hesabın var mı? giriş yap

  • dakikası bile önemli olan adamların dakikalarca sözlükte entry yazarak kutladığı nefis gelişme.

    edit: @2 was here (başıma kalmış nefis başlıktır, buraya reklam alınır)

  • bu millet sigarayı ve içkiyi bıraksa, bir de arabayı bırakıp hollandalılar gibi bisiklet sürmeye başlasa devlet iflas eder.

    zamlara ekstra fiyat gelmesi durumudur.

  • baba doğru olanı yapmış, dedem anneme demiş ki gelinlikle çıktın kefenle girersin bu eve, zavallı annecim başı sıkıştığında gidecek bir baba kapısı bulamamış.
    aslan gibi babadır ve dedem adam değildir.

  • bir yumurtalık olsun, sebzelik olsun en beklenmedik yerlerde insanların karşısına çıkan anti-kahraman.

    yarısı günler önce muhtemelen salataya sıkılmışken acısını içine gömer, buzdolabının kapağını açtığınızda "pişşt.. beni ne yapıcan ulan? daha ne kadar beklicem burda!" der gibi ters ters bakar. yalnız çabuk kararır bu.

  • titanik filmi deyince akla ilk gelen tabii ki en bilineni , 1997 yapımı olan ve
    james cameron'ın yazıp yönettiği, leonardo dicaprio , kate winslet ve billy zane'in baş rollerinde oynadığı on bir (11) oscarı olan filmdir.
    başka titanik filmleri yok muydu? vardı elbet.
    işte o filmlerin listesi tarihlerine göre aşağıda sıralanmıştır :

    *saved from the titanic -1912
    imdb : 7.0
    hayatta kalan bir kişinin ( dorothy gibson) anlatımına dayanan titanik felaketinin hikayesi. ilk titanic filmi.
    yönetmen : etienne arnaud
    yazar: dorothy gibson
    oyuncular: dorothy gibson, alec b. francis, julia stuart

    bu filmde, gerçek titanik'ten kurtulmuş bir aktris olan dorothy gibson rol alıyor.
    gemi batmaya başladığında gibson, gemideki 2228 kişi arasındaydı. suya indirilen ilk cankurtaran sandalında bir yer bulmayı başarmıştı. rms carpathia adlı oradan geçen
    hayatta kalan diğer birçok kişiyle birlikte onu da kurtardı.
    saved from the titanic, gibson'ın üzücü deneyiminin bir kurgusudur. biraz daha özgünlük için, carpathia onu bulduğunda giydiği kıyafeti giymişti. hayatının en kötü gecesini yeniden yaşamak, gibson'ı çok etkiledi. çekimler sırasında sık sık kontrolsüz bir şekilde ağladığı söylendi ve aktris, yapım tamamlandıktan sonra zihinsel bir çöküntü yaşadı. saved from the titanic'in bilinen hiçbir kopyası günümüze ulaşmadı;
    bu filmin bilinen son baskıları 1914'te éclair'deki bir stüdyo yangınıyla yok edildi.
    ancak birkaç tanıtım fotoğrafı hala bulunmkta.

    *in nacht und eis- 1912 (gece ve buzda)
    imdb: 5.8
    yönetmen: mime misu
    yazar: mime misu
    oyuncular: waldemar hecker, mime misu, otto rippert

    orijinal titanic'in batmasından sadece dört hafta sonra yapılan film.
    film tarihçileri onlarca yıldır in nacht und eis'in -saved from the titanic gibi - tarihe karıştığına inanıyorlardı. ancak 1998'de, iki özel koleksiyoncu ve büyük bir alman film arşivi, misu'nun filminin orijinal kopyalarıyla ortaya çıktı. kurtarılan görüntüler, o zamandan beri, youtube'da ingilizce altyazılı olarak izlenebilecek şekilde kısaltılmış bir kurgu halinde yeniden düzenlendi.

