hesabın var mı? giriş yap

  • üniversiteyi hazırlık dahil 8 yılda bitirdim.
    sonra 6 ay çalıştım.
    sonra askere gittim.
    geldim 1,5 sene daha çalıştım.

    bütün bunları bi yaş tahmini yapın diye anlattım.

    bütün bunlardan sonra bitim kanlandı, duramadım!
    okumak bağımlılık olmuş tabii;
    şimdi yüksek lisansın bilimsel hazırlığındayım.
    beraber derse girdiklerim üniversite 2. sınıf öğrencileri.

    geçenlerde insan kaynakları hocası sınıfa bi soru sordu: kendinizi 10 yıl sonra nerede görüyorsunuz?

    yerin dibine girdim.
    soruya muhatap olanlardan neredeyse 10 yıl büyüktüm ve işte aynı sıralardaydık.

  • evet başlığı doğru duydunuz.. olay abd' de geçiyor.. insan hakları konusunda tokat gibi ders vermişler nusret efendiye..

    öncelikle haber linki paylaşalım: buyrun

    olayın özeti ise şu; nusret amerika daki restorantında çalışan garsonları toplu şekilde işten çıkartıyor..

    tabi orası türkiye değil, insan hakları falan sistem tıkır tıkır çalışıyor.. garsonlar mahkmeye gidiyor.. ve olayın iç yüzü ortaya çıkıyor..

    nusret, ''garsonların aralarında bölüşmesi gereken tip (bahşişlere) el atıp bunlardan pay alıyor!!'' 4-5 garson buna itiraz ediyorlar.. ve o garsonlar, işte çıkartılanlar..

    federal mahkeme nusret'e haksız işten çıkartma yaptığı için 250.000 dolar ceza yapıştırıyor.. durur mu? durmaz.. bu garsonların tazminatları alacakları, faizleriyle beraber her şeyi topluyor.. hepsini de nusrete kitliyor bir güzel.. ''al koçum hak ettin'' diyor..

    bize de bu olayı konuşmak kalıyor..verilen kararı batı hayranlığına yormayalım hemen.. adamlar hukuk devleti imiş gerçekten.. batının iyi yanlarını alabilseydik keşke dedirtti bana.. nusret'e gelirsek.. bu adamın artık gelinecek tarafı kalmamıştır.. instagram kullanmıyorum da, kullansaydım da takip ediyor falan olsaydım.. tepkimi koymak adına takipten çıkartırdım diye düşünüyorum.. tabi taktir sizin..

    sonuçta garson bahşişlerine (o da nasıl bi bahşişse zaar artık) göz diken bir adamın 24 milyon takipçisi var bu dünyada..

    edit: (bkz: serebral palsi hastası yusuf'a umut ol)

    bugün bu başlıktan haberim oldu.. dünyada sağlıktan başka her şey yalan.. eğer maddi durumum yerinde ve yardımcı olacak birilerini arıyorum diyorsanız, bi inceleyin derim..

  • (bkz: forrest gump)
    jenny: - çok korktun mu?

    forrest: - bilmiyorum.ama bazen yağmur diner gökyüzü açılırdı.gökyüzü milyonlarca yıldızla dolardı.ya da dağdaki gölde gökyüzü iki katmış gibi görünürdü.çölde güneş doğarken yeryüzünün nerde başlayıp nerde bittiğini anlayamazdım

    jenny: - keşke ben de orada olsaydım

    forrest: - oradaydın ...

    depe edit: (bkz: geri dönülesi yaşam kesiti) yeniden yaşama şansınız olsa nerden başlardınız?

  • uyandırdığı nefret duygularının artması üzerine açıklama ve çağrı yapma gereği hissettim.
    yaz boyunca istanbul - gümüşyaka civarında scolari'yi görürseniz saldırmayın, o adam scolari değil, tıpatıp aynısı olan benim babamdır. kendisine mahalle maçlarında scolari deriz. artık demeyeceğiz zira teknik taktik bilgisi bu dingilden on kat iyidir.
    teşekkürler.

  • eğer gerçekten ayrıldığınız için pişmansan, eğer gerçekten onu özlediysen, eğer gerçekten ondan başkasını düşünemez olduysan, eğer gerçekten doğru kişi olduğunu hissediyorsan hiç düşünme, sonuna kadar şansını dene.

    pizza bile sonradan ısıtılınca birşeye benzemez diyecekler. çöpe döktüğün yemeği yer misin diye soracaklar. yapma çocuğum yapma evladım diyecekler. bokun içinde tohum arama diyecekler. tembellik korkaklık diyecekler. soğuk bulgur pilavı diyecekler. bokun üstüne şeker dökülmez diyecekler. ısırılmış gofreti tekrar yemek diyecekler. olumsuz yorumlara kulaklarını tıka.

