hesabın var mı? giriş yap

  • rezillikte daha ne kadar ileri gidebilirler bilemiyorum. yarin bir universite sitesinde rektorumuz umumi helada ibrik bulamadi, kiniyoruz diyebilirler. adamin ve karisinin otel odasi bulamamasinin universiteyle zerre kadar ilgisi olmayacaginın idrak duygusundan yoksun kisiler bu gorevlere gelebilmis. cok yazik, cok...

  • aktrol güruhunun kendince komik olduğunu sandığı aşağılıkça bir başlıktır.

    dostum cidden zorlamayın sınırları bu kadar. yani allah vurur bir yerden, neye uğradığınızı bilemezsiniz. fazla zorlamayın. bokunu çıkarmayın. güldünüz eğlendiniz kendi ufacık beyninizle ama daha ileri gitmeyin. haddinizi bilin. kuran böyle söylüyor.

  • türk sineması’nın en değerli filmlerindendir.
    gizli yüz öyle muhteşem bir filmdir ki senaryosundan oyunculuklara, ışık ekibinden yönetmenine kadar şiirsel bir bütünsellik ve âhenk içinde akar gider.

    filmin öyküsü büyük yazar orhan pamuk’un kara kitap adlı eserine dayanıyor. 1988 yılında ömer kavur bir film önerisiyle orhan pamuk’un kapısını çalar. pamuk’tan bir senaryo yazmasını ister. pamuk ise o sıralarda kara kitap’ı yazmaya odaklanmıştır ve tüm dikkatini sadece bu romana verir. pek çok şey henüz kafasında taslak hâlindedir. senaryo yazımı işi kara kitap’ın 1990 yılındaki çıkışının sonrasına kalır.
    orhan pamuk, kara kitap adlı romanındaki “karlı gecenin aşk hikâyeleri” bölümünde bir pavyon fotoğrafçısının anlattığı kısacık bir öyküden yola çıkarak bu harikulâde filmi senaryolaştırır. pamuk, senaryo aşamasında zaman zaman ömer kavur ile birlikte bazı detayları kendisiyle tartışarak filmin senaryosunu tamamlar. bu iki değerli şahsiyetin buluşmasından da tabii ki ortaya böyle bir şaheser çıkıyor. türk sineması’ın en önemli yönetmenleri arasında gözümde ilk sıralarda olan ömer kavur filmin yönetmenidir de. gizli yüz izlediğim ömer kavur filmleri içinde beni en çok etkileyen, en sevdiğim, en mükemmel filmi olma özelliği de taşıyor.

    filmin oyunculukları tek kelimeyle harikulâdedir. gizli yüz’e sinemamızın iki nevişahsına münhasır harika oyuncuları zuhal olcay ile rutkay aziz’e yine sinemamızın çok değerli isimlerinden fikret kuşkan eşlik ediyor. başrolde muhteşem aktris zuhal olcay kusursuz, olağanüstü oynuyor. ikinci başrolümüz ise karizmatik aktör fikret kuşkan. henüz sektördeki ilk yılları olmasına rağmen kuşkan fotoğrafçı rolünde son derece başarılıydı. gizli başrolümüzde ise büyük sanatçı rutkay aziz’i izliyoruz. üstadın oynadığı süre küçük olsa da rolü görkemliydi. zuhal olcay’a ayrıca değinmek istiyorum. yahu bir kadına soğuk, katı, derin, ruhunu kaybetmiş bakışlar, buz dağı gibi donuk ifadeler bu kadar mı yakışır. orhan pamuk bu eseri yazarken sanki zuhal olay’ı hayâl ederek yazmış. bir aktris bir role bu kadar mı yakışır. zuhalciğim bu gizemli kadın karakterini oynamamış, bu karaktere ruhunu vermiş.

