hesabın var mı? giriş yap

  • biri canon, diğeri nikon'dur. ama gelin görün ki hangisinin hangisi olduğunu bilecek kadar ne futbol bilgim var ne de fotoğraf makinelerinden anlıyorum. fotoğraf makinesinin megapikseli ne kadar çoksa o kadar iyidir hacı.

  • kanım dondu şerefsizim. nasıl bir cehalet nasıl bir ahlaksızlık bu? evladım olsa keserim, babam olsa öldürürüm... potansiyel katil çomar sürüsüyle yaşıyoruz, canımız pamuk ipliğine bağlı. normal bir hukuk devleti olsak, bu video kamu davası açılması için yeter sebeptir. toplayacaksın videodaki bu çomarları tek tek.

  • maden mühendisiyim. yeraltı kömür ocağında 2,5 seneden fazla çalıştım. planlama biriminin amiriydim ben, yeraltına haftada bir kez falan anca inerdim. ama bir kurban bayramında maden mühendisi sıkıntısı olduğu için bana görev verdiler, ben vardiya tuttum. yaklaşık 50 kişilik bir ekibim vardı bayram olduğu için. o gün yaşadığım korkuyu ömrümde yaşamadım ben. "ya göçük olursa?" "ya yangın çıkarsa?" "ya su basarsa?"... hepsi benden büyüktü. hem de bayağı bir büyüktü. hatta birisi "bayan bir şefle çalışacağımı söyleseler güler geçerdim" demişti. orada hepsi çocuğum gibiydi. birinin başına bir iş gelecek diye aklım çıkıyordu. o yüzden hiç çıkmadım ocaktan. hep yeraltında başlarındaydım. elektrik mühendisi, makine mühendisi ve iş güvenliği uzmanı arkadaşlarımızı dört döndürdüm ocakta. ha o kadar sakınılan göze illa ki çöp batar, kubatomuz bozuldu. olsun, canlarına bir zeval gelmedi ya olan üretime olsun. bir nebze canım acımadı. yiyeceğimiz iki azar ne olacak...

    bu cümle bana o günleri hatırlattı. biz mühendisleri öyle üstün görürlerdi ki şirketin verdiği kumanyayı yiyelim diye derme çatma iki sandalye bile yapmışlar yeraltındaki cep gibi bölgeye. kendileri de taşın toprağın üstüne kurdukları sofrada evden getirdiklerini yerlerdi, çünkü şirketten yemezlerse yemek parası alırlardı. ben utandım sandalyenin tepesine kurulmaya. sofralarına oturmak için izin istedim, soğanı dizimin üstünde kırıp lambur lumbur yemeye başladım onlarla. öyle sevindiler ki neleri varsa paylaşmak istediler benimle. ben de onlara benim kumanyamı açıp verdim.

    şimdi düşünüyorum bu olay soma yerine benim çalıştığım yerde olsaydı, benim beraber çalıştığım işçilerden birinin saçının teli incinseydi ben ne hale gelirdim? sikmişim lan diplomasını bilmem nesini! vicdanımı nasıl rahatlatırdım ya nasıl? ben yeni mezun bokun tekiyken beni adam yerine koymuş, saymış, sofralarına sevine sevine kabul etmiş bu insanların tek bir tanesine bir şey olsaydı ben nasıl uyurdum?

    biz mühendisler sizlerden daha değerli değiliz sevgili emekçiler. biz daha insan da değiliz. biz daha üstün de değiliz. biz siziz, siz de biz.

    kurban olayım, yüreğimizi dağlamayın.

    tanım mı? yüreğimi yakıp geçen cümle.

  • evli arkadaşlarıma ''nasıl evlilik tavsiye eder misin?'' diye sorduğumda hiçbiri kötü demiyor.
    hepsi iyi diyor ama derken ki yüz ifadeleri böbreğine bıçak saplanmış bir adam gibi ''abii çok iyi ıh kesin evlen yani insan tatmad.. ıh anlamıyo''.

