hesabın var mı? giriş yap

  • sayin bakan suat kilic tvit atmis. "bir yanda 16 saat kesintisiz ucarak gecesini gunduzune katanlar, ote yanda turkiye kaybetti diye kina yakanlar" demis. kina konusunu bir kenara birakalim ve su 16 saat kesintisiz ucmak kavramindan bahsedelim.

    sayin bakan, biliyorsunuz akp hukumeti sayesinde son yillarda ulasim alaninda cag atladik. ben diyeyim bolunmus yollar, siz deyin metro ve diger buyuk projeler, gercekten onemli bir asama kaydedildi. ozellikle hava yolu ulasiminda halkin ucak yolculuklarina ulasilabirligi onemli olcude artti. dolayisiyla artik ucaklar ve ucak yolculuklari hakkinda daha cok sey biliyoruz. artik o eski gunlerdeki gibi degiliz. bu minvalde sizin 16 saat kesintisiz ucus maceranizi gelin hep beraber irdeleyelim:

    16 saat direk ucus yapma kabiliyeti olan ucaklar cift koridorlu, muhtemelen 4 motorlu buyuk ucaklar oluyorlar. bildigimiz kadariyla arjantin'e 16 saat kesintisiz bir ucak tarifesi yok. tarifeli bir ucakla degil de devletin gorevli ucagiyla gittiginizi zannediyorum. zaten turkiye'den ya da rusya'dan arjantin'e gitmek isteyen birisinin sizin gibi "kesintisiz" bir ucus yapma "imkani" zaten yok. belki siz bilmiyorsunuz ama bu halk artik "kesintisiz" ucmanin bir kulfet degil bir nimet oldugunun farkinda. ironik olarak sizin hukumetinizin hizmetleri sayesinde.

    sayin bakan, herhangi bir orta olcekli kurumun ust duzey yoneticisi bile bu tip uzun ucuslarda business class'da seyahat ediyor artik. siz ki turkiye cumhuriyeti'nin hasmetli bir bakanisiniz, herhalde ekonomi sinifi koltuklarda, "bizimki 77 cm" gibi civikliklarla yolculuk yapacaginizi dusunmemizi beklemiyorsunuz bizden. evet sizler gibi akilli ve kivrak zekali degiliz ama o kadarina da aklimiz calisiyor.

    sayin bakan, devletin tam donanimli ucagiyla, tam yatabilen first class koltularda, muhtemelen icinde yatak, dus, masaj vs. gibi fasiliteleri olan bir ucakta, 16 saat kesintisiz yolculuk, sizin zannettiginiz gibi kulfet degildir. gercekten oyle oldugunu dusunuyorsaniz, size oy veren insanlardan bile daha saf olmaniz gerekir ki ben buna ihtimal vermek istemem.

    komik duruma dusuyorsunuz.

  • kendisi 6. filo eylemlerinde emperyalizme karşı eylem yapıp, abd askerlerini boğaza döktükten 4 yıl sonra idam edilmişken; aynı eylemlerde kendilerine saldırıp abd askerlerini çembere alıp koruyanlardan olan ve bunu inkar etmeyen abdullah gül 40 yıl sonrasında cumhurbaşkanı olmuştur.

    ne desem gg

  • tutmayacak telefon. bi kere bunun arkadaş ortamı var, sevgilisi var, ailesi var var oğlu var.

    -ooo yeni telefon yapmışız
    +aldık bişe ya
    -ne abi onun markası
    +telefon işte ya aldım öyle
    -markası ne markası
    +işlemcisi iyi diyolardı aldık ya
    -markası ne olum bunun
    +vestel :(

    bak oldu mu? olmadı.

  • rusya-ukrayna savaşı başladığından beri hemen her gün, forte callsign kodu kullanan, italya'dan kalkış yaparak, türk hava sahası sınırlarında dolaşan ve asla hava sahamız sınırları içerisine girmeyen ancak sinop'un ortalama 75 km açıklarına değin yaklaşan, 55.000 ft. irtifada, 24 saati aşan sortiler ile sinyal izleme görevleri yapan northop grumman üretimi rq-4 global hawk ile icra edilen olağanlaşmış bir uçuş dizisinin parçasıdır.

    olağan seyri görselde görülebileceği üzere şu şekildedir

    peki, rq-4 global hawk nasıl kabiliyetlere sahiptir, yerli alternatifleri nelerdir?

    amerikan savunma devi northop grumman tarafından geliştirilen global hawk, günümüzde nato, birleşik devletler, japonya ve güney kore tarafından kullanılmaktadır. japonya, üç sistem için `1,2 milyar ödemiştir. yani oldukça pahalı bir sistemdir.