    öyle büyüleyici bir film ki sanki bir film değil bir rüya gibi. izlerken kendinizi bir masalın, düşün içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. şöyle ki, bir gece uyuyorsunuz ve düşünüzde hayatınızda iz bırakabilecek şeyler izliyorsunuz ve o rüyadan hiç uyanmak istemiyorsunuz. işte gizli yüz tam manasıyla öyle bir film. bunun bir film olduğunu bilmesem ya masal ya da rüya olduğuna inanırım. orhan pamuk’un ne kadar güçlü, ne kadar sonsuz, ne kadar şahane bir kalemi olduğunun kanıtıdır bu film bize. orhan pamuk boşuna nobel edebiyat ödülü almamıştır. bu adamın kaleminde olağanüstü bi yaratım, hayâl gücü yeteneği var. var olsun.

    filmin müzikleri de filmle o kadar uyumludur ki henüz ilk saniyelerinde sizi yakalar müziği. böyle büyüleyici bir film ancak bu kadar çarpıcı ezgilerle bu etkileyiciliği yaratabilirdi. müziklerin filmlere etkisinin önemini görüyoruz burada. bu sanat eserinin müziklerinin bestecisi ise ülkemizin en değerli müzisyenlerinden cahit berkay’dan başkası değil. kendisini saygıyla anıyorum.

    filmde derin aforizmalar bulunuyor. sonu gelmeyen düşünceler, sorgulamalar, arayışlar, bekleyişler, sonuçlar ve daha fazlasıyla zihnimizde belki onlarca belki de binlerce cevapsız soru bırakıyor film. algımızla gerçeklik birbirine karışıyor. düş ile gerçek içiçe geçiyor âdeta. filmin en büyük öznesi kuşkusuz bitmek tükenmek bilmeyen arayıştır.

    öteden beri nostaljik saatlere ve antikaya hevesli biriyimdir. bu filmle birlikte saatlere olan tutkum on yüz bin milyon kat arttı diyebilirim. antika saatlerin bende uyandırdığı his harika. o sşyah beyaz yeşilçam filmlerindeki eski ihtiyarların yeleğinin cebinde taşıdığı uzun zircirli, kapaklı o kıymetli köstekli saatler artık nerede? peki ya o duvardaki guguklu saatler? o saatlerin kuş sesiyle tik tak sesini işitmek ne büyüleyici bir his. gelecekte imkânın olursa antika dükkânı açmayı arzu ediyorum. zaten kendimi bu çağa ait hissetmiyorum. antika saatlerin çarklarında kaybolmak, sonsuz arayışa düşmek muhteşem olurdu.

    psikoloji, gizem, macera, dram türü seviyorsanız kesinlikle doğru adrestesiniz. muhteşem filmimiz antalya film festivali’nde en iyi film ödülü ve en iyi senaryo ödülü başta olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında çeşitli ödüllerle taçlandırılmıştır. hak ettiği kadar ödül alamasa da aldığı tüm ödülleri hak etmiştir. bence aday olup kazanamadığı ödülleri de hak eden nadide bir film.

    gizli yüz türk sineması’nın en etkileyici, en iyi, en değerli filmlerindendir. kesinlikle saygıyı hak ediyor. türk sineması’nın değeri bilinmeyen sanat esetidir aynı zamanda, tıpkı büyük yönetmen ömer kavur gibi. film hem döneminde hem de bugün hak ettiği saygıyı ve ilgiyi tam anlamıyla görmemiştir. bu durumun olumsuzluğu benim ruhuma da yansımıştır.
    bu öyle bir filmdir ki her kesimden, her yaştan her ulustan insanı etkilemeyi başarır. en çok da özellikle babasıyla güzel ve özel yaşanmışlıkları olan veya yaşanamamışlıkları olan kız çocukları için çok başka hisler yaşatacağını düşünüyorum.

    izleyecek olanlara tavsiyem, filmi izlemeden önce zihninizi tüm dünyevi sorunlardan, dertlerden arındırın. en sevdiğiniz günün gecesi, en sevdiğiniz içecek ve yiyeceğinizi alın, odsçanın perdelerini iyice örtün, en sevdiğiniz yerinize kurulun ve yüz on sekiz dakikalık bir şölene bedeninizi ve ruhunu bırakın. gizli yüz, türk sineması’nın kıyıda köşede kalmış gizli başyapıtıdır. bu şaheserin yaşama veda etmeden önce izlenilecek filmler listesinde olması gerektiğine inanıyorum. bu enfes film benim o listemde ilk sıralarda.

