hesabın var mı? giriş yap

  • adam koynundan şırdan çıkarıp yiyor.
    ve bunu uçakta yapıyor.
    ve bunu videoya çekiyor.
    ve bunu internete koyuyor.
    ve allah parayı tüm bu barzolukları yapan adama veriyor. bana da geçim sıkıntısı, düşük gelir, fakirlik standartı veriyor.
    tuhaf..!

    t: şırdancı memo için önemi olmayan olay. gerekirse özel uçak tutar. para çok.

  • öğrenci- hocam bu dersi 5. kez alıyorum lütfen yardımcı olun.saygılar

    iade cevabı

    hoca- 6. kez almanızda bir sakınca yoktur.sevgiler

  • soğan soyarken karşılaşılan ciddi bir mes'ele. bilindiği üzere soğan kabukları katman katman olur. dışa doğru iyice incelen katmanlar kabuk formunu alır. o kabuklar birer birer kaldırıldığında soğanın etli kısmına ulaşırız. yalnız bu katmanlarda öyle bir kritik nokta, yani kritik katman vardır ki kararsız insanı çileden çıkartır. söz konusu katmanın üst kısmı kullanılabilir alt kısmı ise biraz daha kabuğa yakın görüntüdedir. genelde o katman da çöpe atılsa da insanı düşünmeye sevkeder.

  • nordik şehirlerinden daha soğuktu bu sabah accuweather dan baktım. işte bir hayat düşünün ki iskandinavlardan daha çok üşüyorsunuz ama dikmendesiniz.

  • the underrated king!

    butun hikaye boyunca harry ne kadar tehlikedeyse, ron da o kadar aksiyonun, tehlikenin icindeydi. ustelik surekli fikirleri kulakarkasi edilen, en yakinlari tarafindan bile alttan alta "ya ron iste" denip gecilen bir profil olarak gorulmesine ragmen. herkes birini pohpohlarken ilerlemek kolay; ron ise surekli olarak "imdat cekici" gibi gorunmesine ragmen motivasyonunu kaybetmedi.

    sadece sonlara dogru harry ile (hortkuluk'un da etkisiyle) aralari acildiginda artik dayanamadigini gorduk. ancak oraya kadar en yakin arkadasinin ailesi tarafindan neredeyse kendisinden bile cok sevilmesi, sevdigi kizin surekli kendisine "yav hee hee" cekip yaptiklari gormeden "heagriey heagriey" diye kosturmasi ve bence daha da onemlisi potter'in kaybedecek hic bir seyi kalmamisken ron'un kocaman bir ailesinin olmasi ust uste birike birike gelen seyler.

    eyyamci secmen sapka bile "bir weasley daha" dedi ilk olarak. ulan sen buyulu, belli bir gorevi olan bir itemsin, yorum yapmak sana mi dustu pust. yamali pelerinler, abileri yuzunden bela olmus bir soyisim, hayvani bir fakirlik ve surekli bir horgorulmeyle bogustu ana hikayenin yaninda bu cocuk. kac kere de gotlerini kurtardi ama her seferinde sasirdilar, bir kere bile yakistiramadilar bir fikir cikmasini. sonlarda bile yaptigi ust uste efsane cikislarda hermione hala sok oluyordu.

    tum bunlar bir yana ozellikle bana gore yaptigi en muhtesem sey harry'nin surekli "benim icin sunu yapmayin", "benim icin olmeyin", "benim icin, benim icin..." diye gezdigi anda artik dayanamayip "lan oglum sen ne sikim bir gerzeksin, bu olay senden cok daha buyuk. o kadar olenler senin icin mi oldu amk" diye suratina patlattigi andi. yemin ederim hic bir sahnede daha fazla sogumadi cigerim. benim icin nirvana noktasi buydu. ama kral o kadar iyi yurekli ki bunu bile cok uzatmadan kestirip atti.

    ne zaman ne gerekiyorsa onu yapti. show, bencillik, kiskanclik vs. hic bir seyi fazla abartmadan bir sekilde cozdu ve yoluna devam etti. bu hikayede yaptiklari ile adinin hakkini vermek arasinda bir oran olsa en tepede altin harflerle ron weasley yazardi.

  • uyandırdığı nefret duygularının artması üzerine açıklama ve çağrı yapma gereği hissettim.
    yaz boyunca istanbul - gümüşyaka civarında scolari'yi görürseniz saldırmayın, o adam scolari değil, tıpatıp aynısı olan benim babamdır. kendisine mahalle maçlarında scolari deriz. artık demeyeceğiz zira teknik taktik bilgisi bu dingilden on kat iyidir.
    teşekkürler.

  • vosvoslu başkan jose mujica'nın bugün bir yerde çay içerken herkesin samsung'larıyla onun fotoğrafını çekmesi üzerine yaptığı espri. adam tek cümleyle teknolojik kalkınmadan dışa bağımlılığa, üretimsiz tüketimden gereksiz lüks sarfiyatına öyle bir eleştiri yapmış ki, insan hayret ediyor.

    türkler kapıyı tok sesle kapatıyor, almanlar kazanıyor.
    türkler kanepeyi monte ediyor, isveçliler kazanıyor.
    türkler bombalıyor, amerika kazanıyor.
    ulan hatta türkler evlenmeye niyetleniyor, bulgarlar kazanıyor.

