hesabın var mı? giriş yap

  • kullananların neyi kanıtlamaya çalıştığını anlamadığım browser.

    hayır biliyorum türk milletinde böyle bir hastalık var galiba da genetik. birşeyi babamızın malıymış gibi sahiplenip fanatikliğin dibine bulabiliyoruz bütün mantıksal süreçleri devre dışı bırakıp.

    en belirgini yine burda ortaya çıkmış. bir kullanıcı bir problemden dolayı iki videoyu açamadığından bahsetmiş, yazılımdan zerre anladığına şüphelendiğim başka birisi "kişisel bugdır o yok öyle birşey" diye savurmuş başkası da "kardeşim ben açıyorum gel buna konuş" minvalinde başka aptalca şeyler yazmış.

    peki bu yazıların hiçbirinde ne yok?
    sürüm farklılıklarını incelemek yok mesela operating system farklılıkları, kurulu plug-inler, antivirüsu. bu değişkenlerin hiçbirini incelemek yok

    neymiş "ben açtım 7 tane çalışıyor"

    ya gidin bi kumda oynayın ya.

  • 40 güvenlik

    35 temizlikçi

    dini partiyi bir kenara koy. bugün çoğu avm de o görevleri yapan bu sayıda personel yok.

    iti kopuğu bekçi yaptılar, gönder 10 tanesini, temizliğe de görev bölgesindeki belediye baksın mantıklı makul olan budur.

  • bu videodaki hadiselerin yaşandığı yıllarda arcopal diye bir yemek takımı markası vardı. gazete promosyonlarının, süper, mega kuponların havalarda uçuştuğu yıllardı. bu dediğim tabak, çanak ve kaşık-bıçak takımını yanılmıyorsam milliyet gazetesi veriyordu.

    çok uzatmayayım. bu ürünün reklamı televizyonda öylesine etkileyici ve vurucu bir şekilde döndü ki, birçok insan gibi benim ailem de ayaklarına kadar gelen bu büyük fırsata kayıtsız kalamadı. süper kuponu kaçırma hadsizliğini gösterse bile birkaç gün sonraki telafi ultra kuponu reddetme cüreti gösteremedi. tabaklar dünya'nın en kaliteli porseleniydi. ünlü fransız markasıydı. çok kaliteliydi, en iyisiydi, arcopaldi, fransızdı, inanılmaz kaliteliydi, tabaktı, ama harika kaliteliydi.

    aldık bunu. annemde halen birkaç tabağı duruyordu son gittiğimde.

    bunu benle aynı kuşaktan birkaç kişiye hatırlattım. arcopal diyince hepsi hatırladı. hatta annelerinde de varmış bazısının. sence arcopal nasıl dedim. hepsi güzel abi, kaliteli diye yanıtladı. açık olmak gerekirse aradan geçen 20 seneye karşın bana da halen dünya'nın en kaliteli porselen markası gibi gelir, arcopal. tek referansımız, 20 yıl önce, günlerce ve her program arasında defaatle dönen o reklam filmi.

    yazılanları okuyorum, sadece yazılanlar değil, kendime de dönüp bakıyorum. maruz kaldığımız manipülasyon ve şartlandırılmışlık sadece bu bahsettiğim tabak markasından ibaret değil. bu belki en masumu. milliyet bana arcopal konusunda hangi işlemi uyguladıysa, devlet de bize milli güvenlik dersinde aynı işlemi uyguladı. hem de bunu misliyle yaptı, acımadan. çünkü devlet acımaz, medya acımaz. sizi kaçırır, yatağa bağlar, kolunuza zorla eroini zerk eder, defalarca ve defalarca yapar bunu. sonunda kollarınızı çözer. serbest kalırsınız, ancak bu defa da siz uyuşturucu ararsınız.

    şu görüntüleri izledikten sonra bile gelip burada milliyetçilik kusuyorsunuz. birçoğunuz gezi direnişini tecrübe ettiğiniz halde yapıyorsunuz hem de. ama gözlerinizin altındaki morluğu, kolunuzun ne hale geldiğini görseniz, neye benzediğinizi bir görseniz yapmazsınız. o yüzden kafanızdaki arcopalleri kırın arkadaşlar, reklamlarda kırılmaz dediklerine bakmayın. kırın.