    ömer kavur’un antrakt sinema dergisine 1991 yılında verdiği röportajından önemli bulduğum alıntılar,

    “yolculuk, ele almayı sevdiğim üç-dört temadan bir tanesidir. gerçek anlamda yapılan yolculukları filmimde kullanmayı severim. çünkü ben de yolculukları severim. fakat bir de içsel bir yolculuktan söz etmek mümkündür. kişinin ya da bireyin kendi içsel yolculuğu ki bu bana göre daha da anlamlıdır.”

    bu filmle izleyiciye neyi anlatmayı amaçladınız?

    “şimdi bunu yanıtlamak durumundaysam, kanımca sorulmaması gereken tek soru, bir sinemacıya neyi istediğini sormak oluyor. çünkü zaten sinema bir ifade alanı ve sinemaya giden insanlar bir filmden neyi algılayabiliyorlar, neyi anlıyorlarsa onu zaten alacaklardır. filmi gerçekleştiren yönetmenin niyetinden bazen de bağımsız olarak kendi yorumlarını yapacaklardır. o bakımdan size çok açık bir cevap vermem mümkün değil bu konuda. ama tutkulu bir aşk hikayesinin, doğu masalı üslubu ile anlatılmaya çalışıldığını söylersem herhalde yeterli bir cevap olur.”

    neden erkek değil de kadın kahraman seçtiniz?

    “ana kahramanın ya da daha etkin görünen, sürekli arayan ve de bir anlamda daha üst düzey bir bilince varan ve aradığını bulan kişinin ya da kahramanın kadın olduğunu görüyoruz filmde, bu doğru. sanıyorum toplumlunuzda kadınlar erkeklere oranla daha cesurdurlar. kalıpları kırmayı, erkeklere kıyasla daha iyi becerebiliyorlar. ve zaman zaman konformist düşünceye ya da konvansiyonel düşünceye kadınlar daha cesur bir biçimde karşı gelebiliyor, en azından ön yargılı düşüncelere karşı koyabiliyorlar. toplumumuzun bir özelliğidir bu. filmde, yani filmdeki kahramanımız, yani kadın kahramanımız unutmamak lazım ki biraz baba vasiyeti doğrultusunda hareket etmektedir.”

    yönetmenin film üzerine bir başka demecinden,

    “saatler benim için en gerçekçi gösterge olmuştu. her bakışımda o andaydım. bir sonraki tik-tak gelecekti. arayışımın sabırsız saniyeleriydi. bir önceki tik-tak geçmişim ve özümdü. asla geriye gidemeyeceğimi bildiğim bir gizem gibiydi. sanki sürekli iki yer arasında sıkışmış kalmıştım. ve sadece tek bir anda yaşamama rağmen üç zamanlı yıpranabiliyordum. ama üç zamanı hissedebildiğim için hayranlıklar içindeydim. mekanizmaların inceliğine, yayların korkunçluğuna, çarkların karanlığına kapılmış gibiydim. şimdi saatlerin farkındayım…”

    ömer kavur’un başka bir söyleşisinden,

    “en çok emek verdiğim, en fazla zamanımı alan film galiba gizli yüz filmimdi. bir defa orhan’la cebelleşmek kendi başına bir zorluktu.”