    * atlantic- 1929 (atlantik)
    imdb: 5.2
    filmin yazarı ernest raymond, bu yapım için titanik felaketini kapsamlı bir şekilde araştırıyor. film, bir buz kütlesiyle ölümcül bir çarpışma yaşayan kimliği belirsiz bir okyanus gemisinin son iki saatini anlatıyor.
    fakat 1909 ile 1911 yılları arasında titanik'i inşa eden ingiliz nakliye şirketi white star line'ın isteği üzerine,filmde bu gemiden asla ismen bahsetmiyor. yine de bazı gazeteler yine de noktaları birleştirerek resmi "titanik filmi" olarak tanımlıyor.

    *titanic- 1943
    imdb: 6.2
    yönetmenler: herbert selpin, werner klingler
    yazarlar: harald bratt, hansi köck,herbert selpin
    oyunculer: sybille schmitz, hans nielsen, kirsten heiberg

    1941'de adolf hitler'in propaganda bakanı joseph goebbels, tarihin en ünlü gemi enkazı hakkında büyük bütçeli bir film yapmaya karar veriyor.( asıl olaya sadık bir yeniden anlatım olmadan)
    ikinci dünya savaşı sürerken goebbels ve senarist harald bratt, bu projeyi almanya'nın baş düşmanı büyük britanya'yı lekelemenin bir yolu olarak kullanmak istediler.
    yönetmen herbert selpin, filmi yapmak için 155,8 milyon dolara eşdeğer bir bütçe almasına rağmen propaganda şaheserini görecek kadar yaşamadı. bazı vatansever olmayan sözler söylediği duyulunca, yönetmen 1942'de asıldı.

    *titanic - 1953
    imdb: 7.0
    yönetmen: jean negulesco
    yazarlar: charles brackett, walter reisch, richard l. breen
    oyuncular: clifton webb ,barbara stanwyck, robert wagner

    bu versiyonda da mutsuz bir evliliği olan julia sturges, iki çocuğuyla birlikte titanic ile amerika'ya gitmeye karar verir. kocası richard da iki çocuğunun velayetini almak için lüks gemiyle geçiş ayarlamaya çalışır.
    ancak gemi bir buzdağına çarptığında tüm bunlar önemsizleşir.
    çoğunlukla gerçek yolculardan esinlenerek modellenmiş film, kurmaca karakterlerden oluşuyor.

    *a night to remember - 1958 (unutulmaz gece )
    imdb: 7.9
    yönetmen: roy ward baker
    yazarlar: walter lord, eric ambler
    oyuncular: kenneth more, ronald allen, robert ayres

    yapımcı william macquitty 6 yaşındayken rms titanic'in inşa edildiği belfast'tan kalkışını izler. bu asla unutmadığı bir deneyim olur.
    1956'da macquitty, tarihçi walter lord'un geminin batışıyla ilgili çok satan kitabı a night to remember'ın film haklarını seçer.
    1958'de vizyona giren, tamamlanan film, selphin'in resminden batan görüntülerin bir kısmını geri dönüştürür. buna rağmen film, eleştirmenler tarafından sevilir ve bazen şimdiye kadar yapılmış tarihsel olarak en doğru titanik filmi olarak gösterilir.
    walter lord, kitabı bir araya getirirken hayatta kalan en az 64 kişiyle röportaj yapmış. macquitty onu akıllıca bir danışman olarak işe almış ve adamın uzmanlığı son senaryoyu büyük ölçüde etkilemiştir. lord, onlarca yıl sonra james cameron'ın titanik'i için danışman olmaya devam edmiştir.

    * s.o.s. titanic (1979)
    imdb: 6.2
    yönetmen: william hale
    yazar: james costigan
    oyuncular: david janssen, cloris leachman, harry andrews

    bu film de, 1912'deki titanic yolculuğunun, birinci, ikinci ve üçüncü sınıftaki üç farklı yolcu grubunun bakış açısından anlatıldığı versiyon.

