hesabın var mı? giriş yap

  • "asıl yükseliş, iktisat sahasında yükseliş olacaktır.bu istikâmetteki muvaffakiyeti türk milleti anladığı zamandır ki en büyük zafer tecelli edecektir."

    - anlayamadı.

  • (bkz: kar)

    odaya girdiği zaman oleyy diye sevinçle koşup babamın omzundan karları alırdım. uzun bir palto giyerdi. zaten sürekli onu giyerdi. sonra avcunu açar ellerine suyunu damlatırdım. annem "yapma şunu silkelen de öyle gel" diye babama kızsa da o hiç annemi dinlemezdi. ne zaman kar yağsa babamla bu oyunu oynardık. işten yorgun gelse bile o uzun paltosuyla dağ gibi karşımda dururdu. karları alınca da sobanın yanındaki sandalyeye oturup avucunu açardı. ilk zamanları sobaya damlatıyordum ama cıbs cıbs diye annemin kafasını çok şişirdigim için babam sonradan hep ellerini açtı. "karışma hanım o gülünce benim yorgunluğum gidiyor" derdi.

    lan yaşım 30'u geçti. halen dertli olup çıkmaza girdiğim zaman kar yağınca doğru babamın yanına giderim. alırım toprağının üstündeki karları tek tek mezarına damlatırım. ruhuma çok iyi geliyor, umarım ona da geliyordur.

  • yaptığı telefon görüşmesi yüzünden, gözaltına alınabileceğini bilen ahmet hakan'ın bir nevi ön açıklama tadında olan yazısı.

  • %40 indirim kampanyasında 7,90'a sattıkları deodorant migros'ta 7,50 lira. başka sözüm yok.

  • 20 sene önce aramızdan ayrıldığında daha 14 yaşımdaydım. o zamanlar yaptığı müziğe ne kadar hakimdim pek hatırlamıyorum ama hatırladığım; herkesin birbirine benzediği tek boyutlu ekrandaki belki de tek 3 boyutlu karakterdi, farklıydı. kostümüyle, konuşmasıyla, mimikleriyle, söyledikleriyle diğer herkesten ayrılıyordu, ilgi çekiyordu. o yaşlarda çocuklar hem aileleri tarafından, hem toplum tarafından hem de tv tarafından bir kalıba sokulmaya çalışırlar ve belki de bu kalıba uymamasına rağmen o ekranda görebildiğimiz tek kişiydi. belki de "herkes gibi olmasan da, sen sen olsan da olabilir" düşüncesinin tek umuduydu, bilemiyorum ama ilgimi çekiyordu.

    sonra o kendisine en yakışacak yerde, her şeye başladığı trt'de hayata veda etti ama arkasında bıraktıkları ile ben büyümeye devam ettim ve müziğine de aşık oldum.

    bugün her yerde kullandığım mahlasımın zeki müren'in mahlası olan mesut bahtiyar olması sadece yaptığı müzik midir? sanmıyorum. muhafazakar denilen bir ülkede mini şort giyebilmesidir, buna rağmen kendine paşa denmesidir biraz da. sosyolojik vaka olarak incelenmelidir zeki müren karakteri. zeki müren benim için bu ülkede bir umuttur. ne kadar toplum baskısı yaşanırsa yaşansın, "yok yok bu ülke farklı, korkma. sen sen olmaya devam et" umududur belki de.

  • fare parkı deneyi
    1970'lerde psikoloji profesörü bruce alexander tarafından gerçekleştirilen; uyuşturucu maddelerin bağımlılık yaptığı sonucunu veren diğer deneylerdeki mantık hatasını aşmak amacıyla hazırlanmış bir deneydir.

    süreç şöyle işler: araştırmalarda kafesteki fareye biri kokainli biri saf olmak üzere iki farklı su sunulur. başlarda iki suyu da içen fare zamanla kokainli suyu tercih etmekte ve nitekim bağımlı olmakta, sonunda da aşırı doz sebebiyle ölmektedir. ancak bruce alexander daha fazla değişkenin hesaba katılması gerektiğini öne sürerek yeni bir deney tasarlar. ilk deneyde farenin kokainli su dışında tercih edebileceği eğlenceli ya da ilgi çekici başka bir eylem mevcut değildir. bunun üzerine bruce alexander içinde tekerlekler, tüneller, güzel fare yemekleri, toplar olan büyük bir fare parkı hazırlar. ve gene biri kokainli biri saf olmak üzere iki şişe su verir. sonuç hemen değişir. fare parkında yaşayan fareler kokainli suyu ya tercih etmezler ya da nadiren içerler ve hiçbiri ölmez.

    mevcut sonuçlar göz önünde bulundurularak deney genişletilir. en baştaki sorunlu deneyde olduğu gibi birkaç fare boş bir kafese kokainli su ile birlikte yerleştirilir ve fareler bağımlı hale gelir, bir süre sonra hepsi fare parkına bırakılır. bu deneyin sonucunda da fareler ara sıra yoksunluk krizi yaşamış fakat kısa sürede bağımlılıklarından kurtulmuşlardır.

