hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'de "komşum indirmiş", "kuzenim yazmış" kanunen suç teşkil eden bir eylem için kesinlikle bahane olmuyor. savcılar, hakimler bu açıklamayı zerre kale almıyor. başka birisi itiraf etmedikçe abone her daim sorumlu. haliyle wifi paylaşmak, paylaşımını övmek türkiye sınırları içerisinde felakete davet çıkartmak. aslında bu zaafiyeti kullanarak zarar vermek istediğin birinin hesabından bu tarz paylaşımlarda bulunmak bir saldırı yöntemi olarak bile uygulanabilir.

    o yüzden türkiye'de wifi paylaşımı tavsiye etmeyin. bu önerilen savuşturma yollarını uygulayın. immanuel'i dinlemeyin. o ne dediğini bilmiyor.

  • sonuna kadar katıldığım, fikret orman'ın açıklaması.

    "‘statta bira serbest olsun’

    her zaman söylüyorum statlarda hafif içki satılmalı. biz statlarımızı taraftarı çekebilecek yerler haline getirmeliyiz. bizim taraftarımız maç öncesi çarşı’da içiyor stada öyle geliyor. aynı şey f.bahçe ve g.saray için de geçerli. oysa taraftarımıza stadımızda light bira satabilsek istenmeyen olaylar da olmaz. istanbul’daki şampiyonlar ligi finali’nde bira serbestti ve hiçbir olay yaşanmadı."

    kaynak

  • " cumhuriyetimiz artık 91 yaşında ve alzheimer oldu, maalesef kendini imparatorluk sanmaya başladı. hazineyi yiyip bitiriyor..ve artık altına da kaçırıyor :( "

  • --- spoiler ---

    çocuğun okuluna "kırmızı, dar, göğüs dekolteli, mini elbise" ve yüksek topuklarla, koca eşliğinde gidilir ve psikolojik danışmana sorulur: bu çocuk neden böyle?

    --- spoiler ---

  • bu sorun sanıldığı kadar yeni değildir. belirli aralıklarla ısıtılıp ısıtılıp gündeme düşürülür. geçen yıllarda da küçük prens'in, tavsiye edilen kitapların arasından çıkartılmasına neden olan ve arkasından gelen büyük medya eleştirileri (ki hürriyet de sert bir şekilde eleştiren taraftaydı, çok net hatırlıyorum) eşliğinde yeniden tavsiye edilen kitaplar listesine alınması hadisesine sahne olan da yine bu ibare idi.

    aynı ibare, kitabın türkçe çevirileri açısından da sorun yaratmaktadır. benim okuduğum ilk türkçe çeviride, "büyük bir türk önderi" lafı geçmekteydi. sonrasında anladım ki, çevirmen yine baskı altında kalmamak içi bir cinliğe başvurmuş. aynı cinliğin başka türlüsüne bu son çeviride de rastlıyoruz. bu kez "ölüm cezası" ibaresi, kullanılan iki anlamlı fransızca ifadenin de yardımıyla, okuyucuyu konudan uzaklaştırabilecek "ölüm döşeğinde" ibaresi ile değiştirilmiş. bu yüzden, ilgili pasajın fransızca aslı üzerinden incelenmesinde fayda var:

    önce bakalım saint-exupery ne demiş:

    "heureusement pour la réputation de l'astéroïde b 612 un dictateur turc imposa à son peuple, sous peine de mort, de s'habiller à l'européenne. l'astronome refit sa démonstration en 1920, dans un habit très élégant. et cette fois-ci tout le monde fut de son avis."

    yani:

    asteroid b 612'nin ünü açısından* mutluluk verici bir şekilde*, bir türk diktatörü*, halkına*, avrupalı gibi giyinmeyi* emrederek, aksine davrananlara ölüm cezası verileceğini* duyurdu. astronom, 1920 yılında keşfini bu kez çok şık bir kıyafet içinde* yeniden sergiledi. ve bu kez bütün dünya onu dinledi.

