hesabın var mı? giriş yap

  • pratik ambalajı ve de kendinden dilimli yapısıyla gönüllerde taht kuran, tasarım harikası zerzevat.

  • hiç de ayıp olmayan durumdur. adam nerden bilsin kalecinin dizinin döndüğünü? druid shaman falan mı futbolcular amk? adamlar ligin en az gol atan takımı, belki sene sonunda ligde kalacaklar o golle. sikmişim duyarınızı.

  • yhaa canım ölmüşsün de mesajını şimdi gördüm. bundan farkı yoktur gözümde. rezil kadın. böyle tipler hep vardır ya biri ölür diğeri çıkar der ki yarım saat önce konuşmuştuk nasıl olur yhaa. anlatır da anlatır herkese onun ölümünden önce konuştuğunu. sahneye çıkmak ister .prim yapmak ister. soma madencilerinin ölümünde yüzüne kömür sürenlerden şu kadarcık farkı yoktur. kepazesiniz.

  • cubuk makarnaya spagetti diyen piyasa kizdan daha samimi daha icten olan kizdir... git babanin parasiyla italya'da ye spagettini yavsak kiz...

  • devlet adamlığı nedir, nasıl devlet adamı olunur sorularının cevabıdır.

    ama öcalan yaptıklarının hesabını vermedi maalesef saygıdeğer ecevit. hatta seçim propagandası olarak mektubunu okudu muktedirler.
    sözde milliyetçi yardakçıları ''niye apo'nun sözünü dinlemiyorsunuz, onun dediği gibi akp'ye oy verin bre kürtler!'' diye hönkürdü.

    yani siz vefat ettikten sonra işler iyice çığrından çıktı. baya komik, sirk gibi bir ülke olduk yani.

    ruhunuz şad olsun, bu vesileyle sizin gibi değerli bir devlet adamını tekrar anmış olalım.

    ekleme editi:

    kendisi tüm dünyayı karşısına alarak milliyetçiliğin kitabını yazmıştır. tabii ki bedeli olmuştur. ambargolar, ekonomik krizler. akp'nin propagandası haline gelen yokluk günleri. ama ''dik dur eğilme'' gibi klişeleşmiş akp söylemi var ya... işte bu adam dik durmuştur.

    https://www.youtube.com/…ab_channel=kemalisthareket

    biz demirellerden, türkeşlerden milliyetçilik dersi almayız.
    sevgili kardeşlerim;
    biz milliyetçiliği; sokak duvarlarına değil,
    kıbrısın topraklarına,
    egenin deniz yataklarına yazmışız,
    biz milliyetçiliği batı anadolunun haşhaş tarlasına yazmışız...

    tekrar ruhun şad olsun güzel insan.

  • "uzun yıllar sonra nato ve batı ile olan ilişkilerimizin düzelmesi"

    bir kahkaha attiktan sonra yazarin entrylerine bir goz attim.
    (bkz: #56670632) tayyip icin "dünya'nın en güçlü siyasi lideri." seklinde yazmis.

    boyle de bir nesil var amk. daha dun pikacu izlerken bugun dunya, siyaset falan konularina kafa yormaya baslamis.

  • müge anlı'nın, dişine göre bir suçlu bulmanın heyecanıyla, "atalay filiz hmmm a.f. kullandığı isim furkan altın hımm f.a." şeklinde şifrelerini tahtada çözüp, zekasına övgüler yağdırdığı, uzak bi yerlerden tanıdık gibi gelen seri katil.

    bacım anladık "amcamgille kız kardeşimi telefonla konuşurken görünce küreklen tepikledik" tiplerinden bıktın da bu da katil yani.

  • siyah ciltli ülkeler ansiklopedisi vardı. bizdeki 1.cildiydi, ve garip bi şekilde alfabetik sıra baz alınmamıştı. son ülke lichtenstein'dı. sayfa sayfa okumuştum. sanırım 7-8 yaşlarındaydım. fazla oyuncağım olmadığı için olan üretilen oyuncakları da beğenmediğim için, defterlerime bu kitapta gördüğüm birbirinden farklı insanları çiziyordum. sonra makasla kesip çıkarıyor ve oynuyordum. gine-bissau, botswana, ekvador, bhutan, yunanistan...

