hesabın var mı? giriş yap

  • umarım alemin kerizi bir tek ben değilimdir. konu ne olursa olsun. ( siyasi, futbol, türk kızı/erkeği, troll'lemelerini devre dışı bırakarak konuşuyorum ) bir başlık altında ciddi bir şekilde dönen tartışmada taraf olamıyorum. ilk girilen entry'yi okuyorum ve direkt "e yani, adam %100 haklı" diyorum. karşıt görüşteki yazıyı okuyorum. bu kez de tıpkı bir yavşak gibi, derhal ilk entry'nin sahibi yazarı satıyorum. "he lan, bu doğru söylüyor, diğeri bok yesin aq" diyorum. böyle böyle yazılanların hepsini okuyorum. ve evet. hepiniz haklısınız lan :/

    yani bu nasıl iş ben anlamadım. ruhumdaki gevşeklikten mi kaynaklanıyor. çok mu iyi niyetliyim yoksa. "yazık ya o da üzülmesin, tamam lan tamam o da haklı :/" diye mi düşünüyorum. bilmiyorum. sanırım benden kaynaklı bir tutarsızlık bu. o yüzden nerede bir gürültülü tartışma var, derhal damlıyorum başlığa. içiniz rahat olsun. en az 1 şukela oyunuz cepte. yazılanların hepsine artı oy veriyorum. herkes haklı abi napayım :/

  • "peki hocam bizim hiç mi nükleer silahımız yok? bonba gibi bişi falan?" sorusunun ısrarla sorulduğu derslerdi. bol bol komplo teorileri sorulurdu bizim albaya. adam da ısrarla "türkiye cumhuriyeti'nin kendini savunacak gücü vardır." diye cevap verirdi. işte böyle ısrarlı sorulara bile sabırla cevap veren bir adamdı. iyi bir adam, iyi bir öğretmendi. müfredat neyse onu anlatır, geri kalan zamanda da soruları cevaplar, bizimle sohbet ederdi. öyle tekmil falan da istemedi hiç. hatta ilk ders kendini tanıttı, bizi tanıdı. "sorusu olan var mı?" diye sordu. arkadaşın biri "tekmil vercek miyiz komtanm?" diye sordu. o da "gençler burası kışla değil. siz de asker değilsiniz. siz öğrencisiniz burası da okul. ben de burada öğretmenim. bana öğretmenim ya da hocam diyebilirsiniz ama bana burada komutanım demeyin." demişti. işinden dolayı gelemediği bir hafta olduğunda, ertesi hafta derse girince gelemediği gün için özür dilerdi.
    öyle bir albaydı kendisi.

  • profesyonel müzisyenler aletlerini çok uzun süre kullanır. misal harun tekin hep aynı fender gitarı çalıyor. asıl satışları yeni başlayan gençlere yapıyor mağazalar. son zamanlarda telefonun herkesin zamanını doldurması sebebi ile pek müzikle uğraşan da yok gibi. diğer yandan 2. el müzik aleti piyasası çok hareketli ve avantajlıdır. ben mesela akustik gitarımı bir kızdan aldım. sıfır fiyatı 3000 lirayken ben 1200 liraya aldım ve neredeyse sıfırdı zaten. heves edip alanların %80'i mesafe alamayıp hevesi de geçince aza çoğa bakmadan satıyor.

  • her bölüm efsanedir. tüm sezonları iki defa bitirdim, üçüncüyü turlayacağım.

    7. sezon 9. bölümse * ayrı efsanedir.

    --- spoiler ---

    robotumuz bender, kendisinin özgür iradesi olmadığını ve önceden programlandığı için * ön görülebilir * bir varlık olduğunu öğrenir ve karar mekanizmasının aslında kendi iradesinde olmadığını düşünür. bu yüzden de robotların yaşadığı bir gezegene göç eder. bölüm aslında kiliseye ve dini inançlara müthiş bir eleştiri manifestosu yayınlar.

    neyse, işte tam bu noktada,bender robotların yaşadığı gezegende üzgün bir şekilde takılırken arka planda bir bankanın adı görülür.

    bankanın adı `(n+1)st` olarak yazılmıştır ki aslında bu güzel bir ingilizce dilemmasıdır. bildiğiniz gibi ingilizce'de "-st" eki sadece 1 sayısından sonra gelir ve birinci sırayı betimler. yani aslında olması gereken (n+1)th'dir. çünkü "one plus oneth" *olarak okunmalıdır.

    bu ingilizce dilemma konusu burada da detaylı bir şekilde tartışılmış ve matematikçiler aslnda yazarken (n+1)th yazıp, (n+1)st olarak okuduklarını belirtmişler.

    ancak konu bu değil; konu, bankanın isminin `(n+1)st` olması. hali hazırda gördüğümüz bir banka olduğundan dolayı n=0 olamayacağı için; bu robot bankası aslında size kendisini "n plus first" olarak okutturuyor. yani zorla kendisine birinci banka dedirttirerek reklam konusunda çığır açıyor. **

    --- spoiler ---

    işte biz, futurama'nın bu ince esprilerinin hayranıyız. beşinci defa izleseniz, yine espri görürsünüz.

    özellikle yemek yerken akar gider, yemek masada kalır bir bölüm daha atayım dersin sonra tabaklar kokmaya başlar. intro'su girince pavlov'un köpeği gibi bir anda acıkırsın ve midene açlık salgısı damladığını hissedersin.

    futurama budur.

  • gezi olayları akabinde, o hınçla yayalaştırma projesini yarım bırakıp, meydanı betonla kaplayıp, yeni traş edilmiş genital bölge gibi bırakan kendileri değil mi, bu nasıl laf ulen? sanki geziciler yaptı tüm onları 2013 sonrasında. taksim meydanındaki çirkinlik eylemcilerin kurtardığı gezi parkı mı sayın pırofesör?

  • ingilizler hayatlarında deprem görmemiş insanlar. yapı stoklarını depreme dayanıklı yapmıyorlar. tabi ki böyle bir deprem ingiltereyi dümdüz eder. biz deprem ülkesi olduğumuzu bilir iken şehirlerimizin dümdüz olmasına göz yumduk.

  • 3 yılda bir maç izleyen ve son 20 dakikadır ütü yaparken yan gözle maça bakan eşim tarafından aşağıdaki tespitlerle şenlendirilmiş maçtır:

    - (izlanda defansı hakkında) adamların hepsinde 2.05 boy var, neden bizimkiler sürekli yüksek top gönderiyor?

    - (ozan tufan hakkında) ala ala bunu mu aldılar oyuna? adam futbolcudan başka her şeye benziyor.

    - (lucescu hakkında) milli takımda madem yabancı oyuncu oynayamıyor, teknik direktör nasıl yabancı oluyor? saçma değil mi? git romanya'dan 70 yaşında adam getir türkiye'de kimse yokmuş gibi.

    - (yılmaz vural hakkında) bu yorum yapan adamı kıraathaneden mi getirmişler? kıs allah aşkına, sinirim bozuldu mıy mıy. dişe dokunur bişey anlattığı da yok. koş arda. durma emre...
    - (eskişehir seyircisi hakkında) kıyamam. hala nasıl da bando mızıka tezahürat yapıyor adamlar. ışık varmış gibi, yazık.

    - (skor hakkında) sen karıştır spora torpili, siyaseti. sonra ye 3 tane otur yerine. sana az bile. hadi anam.

    3 yılda bir diyorum.
    ütü yaparken diyorum.
    daha ne diyim?