hesabın var mı? giriş yap

  • (kucukyali ulusoy'da otobusten indik, bagaj almaya calisiyoruz, muavin bagaj numaralarini anons ediyor)

    muavin: 48 var mi? 48?
    kadin1: aa 48 benim, bir saniye gecebilir miyim?
    muavin: buyrun hanimefendi. 72? 72'nin sahibi burda mi?
    kadin2: ayy 27 vardi benim ama?
    muavin: hanimefendi bir dakika bakicaz hepsine sirayla, 54'un sahibi burda mi?
    adam1: hah, birinci cinko!

    (peki ya adam1'in dayim olmasina ne demeli? utanmayla altina isemek arasinda eglenceye doymak bebegim)

  • thy nin yetiştirilmek üzere pilot alımlarında dlr-1 sınavını geçen adayların girdiği mülakat. genellikle 2 alman psikolog ve 1 türk pilot ile ingilizce gerçekleşen mülakattan ziyade sohbet havasında geçen sınav. 15-20 dk gibi kısa süren mülakatlar olduğu gibi 1 saati aşan mülakatlar da oluyor. temel olarak adayın kişiliğinin kokpit ortamına uygun olup olmadığı test ediliyor. ancak bunun için sadece kişisel sorular değil pilotlukla ilgili temel sorular da sorulmakta. örnek olarak

    - bir uçak (a320, b737 vb.) kokpit resminde göstergelerin isimleri ve ne işe yaradığı
    - masada duran uçak maketlerinin hangi tip olduğu
    - uçuş kontrol yüzeyleri (aileron, elevators, rudder, spoilers, flaps, slats, air brakes)
    - bir pilotun haftalık aylık yıllık uçuş limitleri
    - jet motoru nasıl çalışır
    - ils (instrument landing system) nedir nasıl çalışır
    - wingtip nedir ne işe yarar (wingtip votices)
    - uçağa etki eden kuvvetler (thrust, drag, weight, lift)
    - lift nasıl oluşur ve uçak kanat tipinin bunda etkisi (aerofoil/airfoil)
    - kokpitteki roller (pilot flying, pilot monitoring)
    - fly by wire nedir hangi uçaklar da vardır (boieng b777 ve airbus uçakları arasında çalışma prensibi farkları)
    - airbus ve boeing uçakları arasındaki karakteristik farklar (kokpit camları, burun, yoke/sidestick)
    - pilotluk eğitiminde aşamalar (ppl-cpl-atpl ve alınan teorik dersler)
    - uçağın ağırlık çeşitleri (empty wieght, dry operation weight, zero fuel weight, taxi weight gibi gibi)
    - pilotun tipik bir uçuşunda havalalanına girdikten itibaren yaptığı uçuşuyla ilgili işlemler

    tabi burada bu soruların cevaplarını bilmekten ziyade soruyu cevaplama şekli de önemli. mesala çok iyi bildiğiin bir şeyi açıklarken çok bilmişlik taslıyor musun ya da bilmediğin bir soru karşısında panik mi oluyorsun yoksa sakinliğini koruyabiliyor musun gibi. tabiki mesleğe olan ilgiyi de ölçüyorlardır. kişisel sorular ise neden pilotluk gibi sorular dışında kişiden kişiye göre değişebilen ve genellikle verilen cv, dlr-1 aşamasında teslim edilen ve kişisel bilgileri içeren form ve gene dlr-1 aşamasında teslim edilen biographical data diye adlandırılan 10 soruya verilen cevaplar üzerinden şekilleniyor. biographical data ise

    1) why are you interested in the position/job you are appliying for?
    2) what other professional alternatives are you interested in?
    3) which circumtances of your childhood and youth had an influence on your development?
    4) which persons and circumtances played a role - positive or negative - during your higher education or vocational training?
    5) please describe your own roles and functions in school, college, job, clubs, or other groups
    6) what have been special events, experiences, successes, failures, and disappointments in your life?
    7) what are your hobbies and personal interests?
    8) which accidents, serious illnesses or injuries did you have?
    9) everybody has both favourable and unfavourable characteristics. please describe yourself with respect to both categories.
    10) how did you prepare for the dlr assessment?

    sorularından oluşuyor. bu soruları el yazısıyla cevaplamamız ve dlr-1 sınavı başlamadan ilgili görevliye teslim etmemiz gerekiyor. bu soruların titizlikle cevaplanması çok önemli ve güçlü zayıf yönlerimizi tarif ettiğimiz 9. soru ise mülakatı ciddi anlamda şekillendiriyor. mesala olumlu özellik olarak sakin biriyim derseniz sizi mülakat boyu sinirlendirmeye çalışırlar. kısacası mülakat boyunca çizdiğiniz profilin bu sorulara verdiğiniz cevaplarla çelişmemesi çok önemli. dolasıyla dürüstçe cevaplamakta fayda var. son olarak bu mülakatta etkili olanın sadece mülakat performansı olduğunu düşümüyorum bir önceki aşama olan dlr-1 aşamasının sonuçlarının da dlr-2 mülakatına etki ettiğini düşünüyorum. böyle düşünmemin sebebi ise dlr-1 sınavındaki sonuçlarının adaylara açıklanmaması ve dlr-2 mülakatını gerçekleştiren ekibin elinde ise sizin sonuçların bulunması hatta bazen adaylara şu modülde şöyle sonuç almışsın falanda diyebiliyorlar.