    çok gelişmiş sensör ve radar sistemleri ile 24 saati aşan uçuş süreleri boyunca, çok yüksek irtifalarda sinyal istihbaratı görevleri icra etmektedirler. dünyanın herhangi bir noktasından kalkış yaparak, uydu kontrolü ile, dünyanın herhangi bir bölgesinde bu faaliyetleri sürdürebilme kabiliyetine sahip olduğu için de global hawk adını almıştır.

    bu görselde, karadeniz'de icra ettiği uçuşlarda etkili menzili içerisindeki bölgeler görülebilir. görüldüğü üzere, türkiye'nin de önemli bir bölümü istihbarı faaliyetler için etkili menzil içerisinde kalmaktadır.

    belirtmek gerekir ki, türkiye tarafından üretilen çoğu silahlı insansız hava araçları gibi hava-yer görevleri için tasarlanmamıştır.

    elektronik muhabere ve istihbarı faaliyetler için tusaş tarafından geliştirilen ve elint-comint donatımı yapılan anka-ı modeli ile yine sinyal istihbaratı amacı ile geliştirilen aksungur modeli ile kıyaslanabilir. baykar tarafından geliştirilen akıncı modelininin de, mit'e sinyal istihbaratı amaçlı yaptığı tedarikleri basına yansımış ancak detaylı bilgi verilmemiştir.

    anka-ı
    aksungur sigint

    peki neden türk hava sahasını kullanmaktan kaçınmaktadır?

    uçuş rotaları izlendiğinde, forte uçuşlarının hava sahamınızı kullanmadığı rahatça görülebilmektedir. bu durum, yabancı askeri basının da dikkatini çekmiştir.

    itamilradar sitesinin konu ile ilgili haberi

    özetle, bu uçuşlarda nato üyesi olarak türkiye'nin hava sahasının kullanılmaması garip bulunmuştur. daha da ilginç bir durum olarak, rus hava kuvvetlerine ait uçakların suriye-rusya seferi için hava sahamızı kullandığı aynı anlarda, global hawk, türk hava sahasını kullanmadığı için rotasını uzatmak zorunda kalmıştır. oldukça ironik bir durum olarak yansıyan bu olay, abd'nin bir tercihi midir yoksa türkiye'nin istemezliğinden midir bilinmez.

    daha önce gerçekleşen benzer bir uçuşta, yabancı bir havacılık uzmanı uçakların neden türk hava sahasını kullanmayı tercih etmediği sorusunu nato'ya iletmiş, nato ise cevabında; istanbul üzerindeki yoğun hava trafiğinden kaçınmak için bu yolun tercih edildiğini, türk savaş uçaklarının dahi mümkün olduğunca istanbul üzerinden uçuş icra etmediğini, ayrıca hava sahasını kullanabilmek için tabi olarak ayrıca diplomatik izinlerin gerekliliğini vurgulamış ve 50 km'lik bir sapma için bu süreçlerle uğraşmak istemediklerini aktarmış.

    ilgili tweet

    55.000 ft.'de uçuş icra eden bir hava aracı için, istanbul üzerindeki hava trafiği neden problem olarak görülür bilinmez ama kanımca türkiye'nin özellikle istanbul üzerinde bir global hawk'ın uçmasını istememesi de makul bir kaygı olarak görülebilir. fakat böyle bir çekince bulunsa dahi, rus askeri uçaklarına hemen her gün müsaade tanınması da, hele ki bu zamanda gerçekten rahatsız edicidir.

    ancak yanlış bir anlaşılmaya da mahal vermemek gerekir. türkiye halihazırda bir çok nato müttefikinin hava sahasını kullanmasına izin vermekte, hatta üslerini açık tutmaktadır. bunun en önemli tezahürü, ingiliz kraliyet hava kuvvetleri'ne ait eurofighter'lerın hemen her gün türk hava sahasını kullanarak kıbrıs adasında gerçekleştirdikleri uçuşlardır.

    eurofighter'ların türkiye rotası

    hatta zaman zaman bu uçaklar florya kıyılarına çok yakın şekilde dahi uçuş icra etme serbestine sahip olabilmektedir.
    eurofighter'lar istanbul üzerinde

    35.000 ft'de, istanbul hava sahası içerisinde, hem de istanbul havalimanı yaklaşma rotaları üzerinde çifter şekilde seyir müsaadesine sahip ingiliz savaş uçaklarına bu izinlerin verilmesinde birleşik krallık ile gittikçe ilerleyen ilişkiler ne derecede önemlidir elbet bilinmez.