    çok beğendiğin ama yarısında uyuyakaldığın bir filmi tamamlamak gibi düşün. bir uçak kaçırdığını ama cebinde kalan son parayla aynı yere giden bir sonraki uçağa bilet aldığını düşün. bisikletten düştüğünü, kanayan dizine rağmen tekrar binip eve kadar gittiğini düşün. çıkmış omzunla bir futbol maçını tamamladığını düşün. onunla eskisi gibi mutlu olabileceğini düşün. çocuklarınızın neye benzeyeceğini düşün.

    vizesinden 10 aldığın dersi geçebilmek için çok çalışman gerekir. tekrardan mutlu olabilmek deyince aklına bunu getir ve daha çok çabala. o çabalamasın bırak sadece sen çabala. hocan saçma sapan notunu
    kırsın. sen gerçekten çalıştıysan, çabaladıysan karşılığı gelecektir sabırlı ol.

    gerçekten istediğini nasıl anlayacağına gelince, kaç saat uyuyorsan 24 ten çıkar. ne eksik ne fazla, bir an bile aklından çıkmıyorsa tamamdır. allah mesut etsin.

    aylar sonra gelen edit: başlık hortlayınca entry dikkat çekmiş. soranlar var, en azından şansımı denemedim demiyorum. içim rahat. kendisine de yeni sevgilisiyle mutluluklar dileyelim. kaybeden o oldu.*

  • futbolcular yardim etmez.
    inşaat zenginleri ihale zenginleri etmez.
    milletvekilleri adaylar aday adayları siyasi partiler etmez.
    ulkenin sosyal kurumlari yardim etmez.
    yine biz sozlugun fakirleri ustuste para koyariz toplariz o parayi.
    tanim: zengin ve fakir kavramlarini tekrar sorgulatan kampanyadir

  • sünnet olan çocuğun eline asayı ver başına tacı, sırtına pelerini tak.. çükü sayesinde kral oldum sansın.. sonra bu çocuğun aklı niye çükünde.. eee, kral yaptın.. :)

  • dün ustream'den yayın yapan birini izliyorum. semt nişantaşıydı sanırım. insanlar maskeli, gözlüklü, gazdan göz gözü görmüyor. bir yanda yaralılar var, polis sürekli saldırıyor, ortam gergin.

    birden sokağın başından maskeli, baretli, elinde poşetle bir genç belirdi ve çok samimi bir sesle

    "arkadaşlar kola isteyen var mı?" diye bağırdı.

    belki orada olsam lan şimdi ne kolası zaten ortalık karışık diye düşünebilirdim ama, öyle içten sordu ki ben ekran başında gülümsedim. olm ne tatlı insanlarsınız ya.

  • keşif, dolayısıyla keşfin getirdiği açıklama tamamen yaşamın kökeni ile ilgili.

    uzun yıllardır, arsenik tüketen veya arsenik içinde yaşayabilen canlılar olduğu biliniyordu. fakat bu canlıların konumuzla ilgisi yok, çünkü yeni keşfedilen canlı türü, bu arsenik içinde yaşayan canlılardan çok daha farklı.

    nasa'nın duyuru yapmak zorunluluğunu hissettiği bu canlı, arseniği yapı taşı olan dna'sına entegre etmiş durumda. yani arsenik bu canlının yapıtaşı.

    peki bunda garip olan ne?

    garip olan şu ki, bugüne kadar bildiğimiz bütün canlıların dna'sı karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve sülfür'den oluşmaktaydı. dolayısıyla yaşamın var olabilmesi için gerek ve yeter şart olarak bu elementlere ihtiyaç olduğu düşünülüyordu. keşfedilen gfaj-1 namlı bakteri ise, dna'sında forfor yerine arsenik kullanıyor. bu da gösteriyor ki; hayatın yapı taşı olan dna'nın başka elementlerle oluşması da mümkün. başka bir deyişle, dünyada olduğundan çok daha farklı kimyasal yapılara sahip gezegenler üzerinde hayat oluşamaz diye bir kural artık yok.