    (bkz: arcopal)

  • - ücret beklentiniz ne?
    * siz ikea'ya gittiniz mi?
    - ?? evet gittim
    * bütün mobilyaların üstünde fiyat etiketi var değil mi?
    - evet
    * peki hiç mudo'ya gittiniz mi?
    - evet
    * mudo'da bir ağaç var üzerindeki fiyat etiketini gördünüz mü?
    - evet
    * işte o ağaç benim.

    dur lan sonucu yazmayı unutmuşum: bir, dayak nedir? iki, neden atılır?

  • araç hızının göreceli bir durum olduğunu belirten fikir varoşlarını ortaya çıkarmıştır. altındaki bmw'ye göre 140 normal bir hızmış, 80 gibi geliyormuş. trafik kuralları belli, hız sınırı belli. nesi subjektifmiş trafikteki hızın. bu varoşlar işte doğduğun büyüdüğün şehrine, boğazına, sahiline geliyor mütahitlik felan türlü türlü cinliklerle kısa zamanda zengin olup üst kimlik kazandığını sanıp senin huzurunu kaçırıyor. geçen gün caddebostan'da son model bmw'sinin camını açıp kola kutusunu fırlatan gördüm. memleket olarak görmüyor ki burayı, gelip fethettiğini sandığı bir yer sanıyor, umarsızca pisliyor. trafik kurallarını bozuyor. kültüründen yaşadığı ezikliği parasıyla kapatıp başkalarına uyguluyor.

  • genetik işlerinden çok anlamayan insanlar olabilir veya okurken kafası tam olarak almayan insanlar olabilir. o yüzden youtube üzerindeki en faydalı kanal olan kurzgesagt – ın a nutshell'ın crispr videosunu buraya biraz daha insancıl bir yöntemle açıklamaya çalışacağım.

    -----
    crispr nedir?
    -----
    crispr; bir dna arşividir. şöyle bir örnekle açıklayalım:

    bakterilerin baş düşmanı virüslerdir. he-man için iskeletor ne ise bakteriler için virüsler öyledir. virüsler bakterilerin üzerine yerleşiyor, bakterinin dış cephesini delerek içeriye kendi dna'sını bırakıyor. bu sayede bakteri hücresini ele geçirecek, ve onu kendisi gibi virüsleri üretmek için bir fabrika niyetine kullanacak. nasıl? çok fena yöntem değil mi?

    yalnız bu her zaman işe yaramıyor. nadiren bazı bakteriler bu virüs saldırılarından kurtulmayı başarabiliyorlar. evet, içlerine virüs dna'sını verdi ama bakteriyi ele geçiremedi. bakteri kardeşimiz; virüsün dna'sını alıyor ve arşivine koyuyor. bu arşivin adı crispr. hah işte bu! peki bu arşiv ne işe yarayacak?

    mesela aynı virüs bi daha saldırsın buna. bakterinin dış cephesini gene deliyor ve içeri dna'sını bırakıyor. bu bırakılma sonrasında; bakteri kardeşimiz crispr'dan yani dna arşivinin bir kopyasını çıkarıyor, daha doğrusu rna, tam olarak kopya değil, dna'nın yarısı ama diğer yarısının belirlenmesinde de yardımcı oluyor, neyse boş verin burayı.

    bu noktada adını hatırlamak zorunda olmadığınız cas9 adlı bir protein var. bu protein; arşivdeki her parçayı yeni gelen dna'ya uyarlamaya çalışıyor. tencere-çanak misali bir uyuşma gördüğü anda, virüs dna'sını kesiyor ve saldırıyı başarısız kılıyor. bu noktada cas9 adlı proteini övmeden olmaz, adam tam olarak bir dna cerrahı. yani bi tavuktan aldığın proteine bak bi de buna bak.

    sonuç olarak ne oldu? bakteri virüs saldırısını önledi.