    (bkz: bae systems'in mmu için mühendislik desteği sunması)
    (bkz: mmu için rolls-royce'un motor geliştirmesi)
    (bkz: türkiye'nin 80 adet eurofighter alacağı iddiası)
    (bkz: ingiltere'nin bayraktar tb-2 alacağı iddiası)
    (bkz: ingiltere'nin türkiye'ye uçak gemisi satacağı iddiası)

    böylece uzayıp giden bir listede, ufak müsemmaların lafı olur mu, olmaz.

    bununla birlikte, incirlik hava üssü aktif olarak abd hava kuvvetleri başta olmak üzere, ispanya gibi diğer müttefiklerce de aktif bir şekilde kullanılmaktadır. bu üs üzerinden de, sıklıkla lojistik uçuşların icrası devam etmektedir. bununla birlikte, türk hava kuvvetleri uçakları da, düzenli olarak, başta ukrayna savaşının ana üssü haline gelen, rzeszow olmak üzere bir çok nato üssüne uçuş icra etmektedir. awacs uçaklarımız da, bu sıralar oldukça ilginç uçuşlar da icra etmektedir.

    akdeniz'in batısında icra edilen awacs uçuşu

    başka bir perspektifte, 55.000 ft. irtifada seyir edecek uçakları için, hava sahamızın kalabalık olması nedeni ve uzayacak prosedürler gerekçesi ile hava sahamızı kullanmak istemediğini belirten müttefik nato kuvvetleri, diğer yanda ise, hangi ekipmanlar ile donatıldığı dahi bilinemeyen, suriye'de açıkça bir husumet içerisinde olduğumuz ve 34 askerimizi şehit etmekle sorumlu, sözde haklı gerekçeleri ile ukrayna'da sivilleri dahi bombalamaktan imtina etmemekte olan rus hava kuvvetleri uçakları.

    ilginç denklemler, iki ucu bir araya gelmeyen dengeler.

    sözün özü, bu sıralar çok ilginç ve yoğun bir hava trafiği ile karşı karşıyayız ve bu trafiğin merkez noktalarından birisi de türk hava sahası. unutmamak gerekir ki, bahsedilen bu uçuşlar tamamen açık kaynaklarda yer alan ve bilinçli olarak hava kuvvetlerince takip edilmelerine olanak sağlanan uçuşlardan ibaret.

    açık kaynaklara yansıtılmayan uçuşlar ile çok daha ilginç bir tablo ile karşılaşmak oldukça muhtemel. aynı şekilde sivil uçuşlar bakımından da, türk hava sahası hiç olmadığı kadar önemli ve yoğun bir dönem yaşıyor. bu uçuşları anlık olarak takip etmek için [www.flightradar24.com sitesini] ziyaret edebilirsiniz.

  • biri bugün şöyle bir şey yazmış paylaştığı yazıya "can yücel yine döktürmüs" . şimdi kendisine can yücel in öldügünü söylesem, çektiği acılara yenisini eklemenin vebalini alacağımdan direkt listemden çıkardım. sanırım buna dayanabilir. çünkü o güçlü bi kadın ve bir lafa bakar laf mı diye....

  • başrolünde léa seydoux'nun olduğu mia hansen-løve tarafından yazılan ve yönetilen cannes film festivali ödüllü fransız filmi.

    un beau matin (one fine morning); bir yandan babasının hastalığı nedeniyle onun bakımıyla ilgilenen diğer yandan da hiç beklemediği bir zamanda ilişkiyi bulan eşini kaybetmiş, 8 yaşındaki kızıyla beraber yaşayan çevirmen sandra'nın (lea seydoux) hayatından kesitler sunuyor.

    film; günlük hayatın koşuşturmacasında hayatın ona bıraktığı yalnızlığı sindirmeye çalışan güçlü duygularla boğuşan bir kadına odaklanıyor.

