hesabın var mı? giriş yap

  • ateist olup haram kavramını insanları değerlendirmek için kullananların sempati duymadığı oyuncu. enteresan.

  • kişinin günlük yaşamına kara bulutlar dolmasına sebep olan, aynı zamanda da safi düşüncenin sebep olduğu en tehlikeli rahatsızlıklardandır. kişi, kendi kurduğu kısır düşünce zincirinden kurtulamaz. çoğu zaman kurtulmaya çaba bile gösteremez.
    kendi yaşarken bunun farkında değildir. ama en yakınızdaki insan bu hastalığın kontrolünde ise "hayır hayatım o öyle değil bak" cümleleri hiç bir işe yaramaz. ilaçla tedavi zorunludur. ilaç prospektüslerinde yazan hastalık isimleri sizi korkutsa da, zorunludur.

    hastalar için yapılması gerekenler, atılması gereken adımlar günümüzde az çok netleşmiştir. internet araştırmaları bu cevapları bulmanızda yardımcı olacaktır. nedir bunlar? güvenilir, işinde uzman, ama en önemlisi hastanın rahatlıkla iletişim kurabileceği, gerektiği yerde profesyonel, gerektiği zaman da hastaya huzur verebilecek bir doktor takibinde olmak.

    doğru reçeteyle tedavi olmak.

    piyasadaki anti-depresanların etkileri kişinin yapısına, hastalığın doğru tanısına bağlı olduğundan, doğru reçete hayati önem taşır. unutulmamalıdır ki bu konuda her ilaç her hastaya iyi gelmeyebilir.
    bilinmesi gereken; ilaç prospektüslerinde yazanların her zaman doğruların tamamını yansıtmadığı gerçeğidir. o bilgiler çoğu zaman ilaç firmaları tarafından ruhsat alınma kaygısıyla yazılmış "yeterli" bilgilerdir.ancak bundan fazlası da vardır. örnek olarak eğer hastaya anti-psikotik bir ilaç veriliyorsa, bu hastanın psikozda olduğuna bir kanıt değildir. bazı vakalarda klinik deneyimler bu tarz ilaçların düşünce üzerinde engelleyici etkilerinden dolayı depresyonun ilerlemesini de engellediğini de göstermiştir. çoğu zaman hekimler böyle durumlarda hastaların prospektüslerden uzak durmalarını tavsiye ederler, çünkü hasta psikoz, şizoid, halüsine olmak gibi kavramları okudukça "ben de mi böyleyim?", ya da "böyle olacağım" kaygısı ile kendisini daha da kötüye çekebilir.

    asıl bahsetmek istediğim konu ise böyle vakalarda hasta yakının nasıl bir yol izlemesi gerektiğidir. çünkü söz konusu insan psikolojisi olunca tüm çevreniz bir anda psikolog hatta psikiatrist kesilebilir, size yardım etmek adına hayati hatalar yaptırabilir.

    öncelikle bu bir hastalıktır. benim annem, benim eşim nasıl olur da? diye başlayan sorulardan uzak durmak gerekir. içinizi rahatlatacak kısmı ise %100 tedavisi olan bir hastalıktır. bunu unutmayın. nasıl diğer hastalıkların tedavisinin planı, programlaması ilgili hekimler tarafından yapılıyorsa, bu hastalığın tedavisi de ilgili hekim tarafından yapılmalıdır, sizin değil. ancak doğru hekim tarafından. bunu hastayla kurduğunuz iletişimle anlayabilirsiniz. hasta eğer doktoruyla güven ilişkisi içerisindeyse sorun yoktur. ama böyle kırılgan konularda güvensizlik, kendini anlatamama ya da yanlış aktarma, hastalığın ilerlemesine sebebiyet verebilir. tedavinin başlangıcında araştırma gücünüzü, enerjinizi doğru hekime gitmek konusuna yönlendirebilirsiniz.

