hesabın var mı? giriş yap

  • eğer üniversitedeyseniz, ertesi gün de aynı kıyafetleri giyersiniz. kız görmemiştir nasılsa, farklı giyinmeye gerek yok.

  • yoktur.

    mutluluk senin ipe sapa gelmez mitolojilerine inanmamla değil, kendi iç bütünlüğüm ve eylemlerimle alakalıdır.

  • bazılarımızın kedi videosu izlemek, bazılarımızın gezdiği yerlerin resimlerini paylaşmak, bazılarımızın ders çalışmak*, bazılarımızın oyun oynamak* için buluştuğu ortak yer internet. peki internet bu günlere nasıl geldi, cebimizdeki aletten kedilerin sakarlıklarını izleten teknolojinin nasıl bir tarihi oldu, internetin ilkleri neydi ;

    4 ekim 1957 tarihinde sovyetler birliği ilk el yapımı uydu olan sputnik'i dünyanın yörüngesine göndermişti. aslında gönderilen bu uydunun pek işlevsel olduğu söylenemez zira sadece dünyanın yörüngesinde dolaşıp bip sesleri çıkarmaktaydı ancak sovyetlerin bu teknolojiyi ellerinde bulundurmaları amerikayı endişelendirmişti. o sıralar amerikalı bilim adamları ve mühendisler daha büyük televizyonlar, daha hızlı arabalar yapmakla meşgulken sovyetlerin uzaya bir şeyler göndermesi soğuk savaşı yenecekleri anlamına geliyordu.

    sputnik'in uzaya gönderilmesi amerikalıların bilim ve teknoloji hakkında daha ciddi düşünmelerine sebep olmuştu. o tarihten önce kimya, fizik, matematik gibi dersler lise ve orta okulda verilmez, eğer bölümle ilgiliyse üniversitede verilirdi. bilim konusunda geri kaldığını düşünen amerika bu dersleri çocuklara daha erken öğretme kararı aldı. bunun yanı sıra birçok firma hükümet desteği alarak bilimsel ar-ge çalışmalarına başladı. federal hükümet ise kendi bünyesinde şirketler kurdu. bu şirketlerden birisi nasa, diğeri ise interneti icat edecek olan arpa'ydı.

    amerikan vatandaşlarının korkusu, sovyetlerin olası bir saldırı durumunda telefon hatlarına zarar verirlerse ne olacağıydı. sadece tek bir füzeyle bütün kablo ağlarını yok ederek uzun mesafeli iletişimi kesmek mümkündü. buradan ortaya yeni bir fikir atıldı ve bilgisayarların birbirleriyle konuşabileceği bir sistem düşünüldü. bu sayede eğer telefon hatları zarar görse bile hükümet yetkilileri bilgisayarlar aracılığıyla iletişime geçebilecekti.

    1965 yılında paket anahtarlama ismi verilen yeni bir teknoloji geliştirildi. paket anahtarlamada veriler öncelikle paketlere ayrılıyor daha sonra gideceği yere kendisi gidiyordu. paket anahtarlama olmadan verinin gideceği yer bir insan tarafından belirlenmeliydi ki bu sistem tıpkı telefon hatları gibi kolaylıkla zarar verilebilecek bir sistemdi. burada bir parantez, o yıllarda telefon santralleri bulunurdu ve telefon görüşmesi yapmak için önce santral aranır, santraldeki görevli kişi telefonu açar ve hangi numarayı arayacağınızı sorardı. numarayı söyledikten sonra santral o numarayı çevirir ve bu sayede karşı tarafla görüşmeye başlanırdı. paket anahtarlama santral ihtiyacını ortadan kaldırmıştır.

    1969 yılında iki bilgisayar arasında ilk mesaj gönderildi. her ikisi de küçük bir ev boyutunda olan bilgisayarların birisi kaliforniya üniversitesinde, diğeri ise stanford'da bulunmaktaydı. ilk mesajın "login" olması gerekmekteydi ancak bir sistem hatası yüzünden sadece "lo" harfleri karşı bilgisayara gelmişti. sorun kısa sürede çözüldükten sonra mesajın tamamı sorunsuz şekilde gönderilebilmişti.

    1969 yılının sonunda arpanet'e bağlı sadece dört bilgisayar vardı. 1970'li yıllarda internet hızla büyümeye başladı. 1973 yılında ilk uluslar arası ve deniz ötesi bağlantı sağlanmıştı. birisi ingiltere'de diğeri norveç'te bulunan iki bilgisayar daha internete bağlanmıştı. ancak internetin bu kadar hızlı gelişmesi bazı sorunları beraberinde getirmekteydi çünkü bütün bilgisayarlar tek bir bağlantı üzerinden haberleşmekteydi.