  • gerçekten iyi niyetlerle sorulmuş bir soruysa soru sahibini kutlayıp elini sıkmak gerekir. yok amaç boş boğazlıksa bu soru, sahibini aptala çeviriverir. iyi niyetle sorulduğuna inandığımdan şöyle diyebilirim. bu sorunun cevabı olumsuzdur. çünkü bu topraklarda para yetişmez. yetiştirmezler. yetiştiremezsin. çünkü suyun yok. gübren yok. çiftçin yok. tohumun yok. hangi topraklarda yetiştiğini anlamış durumda olmalısın bu kadar entry’den sonra.
    bir de başka ülkelerde para değiştirmek istemişsin. tam bilmiyorum ama o da o kadar kolay değil. örneğin abd’ye nakit para sokmak 10000$ ile sınırlıdır. fazlasını önceden beyan etmen gereklidir. banka yoluyla sokacaksan zaten bu işi türkiye içinde yapmandan bir farkı kalmaz. ama sen illa para basacağım diyorsan tl değil de dolar bas ne bileyim euro bas. buna da kalpazanlık denir biliyorsun.

    the mystery of banking bu konuda işe yarayabilir. bazı çok bilmişler tarafından aptal yerine konulacağını bile bile bu soruyu sormak cesaret işi. sormadan da olmaz elbette. şöyle de bir dolar paradoksu var. ona da kafa yor.

    “olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda abd-kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:

    abd ve kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler.

    şöyle ki:

    kanadalılara göre: 1 abd doları= 90 kanada senti,
    amerikalılara göre ise: 1 kanada doları= 90 abd senti.

    bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simidi!). simidin fiyatı 10 senttir. cebindeki 1 doları verir. simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 kanada doları bulur, onu verir (90 sente eşit ya!).

    derken sınırı yürüyerek geçer ve kanada da dolaşmaya başlar. kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. girer bir kırtasiyeciye. kalemin fiyatı da 10 kanada sentidir. cebindeki 1 kanada dolarını verir. kırtasiyeci de para üstü olarak 1 abd doları verir. oradan da ayrılıp evine döner.

    sonra düşünmeye başlar:

    — yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 abd dolarım vardı, şimdi de 1 abd dolarım var. peki, simitle kalemin parasını kim verdi?”

  • bir grup abazan gencin bornova anadolu lisesi'nin bahcesinde yanyana dizilmek suretiyle cok afedersiniz "am" yazmasi. ust katlardan kendilerini farkeden ogrencilerin gulmekten yerlere yatmasi. bahcedeki ogretmenlerin olan bitene anlam verme cabalari...

  • ingiltere'nin de tabi olduğu aihm'in toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile ilgili içtihadına göre, ilgili iç hukukta bir izin veya bildirim yükümlülüğü öngörülmüşse bile, bu yükümlülüğe uyulmaması, devlete barışçıl gösterilere müdahale etme hakkı vermez. (2006 tarihli oya ataman/türkiye davası)

    anayasa madde 34: "herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir."

    toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununda, izin değil, önceden bildirim yükümlülüğü var, ancak ilgili davada aihm, bu bildirim yükümlülüğüne uyulmamasının bile, otomatikmen yürüyüşe müdahale hakkı vermediğine hükmediyor.

    yani "batı ülkeleri" filan diye saçmalamadan önce, "batı ülkeleri"nin, komple batı medeniyetinin kendisinin en yüksek ürünü ve övünç kaynağı olarak kabul ettiği insan hakları felsefesinden biraz nasiplenin.

    "izinsiz gösteri" diye bir saçmalık olamaz. devleti protesto etmek için devletten izin almak, akla ve mantığa aykırıdır. devleti, devletin izin verdiği tarihte ve izin verdiği yerde protesto etmek, protesto gösterisi yapmanın mantığıyla doğrudan çelişir ve demokrasinin en temel ayaklarından birini oluşturan bu hakkın özü ile bağdaşmaz. bunu idrak edebilmek için batı medeniyetine de lüzum yok, asgari bir zeka ve mantık yeterlidir.

  • özel okuldaki hocaların en büyük hayali devlet okulunda öğretmenlik yapmak iken velilerin hayali daha iyi eğitim alsın diye çocuğu özel okula göndermek. bu işte bi terslik var ama bilemedim.