    hekim konusunda doğru adresi bulduğunuz andan itibaren ise sizin yapmanız gereken tek şey sabırlı olmak, bu hastalığın geçeceğine inanmak ve hastaya, bunun geçeceğinin telkininde bulunmaktır. cümle basit ve nettir. "bu bir hastalık. hepsi geçecek, tüm bu kötü düşünceler gerimizde kalacak" hasta, gözünüzdeki en ufak bir kara bulutu görebilecek algıda seçiciliğe sahip olabilir. en küçük bir anda bile bu inancı kaybetmemek gerekir. bu noktadan sonra tedaviyi sorgulama, ilaçları sorgulama, tedavi şeklini sorgulama yanlışına sakın düşmeyin. ilaçlar onu bir robota çevirse de, doğru düzgün konuşamıyor, yürüyemiyor olsa da sabredin. bilin ki kendine zarar verecek şeyler düşünmesindense, düşüncesinin susması daha iyidir.

    sizin hastayla kurduğunuz ilişkiye gelince...bu zordur. handikapları olan bir konudur. terazinin iki tarafında şu iki düşünce bulunur:

    birincisi ve en mühimi, onu anlamak. sıkıntılarını anlamak. "olur mu hiç öyle şey." dememek. çünkü inanın ki "olur".
    düşündürüyor işte bu hastalık. bu noktada yapılması gereken böyle düşünmesini sağlayan şeyin hastalığın ta kendisi olduğuna onu inandırmaktır. çünkü hasta bunun bir hastalık olduğuna inandığı sürece bundan kurtulacağına da inanır. depresyon, özellikle de major depresyon hastaya, ben bundan kurtulamayacağım, ben hep böyle kalacağım, zaten hep böyleydim dedirtir. buna izin vermeyin. sıkıntılarını dinleyin, anlayın, ve bunların kaynağının bu hastalık olduğuna onu inandırın.

    ikincisi ise kendi yaşamınızla ilgili bu konudan bağımsız ve güzel şeylerden bahsedin. bu biraz daha güçtür. sizin ondan bağımsız bir hayatınızın olduğunu görmek ona iyi gelecektir. sizin üzerinizden de olsa yaşama tutunabilmesini sağlar. ama bu konu ilkine göre biraz daha muğlaktır. çünkü hastaya "bak işte sen ne güzel yaşayabiliyorsun ama ben yapamıyorum" hissiyatını da verebilir. zamanını iyi kollayın, gözünüz açık olsun.

    ve onu yalnız bırakmayın. çünkü düşüncenin kötüleşme ivmesi çok yüksektir. evet sizin için yorucu olacak, evet en sevdiğinizi böyle görmek sizi çok üzecek, ümidinizi yitireceksiniz ama geçecek.

    buna inanın. önce siz inanın.

    edit: geçti.

  • ilk olarak tek bir yolu bulunmaktadır öncelikle sağlıklı kilo kaybı için kalori açığını hesaplayın.(bu tek yoldan girdikten sonra ilerleyeeksiniz sonra yollar karışacak )

    günlük enerji açığına göre kilo kaybı nasıl tahmin edilir - örnek olarak 35 yaşında, hafif hareketli bir yaşam tarzı olan, 80 kg, 171 boyunda bir kadın günlük yaklaşık 2000kcal'ye ihtiyaç duyar.

    35 yaşındaki burcu adlı kadının ağırlığı 80 kg'dır. burcu sağlıklı bir bmı aralığında olabilmek için 10 kilo vermek istiyor.

    adım 1: enerji gereksinimlerini ve enerji açığını hesaplayın

    burcu'nun günlük enerji harcamasının 2000kcal/gün olduğunu hesapladık. özetlemek gerekirse, bu burcu'nun bazal metabolizma hızının (bmr) 1,4 (hareketsiz yaşam tarzı) ila 2,4 (güçlü aktif yaşam tarzı) arasında değişebilen fiziksel aktivite düzeyi (pal) ile çarpımıdır. daha sonra burcu'nun vücut ağırlığını azaltmak için günlük enerji alımını azaltması gerektiğini tavsiye edebiliriz. bu günlük açığın 500 kcal'den fazla aşılması önerilmez. burcu vücut ağırlığını daha kısa sürede azaltmak istediği için günlük enerji alımını 500 kcal kadar azaltmaya razı oluyor. onun yeni günlük enerji miktarı (=alımı) artık 1500 kcal/gündür.

