hesabın var mı? giriş yap

  • her ekonomik tartışmada fiyatı dövize çevirip ucuz diyenler hem sınırdışı edilsin hem de pasaportları iptal edilsin.

  • sayın mercedes-benz yetkilileri,
    sizden rica ediyorum, yalvarıyorum, ayağınıza kapanıyorum, nolur ama nolur istanbul için ürettiğiniz otobüslere, özellikle de metrobüslere standart klimalardan koymayın. biliyorum siz bunları avrupalı kafasıyla şu kadar insan biner diye tasarlıyorsunuz ama burada işler öyle yürümüyor. ha daha güçlü klima koyacaksanız da bunun için ekstra ücreti açık açık talep etmeyin, bizim yöneticilerimiz vermez o parayı. bir kılıfına uydurun alın ne bileyim. ya da normalin üç katı para isteyin, o zaman alabiliyorlar bak. elin hollandalıları sattı böyle bize, sizin ne eksiğiniz var. bir de eğer bu klimalar manuel falan çalışıyorsa o özelliği kapatın, otomatik çalışsın. bizimkiler az yaksın diye kapatıyorlar onu sanki. ya da şoförün ordaki açılır camı iptal edip havalandırma ızgaralarını azaltsanız da olur. bir de o arkadaki köşe koltuk var ya, neyse bir şey demiyorum ona da.

  • maraba televole

    işte en büyük kâbusumuz. toplumsal cinnet sebebimiz. maradona'nın çok az sevimli versiyonunu mu istersiniz, levent kırca'nın biraz önce sarhoş taklidi yapmış gibi duran versiyonunu mu?

    ağzı olan konuşuyor

    bir reklam sloganıydı. özellikle siyaset tartışmalarının, kahvehane, berber sohbetlerinin değişilmez söz öbeği oldu. konuşmayı tekeline almak isteyen, kimseleri beğenmeyenlerce benimsendi.

    kıl oldum abi

    tarkan'ın 'kıl oldum' şarkısına ait olan bu replik de geçmiş zamanda bir evlat gibi sahiplenildi. unutulmasına en sevindiğimiz kalıplardandır kendisi.

    halt dummkopf

    işte 'bizimkiler' dizisinin en meşhur repliği. almanya'dan gelmiş olan davut usta birazcık sapık olan oğlu halis merdivenleri ikişer çıktığında bile ona almanca 'dur, aptal' anlamına gelen bu sözü söylüyordu.

    alo ne koyim

    aslı 'alo ne okuyayım' şeklinde ve mustafa keser tarafından telefonla cani: yayına katılan izleyicilere sorulmaktaydı. ancak zamanla okuyayım, koyayım oldu. bu söz özellikletekstil esnafı arasında popüler oldu.

  • bugün annem " barışma ihtimaliniz yok mu? ben size vereceğim evi hazırlamış, işsiz kalırsanız sermaye veririm iş kurarsınız diye para ayırmıştım." dedi.

    hani donup kalınır ya bazen. kaldım öyle bi an, kafamdan binlerce şey geçti. " aldatıldım, başkasına gitti anne" dedim en sonunda. sonra ağladı annem. bana kıyamazmış öyle dedi. teselli etti beni ağlarken.

    annemi ağlattığın için ilk defa nefret ettim senden. o da bi anlık, "mutlu olmaz umarım" dedim. sonra kıyamayıp "yok yok olsun tabi lan." dedim.

    beni ne hallere düşürdüğünü bilmiyorsun bile belki. onunla mutlusunuz. vicdanınız bile sızlamıyor, biliyorum.

    insan insana bunu yapar mı?

  • yanlışlarında ısrarcı olan insanların, ilişkilerde ortaya koyduğu "beni hayatından çıkar" anlamına gelen davranışlarına verilen addır.

    zaman içinde edindiği deneyimlerle "ne istediği kadar, ne istemediğini de bilenler"in kriterlerini, geçmişte bolca tecrübe ettiği bu "red flag" davranışları oluşturur.

    ilgili tanıma uyan bariz işaretlere göz yumulduğunda, ileride büyüyerek tekrar karşınıza çıkar.
    bunun sonucunda, birden fazla red flag vermeye devam eden bir partnerle ya çatışmaya girersiniz ya da değer yargılarınızı karşıdakinin yanlış davranışını tolere edecek şekilde adapte etmeye çalışırsınız.
    ilk seçenek ilişki için; ikincisi ise kişiliğinizden ödün vererek geçici bir süreliğine kendinizi kandırdığınız için zorlayıcıdır.
    her iki durumda da gereksiz bir zaman kaybı, stres ve sıkıntıya maruz kalırsınız.