  • "alone" kelimesinin bilinen en eski formu, yani "all an", ta eski ingilizceye dayanıyor. o zamanlarda ve hala "tamamen" anlamındaki "all" ile "tek" anlamındaki "an" kelimelerinin birleşimi olan ve görüldüğü gibi "tamamen tek" manasına gelen bu tamlamanın yazı dilindeki karşılığı nesilden nesile değişerek sırasıyla "all ana" ve "all ane" hallerini alıp 1300'lerde, yani orta ingilizcede ise iyice daralarak "alone" halini almış. ki söz konusu bu evrim burada da sonlanmamış. 1400'lerin sonlarında kelime daha da daralıp "lone" halini almış. "lonely" kelimesinin ingilizce kelime hazinesine dahil oluşu ise 1600'lerde gerçekleşmiş.

    yüzlerce yıla yayılan bu süreçte değişen yalnızca kelimelerin formları da olmamış elbette. büyük britanya adasının istilalar ve felaketlerle dövülen kıyılarındaki değişim rüzgarından anlamlar da nasibini almış.

    "all an", "all ana", "all ane", "alone" ve "lone" kelimelerinin anlamı ortak: "tamamen tek", "bir başına". kullanım alanları ise öznenin ya da nesnenin durumunu bu duruma yeni özne ya da nesneler eklemeksizin bildirmekle sınırlı. "lonely" kelimesi ise yalnızca nitelediği özne ya da nesneyi salt nitelemekle kalmıyor, aynı zamanda nitelediğinin üçüncü bir etken tarafından nitelendiğini de belirtiyor. yani, bir örnekle, «i am alone» cümlesi öznenin "bir başınalık" haline işaret ederken, «i am lonely» cümlesi öznenin "bir başına bırakılmışlık" haline işaret ediyor. bu minvalde «i am lonely» diyen bir kimse, sebebi üçüncü kişi ya da kişilerde saklı bir eylemin edilgen nesnesi olduğunu ilan etmiş oluyor. ki bu izahat, "lonely" kelimesini "alone" kelimesine nazaran daha bir hüzünlü, daha bir içten, daha bir hisli kılan nedenleri de açıklıyor. özü itibariyle bir durum bildirisi olan «i am lonely» ifadesi, doğru kulaklarla buluşması halinde bir yardım çığlığı halini alabiliyor.

    kelimenin bu bağlamsal niteliğine dair önemli tarihlerden bir diğeri de 23 temmuz 2004. bu tarihin dokuz gün öncesinde, 14 temmuz 2004'te, lonely mahlasını seçen bir kimse lounge.moviecodec.com'un forumuna giriyor ve saat sabah 9.49'da "i am lonely will anyone speak to me"* başlıklı şu gönderiyi paylaşıyor:

    «please will anyone speak to about anything to me»
    yani,
    «lütfen biri benimle herhangi bir şey hakkında konuşabilir mi»

    "i am lonely" cümlesinin google sunucularına ilk kez giriş yaptığı bu günün dokuz gün sonrasında, 23 temmuz 2004 tarihinde ise insanoğlunun google kullanım alışkanlıklarındaki kırılmanın muhtemel başlangıcı olan hadise gerçekleşiyor. wetfeet2000 mahlaslı biri saat sabaha karşı 02.10'da google'a «i am lonely» yazıp aratıyor ve karşısına çıkan ilk gönderi, yukarıdaki gönderinin ta kendisi oluyor. google'a «i am lonely» yazıp aratan ve kendisini bir codec sitesinin forumunda bulanların sayısı aynı gün saat 04.50'de kendini gösteren rhombus'ın, 29 temmuz'da paul'un, 4 ağustos'ta keefy'nin girişiyle daha artmaya başlıyor. bizzat benim de tüm bu olaydan habersizce yaptığım bir "i am lonely" aramasının sonucunda karşılaştığım ve bugün dahi hala süren 44.562 gönderili bir çılgınlık halini alan bu hadiseyi bu başlık altında anmamın nedeni ise paul'un 5 ağustos 2004 tarihli şu gönderisinde gizli:

    «obv. we’re not as lonely as we think. well, at least, we’re not "alone" in being lonely...»
    yani,
    «belli ki sandığımız kadar da yalnız değiliz. yani, en azından, yalnız olmakta "yalnız" değiliz...»

    evet, "alone" ile "lonely" arasındaki fark bu gönderide gizli işte. daha önce şu entry'mde de ifade ettiğim gibi, yalnızlık insanın standardı ve sabitidir ve tedavisi mümkün olmayan bu hastalığın acısı yalnızca diğer yalnızların birlikteliği sayesinde unutulabilir. bu halin adı da "yalnız olmakta yalnız olmamak"tır işte. yalnız bırakılmışların beraberliğinde yalnızlığın ortadan kalkmasıdır. insan hala "lonely"dir olabildiğince ama "alone" değildir artık ki bu da onu yolda tutmaya yeter de artar bile.

    bir de kulakta the beatles'ın "eleanor rigby"si oldu mu bir de bakmışsın yalnızlıkta kalabalıklaşmış bu hayat keyifli bir hal alıvermiş.