    ortamda karbon mu yok? koy oradan silisyum'u, azot mu yok? flor olur o zaman, oksijen mi yok? at araya kalsiyumu... olay bu, dna veya benzeri yapılar türlü biçimlerde oluşabilir. dolayısıyla hayatın temel yapı taşları için bir sınır yoktur.

    ayrıca, dünya üzerinde keşfedilen diğer ekstremofil canlılarla birlikte düşündüğümüzde bu keşif iki şeye netlik kazandırıyor:

    1) evrim gerçektir. hayat, çok çeşitli kimya ve iklim yapılarında oluşabilir ya da buna adapte olabilir.
    2) dünya, hayatın oluşması için çok özel şartlara sahip eşsiz bir gezegen değildir.

    elbette dünya bizim türümüz için çok özel şartlara sahiptir ve bizler sadece dünya benzeri koşullar altında yaşayabiliriz fakat, hayatın varlığı sadece dünya gezegeni ve dünya gezegeninin sahip olduğu iklim ve kimyasal yapı üzerine değil, çok daha farklı yapılar üzerine inşa edilebilir.

    aynı zamanda iki geyik de bu keşifle beraber sonlanıyor:

    1) dünya güneşe birazcık daha yakın veya uzak olsaydı üzerinde hayat olmazdı
    2) hayatın varlığı için sıvı halde suya ihtiyaç vardır.

    peki, bilim adamları dizi senaristlerinin ve azıcık bilim ile ilgilenen herkesin söylediği; "başka türde yaşamlar da olabilir" şeklindeki görüşlerinden haberdar değiller miydi de yaşam için sadece dünya benzeri yerler üzerine araştırma yapıyorlardı?

    bilim adamları bunu elbette biliyorlar ve bu konu hakkında çalışmalar yapıyorlardı. fakat gfaj-1 keşfedilene kadar ellerinde bu konuda bir delil yoktu. bilirsiniz, bilim kesin bulgular üzerine hareket eder. bir kuşku veya öngörü üzerine; titan'a 300 milyon dolarlık bir araç gönderip hayat üzerine araştırma yapılmasını bekleyemezsiniz. fakat bilim adamları bunu da yaptılar, yani titan'a "temel" düzeyde de olsa bir sonda gönderdiler. ki bu çaba bile, bilim adamlarının farklı hayat şekilleri olabileceğine dair taşıdıkları özgüvenin bir sonucudur.

    neyse, artık dünya dışı yaşam arayışları, yıldızların "yaşam kuşağı" dediğimiz suyun sıvı halde bulunabileceği gezegenlerle sınırlı kalmayacak. yaşamın bir şekilde kimyasal tepkimelerin oluşabildiği her yerde karşımıza çıkabileceğini bileceğiz.

    ya da ufo'larla ilgili; "hocam şimdi onlar sülfür temelli canlılar, o yüzden dünya şartlarında yaşayamıyorlar, bunun için de öyle gelip bakıp gidiyorlar" diyebilme şansımız olacak...

  • ürettiği otomobiller ve motosikletleriyle tanınan honda firmasını çoğumuz biliriz peki kurucusu olan soichiro hondanın ilham verici başarı hikayesi ve müthiş irade gücü hakkında ne biliyoruz ?

    bu yazımda bay hondanın çoğunuza ilginç geleceğini ve kendi hedefleriniz doğrultusundaki mücadelenizde size ilham vereceğini düşündüğüm başarı hikayesini paylaşmak istiyorum.

    bir çok ülke gibi japonyada 1930'lu yıllardaki büyük ekonomik krizde sersefil olmuştu. işte bu zorlu dönemde erken yaşlarında çalışma hayatına atılmak zorunda kaldığı için diploması olmayan ama motor ustalığı konusunda büyük bir beceriye sahip soichiro honda isimli genç bir adam mahalle arasında açtığı küçücük atölyesinde sürekli olarak motorlarla uğraşıyor ve yeni bir icat bulabilmek için kafa patlatıyordu.

    honda yıllar süren ve tamamen kendi imkanlarıyla giriştiği araştırmalar sonucunda "piston segmanı" konseptine dayanan yeni bir motor dizaynı keşfetti.

    hedefi o dönemlerde japonyada yeni yeni faaliyete geçmiş toyota otomobil firmasına bu fikrini satmaktı. gece gündüz çalışan ve pek çok
    gecesini uyumadan atölyesinde geçiren honda en sonunda fikrini uygulanabilir hale getirmeyi başardı.

    ama öncelikle çalışan bir motor prototipi üretmesi gerekiyordu ve bunun içinde paraya ihtiyacı vardı.

