.

    bu manifesto, yeni alman sineması*'nın başlangıcı kabul edilen bir manifesto oldu. "papa's kino ist tot!" yani "babaların sineması öldü!" sloganıyla yayınlanan bu devrimsel manifestonun kapanış cümlesi tamamının özeti niteliğindedir.
    "der alte film ist tot. wir glauben an den neuen." yani "eski sinema öldü. biz yeni sinemaya inanıyoruz."

    manifestonun orjinalini okumak için: almancası ve ingilizcesi.

    daha sonraları herzog, bu akımın ve yeni çevresinin verdiği gazla beraber bir dizi yenilikçi işler yapmaya başladı. filmlerini kendi deyimiyle, 'genellikle farklı ve tanıdık olmayan manzaralarda yer alan, mistisizm ile dolu' ve 'deneysel' olarak nitelendiren herzog özellikle deneysel belgeselcilik ve fransız yeni dalgadan epey etkilendi.
    buna rağmen, sansasyonlu kişiliği ile her zaman dikkat çeken herzog bazı ilginç anılara ve demeçlere da sahiptir.

    bunlardan belki de en ilginç olanı, o zamanlar genç bir yönetmen adayı ve sinema öğrencisi olan errol morris ile girdiği iddiadır.

    uc berkeley kampüsünde tanıştığı, o zamanlar 29 yaşında olan errol morris, sürekli olarak çevresine bir projeden bahsediyor ama zaman, imkan ve sabır ile bir türlü projesini hayata geçiremiyordu. morris'in kafasındaki proje, sonradan gates of heaven ismi ile çıkacak, kaliforniya'da bir evcil hayvan mezarlığını konu alan ilginç bir hikayeye sahip ve son derece deneysel bir yapım olacaktı. hatta daha sonraları, ünlü eleştirmen roger ebert, bu belgeseli 'tüm zamanların en iyi 10 filminden biri' ilan edecekti.

    herzog, errol morris'in bu filmi asla çekemeyeceğini, eğer bunu başarırsa kendi ayakkabısını yiyeceğini söyleyerek bir iddaya girdi.

    1979 yılında bi başka belgeselci, les blank bu olayı filme almak istediğini herzog'a anlattı ve bir kısa film üzerinde çalışmak için kolları sıyırdı.

    kaliforna'ya bulunan ünlü restoran chez panisse'nin efsane şefi alice waters ile anlaştı ve alice'den bir ayakkabı pişirmesini rica etti. tabi ki waters bu teklife karşı koyamadı ve kendi ifadeleri ile “kekik, biberiye, tuz, karabiber vedefne yaprakları ile” herzog'un botunu tencerede uzunca haşladı.

    ardından errol morris filmini başarıyla tamamladı ve galasına werner herzog'u davet etti. herzog burada kalabalığa doğru dönerek, 'bu, film yapmak isteyen ve başlamaktan korkan, cesaretleri olmayan herkes için bir cesaret örneği olsun." mealinde bir cümle ile les blank'in werner herzog eats his shoe isimli kısa belgeselindeki sahnelerde görüleceği üzere, kalabalık önünde ve kameralar karşısında sözünü tuttu.

    belgeseli izlemek isteyenler için link

    olayın kahramanları,

    werner herzog, 80 yaşında, bir sinema efsanesi, sayısız ödül ve adaylık kazandı ve hala ömrünü adadığı filmciliğe devam ediyor.

    errol morris, 66 yaşında. 2004 yılında en iyi belgesel kategorisinden bir oscar kazandı ve film çekmeye devam ediyor.

    les blank, 2013'te hayatını kaybedene kadar 44 filme yönetmen, yapımcı ve kurgucu olarak imzasını attı.

    alice waters, 78 yaşında, dünyanın en ünlü şeflerinden biri. sahibi olduğu chez panisse restoranıyla michelin yıldızı kazandı ve bir çok kitap yazdı. olayın 40. yılında herzog'un ayakkabısı şeklinde bir yemek yaparak menüsüne kısa süreliğine ekledi. buradan görülebilir.

  • muğla üniversitesi iibf de muhasebe dersinin 3. saati :
    - sen ! adın ne senin ?
    - inan hocam
    - çık dışarı !
    - neden hocam ?
    - sen 1. saat çok konuştun çık!
    - evladım senin adın ne ? arkasındaki ?
    - sinan hocam
    - sen de çık dışarı
    - hocam kafiyeden adam atılırmı ya !

  • adam ingiltere'nin bütün çirkin kadınlarını çocuk sahibi yapmış. ödül vereceklerine pes diye haber yapıyorlar yazık.

  • erteledikleri vakit zaman ayarlı ekonomi bombaları ellerinde patlar. bilakis bu ekonomi bombalarıyla maraş yıkımını yeni hükümete bırakmak için sabırsızlanıyorlar. yani olmayacak erteleme..

    sonra belki erdoğanı değil ama bu zihniyettekileri dezenformasyon yapıp yeni hükümet başarısızmış algısı yapmaya çalışırken göreceğiz. tabi mamaları kesilince ne kadar dayanırlar bilemiyorum..

  • insan sevgisiyle dolu bi' hoca, cemaatini de bu şekilde yönlendiriyor. hümanist. evet.

  • hogwarts'ta işlerin ne derece kirli işlediğini gözler önüne seren bir gerçektir.