    orhan pamuk ile ömer kavur filmin senaryosu üzerine çalışırken
    görsel

    filmle ilgili bazı enstantaneler

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    izlemek isteyenler için zuhal olcay ile ömer kavur’un söyleşisinden

    kaynak

    kaynak, ikinci kaynak, üçüncü kaynak, dördüncü kaynak, beşinci kaynak

    --- spoiler ---

    film kendi içinde bölümlere ayrılıyor.
    ilk bölüm “şehirler şehri”dir. bu bölümde gizemli kadın rüyasında gördüğü o gizli yüzün peşine düşer.
    ikinci bölüm “ölüler şehri”dir. bu bölümde fotoğrafçının hayatına değinilir.
    üçüncü bölüm ise “garipler şehri”dir.
    bu bölümde ise fotoğrafçının arayış ve bekleyiş sırasında başından geçenlere tanık oluruz.
    son bölüm ise “kalpler şehri”dir. burada genç fotoğrafçı ile gizemli kadın sonunda tekrar bir araya gelir. olaylar farklı bir noktaya evrilir.

    filmin açılışında şu harika cümle ile karşılaşırız.

    “binlerce binlerce sır bilinecek
    o gizli yüz gösterince kendini”

    bu cümle belki de biraz sonra izleyeceğimiz ve hiçbir zaman unutamayacağımız ve unutmak istemeyeceğimiz o büyüleyici yolculuğa işarettir.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki o etkileyici diyalog

    — başka fotoğrafı var mı bu adamın?

    — hepsi burada.

    — başka?

    — yok, başka çekmedim.

    — niye?

    — ötekiler gibi bir yüz.

    — değil. yüzü hikâye anlatıyor. anlamlı bir yüzün hep bir hikâye anlattığını söylerdi babam.

    gizli yüz kitabından alıntılar

    “bazı insanlar vardır, hikâye anlatırlar sana. eve döndüğünde kafan bu hikâyelerle doludur, ama adamın söylediği tek kelimeyi hatırlamazsın.”

    “harita diye birbirlerimizin yüzlerine bakıyor, hikâye diye ruhlarımızı masaya koyuyoruz.”

    “her şey var bu yüzde; keder, korku, âşk.”

    “bir yüze bakarsın, bir hayâle kapılırsın…
    ama gözünü açıp kapayana kadar hayâl kaybolur. hayâl artık aklında, ama doğru mu ya? her zaman yanında olmalı, aklında değil, yoksa yanarsın…”

    “beni aradığını hiç mi düşünmedim sanıyorsun? hiç mi istemedim bir gün aradığın yerlerde karşına çıkmayı?”

    “ne zaman bir hikâye anlat deseler ağaçları düşünüyorum. rüyamdaki ağaçları. bir zamanlar bir hikâye anlatmıştım, kalbimi açmıştım. ama yalnız ben değildim anlatan. herkes bir hikâye anlatıyordu. ben de, neden bilmiyorum, ağaçları düşlüyordum. ama o zaman gençtim. hayır, ben artık delikanlı değilim.”

    “yüzümüzde kaybolan anlamı ancak hatırlayarak buluruz. kayıp güzel zamanları bularak. acıyı hatırlayarak. anlatarak. ruhumuzdaki gizli saatin çarklarını arayarak. saatler hatırlar.”

    — nereden anladın bir derdi olduğunu?

    — öyle hissettim… huzursuz ediyordu beni…

    — herkes bu kadar hissedebilseydi dünya bambaşka bir âlem olurdu…

    “geçen gece seni gene rüyamda gördüm. insan benim gibi severse, aynı şekilde sevilebilmeyi hayal eder. bunu bir umut olarak yaşar. bunu bir onur olarak yaşar.”

    “tersinden görünce dünyayı, anlıyorum ki bütün lambalar küllük olacak, bütün masalar ağaç, bütün aynalar baş olacak…”

    “ölene kadar vakit geçsin diye beklersin bu kasabada.”

    kadın: gülüşü? gülüşü nasıldı?

    fotoğrafçı: kederli.