    "red flag" gösterene kapıyı göstermedikçe, "yanlışlar" olduğu yerde durmaya devam edecektir. beraberinde azalan, önce kendinize olan saygınız, buna bağlı olarak karşınızakinin ve toplumun size gösterdiği saygı ve değer olacaktır.

  • bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır.

    hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir?

    bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır.

    sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...

  • bu tür arkadaşlara her lüks mağazada rastlamak mümkündür. çok cüzi paralara çalışmalarına rağmen sanki babasının dükkanında gibi gelen müşterilere alaycı, müstehzi, hatta küstah tutumları vardır.

  • benim hanım ayda 30k kazanıyor. pilavı da dışarıdan söyleyebiliyoruz.

    edit: la oğlum neden hala favlıyorsunuz bunu. neyse güncel rakamı yazmayayım da canınız sıkılmasın.

  • ulan 81 ilde bu kadar üniversite açılmışken, hala baraj altı kalanlar bırakın boğulsun. bomboş açıklama. ülke yanıyor, adamın derdine bak aq.

  • 2023-2024 eğitim öğretim yılı başladığında okulun öğrencilerini ve velilerini dumura uğratan olay. çocuklar ilk gün makarna ve çorbayla karşılandı. akşama yine aynısı. sonraki günler ve öğünler de hep aynı devam etti. arada bir öğün kuru fasulye, bir öğün de nohut verdiler.
    kızım da bu yıl yatılı olarak hazırlık sınıfında okumaya başladığı için olan biteni yakından takip edebiliyorum.
    sabah kahvaltısı içler acısı. çocuklar okul açıldığı günden bu yana etli yemek nedir görmedi. dün mantı çıkmış, kızım telefonu açmış bana coşkuyla anlatıyor. annesi dedi ki: "kızım içini açıp baktın mı, et var mıydı?"
    şu yemeklerin fotoğraflarını görünce ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız umarım.

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    okul idaresi hükümetin reva gördüğü 39 tl ile çocuklara nasıl 3 öğün yemek vereceğinin çaresizliği içerisinde. okul aile birliği de velilerin bağışlarıyla durumu kotarmaya çalışıyor.

    saray'da ve meclis'te çöpe dökülenleri düşününce sinir olmamak elde değil.
    öğrenci velileri olarak çocuklarımıza reva görülen bu saçma sapan durumdan kurtulmanın yollarını arıyoruz. fatih portakal da bu okuldan mezun. fox tv, sözcü tv ve diğer basın araçlarını da devreye sokmaya çalışıyoruz ama bize biraz sabredin bütçe artırımı talep edildi deniyor. bu ne kadar sürer bilemiyorum.

    okul müdürünün de katıldığı online bir toplantı yaptılar pazartesi günü. okul müdürü geçen yıl öğle yemeklerinin fiyatında artış yapmış ve bu yüzden soruşturma geçirmiş. ben toplantıda kendisinde bu sorunun çözümüne dair pek bir azim ve kararlılık göremedim. sanırım geçirdiği soruşturma onu biraz pasifize etmiş.
    bakın ben okul müdürünü ya da okuldaki başka bir görevliyi suçlamıyorum. suçlu düpedüz hükümet. diyanete, savaşa, göçmene para akıtan hükümet kendi çocuklarını aç bırakıyor. bu çocuklar ülkenin lgs denilen rezalet sınav sisteminden alnının akıyla çıkmış, yüzde 0,7lik dilimin içinde, geleceğin umudu, zeki ve çalışkan çocuklar. öyle olmasa da olurdu? ne fark eder? gelişme çağındaki çocuklar bunlar.

  • adamın birinin, hiç bir baltaya sap olamamış ebleh bi oğlu varmış. adam da zengin ya, oğluna paso iş kuruyormuş, oğlan da paso batırıyormuş işleri. adamcağız "bir defa daha şansımızı deneyelim bakalım" demiş, entegre et tesis kurmuş oğlu için. neyse fizibileteler hazırlanmış, fabrika, tesis, allah ne verdiyse kurulmuş, baba da oğlunu bir makinanın başına getirip anlatmaya başlamış:

    "bak oğlum, bu makinanın bu tarafından ineği sokuyorsun, öbür taraftan sosis olarak çıkıyor. anladın dimi çocuum?!"

    çocuk da ebleh ebleh sırıtıp:

    "ehuaa! çok iyi yaa! peki babaa, burdan sosisi sokarsak öbür taraftan inek olarak çıkar mı?"

    adamcağız derin bir iç geçirmiş ve cevap vermiş:

    "hayır evladım. maalesef o teknoloji yalnızca ananda var..."