  • ite köpeğe maskara olmak?

    din dil ırk ayırt etmeden su insanlar gibi insanları en azından saymayı ogrenemedikce sizden bi bok olmaz.

  • yes'in dinledikçe yerine oturan ve "ya galiba bu tales from topographic oceans'dan da iyiymiş" diye düşündüren muhteşem albümü. şöyle bir baktığımızda insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en iyi müzik albümlerinin çıktığı 1970-77 döneminin ortasına denk gelen, bu dönemin tüm özelliklerini fazlasıyla içeren, özellikle açılıştaki gates of delirium ile dinleyeni alıp uçuran bir albümdür. kapak her zamanki gibi roger dean'e aittir. son olarak kapanıştaki to be over başta olmak üzere albüm boyunca steve howe'un yaptıklarını olasılıkla bugüne dek yapabilen bir gitarist olmamıştır ve de olamayacaktır.

  • deniz kenarında tatil yapma, deniz manzarasına bakma veya denize bakıp huzur bulma fikrinin son birkaç yüzyılda çıkmış olması.

    edit: birileri deniz-nehir farkını bilmeden kendince ayar vermeye çalışmış. bu yazıda nehirlerden değil denizden bahsediyor. nehirler tarih boyunca tarımsal sulamada kullanıldığı ve içme suyu sağladığı için için zaten kutsal bir yere sahipti. denizlerle nehirler aynı şey değil. daha en basit coğrafya bilmeden ve okuduğunuzu anlamadan başkalarına ayar vermeye çalışmayın.

    100-150 yıl öncesine kadar yazılmış neredeyse hiçbir eserde ve anlatılmış hiçbir hikayede denizden "huzur veren" bir şey olarak bahsedilmez ve deniz manzarası neredeyse hiç övülmez. genelde insanlar için deniz 2 anlam ifade etmiştir. ya ticaret ürünlerinin ve su ürünü yiyeceklerin geldiği bir kaynak ya da düşman askerlerin, işgalcilerin, korsanların, sellerin ve tsunamilerin geldiği felaketler kaynağı.

    tarih boyunca insanlar denizi iyilik veya kötülüklerin geldiği tanrısal bir kaynak olarak görmüşler ama hiçbir zaman huzur veren bir manzara veya tatil yapılacak bir şey olarak görmemişler. aynı zamanda deniz kenarındaki araziler tuzlu olduğu için fazla verim vermediğinden köylüler deniz kenarında yaşamayı tercih etmemişler. tarih boyunca krallar ve padişahlar sevmedikleri şahısları ceza olarak hep deniz kenarlarına veya adalara sürgün etmişler.

    mesela robinson crusoe ıssız adaya düştüğünde hikaye boyunca hiç deniz manzarasına hayranlıkla bakıp huzur bulmaz. 2 yıl okul tatili kitabında çocuklar hiçbir zaman deniz manzarasının güzelliğinden bahsetmez. ıssız adalarda geçen hikayelerde bile deniz ya felaket kaynağı ya da kurtuluşun geldiği yerdir ama hiçbir zaman manzarasına bakılıp da huzur duyulan bir şey değildir. eski mısır yazıtlarında nil nehrinden bir bereket kaynağı olarak bahsedilir ama akdeniz'den hiç övgüyle bahsedilmez. antik yunan yazılarında dağlar taşlar bile övülür ama denizin verdiği huzurdan hiç bahsedilmez. eski şiirlerde, ilahilerde ve kutsal metinlerde hiç denizin huzur verdiğinden bahsedilmez.

    1800'lerden sonra avrupa ve amerika'da zengin kesim deniz kenarlarında arazi satın alıp buralara yazlık villalar ve tatil köyleri kurmaya başlayınca deniz manzaraları kıymete binmeye başlamış. eğlence için plaja gitme kavramı da bundan sonra başlayan bir şey.

    kaynak soran olmus.

    https://www.smithsonianmag.com/…al-place-180959538/

    https://www.washingtonpost.com/…going-to-the-beach/

    https://dailyhistory.org/…ory_of_going_to_the_beach

    https://www.theatlantic.com/…r-of-the-beach/279175/

  • sevgiliye kapiyi kapatma sansi vermek istemiyor da olabilir. ben o kadar parayi sen kapiyi carpasin diye vermedim zalımın kızı.

  • dostoyevski'nin dediği gibi;

    "bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. kendisine bir ülkü edinen çok az. umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: 'yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?' öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor."

  • dünya artık eski dünya değil. kış uykusu'nu sinemada izlediğimde salonda 3 kişiydik. hem de gösteriminin 2. günü cumartesi günü. bir hafta sonra kalktı sinemadan zaten. türkiye'nin ortalama üstü diye nitelendirilen tiplerinin yaşadığı bir semtte yaşıyorum. sinemalarda gösterime girmeden önce avrupa'nın en prestijli sinema ödülünü kazanmış bu filme toplam 3 kişi geldi. tarihe not düşülsün bu. bir arkadaşım bu filme gitmek için 3 kişilik sinema bileti almış. sonunda tek başına izlemiş yine filmi.

    neyse sonra ne oldu, ferhan şensoy'un tiyatrolarına da yüzeysel tipler gitmeye başladı. bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bu olsa gerek. kime neyi anlatıyorsun ki? daha adamlar kendi vasatlıklarının farkında değiller, gelmişler bir gösteri peşinden ferhan şensoy'un bütün kariyerini sakız gibi çiğniyorlar. bu kadar basit mi yahu?