    adım 2: hedef ağırlığa ulaşmak için gereken süreyi tahmin edin

    temel bir kural, 1 kg başına 32,2 mj'yi (7700 kcal) kaybetmek için 3500 kcal'lik kümülatif enerji açığının gerekli olduğunu belirtir. dolayısıyla burcu'nun 10 kg vücut ağırlığı kaybetmek istiyorsa toplam 77.000 kcal (7.700 kcal x 10 kg) enerji açığı yaratması gerektiğini hesaplayabiliriz. elbette bunu bir gecede başarmak mümkün değil, zamana yayılması gerekiyor. burcu günlük alımını 500 kcal azaltmaya karar verdiğine göre şunu hesaplayabiliriz:

    77.000 kcal (10 kg kaybetmek için gereken toplam enerji açığı) / 500 kcal (günlük açık) = 154 gün sonra amacına ulaşacaktır.

    bu kalori açığını oluştururken spor yapmak çarpan etkisi oluşturacaktır şöyle ki çeşitli uygulamaların size aktardığı "efenim şu kadar yürüdünüz şu kadar kalori yaktınız ya da şu hareketleri şu kadar dakika da yaptınız bu kadar kaloriniz gitti" gibi açıklamalardan öte bu spor aktiviteleri metabolizmanızı hızlandıracaktır.

    metabolizmanızın hızlanması ya da 80 kg burcunun 70 kg burcuyla aynı metabolizma hızına sahip olması( sporla ancak bu muhafaza edilir) çünkü spor yapmadan 80 kg'da 70 kg'a düşen burcu'nun kesinlikle metabolizma hızı aynı değildir. öyle ki 80 kg'lık burcu 70 kg'lık burcunun sırtında ve karnında iki tane 5'er litrelik damacana taşıyan halidir. yok olan bıngıl bıngıl yağları damacana içinde hayal edin.

    (yazının başında "bu tek yoldan girdikten sonra ilerleyeeksiniz sonra yollar karışacak" demiştim.)

    dolayısıyla 70 kg'lık burcu metabolizmasını hızlandırmazsa ilk baştaki gibi hızlı kilo veremez, isyan eder sonra tekrar yemeye başlar bu arada lipit metabolizmasında ki dilemma leptin ve lipit hüçrelerinin yok olmayıp sadece küçülmesi, küçük lipit hücrelerinin tekrar büyümek için daha da hırçınlaşması istanbul'da gece konducuların kentsel dönüşümle tapu alıp zavallı beyaz yakalılar yeni evlirini acımasız fiyatlarla kiralaması gibidir. fakat o da ayrı bir hikayenin konusu. kalori açığını sağladınız ve spora başladınız 6. haftanın şafağında bana danışın. sorunuz o zaman kafanızda belirecek.

  • çalıştığım yerde mutfak işlerine bakan bir ablamız var. yaklaşık 14 yıldan beri site içerisinde bir dairede kirada oturuyor. kirası geçtiğimiz eylülde 4.500 tl'den 7.500'e çıkmış. kendi söylemine göre mevcut sitede 20 binden aşağıya kira yokmuş.

    ev sahibi yaşlı bir çiftmiş. adam pandemi döneminde eşinin işsiz kalmasından dolayı 1 yıl zam yapmamış.

    gelelim meseleye...

    adam evini satmak istiyormuş. durumu anlatmış bunlara. bunlar da yokuş yapıyorlar çıkmamak için. evi almaya gelenler evi bu haliyle değil, uğraşmamak için kiracısız almak istiyorlar. dahası 16 yıllık kiracılık döneminde evi bırak boyatmayı, çivi bile çakmıyorlar. eve gelen alıcılar yaklaşık 300 binlik tadilat ücretini fiyattan düşmek istiyorlar.