    -----
    bizim ne işimize yarayacak?
    -----
    crispr, bütün genetik çalışmaların maliyetini ve süresini anında azaltıyor, hem de %90 oranında falan siz düşünün artık.

    bu tabi asıl mesele değil, asıl mesele şu; yukarıda bahsettiğimiz bakteri o virüse karşı artık dirençli. bir daha aynısı saldırsa bizim gibi aşı olmak için eczaneye koşmayacak. ve biz, insanoğlu olarak, bunu kullanabiliriz. mesela yeni bi virüs çıkıyor adı r1t4 falan, fena salladım ha. biz bir tane bağımsız bakteriyi alıyoruz, koyuyoruz laboratuvara, bu virüsün dna'sını veriyoruz, arkadaş bunu kendi dna arşivine koyuyor, sonra bir daha geldiği zaman virüsün işe yaramasını engelliyor. yani ilk başta olduğu gibi savaştan gazi olarak ayrılmasına gerek yok.

    asıl mevzuya hala gelmedim, şimdi geliyorum; bunu insanlar üzerinde kullanabiliriz. insan tek bir hücre olarak gelişmeye başlamıyor mu? evet. o zaman bu ilk hücreye müdahale edebiliriz. bu müdahalede hem bazı hastalıklara karşı ayakta durabiliriz hem de bazı genetik hastalıkların önüne geçebiliriz. işte genetik hastalık olayı çok önemli.

    insanoğlunun dna'sı bozuk. 3000'in üzerinde genetik hastalık, dna üzerindeki sadece bir harfin bozuk olması yüzünden var. cas9 denilen bu protein bunu düzeltebilir. mesela renk körlüğü, genetik bir hastalıktır. bu yöntem ile renk körlüğü geni tamir ediliyor ve o kişi normalde renk körü olacakken bu yöntemle bu illetten kurtuluyor.

    dna'mız üzerinde yaşayan virüs genleri de var bu arada. mesela uçuk ! uçuk bir virüstür ve bizim dna'mızda vardır. bu ne demek? şu anda vücudundaki her hücrenin içinde bu virüs var. resmen ete kemiğe bürünmüş bir virüs bu. bu yöntemle binlerce yıldır dna'mızda bulunan bu virüsten kurtulabiliriz! kızlar bir daha uçukla uğraşmayacaklar, şimdikiler uğraşacak da sonrakiler uğraşmayacak.

    işin özeti, insan dna'sı kusurlu, bayaa kusurlu, ama bunu düzeltebiliriz ve ortaya bizden daha sağlam insanlar ortaya çıkarabiliriz. yalnız burada 2 tane püf nokta var.

    1-) tedavi tek insana has. mesela birisinin renk körlüğünü düzelttin, tamam, tedavi onla birlikte ölecek. ama eğer iki kişide aynı tedaviyi uygularsan ve bu iki kişiden bir nesil meydana gelirse, işte bu nesil renk körlüğü genini taşımayacak demektir. bu yöntemi yüzlerce insanın tek hücre olduğu zamanda uygularsanız, ve bu yüzlerce insan kendi aralarında çocuk sahibi olurlarsa, elinizde tertemiz bir üstün insan nesli elde edebilirsiniz.

    2-) tedavi insan tek hücre iken uygulanabilir. mesela şu anda sana niye bunu yapamayız? çünkü o zaman vücudundaki her hücreyi tek tek alıp bu yöntemle tamir etmek lazım, e olmuyor tabii. ama tek hücre iken? işte o zaman vücudun bütün hücreleri o ilk tamir edilen hücreyi referans alarak çoğalacakları için tek hücrede ancak mümkün olabiliyor. zaten bu yöntem ile insan dna'sındaki genetik hastalıkların önüne geçmeye çalışıyorlar, malesef aspirin değil ki alamıyoruz.

    -----
    insan üzerinde neler yapabiliriz?
    -----
    yukarıda bahsettiğim gibi, bazı genetik olarak üzerimizde taşınan hastalıkları gelecek nesillere aktarmayı durdurabiliriz. mesela çocuğun olacak, diyorsun ki bu çocuk mesela albino olmasın, şeker hastalığı falan olmasın, bu arada şuna güzel bir metabolizma verin falan diyebilirsin. hatta boyunun uzun olmasını, göz kusurlarından kurtulmasını, hatta daha zeki olmasını da sağlayabilirsiniz! resmen sims'te insan yapar gibi çocuk sahibi olacaksın lan daha ne istiyorsun?