    (çeviri bana aittir).

    şimdi gelelim çıkarımlara:
    - exupery'nin bu pasajda asıl eleştirdiği konu, insanların içerikten çok dış görünüme önem vermesidir. nitekim avrupalılar, kendilerine şaklaban gibi görünen bir kıyafetin içindeki bilim adamını dinlememişler, fakat kendileri gibi giyindiğinde dinlemişlerdir. lafı dar kafalı, önyargılı insanlaradır yani

    bonus (bkz: ye kürküm ye)

    - öbür taraftan, biz de saint-exupery'nin tuzağına düşüyoruz ufaktan. neymiş? atatürk'e "diktatör" demiş ve kıyafet devrimini "ölüm cezası karşılığında" zorla getirdiğni ima etmiş. belki de saint-exupery'nin görüşü sahiden buydu, bilemeyiz. fakat bütün bunlar bizim bilincimizde, küçük prens'in asıl demek istediğinin önüne geçtiği ölçüde, biz asıl küçük prens'teki "avrupalılar" gibi, dış görünüşü içeriğin önüne koymuş olmuyor muyuz? yaa, yaa...

    not: saint-exupery'nin kendisi de, konuyu komik ve eğlenceli göstermeye çalışmaktadır. "türk astronom"un eski ve yeni kıyafetlerini kendi çizgileri ile "önce" ve "sonra" benzeri bir şekilde çizmiştir. kaftanlı ve fesli kıyafeti de özel olarak gerçekten şaklaban gibi göstermiştir.

    not2: şimdi yeniden okudum da yazdıklarımı, boş yere polemik konusu etmişim bu konuyu, tartışma gibi görmüşüm, gereksiz bir sürü şey yazmışım. küçük prens küçük prens'tir halbuki. kimin ne dediğinin ne önemi var? (silmeye de kıyamadım o kadar çeviriyi, böyle oldu şimdi)

  • yararlı bir şey yapmak tamamen isteklerine bağlı ama istemiyorlar. adam akıllı ilk yardım dersi falan verseler 21 gün mesela hiç yoktan 680 bin ilk yardım bilen insanı topluma kazandırmış olacaklardı, malum felaketler ülkesiyiz, başta deprem olmak üzere. göründüğü kadarıyla silah eğitimi bir gün veriliyor yalnızca ve sadece 3 atış hakkınız oluyor. geri kalan zaman da yürüyüş. ne yapacak bu adamlar savaş çıkınca düşmanı yürüyüşleriyle mi hipnotize edecekler? bakın ne kadar da senkronize hareket ediyoruz mu diyecekler?

  • ön edit : ithalatçı değil, imalatçıyım.

    bir kobi olarak kanser olma sürecini yavaş ve emin adımlarla yürüyorum. imalatı durduramıyorum iflasın ilanı demek, fatura kesemiyorum saatler arasında %10 15 zarar edebiliyorsunuz, kimya sektöründeyim ham maddemin tamamı ithal dolar bazlı, satışlarım türk lirası.

    dolar artıyorsa sende arttır diye düşünen kafa tasının içi hava dolu arkadaşlara kısaca, o işler öyle işlemiyor canım benim demekle yetinmek istiyorum.

    kendimi piyasada şanslı hissediyorum çalıştığım iş ortağımın oldukça yüklü ithalat çalışması var.

    yarınım meçhul çünkü ham madde alımını durdurdum, bir iki haftada % 30 içeri girerken ne kadar zam alabileceğimi bilmiyorum.

    hadi bakalım hayırlı kanserler.

  • 2014'lü yıllardır. her allahın günü oha bu ne sis diyorum pencereden kafamı uzatmamla olayın sis olmadığını anlamam bir oluyor.
    bir tek ben mi doğalgazla ısınıyorum oğlum memlekette?