    --- spoiler ---

    gücünü doğallığından ve hayatı tam da olduğu gibi yansıtmasından alan film, mevsimleri hatırlattı bana; kışın hüznü ve baharın yeniden doğuşuyla ilgili bir hikaye. mia hansen-løve bu şekilde iki karşıt hareketi birleştiriyor: babasının ölüme, unutulmaya yani karanlığa doğru giderken diğer tarafta aşkı bulmuş olmanın umudu tüneli ucundaki ışığı gösteriyor bize.

    yetişkinlerin hayatı, sevdiklerini ve alışkanlıklarını zamanla kaybederken yenilerini ve bir şekilde mutlu olmayı bulmakla geçiyor. işte film de günlük yaşamın bu hayal kırıklıklarına değiniyor. hikaye ilerledikçe sandra'nın hayatındaki üzüntüler ve küçük sevinçler büyük olaylara dönüşüyor.

    insan; bir yandan acı çekerken diğer yandan hayata devam etmeyi ve mutlu olmayı öğreniyor. film de bu duyguyu ekrana yansıtıyor. o aşkı, sevgiyi, tutkuyu, aile ilişkilerini, hastalıklar ve ölüm karşılığında çaresiz kalışı, yine de hayatın her şeye rağmen devam edişini öyle samimi anlatmış ki filmin ruhu, izlerken ve izledikten sonra bende kalan o sıcacık duygu çok hoşuma gitti. ayrıca sandra, çiftleri ayıran bir karakter olarak insanda kötü duygular uyandırabilirken yönetmen empati yapmamızı bekliyor ve nereden gelirse gelsin sevginin değerini vurguluyor. mesela sandra'nın otobüste ve üzgün olduğu bir sahne var. erkek arkadaşından “senin için çıldırıyorum” diye mesaj gelince bir yandan çok mutlu oluyor çünkü sevgi görmeye ihtiyacı var diğer taraftan babasının hastalığına üzülüyor. aslında filmi özetleyen bir sahne. görsel, görsel

    hollywood ve başta türk dizi/film sektörü olmak üzere ekranlarda sıradan insanların günlük hayatları çok nadiren işleniyor. son 10-15 yılda sürekli ya mafya ya ceo ya yalıda geçen ultra zengin aileler ya da güneydoğuda konakta… hikayeleri çıkıyor karşımıza. şehirde yaşayan orta sınıf bir insanın hikayesinin ilgi çekici olmayacağı gibi bir algı var ancak bu algıdan öte kolaycılık. çünkü hayatın içinden bir hikaye anlatmak zor iştir öyle tvdeki çöpler gibi gerçek hayat hikayesinden uyarlanmıştır yazmak yetmez.

    neyse efendim gelelim filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan mia hansen-løve hanımefendiye. pandeminin başında - daha babası vefat etmeden önce - kendi ailesinden yola çıkarak yazmaya başladığı bu hikaye hayatın kendisine çok benziyor. hem hikayede hem oyunculuklarda bu doğallığı yakalamış olmasını çok sevdim. mia hansen-løve; çok incelikli bir şekilde, bir iç gözlem ile aileye ve sevgi ihtiyacına dair düşüncelerini sahnelemiş. yönetmenin izlediğim ilk filmiydi ama son olmayacak diğer filmlerini de sırayla izleyeceğim.

    yönetmen demişken “filmi başından beri onu düşünerek yazdım, aklıma başka kimse gelmedi” dediği başrol lea seydoux; lea seydoux bence kariyer performanslarından birini sergilemiş. son derece güzel ama bir o kadar da sade. bekar bir anne, giderek hastalanan bir baba ve karmaşık yeni bir aşk ilişkisi arasında kalan bir kadını canlandırıyor. zarif karakterinin derin üzüntü anlarını ve yeniden keşfedilen mutluluğunu çok güzel gösteriyor. mesela bir detay var sevgilisinin olduğu sahnelerde elbise ya da etek gibi daha kadınsı kıyafetler giyerken onunla olmadığı sahnelerde kot pantolon/gömlek/kazak giyiniyor.

    zaten aşırı güzel ve çok beğendiğim bir kadın. güzel olmak için hiç çaba sarf etmese bile çok güzel biri, o sadeliğin güzelliği her zerresine işlemiş. üstüne bu kadar da yetenekli olunca hayran kalmamak elde değil. görsel

    babası rolündeki pascal greggory ile beraber beni darmadağın ettiler. görsel

    toparlayacak olursam; film, insanın acıyla ve mutlulukla iç içe geçen hikayesini muhteşem diyaloglarla, baba-kız ve insan ilişkileriyle anlatarak yaklaşık 2 saat boyunca izleyenlere çok güzel zaman yaşatıyor.

    mubi'den izleyebilirsiniz.

    8/10
    --- spoiler ---