    bu sabah ev sahibi adam arayıp rica minnet etti bu arsız köpeklere lütfen çıkın çok zor durumlar yaşıyorum diye. kadının girdiği halleri görmeniz lazım. burnundan kıl aldırmıyor! sonra kocasını aradı. kocası da dur sen bak ben napıyorum onlara dedi. kocası olacak ahlaksız da adamı arayıp çıkmak için 200 bin lira istemiş. adam da mecbur kabul etmiş. büyük sevinçle anlattı olayı ofistekilere. "nasıl ablacım iyi yaptık değil mi?" dedi bana. yaptığınız ahlaksızlık abla dedim. sapına kadar haksız olduğunuz bir davadan cebinize 200 bin lira koyacaksınız diye de ekledim.

    başladı işte ben şimdi taşınsam 20 bin taşınma, bilmem ne kadar depozito, bilmem kaç para kira falan...

    adamın sorunu değil ki bu sizin sorununuz ablacım. adam sadece sahip olduğu bir malı satmak istiyor ve başına gelenlere bak.

  • daha önce belirtildi mi bilmiyorum.

    bir alamancı olarak ufak bir tüyo vereyim. yüzde yüz işe yaramasa da yüksek tutarlılık oranı var.

    başına hangi artikelin geleceğini bilmediğiniz yeni bir kelime ile karşılaştığınızda, çaresizlikten 3'ünden birini (der,die,das) illa ki kullanmak zorundaysanız (yani kafadan sallayacaksanız) ve eğer kelimenin son harfi "e" ile bitmekteyse "die" deneyiniz. diğer "der, das"dan çok daha yüksek tutturma şansınız olur.

    bu arada, bunun kaynağı ben değilim. almanya'da ilkokuldayken öğretmenim söylediydi yardımcı olur diye, sizinle paylaşmak istedim sol frame'de başlığa rastlayınca. artikelleri ile birlikte yer alan 400-500 kelimelik örnek bir liste bulursanız oradan da "e" harfi ile bitenlerin başında en çok hangi artikel var diye istatistik çıkarabilirsiniz.

    iyi çalışmalar hepinize.

    edit - örnek...

    die katze
    die tanne
    die buche
    die rose
    die tulpe
    die pflaume
    die eiche
    die nelke
    die birne
    die kirsche
    die melodie
    die sonne
    die straße
    die stunde

    edit 2 -

    arkadaşlar grammer'i halletikten sonra "almanca-almanca" sözlük edinin ve oradan öğrenin kelimelerin anlamlarını.
    peki nasıl işliyor bu yöntem?
    örneğin "elma / apfel" kelimesini "almanca-almanca" sözlükten baktınız.
    orada size almanca olarak "ağaçta yetişir, yeşil veya kırmızı renkte olur, suludur" gibi veya benzeri bir tanımlama yapar.
    bu tanımlamayı almanca olarak okurken diyelim ki cümlenin içinde geçen "ağaç" kelimesini bilmiyorsunuz, ve bundan ötürü de cümleyi tam olarak anlayamadınız.
    "elma" kelimesini öğrenmeyi yarıda bırakıyorsunuz ve "ağaç" kelimesine atlıyorsunuz.
    "ağaç" kelimesinin tanımlamasında da diyelim ki "toprakta yetişir, kahverengi tonda gövdesi olur, yeşil yaprakları olur" benzeri bir cümle var.
    1- bu cümlenin tamamını eksiksiz şekilde anladıysanız ve "ağac"ın ne olduğunu öğrendiyseniz, elma kelimesine geri dönüp tanımlamasını tekrar okuyarak %100 şeklinde anlayarak sonlandırıyorsunuz.
    2- bu ağaç tanımlamasını okurken cümle içerisinde yine bilmediğiniz bir kelime varsa, bu sefer ağaç kelimesini yarıda bırakıp o bilmediğiniz kelimeye zaplıyorsunuz.
    bu yöntem ile sadece 1 kelimeyi öğrenmek için çıktığınız yolculukta ister istemez 4-5 kelime daha öğrenmiş oluyorsunuz ve bu şekilde tanımlamalar yoluyla öğrendiğiniz için de aklınızda daha kalıcı olacaktır. çünkü tanımlamayı okurken gözünüzde detayları ile birlikte canlandırmanızı sağlıyor. bu tıpkı roman okuduğunuzda senaryonun aklınızda kalması gibi etki yaratıyor, çünkü roman okurken aynı yöntemle hayal gücünü kullanıyorsunuz, gözünüzde canlandırıyorsunuz. ama bir teknik makale okusanız, detaylı şekilde bu kadar aklınızda kalmıyor.