    karısının mücevherlerini satarak ve elinde avucunda ne varsa ortaya dökerek edindiği sermayenin tamamını bu prototipi üretmek için harcayan soichiro honda en sonunda çalışan bir motor örneği ile toyota firmasının kapısına dayandı.

    bu kadar özenle geliştirdiği fikrinin toyota tarafından büyük bir hevesle ve güzel bir para karşılığında satın alınacağını düşünen ve neredeyse tüm servetini bu umuda yatıran honda icadını inceleyen toyota mühendislerinin birazda eğitimsiz bir adamın kendilerine böylesine bir fikirle gelmesine şaşırarak ama daha çok da burunlarını kıvırarak motor prototipini reddetmeleriyle büyük bir şok yaşadı.

    "piston segmanı" fikrinin onlara ne büyük yararlar sağlayacağını tamamen göz ardı eden toyota mühendisleri soichiro hondanın icadı olan motoru "standartlarımıza uymuyor" diyerek red ettiler.

    soichiro tüm parasını ve umutlarını yatırdığı prototip red edildiği zaman ne yaptı dersiniz. bunalıma girerek toyotadaki mühendisleri suçlayıp dünyadan elini ayağını mı çekti ? hayır.

    mühendislerin dizaynını red etmelerinin sebebinin onların istediği teknik standartlara uygun bir motor yapamaması olduğunu ve bunun sebebinin de kendi teknik eğitim eksikliği olduğunu düşünen honda kendisini geliştirmeye karar verdi. bu sebeple japonyadaki üniversiteleri dolaştı ve oradaki hocalar ve mühendislerle görüşerek usanmadan fikrini anlattı.

    çoğu gittiği yerde kendisiyle alay edilmesine rağmen tam iki sene boyunca sürekli yeni şeyler öğrenerek hem kendini hemde motor prototipini geliştirip mükemmel hale getirdi.

    iki sene sonra tekrar toyotadaki mühendislerin karşısına çıktığında artık ona gülemiyorlardı çünkü getirdiği motor mükemmeldi. en sonunda toyota kendisi için motor üretmesi için soichiro hondayla anlaştı.

    hikaye mutlu sonla burada bitti demeyin çünkü soichiro honda toyota firmasıyla anlaştığı yıllarda japonya ikinci dünya savaşına girmişti.

    hondanın toyotayla olan ihaleyi yerine getirebilmesi için bir fabrika açması gerekiyordu ama japonya'daki tüm ham maddeler savaş nedeniyle ordunun emrine verilmişti ve fabrikayı yapacak beton için çimento bile bulamıyordu.

    honda vaz mı geçti ? hayır. oturdu düşündü ve tamamen yeni bir betonlama tekniği geliştirerek fabrikasını bu yeni teknikle inşa etti.

    uzun yıllar süren çabaları meyvesini vermiş, yeni ürettiği motorunu toyotaya kabul ettirmiş,yüklü bir ihale almış ve savaş şartlarına rağmen fabrikasını kurmuştu.

    tam üretime başlayacağı zaman fabrikası bombalandı. moralini bozmadan fabrikayı yeniden inşa etti ancak ikinci kere bombalandı. bütün gücünü toplayıp fabrikasını üçüncü kere inşa etmeye başlayacaktı ki savaşta yenilmeye başlayan ve kaynakları tükenmeye yüz tutan japonya'da çelik bitti ve ordu dışında hiç bir yerde bulunmamaya başladı.

    düşünsenize "normal bir insan" bu kadar çabadan sonra kurduğu fabrikası iki kere bombalanıp üçüncüsünü yapmaya kalktığında üretim yapacak çelik bulamazsa çoktan topu atar belki tımarhaneyi bile boylardı ancak hondanın çelikten sert iradesi gene pes etmedi ve son derece ilginç başka bir çözüm buldu.

    japonyayı sabahtan akşama sürekli bombardıman eden amerikan savaş uçakları yakıtları bittiği zaman uçaklarındaki ek yakıt depolarını aşağı atıyor ve yollarına devam ediyorlardı. honda ülkenin her yanında görülen bu boş yakıt depolarını toplattı ve bunlardan elde ettiği çelikle motorlarını üretmeye başladı.

    artık herşey iyi gidiyordu ve savaşta bitmek üzereydi. honda savaş sonrası çok daha kaliteli üretim yapabileceğini ve ürünlerini çok daha kolay pazarlayabileceğini düşünürken büyük bir deprem oldu ve fabrikası üçüncü sefer ve bu sefer tamamıyla yok oldu. honda yenilmiş bir ülkede,neredeyse her şeyini kaybetmiş bir adamdı artık.