    “bir bakıyorum, bir dükkânda da hayatlar satıyorlar. istediğin hayatı seçiyorsun, o ruhun yüzü senin yüzün oluyor, artık mutlu yaşıyorsun.”

    “söylesene cancağızım, hayatta insan her istediğini elde edebilir mi hiç?”

    punctum dergi sitesinden alıntı

    mantıku’t-tayr’da kuşlar, simurg adındaki efsanevi kuşa ulaşabilmek için kaf dağı’nın ardına doğru yola çıkarlar. bazıları bu zorlu yolculuğu tamamlayamaz. yolculuğun sonunda vazgeçmeyen otuz kuş bir şeyin farkına varır: simurg, farsça “30” (si) ve “kuş” (murg) sözcüklerinden türetilmiştir. simurg artık kendileridir, arayıştır (attar, 2006:440). filmin temelinde de bu arayış yatar. filmde simurg göndermesinin en aşikâr olduğu sahne kadın’ın (zuhal olcay) video kasetten izlediğimiz monolog sahnesidir:

    ‘‘...büyüyüp kocaman bir kadın olduğunda kızı, kaf dağı’nın ardındaki kuşu bulacak, bütün talihsizlerin yüzünü birbirine benzeten tılsımı çözecekmiş...’’

    kavur bu seyirde delikanlının yüzü ile kadın’ın yüzünü üst üste koyar. ardından delikanlının gazeteden kestiği fotoğraflardaki yüzlerde bir anlam, bir punctum aradığını görürüz. simurg’u arayan kuşlardandır her ikisi de ve hatta kasaba saatçisi de bu kuşlardan biridir; ama o dünyevi tatlara yenik düşer, rüyaları çözebilecek kadar manevi değeri olan video kaseti meta karşılığı satar ve mantıku’t-tayr’daki gibi arayışı bırakan kuşlardan olur.

    film boyu dinmeyen bu masalsı arayış punctum’a hastır. barthes’ın annesinin fotoğrafları arasında kendini vuracak olanı araması gibi. atilla dorsay da filmdeki arayışa dikkat çekmiştir. ona göre, filmde iki kişilik bir mutluluk yoktur, aranan değil arayış önemlidir. bu yapısıyla gizli yüz’ün modern bir leyla ile mecnun olduğu yorumunda bulunmuştur (yıldırım, 2010: 96). ancak kara kitap’ta şeyh galip’in hüs’nu aşk’ı daha hâkimdir. mantıku’t-tayr etkisi ikincildir ve daha geneldir (hadzibegovic, 2013:66). ama orhan pamuk’un kara kitap’a dair istanbul’u resmettiği çizimlerinden birinde (hadzibegovic, 2013:35), istanbul semalarında devasa bir kuşun süzüldüğünü görünür; bu kuşun simurg olması muhtemeldir. gizli yüz’ün tüm şehirlerine simurg’un gölgesi düşmüştür.

    gizemli kadın ile fotoğrafçı arasındaki sahneden

    — bir yüzü diğerinden ayıran nedir?

    — bir hikâye. anlamlı yüz hep bir hikâye anlatır.

    filmde dikkatimi çeken bir ayrıntı vardı. film boyunca hiç kimsenin adı söylenmiyordu. herkese sıfatlarla ya da lakaplarla hitap ediliyordu. bu durumu daha önce hiçbir filmde görmemiştim. gizemi çok seven biri olarak bu gizemli durum çok hoşuma gitmişti.

    saatçi işe fotoğrafçı arasında geçen unutulmaz diyalog

    — hayatta ne olmasını isterdin en çok?