    sonuç olarak bruce alexander bağımlılığa sebep olan asıl olgunun kullanılan maddenin keyif verici özelliğinin olması inanışını ortadan kaldırır. toplumla iletişim sağlayamamış ya da bağ kuramamış, mutsuz, yalnız bir birey bağlanmak adına arayışa girdiğinde eğer yolu uyuşturucu maddelerle kesişmişse buna hayır demeyebilir. bu sonuç ışığında da bu maddeleri kullanan kişileri toplumdan dışlamak, onları toplumdan izole etmek, onlara bir şeyleri sadece yasaklamak çözüm olamaz. modern toplumların bireylere dayattığı izolasyon ihtiyacı beraberinde pek çok psikolojik ve dolayısıyla sosyolojik gerilimler meydana getirirken, kimsenin canlıların sosyalleşme ihtiyacını ve bu ihtiyacın temellerini hatırlamaya vakti yokken bağımlılıkla mücadele sadece geçici çözümler üzerinden devam edecektir.

  • her sabah metroda şahit olduğum olay.
    metronun kapısı açılıyor. önden bir kaç kişi 100 metre koşucusu gibi fırlıyorlar.
    önceden bunların geç kalan insanlar olduğunu sanmıştım, sonra fark ettim ki asansöre koşuyorlar.
    hani öyle bir koşuyorlar ki o hızla merdiven çıksalar asansörden daha önce çıkarlar yukarı zaten.
    yaşlılar engelliler falan da bunların işinin bitmesini bekliyorlar asansöre binebilmek için.

    engelli asansörüne binebilmek için bile hızlı koşmak gerekiyor bu ülkede.

  • ne zaman bu gençleri, bu yavrularımızı, bu can yiğidolarımızı görsem mcdonalds'ın önüne oturup bağlama çalasım geliyor dertli dertli... bilhassa iki katlı mcdonalds'ların üst katına yerleşmiş bu topluluk aslında hemen farkedilebilir. birbirine aşık ve masanın üzerine kafalarını dayayıp el ele tutuşan rosromantik bir genco çift ve onların çevresindeki kızlı erkekli arkadaş grubundan oluşan bu gençler kış sezonunda sağa sola koydukları montlarıyla kurdukları koloninin sınırlarını çizerler. en önemli özelliklerinden biri de masa tutuculuğudur. bu iş için aralarındaki romantik çiftleri kullanırlar. kolonilerinde yaşayan diğer gencolar ise "ben bi' eda'ya bakmaya gideyim", "bizim cenk'ler gelecekti, ben onlara bakacağım" falan diye türlü güdilik nedenlerle koloniyi terketseler de mutlaka dönerler.

    çeşitli konularda sohbet ederken içlerinden biri mutlaka küser. koloninin sevilen üyelerinden biri küsen kişiyi geri getirmeye gider. çünkü koloni ne kadar kalabalık olursa o kadar güçlü görünecektir çevreye karşı. mcdonalds (ya da burger king) kalabalıklaşıp uyarı aldıklarında ise içlerinden birini ortamdaki en ucuz ürünü almaya gönderirler. bu yavrularımızın ömürlerini böyle tüketmelerine üzüleyeim mi yoksa abd gençlik muvilerindeki gibi çete kurmayıp sağ sola saldırmadıkları için sevineyim mi bilmiyorum. ne zaman bu toplulukla karşılaşsam karmaşık hislere kapılıyorum. gerçi ben kenan erçetingöz'ün bıyıklarına bakınca da karmaşık hislere kapılıyorum. gerçekten çok ilginç bıyıkları var kenan abi'nin...

  • açılın polis geldi :)
    günde 50 ila 150 arası gbt sorgusu yapan bir polis olarak kimi neden neye göre çevirdiğimizi anlatayım.
    sakal diyenler olmuş büyük oranda haklılar evet uzun bakımsız sakalı olanlari çeviriyoruz.
    çirkinler biraz genel bi tabir olmuş ama yine büyük oranda doğru, içinin pisliğinin yüze yansıması diye bi şey gerçekten var. ben hiç yakışıklı torbaciya denk gelmedim.
    yaş önemli bi kriter evet 20 30 yaş arası olanların asker kaçağı çıkma ihtimali yüksek bu yüzden sekmez çevrilir mutlaka
    ceplerinde, belinde veya herhangi bir yerinde kabarıklık olanı çevirmeyen polis silahını kimliğini bıraksın gitsin zaten.
    en önemli kriter benim için tas kafa dediğimiz saç traşına sahip tipler, bunlar 15 25 yaş arasindaysa büyük oranda hirsizliktan suç kaydı çıkar...

  • fransa'nın tamamını bilmem ama paris öyle bir metro ağı ile donatılmıştır ki özellikle yaşlı ya da hasta değilseniz taksiye binmek aklınızın köşesinden geçmez. her yere metro ile inanılmaz kolay ve hızlı şekilde ulaşabilirsiniz. buna istanbullular için şöyle örnek verebilirim:

    sabah tuzla'daki evinizden çıkıp beylikdüzü'ndeki işinize gidip öğle yemeği'nizi istiklal caddesi'nde yiyip, işe geri dönüp, akşam iş çıkışı kanlıca'da yemek sonrası kahve için bebek'e uğrayıp geç kalmadan tekrar tuzla'daki evinizde olabilirsiniz. bunların üstüne yorulmuş da olmazsınız.