    bu arada savaş bitmişti ve japonya'da benzin kıtlığı yaşandığı için insanlar otomobil kullanmayı terk etmiş ve gidecekleri yerlere ya yürüyerek ya da bisikletlerle gitmeye başlamışlardı.

    hondanın fabrikası yok olmasaydı bile insanlar otomobil kullanmayı bıraktığı için ürettiği motorları satabilmesi zor olacaktı. honda kaderine küsüp "bu işleri bırakıyorum ben" artık diyeceğine kafasını çalıştırdı ve bu yeni durumda ne yapabileceğini düşündü.

    bir gün oturdu ve kendisinin de kullanmaya başladığı bisikletine özel olarak ürettiği küçük ve az benzin tüketen bir motor taktı. bu ilginç bisikleti gören komşuları kendileri içinde üretmesini istediler ancak ülkede büyük bir fakirlik ve hammade kıtlığı vardı ve böyle bir üretime geçmesi imkansızdı. zaten artık beş parası bile kalmamıştı.

    honda vaz geçti mi ? hayır.

    japonyanın her tarafındaki 18.000 (on sekiz bin) bisiklet satıcısı dükkana tek tek mektup yazdı ve onlara üreteceği hafif ve yeni bir motosiklet fikrini anlatarak bunun japonya'nın geleceği için büyük bir girişim olduğu konusunda onları ikna etti. bu firmalardan bir kısmı teklifini kabul ederek ona hem hammadde hem de para yardımında bulundular.

    tabii başarı hemen gelmedi. honda bir çok motor tipi üretip geliştirdi ve bunları ayrı ayrı sabırla denedi. en sonunda ise ufak ve tasarruflu motorlu "super cub" modelini üretti ve bu model önce japonya'da sonrada dünyada satış rekorları kırdı.

    bu kadar çabadan sonra soichiro honda artık zengin ve mutlu bir şekilde köşesine çekilir ve motosikletlerini satarak mutlu mesut yaşar diyorsanız yanıldınız.

    honda gene durmadı.

    1970'li yıllarda amerika'da petrol krizi çıkınca ve çok yakıt tüketen otomobiller satılmamaya başlayınca kendi tasarruflu ve ufak motosiklet üretimi konusundaki tecrübesini otomobil üretiminde kullanmaya karar veren honda daha önce bu alanda hiç bir tecrübesi olmamasına rağmen otomobil üretimi işine girdi ve az yakıt tüketen minik arabalarla amerikan pazarını fethetti.

    bugün 1930'lu yıllarda gece gündüz atölyesinde motor üretmeye çalışan soichiro hondanın kendi adıyla tanınan şirketi sadece amerika'da yüz bin kişi çalıştıran dünyanın en büyük şirketlerinden birisi ve her gün trafikte honda şirketinin ürettiği motosiklet ve otomobillerle karşılaşıyoruz.

    soichiro hondanın başarısının sebeplerini özetlersek

    1) yeni bir fikir bulduğunda ısrarla ve inatla fikrini hayata geçirmek için eyleme geçmesi ve bu fikrini mükemmelleştirmek için çaba harcaması.

    2) etrafındakilerin her türlü kötümserliği ve alaycılığına rağmen moralini hiç bozmadan çalışmaya,üretmeye devam etmesi ve hayalinden vazgeçmemesi

    3) son derece büyük felaketlere uğrasa ve aşılamayacak gibi görünen engellerle karşılaşsa bile bunalıma girmeyi ve vazgeçmeyi düşünmeden sakince düşünüp yeni çözümler üretmeye çabalaması

    4) başarıya ulaştığı zaman bile bununla yetinmeyerek etrafında yeni fırsatlar araması ve herkesin felaket olarak gördüğü durumları bile kendisi için fırsata çevirmeyi bilmesi.

    5) hedeflerine ulaşma yolculuğunda asla ama asla pes etmemesi.

    yazımı size yönelik bir soruyla bitirmek istiyorum. eğer tüm varlığınızı yatırdığınız işyeriniz tam iki kere bombalanıp bir kere de depremle yok olsaydı ne yapardınız ve sizin şu anda şikayet edip aşılamayacağını düşündüğünüz engelleriniz soichiro hondanın karşısına çıkanlardan daha mı büyük ?