hesabın var mı? giriş yap

  • bu adam 1835'te, amerika'da halley kuyruklu yildizinin göründügü gün dogmus, sonra hayati boyunca halley bir daha göründügünde öleceginden bahsetmis, ve hakikaten de 75 yil sonra halley tekrar göründügü gün ölmüstür. böyle de ilginçtir.

  • hesap ettim, tam iki aydır kendimi rezil etmemişim, eh hadi madem, zamanı gelmiş. gerçi olay vuku bulduğunda ben 17 yoktum ama başlıklarda çok gezinecek zamanım yok, aramaya da inanmıyorum, leş gibi olmuş sözlük ben mi düşüneyim?

    şimdi efendim, ben 14 yaşlarındayken falan haluk levent konserine gitmiştim. o zamanlar haluk levent, mahalledeki teyzelerin kendi aralarında gün yapma sıklığından fazla konser veriyordu antalya'da. biz okuldan arkadaşlarla konsere gittik ama tabii konser alanına babam bıraktı ve sonra da babam aldı. cep telefonsuz yıllardı ve güzeldi, kimse konseri telefon ekranından kayıt yaparak takip etmiyordu. -açmayın nineler alarm- hasılı, babam geldi beni konserden aldı, arabaya bindim ve yere düşen tokamı alamadım çünkü kafa sallamaktan boynum tutulmuştu. hahahhaha ya serçe parmağı havaya kaldırmalı şekil de yapmışımdır kesin, allah affetsin. babam tabii dalga üstüne dalga geçiyor benimle.

    şimdi siz sanıyorsunuz ki ben kendime kafa sallama falan diye öğüt vereceğim. yok anam yok, değil.

    efendime söyliyim, konser esnasında haluk levent su içti, şişeyi de seyirciye doğru fırlattı. bizim arkadaş kaptı şişeyi, sonra da ben ondan aldım. aldıııım ve eve getirip duvara bantla yapıştırdım. hahahahahahahahahhaha ya bildiğiniz böyle evin ortasında duvarda bantlı plastik şişe var. neymiş, anısı varmış!!! ya öğüdü falan bırak da gel iki laflayalım, modern sanat mı yapıyosun, cer modern mi burası, bienal mi, salak mısın sen pis ergen? anneciğim zavallı, iki sene gözleri dolu dolu, "kızım nolur artık atalım, bak duvarları boyatcaz annesinin canı, hı?" diye yalvardı bana. "yo ono olorok sokloyorom onlomoyorsonoz" diyordum ben de cevap olarak. ay yok anlatırken tiksindim, öğüt falan vermeyeceğim 17 yaşıma, ancak zopayla dürterim uzaktan, fazla muhatap olmam allahın malıyla.

  • hala neden organize edilmedigini anlayamadigim, yillardir kanayan yaramiza bir nebze olsun dur diyecek yarisma.

    "x evet'le ugurluyoruz" formatinda olacak; 1 evet alan bir ust tura gececek.(durum cok vahim beyler)

    juri uyeleri icin aklimda olan isimler; sergen yalcin, ibrahim uzulmez ve hakan balta. zaten sergen her yarismaciya "bunda ozel bir yetenek yok yani annatabiliyo muyum? bunlar cok basit seyler" diyecegi icin deliden ya da balta'dan alinacak bir evet tur getirecek.

    programda her juri uyesinin paralelinde sirasiyla; top sektirme, ters ayakla orta acamama ve ters kanattan gelen topu tac cizgisinde bekleyip seken topun taca cikmasina engel olamama kategorileri olacak.

    yapimcilara sesleniyorum. acun'un aklina gelmez zira yabanci ulkelerde bu format yok. biri el atsin su ise. memleket meselesi.

  • milan kundera'nın varolmanın dayanılmaz hafifliği romanında yazdıkları bu acımasızlığa yeter cevaptır;

    "gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. insan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı, onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: hayvanlara. ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır."

  • oda orkestrası, on ila kırk kişi arasında değişen küçük bir orkestradır. orkestranın büyüklüğü çalının müziğe göre değişir. bazı oda orkestraları sadece yaylı sazları kullanır, ama genellikle diğer enstrümanlar da kullanılır. oda orkestraları, istisnalar dışında, çoğunlukla şef eşliğinde sahne alır.

  • hayat bir yolculuk. yanımıza insanlar katarak yürüyoruz.

    yanyana yürürken aynı istikamette gitmeyi iki kişinin de istemesi gerekir. kimseyi zorla istediğiniz yolda yürütemezsiniz. bunu yapmaya çalışmak sizi de karşınızdakini de yorar. yolunuzda ilerlemeyi zorlaştırır.

    o yüzden bir kadını ya da erkeği elinizde tutmaya çalışmak yerine elini tutun, konuşa konuşa, güle ağlaya yürüyün o yolda. biriniz tökezleyince, diğeriniz düşmesini engellesin. biri yorulunca, diğeri koluna girsin.

    o zaman yolculuk keyifli olur. bunu sizinle birlikte yapmaya niyetli birisini bulunca elini sıkı sıkı tutun, ona kendinizi anlatın, onu dinleyin, düşüncelerine saygı duyun, sevin yeter ki. o zaman yolun taşlarını birlikte döşersiniz, istikamete birlikte karar verirsiniz ve ancak o zaman elinizde tutmaya çalışmaz, birbiriniz için, her şeye ve herkese rağmen, orada olacağınızı bilirsiniz.