ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"anneme aşure yapsana diyorum, bekle bi kaç güne komşudan gelir diyo, ben şimdi annemi yaşlanınca araba fırçasıyla yıkamıyım da napıyım??????"
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
3 gün önce iftara 5 dakika kala;
misafir: tuvalet ne taraftaydı?
aden (3,5 yaş) : kakan mı var?
......... misafirin suratında kocaman bir; ne alakası var ya ben yapmam öyle pis pis kaka şeyler ifadesi..........
ben: oğlum ehehehhe ne kadar ayıp..
aden (3,5 yaş) : neden büyükler kaka yapmaz mı? çok ayıp mı kaka?
arabayla merdivenlerden inen kadın
-
fren yerine gaza basıp hiç alakası olmayan masumları öldürmesindense, böyle kişisel salaklıklar daha iyi bence.
daha iyi demeyelim de hadi, daha kabul edilebilir diyelim.
taksim meydanı'nın yeni hali
-
(bkz: championship manager 01/02) de bu taktikle şampiyonluk yaşamışlığım var.
1989-1994 arası istanbul'da yaşanan karanlık dönem
-
travmatik bir dönemdir.
bana kalırsa diğer büyük şehirlerde yaşayanlarla birlikte, özellikle istanbullular daha derinden hissetmiştir bu süreci. televizyonlarda acayip acayip programlar olurdu. saadettin teksoy, medyumlar, ister inan ister inanma programı*, sıcağı sıcağına vb. programlar o dönemin acayipliklerindendi. saadettin teksoy'un, a4 kağıdının altına çakmak tutarak, kağıtta cinlerin suretinin oluştuğunu iddia eden adamı konuk ettiği bölümü hiç unutamam mesela. sıcağı sıcağına programı'ndaki "çivici katil"e ne demeli! ister inan ister inanma gün ortasında yayımlanan, cam yiyen adam, ne bileyim yokuş yukarı kendiliğinden çıkan araba gibi haberlerin yapıldığı bir gerilim şöleniydi.
sonra sokaklar da acayipti. her gün televizyon'da yürüyüş yapan memurların, işçilerin grevlerinden bahsedilirdi. bu o kadar fazlaydı ki faili meçhuller ve boğaz'da günlerce yanan tanker gemisi gibi önemli hadiselerle aklıma kazındı. sular yoktu istanbul'un göbeğinde ve günlerce de gelmiyordu. annemin kaç defa, kapı önüne gelen tankerden kovalarla su aldığını hatırlıyorum. bu tankerle su sağlanamayan mahallelere belediyelerce gönderiliyordu. köşe başları çöplükten geçilmiyordu, sokaklar yağmur sularıyla dolup taşıyordu.
insanlar da acayipti. "ömür boyu aydınlık için bir dakika karanlık" gösterileri yapılırdı istanbul'da. akşamın bir vakti herkes penceresinde tencere tava çalardı ve seri şekilde ışıklarını açıp kapatırdı. bane şehri ele geçirmiş sanırdın. ben bütün bunlardan korkardım. parliament gece kuşağı'nda eski batman'i izlerken, beton yorganın altından korka korka tavana bakardım. tavanda, sobanın alevgizinin açık olmasından ve güğümün ve sobaya asılmış birkaç parça çamaşırın neden olduğu korkunç şekiller olurdu. o yüzden kalkıp da televizyonu kapatacak cesareti bulamaz ve bir başıma yattığım oturma odasında sabaha kadar açık kalırdı tv. sabah kızar, yaygarayı kopartırdı annem. okulda öğretmenim marangozdan yaptırdığı sopayla döverdi biz çocukları. neyse ki sınıflar en az 80 kişilik olduğu için sıra sık sık bana gelmiyordu. ne tv, ne sokaklar, ne okul, ne aile benim gibilere istediği sükunu vermiyordu.
edit: birkaç tarih açısından bakarsak 94 yılını da bir miktar geçmiş karanlık dönemdir.
v şeklinde toparlanma
-
toparlanmayı tarif ediyorum
- sağ elinizin işaret parmağı ve orta parmağı ile "v" yapın
- bu pozisyonda avuç içinizi kendinize çevirin
- hiç bozmadan parmak uçlarınız yere bakacak şekilde elinizi bükün
her şeyi doğru yaptı iseniz eliniz bir kobra gibi yüzünüze dönmüş olmalı
şimdi püf noktası geliyor
baş parmağınızı iki parmağın arasından geçirip yumruğunuzu sıkın.
tebrikler! , berat'ın tarif ettiği toparlanmayı görüyorsunuz.
anneler yazar olsa alacakları olası nick'ler
-
(bkz: evlendiğimde 48 kiloydum)
yaran sevgili diyalogları
-
sabah kalkilir dolaba bakilir..
-aaa kinder bidi bidi sutlu balli, bu ne bu ne?
+onlar benim dokunursan kafani kirarim..
-ama ama, 2 tane var burda, biri benim degil mi? bohu
+hayir! bir tanesini denemek icin aldim, oburunu de deneyince begenirsem diye aldim..
-hm...
hayata dair gülümseten detaylar
-
süreyya ayhan'ın 1500 metre finalinin olduğu gün, lokantada yemek yerken, yan masadaki göbekli amcanın garsona "süreyya ayhan ne oldu süreyya ayhan" diye seslenmesi sonucu, garsonun "hemen geliyorum" diyerek hızlıca gidip 5 dk sonra bir sürahi ayran alıp masaya getirerek "sürahi ayranınız geldiii" demesi.
bunu espri olarak birisi yapsa tokatlarım; ama yıllar geçti, hala bu olay aklıma geldikçe gülümserim.
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
aslında ne tam anlamıyla bir dialog ne de komik.
aslında daha cok trajikomik.
arkadaşımın üstün zekalı kuzeniyle tanıştım bundan 4-5 sene önce. çocuk o zamanlar 8-9 yaşında.
arkadaşımla çocukla tanıştığım günün akşamında telefonda konuşuyoruz, velet de yanında:
ben: kuzenin beni sevmiş mi?
arkadaş: sevdin mi diye soruyor lan
velet: bu yaşta bir insanın böyle bir soru sorduğuna inanamıyorum. kendisini sevecek ya da sevmeyecek kadar tanımıyorum. sadece bir kaç saat beraberdik. ne duymak istiyor benden?
salak çocuk.
hadise'nin bornozla kuaförünün kucağında hoplaması
-
berber dayaması 'nın level atlamış hali olan olaydır. erkek kuaförlerine sıçramaması dileği ile..
(bkz: berber hoplatması)
üretimi durdurulan lezzetli yiyecekler
-
(bkz: tombi)
sayıştay'ın ücretsiz istanbulkart kararı
-
ekrem imamoğlu'nun, 0-4 yaş çocuğu olan annelerin, öğrencilerin vs ücretsiz binmesini yasaklayan bu kararı boy boy bilboardlara asıp istanbullulara göstermesi gerekir.
vatandaş neden ücretsiz binemediğini görmeli.
edit: belediyenin süt yardımı ve öğrencilere burs da usulsüz bulunmuş.
kaynak: https://twitter.com/…uru/status/1340297625925541890