    --- spoiler ---

    bilindiği üzere harry potter'in ilk senesinde bölüm kupasının sıralaması şöyleydi;

    1. slytherin 472 puan
    2. ravenclaw 426 puan
    3. hufflepuff 352 puan
    4. gryffindor 312 puan

    bu sıralamaya göre bütün hogwarts süslenmiş, bütün odalar "saldır yılanım" flamalarıyla bezenmiş, her yer şanlı slytherin'in yeşili ve siyahı boyanmış, taraftar şampiyonluk kutlamalarına başlamışken tutuyor bu alçak hogwarts müdürü hiç bir kurala kanuna dayanmayan tamamen sikinin keyfine verilmiş puanlarla gryffindor'u şampiyonluğa ortak ediyor.

    bütün sene haşaralılıklarıyla herkesi hayatından bezdiren, değerli hocamız severus snape'a, öz beöz slytherin çocuğu malfoy'a ve camiamıza ağza alınmayacak hakaretler eden hermione-ron-harry üçlüsüne sırayla 50, 50, 60 puan vererek adeta ulu orta kayırmacılık yapıyor.

    ama işte allah'ın sopası yok. hesabını iyi yapamamış olacak ki bunak herif, şikeyi bile doğru düzgün yapamadan iki takımı 472 puana eşitlemiş oluyor.

    bundan sonrası daha da evlere şenlik. kürsüde konuşurken yaptığı hatayı anlayan dumbledore, son bir kıvırmayla bütün sezon yokları oynayan nevile'e 10 puan daha yazıyor.

    bu tiyatroya itirazlarıyla adeta çılgına dönen slytherin taraftarına ise hiç kulak asılmadan flamalar filan bir büyüyle değiştiriliyor.

    böylesine şaibeli ve ahlaksız bir sonuçtan bile utanmayan gryffindor takımı ve bilhassa harry potter, sözüm ona tarafsız dumbledore ile objektiflere poz vererek kupayı kaldırıyor.

    buradan bu tiyatroyu kınıyorum. ve slytherin'in alnının akıyla kazandığı kupasının geri verilmesini talep ediyorum

    --- spoiler ---

    edit: bugün gryffindor'un yanında olan hufflepufflu ve ravenclawlı kardeslerime sesleniyorum; bu ateş üflemekle sönmez. adaletini bozduğunuz kantar birgün sizi de tartar.

    edit2: arkadaşlar gerçek şampiyon slytherin'imizin asıl renklerinin yeşil gümüş olduğunu biliyorum. o seneki deplasman formasının yeşil-siyah olmasından ötürü öyle söyledim. siz bu algıcı gryffindor yosmalarına aldırmayın.

  • annem, babam uzun yıllar babaannemle yaşadılar. ben ilkokul 1'deyken dedemin sayesinde yapılan kendi evimize taşınmıştık. babam çok iyi bi işte çalışmadığı için mahalle bakkalına borcumuz baya birikmiş. babam bi gün işten geldi, banyo yapacak ama evde sabun kalmamış. evin en küçüğü olduğumdan bizimkiler beni bakkala yollayıp git bi kalıp hacı şakir al da gel dediler. neyse gittim bakkala, veresiye bi kalıp sabun alacağım dedim. bakkal da akrabamız, zaten mahallede herkes birbirinin bi şeyi, tipik karadeniz köyü işte. adam yok veresiye sabun mabun, önce borcunuzu ödeyin deyip yolladı beni. pislik herif. çocuk halimle nasıl utanıp bozardim. kafam yerde çıktım bakkaldan. ben içerideyken birisi sandalyede oturuyordu, ama o mahcubiyetle kimsenin yüzüne bakamadım tabi. meğer babamın amcasıymış. ben çıktıktan sonra kötü bakkala sormuş bu kimin kızı diye. babamın ismini duyunca bi kalıp sabunu kendisi alıp bi çocukla peşimden eve göndermişti.
    daha dün gibi, ama üstünden yıllar geçti. bayram için memlekete gittigimde onun da mezarını ziyaret edip yine bu olayı yad ederek rahmetle anmıştım kendisini. huzur içinde uyuyordur umarım. geride böyle güzel anılar bırakmak, kalp kırmadan, ah almadan yaşamak ne güzel olmalı.
    baki'nin de dediği gibi "baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş ", bizlere de hoş bir sada birakmak nasip olur umarım.

  • gençlik ve spor bakanlığı cümlesi. feyk hesaptan vatandaş taklidi yaparak kendi kendilerini aklamaya çalışırken tiviti yanlışlıkla resmi hesaptan atıp yine rezil rüsva olmuşlar. koskoca ülkenin bakanlıklarının uğraştığı şu işlere, düştüğü şu kepaze duruma bakın. neyse en azından yeni bir bkz. doğmuş oldu.

    bari bu vesileyle 19 mayıs'ı da doğru düzgün kutlamış olalım. pek kıymetsiz ve saygıya değmeyen devlet yetkilileri: atatürk'ü anmak için profilinizi "epey atatürk"le donatıp sahte rollere girmeniz değil, onun ilkeleri ve vizyonunu yaşatmanız gerekliydi ama yapmadınız. zaten bu yüzden bugün bu kadar acınacak haldesiniz ve gömülmeniz çok yakın. arkanızdan coşkuyla kutlayacağımız nice 19 mayıs'lara...