    — insanlara saatleri anlatmak isterdim. mekanizmaların inceliğini, yayların korkunçluğunu, çarkların karanlığını. şimdi kimse saat nedir farkında bile değil. belki bunun için insanlar kederli, belki bunun için kendi hikâyelerini bile anlatamıyorlar. akreple yelkovanın arkasında nasıl bir can var hissetmiyorlar bile. insanlara saatlerin sırrını anlayabilmek isterdim. o zaman uykudan uyanır gibi dünyaya yeniden gözlerini açarlar, kederlerinden kurtulurlar, belki kendi hikâyelerini bile anlatırlar.

    filmde ve kitapta geçen bu harikulâde söz ile yazımı sonlandırıyorum.

    “rüyalar tamamlanmaz ki hiç. hikâyeler tamamlanır.”

    --- spoiler ---

  • 9 yıllık aşçılık eğitimi, 7 yılık aşçılık tecrübesi. makaleler, bildiriler..

    gelen misafirlerime dr oetker'in hazır tatlılarını yapıyorum. "-hayatımızda böyle tatlı yemedik" diyorlar

    ben böyle ibnelik görmedim.

  • gates- sözlük hangi platformda çalışıyor?
    ssg- windows 2003 server
    gates- iyi seçim. kutlarım.
    ssg- fazla serial var mı sizde?
    gates- efenim?
    ssg- işletim sistemi diyorum oldukça seri çalışıyor maaşallah.

  • düpedüz yalanciliktir lakin bir diger açidan da karsi taraf yutarsa, çok kere karizma kurtaran bir harekettir. bu sebepten, bu eylemimize bir tür beyaz yalan da diyebiliriz. mesela, misil misil uyurken, aniden fürülü fürülü telefon çalar. elbette, ya is yerine ya da baska bir seye geç kalinmistir. karsi taraf "oha! gunaydin! oha! uyandirdim mi? oha! oha?" diye sorar. rol yapicisi da "ay hiç olur mu canim? çoktan uyanmistim! çikiyorum birazdan!" der. iste bu "çoktan uyanmistim" bölümünün inandirici olmasi için, dikkat edilmesi gereken hassas hususlar sunlardir:

    - telefonu açmadan önce, 3 kere öhö demek. (bu hareket, bogazi temizlemeye, uyku sesinden kurtulmaya ve sesin çatalli çikmasini engellemeye yarar.)
    - telefonu açinca söylenecek "alooo?" kelimesini, sonsuz bir enerji ve hiperaktiviteyle söylemek. (bu hareket, "en az bir saattir ayaktayim. dusumu yaptim, tostumu yedim seni bekliyorum" imaji yaratmaya yarar.)
    - konusma boyunca, bu enerji ve hiperaktiviteyi artirarak devam ettirmek. (bu hareket, inandiriciliga atilan adimlari hizlandirmaya yarar.)
    - konusma esnasinda yataktan firlayip, çaktirmadan mutfaga ya da banyoya gitmek ve fonda gürültü yaratmak. (bu hareket, "kahvaltim bile bitti, ortaligi topluyorum yahut banyoda saçlarima son bir kez bakiyorum" imajiyla, inandiriciligi perçinlemeye yarar.)
    - telefonu kapatmaya yakin, sokak kapisini gürültüyle açip, gürültüyle kapatmak. (bu hareket, "evden çiktim bile!" mesaji vermeye yarar.)
    - konusmanin sonunda pencereyi açarak, kafayi disari uzatmak ve fonda sokak gürültüsü yaratmak. (bu hareket, "su anda sokaktayim, emin adimlarla ilerliyorum!" mesaji vermeye ve basarili bir rolle oscar'a aday olmaya yarar.)

    tabii, telefonu kapattiktan sonra, isik hiziyla giyinmek, hazirlanmak, kosmak lazimdir. öyle miyir miyir hareket edilirse, karsi taraf süphelenebilir. "hani çoktan uyanmistin ulan?" diyebilir. sitemkar taslamalarla kalbinizi kirabilir.