    1970'lerin sonunda bu sorunu çözecek yöntem geliştirildi. adına tcp denilen bu protokol sayesinde internete bağlı her bilgisayar kendi küçük ağlarını oluşturmuştu. tcp, daha sonra tcp/ip olarak değiştirilecekti.

    ilk e-mail 1971 yılında gönderilmişti. bu mail sistemde bulunan diğer bütün kullanıcılara gitmişti.

    arpanet askeri amaçla geliştirilmişti ancak halkın kullanımına açmak fazla sürmedi 1974 yılında telenet halka interneti ulaştırmaya başlamıştı. bu sebeple telenet ilk isp'dir.

    1977 yılında ilk modem piyasaya sürüldü. bu sayede interneti evlerinde kullanan insanlar daha kolay bağlanmaya başlamıştı.

    1978 yılında ilk spam mail gönderildi. dec 2020 isimli bilgisayarın reklamıyla ilgili bir maildi ve yaklaşık 400 kişiye gönderilmişti.

    geliştirilmesine 1970'li yılların başlarında başlanan plato 1972 yılında grafiksel arayüze sahip olmuştu. plato üzerinden çalışan kişiler bu sistemi 1978 yılında oyun oynamak için kullanmaya karar verdi. bu sayede ilk multiplayer online oyun oynanmış oldu. aynı anda 32 kişinin oynamasına izin veren oyun basit bir dungeons and dragons modeliydi.

    1980'li yıllarda internet sadece haberleşme aracının dışına çıkmıştı ve internet üzerinden dosya gönderimi yapılmaya başlanmıştı.

    1985 yılında ilk domain symbolics.com kayıt edildi.

    ilk arama motoru archie, google'dan 8 sene öncesinde yapılmıştı.

    1990 yılında günümüz internet sitelerinin çoğunu oluşturan html tasarlandı. ilk internet sitesi kabul edilen info.cern.ch 6 ağustos 1991 yılında internetteki yerini almaya başlamıştı.

    1991 yılında ise internet günümüzde kullandığımız şekline dönüştü ve world wide web kullanıma sunuldu.

    internete ilk resim 1992 yılında yüklendi. parodi bir müzik grubuna ait olan bu resim tim burners lee tarafından yüklenmişti.

    22 nisan 1993 tarihinde ilk görsel internet tarayıcısı olan mosaic ortaya çıktı. 1 sene sonrasında netscape piyasaya sürüldü. günümüzde kullandığımız google chrome, mozilla firefox, opera, internet explorer gibi internet tarayıcıların çoğunu mosaic'den ilham almıştır.

    1994 yılında yahoo! jerry yang ve david filo tarafından kurulmuştu.

    ilk banner reklamı 1994 yılında hotwired.com sitesinde çıkmıştı. at&t tarafından desteklenen bu reklam müzelerin reklamını yapmaktaydı.

    internet üzerinden ilk alış veriş işlemi 1994 yılında yapıldı. sting'in ten summoner's tales albümü 12.48 dolar karşılığında satılmıştı.

    aerosmith'in head first isimli şarkısı sadece internetten indirilebilmekteydi, albümlerinde bulunmamaktaydı. bu şarkı 1994 yılında geffen records tarafından internete yüklendi.

    amazon üzerinden yapılan ilk sipariş 1995 yılında bir kitap üzerinden gerçekleşti. aynı yıl e-bay'da ilk satışını gerçekleştirdi ancak bu satış bozuk bir lazer üzerinden yapılmıştı.

    ilk mmo oyun meridian 59, 1996 yılında piyasaya sürüldü. ancak mmo piyasasını popüler yapan oyun 1997 yılında çıkış yapan ultima online olmuştur. ilk kez beklenenin üzerinde başarı yakalayan oyun ise 1999 çıkışlı everquest'tir.

    1998 yılında 2 üniversite öğrencisi google'ı kurdu.

    1999 yılında livejournal'ın yaratıcısı brad fitzpatrick "this is a test" diyerek sitenin ilk içeriğini girdi.

    internet ansiklopedisi wikipedia 2001 yılında ortaya çıkmıştı.

    ilk sosyal medya sayılan friendster 2002 yılında çıktı ancak pek sosyal medya işlevini göremedi zira sadece 2000 civarında üyesi vardı.