    * raise the titanic -1980 (titanic macerası)
    imdb: 5.1
    yönetmen: jerry jameson,eric hughes, clive cussler
    oyuncular: jason robards, richard jordan, david selby

    film, devrim niteliğinde yeni bir füzesavar savunma sistemi inşa etmek için kullanılabilen, bizanyum adı verilen nadir, kurgusal bir mineral etrafında dönüyor.

    *la femme de chambre du titanic 1997 (titanic'in hizmetçisi)
    imdb: 6.6
    yönetmen: bigas luna
    yazarlar: cuca canals, jean-louis benoit, bigas luna
    oyuncular : olivier martinez, romane bohringer, aitana sanchez-gijon

    sıradan bir dökümhane işçisi, kendisiyle rms titanic'teki oda hizmetçisi arasında bir aşk hikayesi uydurur. gemi battığında ve oda hizmetçisi muhtemelen öldüğünde, hikayesi popülerlik kazanır. ama yalanın her zaman bir bedeli vardır.

    * titanic ıı -2010
    imdb: 1.6
    yönetmen: shane van dyke
    yazar: shane van dyke
    oyuncular : shane van dyke, marie westbrook, bruce davison

    ikonik geminin batmasından 100 yıl sonra (yani: 2012) geçen titanic ıı, filme adını veren lüks bir yolcu gemisinin yolculuğunu konu alıyor.

  • (bkz: ekşisözlük)

    bana lcw yi hatırlatıyor. eskiden lüks bir markaydı, herkes giyemezdi. kuzen vasıtasıyla elime geçen o maymunlu poşetini yıllarca sakladığımı bilirim. sonra pazar malı üretmeye başladı. sözlük de zamanında lcw nin ilk hali gibi elit bir marka iken, inci - ulu karışımı bir yere dönmeye başladı maalesef.

  • ön not: entry'i kendi başına okumak yerine şöyle sıradan okuyun, yoksa anlamsız gelecektir yüksek ihtimalle: http://www.eksisozluk.com/…24.01.2011&td=25.01.2011

    ~

    einstein, o gün de her zamanki gibi yazıhanesine yemek ısmarlayacakmış. einstein'ın karnı ekseriyetle iskender kebap çekermiş, fakat yanına ne içecek alacağını bilemez, hep bu hususta zorlanırmış.

    birgün duvar ustasının 7 yaşındaki yeğenini çağırmış ve ona:

    - "iskender ısmarlayacağım ama yanına ayran mı, kola mı söylesem bilemiyorum" demiş.

    duvar ustasının 7 yaşındaki yeğeni einstein'a:

    - "efendim, iskenderin yanında yoğurt zaten var, kola ısmarlayın" demiş.

    einstein çocuğun kulaklarından tutmuş, yarım metre havaya kaldırmış. ardından gıdısını okşamaya başlamış ve;

    "evladım, sen bir dâhisin biliyor musun?" demiş, ve ardından sarılıp hıçkırıklarla ağlamaya başlamışlar. (çocuk acıdan ağlıyormuş ama, kulaklar esnemiş tabii)

  • 2001 senesinin kasım sonu ya da aralık başı, buz gibi bir hava. annem büyükdere caddesinde tam şişli camii’nin olduğu yerde bir mali müşavirlik ofisinde çay-yemek işlerine bakıyor, ben de 12 yaşında bir ortaokul öğrencisiyim.