  • başlık: romanyadan sevgili buldum kıskanın piçler

    1. internetten tanıştık gelmek için yol parası istedi 200 dolar gönderdim yola çıkmış bile telefonu kapalı çünkü sizde elinizi zikin hahaha.

  • var. takvimlerden haberim var.

    sen gideli epey oldu. yedi yıldan biraz fazla. başka haberlerim de var.

    çocukların büyüdü. kızın genç kız oldu, sana benzemiyor pek. kuru, zayıf, cılız bir kız. oğlan da büyüdü, o aynı sen işte. senin esmerin. güleç bir çocuk. doğduğunda nasılsa öyle. artık yemek yiyor, belki de ondan. kaşığı zorla ağzına sokmuyoruz bebekliğinde senin yaptığın gibi. "çocuk ya da büyük ol haribo'yla mutlu ol" diye karşısında şebeklik yapmıyoruz. ikisi de iyiler işte, okula gidip geliyorlar. bir de kardeşleri oldu senden sonra.

    anlayacağın herkes hayatına devam etti bir şekilde. yine de hiç kıvırmadan söyleyeceğim, şu saatten sonra sır bize aşikâr sana, baban kafayı bozdu. kolay değil. koca adam yandı kavruldu. annen de uykuyu unuttu. evin içinde yalın yapıldak dolanıp sabahlara kadar ağlıyormuş. kız kardeşinin bebeği oldu. görsen çok severdin, eminim. ablanı çok görmüyorum. karşılaştığımızda da göz göze gelemiyoruz zaten.

    başka? her toplanıldığında adın muhakkak geçiyor. o olsaydı şöyle derdi, böyle gülerdi. herkes bir fasıl seni en son gördüğü zamanı anlatıyor. en son ben söz alıyorum. hep aynı şeyi söylüyorum: en son mesajı bana atmış işte.

    ben mi? aynı. bildiğin gibi. rehberde adın, telefonda mesajın duruyor. senden sonra boş boş dolandım biraz. işe girdim, iş değiştirdim. çalıştım. mesaide çok çalışıp mesai dışında bol bol aylaklık yaptım. dolayısıyla bir baltaya sap olamadım. kendime ya da insanlığa bir faydam olmadı. ne gibi bir faydam olabilir? onu da bulamadım. köprülerin altından çok sular aktı diyemem ama var olan belli belirsiz o köprü de yıkıldı. çayın bu yakasında kalakaldım.

    nadiren sevdiğin hüzünlü şarkıda söylendiği gibi; takvimlerden haberim var. yirmi beş yaşındaydık o zamanlar...

    *

    ed: sevgili t., bugün çocuklarının ikinci kardeşleri dünyaya geldi. kocaman bir aile oldular. sensiz.

    ed: sevgili t., kızın bugün üniversiteli oldu, müthiş neşeli. oğlun da fena halde yakışıklı, gözler sürmeli sürmeli.

  • salisbury ovasına tepeden bakan, dolu bir kamyondan bile daha ağır taşlardan oluşan, kelt rahipleri (bkz: druid) tarafından yapıldığı söylenegelen, kurban ayinleri için kullanıldığı düşünülen yapıt.

    söylendiği şekli ile; ruhun ölümsüzlüğüne inanan kelt ustaları tarafından en uzun gün 21 haziran'da ayinler için bir araya gelinen yermiş. 4000 yıllık kemik, çanak, çömlek gibi kalıntılara rastlanmış. bununla birlikte salisbury, dairesel unsurları ile ünlü bir yer; tepeler, tarlalardaki şekiller (bkz: shyamalan), taşlar vb.

    bulundurduğu taşlardan en uzunu 7 metre ve 44 ton olması ile birlikte yapıt toplamda 1500 ton ağırlığında kalıntı barındırıyor.