    2003 yılında ilk skype görüşmesi gerçekleşti. geliştirici ekipte bulunan kişinin söylediği "tere, kas sa kuuled mind ?" sözleri ise ilk skype üzerinden söylenen ilk sözler oldu. estoynaca olan bu sözlerin anlamı "merhaba, beni duyabiliyor musunuz ?"'dur.

    facebook'un kurucu ekibinden olmayan ilk kişi arie hasit 2004 yılında profilini açmıştı. şu an kendisi israil'de dini eğitim almakta. 2006 yılında ise facebook üyelik kaydını herkese açtı.

    dünya üzerinde birçok kişiyi gece gündüz bilgisayar başına bağlayan world of warcraft 2004 yılının sonlarında piyasaya sürüldü.

    internetin ön sayfası denilen reddit, 22 yaşında iki arkadaş tarafından 2005 yılında kurulmuştu.

    2005 yılında youtube'un ilk videosu "me at the zoo" yüklendi. videoda youtube'un kurucu ekibinden birisi hayvanat bahçesinde filin önünde bulunmaktadır.

    twitter'ın kurucu ekibinden jack dorsey 2006 yılında "just setting up my twttr" diyerek ilk tweet'i atmıştır.

    2010 yılında instagram'ın kurucu ekibinden kevin systrom çektiği bir köpek resmini yükleyerek ilk instagram gönderisini gerçekleştirmiştir.

    başarılı bir soru cevap sitesi olan quora 2010 yılında erişimini herkese açtı.

    google'ın pek başarılı olmayan sosyal medyası google+ 2011 yılında çıkışını yaptı.

  • bir sinema tv öğrencisi olarak kendi edindiğim tecrübeleri paylaşacağım tavsiyeler.

    öncelikle "kısa film çekmek istiyorum, çok seviyorum." diyerek türkiye'de bulunan üniversitelerin sinema-tv bölümüne girmeyin. devlet üniversiteleri imkansızlıktan kan ağlıyor. ne yeterli ekipmanı, ne nitelikli hocayı ne de beklentileri karşılayabilecek durumda değiller. bir atölye ortamı yerine, sınıf ortamı bulacaksınız. sanatçı yerine, akademisyenler ders verecek. özel okullarda teknolojik olarak daha iyi imkanlara sahip olacaksınız, sanatçıları dersinize sokabilecekler, daha esnek koşullar sağlayabilirler. bu alanda adını duyduğum iki üniversite var. birisi bahçeşehir diğeri bilgi. yine de orada okuyanlara danışmanızı öneriyor ve sinema-tv bölümün tercih etmeme konusunda büyük oranda anlaştığımızı düşünüyorum.

    kısa film çekmek istiyorsunuz, böyle bir karar aldınız. ifade etmek istediğiniz şeyler var. ilk tavsiyem izlemekten çok, okumanız konusunda. senaryo için kısa film yazmak kitabını öneriyorum. kısa filmin uzun metraj bir film gibi kurulamayacağını ve nedenlerini anlatarak yazacağınız senaryo için ödevler vererek ilerleyen bir kitap. bu kitabı edinerek ve okuyarak senaryo ve kısa filmi yazma konularını hallettiğinizi düşünüyorum.

    "abi yazdık ama ne çekeceğiz, nasıl çekeceğiz?" diyorsunuz. sinemada kendinizi ifade etme aracınız kameradır. kısa film gibi kurgu ve görüntü ağırlıklı bir türde kamerayı kullanmayı öğrenemezseniz şansınız yok diyebilirim. temel olarak doğru pozlamanın nasıl yapıldığını ve kamerayla senaryoda yazdığınız etkiyi nasıl vereceğinizi öğrenmeniz gerekir. "adam kalabalıklar içinde yalnızdır." çok güzel bir ifade. kalabalıklar içindeki adamı hem ön plana çıkarıp, hem de nasıl yalnız göstereceğinizi bilmezseniz istediğinizi ifade edemezsiniz. aklınızdaki fikirleri cümleye dökememiş olursunuz. üst açıdan geniş açı bir lensle kendi etrafında dönen bir adamı verebilirsiniz. ya da uzaktan zoom bir lensle insanlar hareket ederken ortada sabit duran bir adamı verebilirsiniz. örtücü hızını düşürürseniz oyuncunuz daha da belirgin olur. kurguda aks atlatırsanız kaybolmuşluk hissi de ekleyebilirsiniz. kısacası kamerayı çok iyi kullanmanız gerekir "abi adam net böyle arka plan flu oluyor ya onu ben çok seviyorum." ifadesinin ötesinde kameraya hakim olmanız gerekiyor. ya da hakim olan birileriyle fikiralışverişi yaparak çekim senaryosunu oluşturmanız gerekiyor. bunu için dijital video ile sinema kitabını öneriyorum. "ben görüntüde uzmanlaşacağım abi" diyorsanız; blain brown'ın sinematografi kuram ve uygulama kitabını, ışığa hakim olmak istiyorsanız da aynı yazarın sinema ve videoda ışıklandırma kitabını öneriyorum.