    -----
    ölümsüz olabilir miyiz?
    -----
    şimdi bu yöntemle kısmen mümkün ama burada ölümsüzlük tanımını değiştirmek gerekiyor. mesela superman, adamın üzerine vinç düşse hayatta kalır, ama bizim üstümüze düşse ölürüz. bu yöntemle belki daha fiziksel olarak dayanıklı insanlar elde edebiliriz ama mesela kafamıza 500 km/s hızla gelen bir mermi bizi öldürür. o yüzden bizi öldüren sadece bazı etkenleri ortadan kaldırabiliriz. dediğim gibi ölümün %100 önüne geçemeyiz ama bizi öldüren çoğu şeyden kurtulabiliriz.

    -----
    yaşlanmayı bitirebiliriz
    -----
    bugün insanların %66'sı (2/3'ü falan) yaşlılığın getirdiği nedenlerden dolayı ölüyor. yani bizi öldüren yaşlılık değil, yaşlılın oraya çıkardığı sorunlar. mesela yaşlandıkça karaciğerin çalışması aksıyor varsayalım, yaşlandıkça en sonunda karaciğer iflası oluyor ve ölüm gerçekleşiyor. e yaşlanmasaydık bu olmayacaktı o zaman? bizim direkman yaşlanmamıza sebep olan genler var. bunlar dna'mızın içinde. yukarıda bahsettiğim üstün insanların genlerine bu yöntemle müdahale edip yaşlanmalarının önüne geçebiliriz.

    yaşlanmama olayı şu anda ıstakozlarda, planaryalarda ve turritopsis dohrnii denilen değişik bir deniz anası türünde mevcut. istersek bunların bile genlerini kendimize alabiliriz.

    -----
    elimizde nasıl patlar?
    -----
    üstün insanlardan oluşan bir ordudan korkuyorsanız; http://wh40k.lexicanum.com/wiki/space_marines

    üstün insanların oluşturacağı yeni standartlar normal insanları zora sokmaz mı?

    sokar, ama bu bir geçiş sürecidir. burada asıl amaç ne? insanoğlunun genlerindeki sorunları ortadan kaldırmak, sonunda bütün dünyadan o hastalığı silmez, mesela gelecekte uçuk hastalığının olmasını istemiyorsanız bütün insanlardan bunu silmez zorundasınızdır. bu yüzlerce yıl sürebilir, yeni bir dünya düzeni kurabilir, ama zaten amaç bu değil mi? yeni bir dünya?

  • başarılı bir harman viski. lezzet olarak yeterli diyebilirim. özellikle yurtdışından uygun fiyata alındığında fiyat/performans olarak oldukça başarılı oluyor. tabii bu klasik olanı için.

    üst düzey olan 25 yıllık gibi serileri içmek kısmet olmadı ama hakkında yapılan yorumlardan bile anlaşılıyor ki çok başarılı.

    edit: diğer viski yorumlarım için (bkz: #60703155)

  • beni adamdan sayıp alacak örgüte zaten ben girmem.

    edit:
    yukarıda yer alan repliğin ferhan şensoy'un efsanevi pardon filmine ait olduğu her ne kadar sözlük camiasınca anlaşılmış olsa da, bazı yazarlar yine de filme atıfta bulunmam gerektiği yönünde uyardılar.
    düşündüm ve haklı buldum.
    işte o repliğin geçtiği sahne
    bu muhteşem filmi hala izlemeyen varsa hemen izlesin diyorum.

    debe edit:
    çok sayıda yazar arkadaş, özelden mesaj yazarak bu repliğin groucho marx'a ait olduğunu belirtti.
    zaten sözlükte de daha önce yazılmış.
    (bkz: #22508435)
    woody alllen'da annie hall adlı filminde bu repliği kullanmış.
    bilmiyorduk, öğrenmiş olduk.
    bilgilendiren yazar arkadaşlara teşekkür ederim.

  • -> beşiktaş işi şansa bırakmadı..

    zaytung.

    edit: "süleyman seba sezonu beşiktaş'ı şampiyon yepacağlaaarr" diyen tayfa ne yapıyor şu an? selamlar hepsine.

    bu kadar şaibeli bir lig görmedim ben daha hayatımda, beşiktaş'a yapılan pislikleri de unutmayacağım.