hesabın var mı? giriş yap

  • 1920'li yıllarda bilimsel çalışması yapılıp 1930'un şubatında da yayınlanmış hadise.

    şöyle ki;

    zamanında iki gönüllü vilhjalmur stefansson ve ekürisi andersen bu çılgın diyeti gerçekleştirmeye karar veriyorlar. sadece gerçekleştirmekle de kalmayıp üstüne bir de insanlığın bilgisine sunup bizim de fikir edinmemizi sağlıyorlar bize de bunu anlatmak kalıyor.

    stefansson amca bugün ne çılgınlık yapsam bugünkü işsizliğimi nasıl gidersem diyerekten aklında bir ampul yanıyor ve protein diyetine başlıyor(gerçi protein demek ne kadar doğru onu da bilmiyorum, adam sadece et yiyor), o kadar proteini alınca vücut afallıyor tabi ve hem motoru bozuyor hem de acayip bir bulantı çekiyor. sonrasında diyor ki "yok abicim bu böyle olmaz, tamam karbonhidrat yok dediniz de yağ da mı yok kardeşim? rasim kap gel oradan yağlı bir biftek yağı bol olsun diyerekten diyetindeki yağ oranını arttırıyor. zaten tükettiği protein ve yağa bakınca nasıl mide var arkadaş diyesi geliyor insanın.

    bu arada et tercihi olarak stefansson kuzu etini tercih ederken(kokmuyor mu amcacım nasıl yiyorsun o kadar) andersen sığır eti yiyor.

    bu iki çılgın adam günde yaklaşık 800 gr et tüketiyorlar. gün içerisinde 100-140 gr protein, 200-300 gr yağ ve sadece 7-12 gr karbonhidrat alıyorlar. aldıkları kalorinin 15-25% protein, 75-85% yağ ve sadece %1-2 karbonhidrat.

    bir de günlerini nasıl geçirdiklerine bakalım;

    kahvaltı: yağsız sığır eti 190 gr; yağ 100 gr
    öğlen: ciğer 200 gr; yağ 75 gr
    akşam: sığır eti 200 gr; ilik 70gr

    1 yılın ardından; kafayı sıyırmalarını bekledim ben şahsen, insan arada çaktırmadan çuklat gömer yahu ama gavur bizim gibi değil arkadaş bilim için her şeyi feda ediyorlar. her neyse yaptıkları diyette mental ya da fiziksel anlamda herhangi olumsuz bir etkiyle karşılaşmıyorlar(hadi fiziksel tamam da mental :)) yemeyin bizi hiç mi aşermiyorlar allasen). günlük olarak bakıldığında 2000 ile 3100 kcal arasında bir tüketimleri varmış ve bu amcaların şöyle de bir diyet programları gözküyor söylediklerine göre.

    bunların dışında fiziksel yorgunluk, mental yavaşlama gibi problemlerle karşılaşmıyorlar. başta da belirttiğim gibi yüksek protein %45 protein %55 yağ ile başladıklarında sadece sindirim problemleri ortaya çıkmış fakat bu oranı biraz düşürünce (%20 protein, %80 yağ) o da ortadan kalkmış.

    klinik olarak herhangi bir vitamin eksikliği efenime söyliyim kalsiyum eksikliği gözlemlenmemiş canavar gibiler yani anlayacağınız. şuradan daha çok detay alabilirsiniz.

    üstüne üstlük andersen, et diyetinin başlamasından kısa bir süre sonra saçlarının dökülmesinin durduğunu bildirirken stefansson, ayrıca saçlarının daha da büyümeye başladığını ve kafa derisinin daha sağlıklı olduğunu belirtmiştir. sonra saçım neden dökülüyor diye mesaj atıyorsunuz aha da çözümü burada :)) sabah poğaca öğle pilav akşam makarna yersen ben sana ne edeyim gardaşım di mi ama?

    tabi bu diyet ikisinde de ketozis'e neden oldu. buna rağmen böbreklerde sıkıntı çıkmamış(hadi yine iyisin stefo bak ileride aç kalırsan böbrek sağlam) diyette yağ/protein oranı artıkça yani yağ daha fazla tüketilince ketozis daha da artmış. (ek bilgi: genel olarak erkeklerde yağ oranı 1,5'un üzerine çıktığında ketozis meydana geliyor.)

    7 yıl bu diyete devam eden stefan amcam hayatımın en iyi dönemini geçirdiğini saçlarının daha kalın olduğunu ve saç derisinin daha sağlıklı olduğunu belirtiyor.

    son olarak bu çılgın eleman bizim yaşantımıza döndükten sonra da izleniyor ve stefansson 84 kiloya çıkıyor ki diyet zamanında 73 ile başlayıp 1 yılın sonunda 69,4 kiloya inmişti bu arada merak edenler için boyu da 180(kesin 178'dir o). tansiyonu 120/80'in üzerine çıkmıştır ki diyet zamanında 105/70 civarlarındaydı.

    yukarıdaki çalışmadan çıkarılacak en büyük sonuç bana kalırsa düşük karbonhidrat diyetlerinde sadece proteine yüklenmemek gerekli yağ muhakkak o diyette olmalı, hem de bolca olmalı.