    senaryoyu yazdık, görüntüleri çektik bunları birleştireceğiz bir de değil mi? görüntüleri kes yapıştır gibi gözükse de sinemayı sinema yapan şeydir. "abi adamı buradan çektik, biraz da buradan çekelim." dediğinizi duyar gibiyim. ama o iş öyle olmuyor. temel kurgu prensiplerini gözetmeden görüntülerinizi oluşturur ve sıralarsanız yaptığınız film hiçbir şeye benzemez. (ne yaptığınızı bilmediğinizi varsayıyorum. yeni bir dil oluşturuyorsanız deneysel sinema yapıyorsunuz demektir. bu da büyük oranda tecrübe gerektiren bir iş.)

    kurgu için önerebileceğim bir kitap ne yazık ki tam olarak yok. görüntüler kafanızda oluştuğunda bunların sıralanış biçimine de kafa yormanız gerekir. tanrı'nın kuralları olmasa da temel kurgu prensiplerini öğrenmeniz şart. sinema ve televizyonda görüntü kurgusu kitabını edinin, yazarı aleksey georgiyevic sokolov. ayrıca walter murch'un göz kırparken kitabını öneriyorum. son derece akılcı bir adam. kurgu hislerle yapılır diyor, fakat referanslarını bilimden veriyor.

    ne saydık şimdiye kadar? senaryo, görüntü, kurgu. bu işin bir de ses boyutu var. sesi düzgün almak ve tasarımını yapmak hiç de sandığınız kadar kolay değil. düzgün bir türkçe kaynak ne yazık ki yok.

    teoriden bahsettim biraz da pratikten bahsedeyim. oyuncu yönetimi var bir de bunlara ek, bir de bulmanız gereken oyuncular. "abi film çek ben oynarım ya." diyen insanları film çekeceğiniz zaman etrafınızda bulmanız oldukça zor. onları istediğiniz gibi oynatmanız daha da zor. başta mecburen bu yola başvuracaksınız, fakat bir şeyleri çözdükçe oyunculuk deneyimi olan insanlara ulaşmaya çalışın.

    "bir kısa film çekeceğiz dedik, hevesimizi kursağımızda bıraktın." diyor olabilirsiniz. fakat film çekmek gerçekten çok zor, bir o kadar da kolay bir iş. hem matematik, hem edebiyat, hem de iletişiminizin çok güçlü olması gerekiyor. fakat bunlar sizi korkutmasın. eğer gerçekten ben bu yola baş koyacağım diyorsanız sonuna kadar imkanlarınızı zorlayın. başlangıcı ise ödül almış ya da beğendiğiniz kısa filmleri izleyerek yapın. ben bunu neden beğendim? ve gerçekten böyle bir şey çekmek istiyor muyum? anlatmak istediğim ney? sorularının cevaplarını vermeye çalışın.

    temel olarak başlamanız gereken kitabı ise benimle aynı bölümden mezun olan ilker canikligil'in yazdığı dijital video ile sinema kitabından yapmanızı öneriyorum. ortak değilim, birebir görüşmüşlüğüm de yok. fakat birinci sınıftan ikinci sınıfa kadar okuduğum sinema bölümündeki derslerin özeti niteliğinde bir kitap. anlatımı da oldukça açık, o nedenle onu öneriyorum. bu arada sinema tv bölümünden bir şeyler öğrendiğimi fark ettim. fakat kitaplarda yazan şeylerin dışında kayda değer bir şey öğrendiğimi söyleyemem. o nedenle ömrünüzü burada heba etmek yerine, sinemayı kitaplarla ve kendi çevrenizle öğrenmenizi tavsiye ediyorum. lisans eğitimi oldukça önemli, düzgün bir üniversitede, düzgün bir çevrede yapmanızı öneriyorum. sinema türkiye'de okullarda öğrenilecek bir sanat değil.

    bu arada kitapların hepsini sipariş verip, bu entryi favorilere atıp bir daha yüzüne bakmama yapacağınız bir eylem olabilir. buna dikkat edin. kitapların hepsini aynı anda sipariş vermenizi tavsiye etmiyorum. okudukça bir yenisine göz atın ve diğer insanların tavsiyelerine de bakın. entryi favorilere ekleyecekseniz de bir kere okuduktan sonra eklemenizi öneriyorum.

  • baya baya benimdir.

    küçükken sorarlardı mal gibi: "ne olcan bakim sen" diye.
    çocukluğun tüm umursamazlığıyla verirdim cevabımı: "hiiiçç"

    şu an tam olarak planladığım yerdeyim.

  • ortalık karışacakmış... melih gokçek'in laflarına hala prim veren var mı? allah bir dediğinde sorgulanması gereken adamların laflarını taşımayın şuraya allah aşkına ya...