    eğer stonehenge'in kuşbakışı görünüşü anlatılmaya çalışılırsa; en dışta uzun ve ağır taşlar dairesel olarak, onların içindeki mavi taşlar yine dairesel olarak dizili, en içte ise at nalı biçiminde ve sunağı kapsayan taşlardan oluşan bir şekil ki buna trilithon adı veriliyor. orijinal hali için;
    http://www.anima.demon.co.uk/…onehenge/soriplan.gif incelenebilir.
    kimlerin tarafından yapıldığı düşünülürken; şüpheli 4 grup ortaya çıkıyor; kelt rahipleri, romalılar, istilacılar ve ilkçağ insanı. radyokarbon tarifleme yönteminin sonuçlarına göre yaklaşık 4500 sene önce yapıldığı ölçümlendiği için, taş devrinin sonu, bronz çağının başı civarlarına denk gelen bir dönemde yapıldığı farkediliyor ki tespit, ilkçağ insanının(briton; kelimenin son heceleri silinip yerine ton konunca ilkçağa gönderme oluyor anlaşılan) yapıtın mimarları olduğuna işaret ediyor.

    iki farklı tür taş barındırıyor; dış daireyi oluşturan büyük taşlar(monolith) yaklaşık 30 kilometre uzaktaki taşlarla benzerlik gösteriyor, fakat iç daireyi oluşturan ve yaklaşık 4 ton ağırlığındaki mavi taşların nereden geldiği uzun bir süre belirsizlik taşıyor. bu sebeple britanya'da yapı farklılığı gösteren bütün taş örnekleri toplanıyor, incelemelere başlanıyor ve bu iş yaklaşık 20 yıl sürüyor ( ki temizlik malzemesi olarak kullanılanlarına da kesin rastlanmıştır). en sonunda taşların, bölgeye 300-350 km uzaklıkta, güneybatıda yer alan preseli dağlarındaki taş özellikleri ile eşleştiğinin farkına varılıyor.

    tamam buraya kadar herşey iyi, araştırmalar ter getirse de sonuç veriyor olması nedeniyle memnuniyet verici; ama 4 tonluk taşlar bu kadar uzak mesafeden ve dönem itibariyle mal olduğu düşünülen britonlar tarafından oraya nasıl getiriliyor? kimileri buzullarla diyor, kimileri afetlerle, ama gotunden sallamanin en guzel ornekleri olarak bir kenarda asılı kalıyor bu tahminler.
    düşünülmesi gereken 3 aşama var;
    - inşaat malzemeleri tespiti yapıldıktan sonra lojistik sağlanmalı,
    - malzemelerin nasıl kullanılacağına karar verilmeli,
    - işgücü ihtiyacı tespit edilerek, pazardan adam bulunmalı. ve bunların hepsi mümkünse birbirine yakın zamanlarda yapılmalı.

    incelemeler esnasında, tekne kalıntılarına rastlanıyor ve taşların tekneler ile getirildiği öne sürülüyor. olayı test etmek için ilkçağda su taşımacılığı için kullanılmaya elverişli meşe ağacından tekne örneği yapmaya başlanıyor. zamanın teknolojisi ile yapılmak istense de yer yer sıçışlar olması sebebi ile zamanımızın teknolojisi ile prototip hazırlanıyor. fakat 1 tonluk meşe ağacı teknesi tek başına 4 tonluk taşları taşımayacağı için 2 tekne birleştiriliyor ve işlem gerçekleştiriliyor. en nihayetinde taşların taşınabileceğine de emin olunuyor.

    mühendislik hesaplarına göre, 300 kişinin hiç ara vermeden 2,5 ila 3 sene sürecek şekilde, yaklaşık 1,5 milyon iş saati kadar çalışması gereken sürede yapıtın yapılabileceği belirlenmiş.
    son olarak, bir toplu mezarın bulunması ve kemiklerin incelenmesi sonucu, merhumların yaklaşık 300 km uzaklıkta yaşadıkları keşfediliyor.

    stonehenge'in bütün taşları böylece yerine oturmuş oluyor.