    bir ülkeden çizdiğim insanlara o ülkenin nehirlerinden, dağlarından, para birimlerinden isimler veriyordum. hatta futbol takımları bile oluşturmaya başlamıştım. formaları bayrak renklerinden yapıyordum ve benim dizaynımdı. bu takımları halıya* seriyor, küçük bir kağıt parçasını top haline getirerek maçlar düzenliyordum.* kaleler o zamanın dikdörtgen kasetleriydi. gol olunca "çıtt" sesi çıkardı. ülkeleri, ansiklopedideki sıraya göre salona koltukların üzerine, halılara yayıyordum. bazen oyun gereği cezalandırdıklarım, helak ettiklerim de oluyordu. mesela üzerlerine su döküyordum, kağıt kuruyunca formu değişiyordu. yırtılanları ya bantlıyor ya da yapıştırıyordum; bunlar engelli insanlardı.

    ev, benim bu durumumdan çok rahatsızdı. endişelendiler doğal olarak. hiç kimsenin çocuğunda görmedikleri tuhaf bir bağımlılığım vardı. insanları sakladılar, ama ben her gün senatoya gelip "kartaca yanmalıdır" diyen romalı cato misali, her gün "insanlarım nerde?!" diyordum.* sonunda dayanamadılar verdiler. hepsini bir çuvala doldurup kömürlüğe saklamışlar. hepsi birbirine girmiş. yeniden düzenledim. nuh tufanı gibi bir şeydi.

    sonra dünyam daha da gelişti. ama çizmek çok fazla vaktimi alıyordu. gazetelerden insan figürleri kesmeye başladım. daha sonra evdeki ansiklopedilere, dergilere, gazetelere dadandım. binlerce insanım olmuştu. coğrafi isimler bittiğinde bu isimleri bozup yeni isimler türetmeye başladım. bordo ciltli kuran vardı. orada anlatılan olaylar, kavimlerin isimleri, yaradılış bana esin veriyordu. gece yarıları mum ışığında mealini okuyordum, ezberlemeye başlamıştım. spor ansiklopedisinde o zamana kadar şampiyon olmuş tüm olimpiyat sporcularının listesini buldum. bir olaya o günkü kadar sevindiğimi hatırlamıyorum.

    bir akşam, insanlarım için kıyamet koptu. işten eve yorgun bitap geldiği halde, yıllarca evin içindeki o korkunç dağınıklığa tahammül eden babam, ansiklopedilerin içinde resimli sayfa bırakmadığımı görünce oğlunun balataları sıyırmak üzre olduğunu düşündü, çok korktu. onlara "can verdiğimi" söylemiştim. tezgaha çıkıp bakmak isterken mutfaktaki aynayı kırmış olmam, evvelki gün evin avizesini düşürmemin (orta katta zıpladığım için alt kattaki avize düşmüştü) etkisi de vardı. aşırı yaramazdım. hem evde hem dışarıda raydan çıkmıştım iyice. en nihayetinde ayakkabı kutularında özenle istiflenmiş insanlarımı sobaya attı. o günden sonra dışarı çıkmadığım zamanlarda, canım çektiğinde resim çizip insanlar yapmaya devam ettim ama nadirdi.

    sonra taşındık; balat'taki 3 katlı ahşap evden bahçelievler'de bir apartmanın en üst dairesine. betonda yaşamamıştım daha önce. sürgün gibi geldi bana bu yeni ev, yeni tipler. üzerinde maç yaptırdığım büyük halının tam ortasında bir figür vardı. kabe'nin çevresinde tavaf eden hacılar gibi ben de bu figürün çevresinde dönüyor, her dönüşte dilek diliyordum: "balat'a dönelim"

    balat'a geri dönmedik. büyüdüğümü hissettim, kısa sürede çizmeyi bıraktım. son insanlarıma ne oldu, hatırlamıyorum. isimleri hala hafızamdadır. bir dünya ansiklopedisindeki geçen yer isimlerinin neredeyse hepsini, kuran'daki pek çok sureyi ve tüm dallardaki olimpiyat şampiyonlarını ezbere bilirim. bir kez gördüğüm birini, duyduğum ismi unutmam.

    hala sarı dore renkte metal bir makas ya da siyah ciltli bir kalın kitap görsem o kağıttan insanlarım gözümün önüne gelir. sobada yanan. belki ben onlara birer ruh üflemiştim, çocukça saflıkla. yaşıyorlardır cennette. keşke öyle bi ihtimal olsa. onları tekrar görmekten daha fazla istediğim bir şey yok. şimdi o lanetli insanlarımdan bana anı olarak şehir, dağ, nehir, göl isimleri, para birimleri, yok olmuş kavimler, olimpiyat şampiyonları kaldı.

    içimde çizik bir dünya haritası oldular.