    1999’da babamın yaptıkları artık canımıza tak deyince annemle birlikte, annemin yıllarca çalışıp didinip pırlanta gibi dizdiği evi tek bir iğne almadan bırakıp, memlekete ölen dedemin evine, dayımların yanına kaçmıştık. boşanma davası, velayet vs. kesinleştikten sonra 2001 yılının yaz aylarında tekrar istanbul’a döndük. sıfırdan başlamıştık yani. çok güçlü bir kadın annem, hayatında tek gün okula gitmemiş ama yıllarca fabrikalarda, ofislerde çalışarak hem evine baktı, hem de beni okutmaya çalıştı.

    döndüğümüzde 1 odası, 1 küçük mutfağı ve büyükçe bir balkonu olan annemin teyzesinin çatı katını tuttuk. bizim hiç eşyamız yok, sadece kıyafetlerimiz ile döndük ama evde bir insanın asgari düzeyde hayatını sürdürebileceği, teyzemin ve çocuklarının eski eşyaları var. bir tek televizyonumuz yoktu. annem ben sıkılmayayım diye bir akrabamızdan ikinci el bir televizyon almış, alırken de dolandırılmıştı, o başka bir enrtynin konusu. bu şekilde kendi ayaklarımız üzerinde durana kadar idare edecektik artık.

    o zamanlar gültepe’de doğalgaz yok, hani olsa da bizim oturduğumuz ev doğalgaz tesisatına uygun mudur orası şüpheli. çok eski bir yapı çünkü. çatı katı olduğu ve yapı çok eski tahta bir çatıya sahip olduğundan, rüzgar estiğinde evde hissedilirdi. kış ayları bizim için ciddi sıkıntıydı. kış yaklaşınca sobayı, o zamanlar her yerde bulunan bir sobacıdan ikinci el almıştık. böyle içi tuğla, hayvan gibi döküm bir soba. sağolsun belediyede çalışan bir akrabamız da annemin adını ‘meşhur’ kömür yardımlarına yazdırmış, kış öncesi 30-40 torba kadar bir kömür gelmişti ama soba tek başına kömürle yanmıyor, tutuşturacak odun lazım.

    şimdilerde yerinde devasa şişli marriott otelin olduğu yerde o yıllarda pazar yeri vardı. yanı başı o zaman da şimdi de minibüs durakları. haftada birkaç akşam okul sonrasında annemle iş çıkışında buluşur, o pazar yerinde pazarcılardan depozitosu olmayan meyve-sebze kasalarını isterdik. olan da verirdi allah razı olsun. kasaları hemen kaldırımda toplar, oracıkta insanların ayaklarının altında kırıp, yanımızdaki çamaşır ipi ile bir deste haline getirirdik. bunu yağmur altında sırılsıklam olarak yapmak zorunda olduğumuz da olurdu. sonra hemen oradan elimizde tahta destesi ile gültepe minibüsüne biner eve gelirdik. iş çıkış saatlerinde gültepe minibüsleri tıklım tıklım. kimi zaman minibüsteki yolcular, kimi zaman minibüs şöförleri bu durumdan hiç hoşnut olmaz, kendi kendine söyleneni de olurdu. anneme bakardım, bir şey demezdi, ne desin ? soba odunsuz yanmıyor ve hava soğuk.

    o yıllarda çocuk yaşımda bu yaptığımız bana çok normal gelirdi. insanların ayaklarının altında kasa kırmaktan, o tahta destesi ile tıklım tıklım minibüse binmekten, sonra onu sırtımızda eve taşımaktan hiç gocunmazdım.. çocukluk işte, kısa süre içerisinde başkalarının eşyalarıyla, devletten gelen kömürle, pazardanan taşınan odunla yaşamaya alışmıştım, normalim olmuştu hemen. ama annem için hiç öyle değildi. yüzünde sürekli o hüznü, nasıl olmayacak bir şeyi olur yaptığımızın zorluğunu görürdüm.

    enrtyi nasıl bağlayacağımı bilemedim dostlar.. ne zaman kombiyi açsam o günler geliyor aklıma. az önce uyandım ve üşümüştüm, gittim kombiyi ateşledim, yine aklıma geldi. odasına girdim annemin üstü açık, aklımda bunlar, üstünü örttüm, oturdum yazdım..

  • varlığından emin olmadığım bir platformun açıklaması.

    apple bu işe girsin bizim millet para verir, taksit yaptırır yine takar o çipi.

    "ilk buluşmada çipli kolu masaya koymak"