  • yıllar önce izlediğim, takip eden yıllarda kasetlerini onlarca kere dinlediğim, hala tadı damağımda, esprileri dimağımda yer alan keyifli oyun.

    boris vian alıntılarıyla, günlük gazete yorumlarıyla, sazıya sözüyle... eşsizdir.

    --- eskilerden kısa kısa ---

    -pırasa 1500 lira... tane ile almak lazım, hatta "pı" kısmını alayım "rasa"sı kalsın.

    -varsayalım beethoven'ım, çalıyorum da çalanı duymuyorum. *

    -anlamayışınıza hayranım hanımefendi... bakkaliyeyi değil, only telefonu devraldım...
    -ne yani, benim geçtiğimiz 10 yıl içinde size 1 tursil 1 vernel göndermişliğim var mı?

    -laf ola beri come back

    -sayın canan canıyan"mışş"

    --- eskilerden kısa kısa ---

  • bu gözü dönmüş caniye verilen müebbetin haksız tahrik uygulanması ile yirmi üç yıla indirilmesi yargı katliamıdır; hukuk sisteminin çürümüşlüğünün ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

  • asayiş sıfır
    koordinasyon sıfır
    şeffaflık sıfır
    dürüstlük sıfır
    hazırlık sıfır
    verilen vergilerin karşılığı sıfır

    ailesini yerini yurdunu işini kaybetmiş insanlar ne yapsalar anlarım…

    tek suçlu yukarıdaki “sıfırlardan” hesap sormayan biziz bence.

  • nolan'ın gotham'ı chicago iken, burton'ın gotham'ı gothamdır. gece yarısı bağcılar'da olma huzursuzluğunu verir burton gotham'ı; bir de gotiktir, grotesktir. batman'in ruhunu iyi yansıtır. nolan gotham'ı adamı germez, en fazla öğle vakti etiler gibidir, klasik amarigan şehridir işte. senaryo olmasa at gitsin nolan gotham'ını.

    haa ama nolan'ın batman serisi senaryo olarak daha derindir, burton ona göre masalsıdır ama bu başka bir versusun konusu.

  • almanya'daki araştırmacılar tarafından ucuz ve kolay bir şekilde üretilmesi için bir yol bulunduğu açıklanan şeker.

    vücut bu maddeyi tutmadığından, kiloya neden olmadığı ve şekerin yüzde 70’ine eşdeğer bir lezzetin söz konusu olduğu söyleniyor.

    şahsi fikrim, üzerinde yapılan araştırmalar henüz yeterli değildir. ama yakın gelecekte gidişatı ne olur bilinmez.

    aşağıda alülozla ilgili yapılan bir çalışmanın detayları mevcut.

    matsutani chemical industry ç ve japonya'nın nagazaki üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir çalışma, nadir bir şeker olan d-alülozun (d-psikoz olarak da bilinir) yemek sonrası yağ oksidasyonunu artırarak ve karbonhidrat oksidasyonunu azaltarak kullanıcıların kilolarını yönetmelerine yardımcı olabileceğini keşfetti.

    the journal nutrition'da yayınlanan bir çalışmada, araştırmacılar 13 sağlıklı bireyde tek başına d-allülozun enerji metabolizması üzerindeki etkilerini araştırdılar.

    sonuçlar, d-alüloz grubundaki deneklerin, kontrol deneklerine göre enerji için daha fazla yağ okside ettiğini, kontrol deneklerinin ise daha fazla karbonhidratı oksitlediğini göstermiştir. d-alüloz grubunda insülin, total kolesterol ve trigliserit düzeyleri değişmeden kalmıştır.

    bu nedenle çalışmanın yazarları, düşük dozda d-alülozun, vücut ağırlığını kontrol etme ve korumada etkili olan yeni bir şeker olabileceğini düşünmekteler.

    kaynaklar:

    1) http://www.nutritionaloutlook.com/…s-study-suggests

    2) orijinal kaynak: kimura t et al. “d-allulose enhances postprandial fat oxidation in healthy humans.” nutrition, vol. 43-44 (2017): 16-20

    3)http://www.fortuneturkey.com/…ernatif-arayisi-44793

  • eyvah necdet: bunca yıllık çaycısın asım. hiç tavşanları düşündün mü? çaya neden tavşan kanı derler sence?

    asım:...

    eyvah necdet: hişş! sana bişey sordum.

    asım: şey... kırmızı diye heralde.

    eyvah necdet: kırmızı ha! gülünsün

    [midyat ve seyfonun gülme efektleri]

    eyvah necdet: sen hiç kırmızı çay gördün mü asım?

    asım: görmedim ama...

    eyvah necdet: peki o halde neden çaya tavşan kanı derler? çayın renginden değil asım. kanın çokluğundan. o tavşan deyip geçitğin hayvandan o kadar çok kan akar ki şaşarsın. bu yüzden avcılar tavşan vurduklarında bi gün boyunca kanın içinde bekletirler. tavşanın eti başka türlü yenmez asım.

    asım: haliyle biz o kadarını bilemiyoruz tabi.

    eyvah necdet: yani burda anlatılmak istenen çayın rengi değil. bereketidir asım. içsene çayını.