    edit 3 -
    lütfen almanca ile ilgili yeşillendirip soru sormayın, türkçe dil bilgim hiç yok. yani almanca'da bildiğimi size sizin anlayacağınız dilde ve teknik dil terimlerinizle aktaramam.

  • 2018 türkiye’sinde hala alaattin çakıcı, sedat peker gibi isimlerin konuşulmasında emeği geçen herkesin allah belasını versin.

  • çevremdeki her dört insandan beşinin garipsediği, benimse garipsenmesini garipsediğim davranış. güneş gözlüğünün hava sıcaklığıyla ne tür bir ilişkisi olduğuna dair sağlam bir argümanla gelebilenini de görmedim.

    güneş gözlüğünün kışın gözü rüzgardan ve rüzgarla göze kaçabilecek parçacıklardan koruduğu ve gözün kışın da çevredeki ışıktan rahatsız olabileceği gibi dünyanın en basit gerçeğini geçiyorum. (ayrıca hafif bulutlu bir havada her yönden ve her yerden gelen sinir bozucu beyaz ışığın tamamen açık havada tek bir kaynaktan ve tek bir yönden gelen sarı güneş ışığından çok daha rahatsız edici olduğunu da unutmayalım)

    "kışın neden güneş gözlüğü takıyorsun?" sorusu, "yazın neden ayakkabı giyiyorsun?" sorusundan farksız bence. istesek yalınayak gezebiliriz yazın, ayağımız üşümez, buna rağmen yazın hala ayağımıza bir şey geçiriyorsak başka bir işlevi olsa gerek, değil mi?

    onu da geçtim, güneş gözlüğü takmak kendimi rahat hissetmemi sağlıyor olabilir, kime nedir? tanınmak ve sohbet içine çekilmek istemiyor olabilirim, gözlerim hassas olabilir, saatlerce gözümü kısa kısa dolaşmak istemiyor olabilirim. ışıktan korunmamı gerektiren bir rahatsızlığım olabilir. gözümün şişliğini saklamak istiyor olabilirim, gözlerimin kırışmaması gibi bi derdim olabilir falan filan. ya da bazısının saat takmayı sevdiği gibi güneş gözlüğü takmak öylesine hoşuma gidiyor olabilir.

    hepsini geçtim, hiçbir işlevi olmadığı halde sadece cool görünmek için takıyor olsam ne yazar? bunun nesi kötü? sanırsın kimsenin cool görünme kaygısı yok, bi güneş gözlüklüler dert etmiş bunu. iki dakka dürüst olalım.

    özet: güneş gözlüğü süper bir şeydir ve yaz kış takma özgürlüğüm için canımı vermeye hazırım. hırsımdan şu an evde de takıyorum.

  • kadin o sirada keyfini surecek durumda olmadigindan erkek icin de pek bir sey ifade etmez. hani indiana jones'ta tapinak yikilmaya baslayinca yanindan kosularak kacilan hazineler gibi.

  • marmara depreminde, yağmalama amaçlı iç anadolunun çeşitli şehirlerden otobüs otobüs insanın deprem bölgelerine gittiğini bilenlerin şaşırmayacağı durum.

  • bütün psikolojisi bozuk tiplerin, topluma faydası olmayan kıytırık insanların, minik beyinleri ile savunmaya geçtiği kadın. onu savunmuyor olmanın adı kıskançlık değil. bu çok daha ciddi bir mevzu.

    yeter ki soyunsun vergi kaçırsa da olur tayfa fikir beyan etmesin. sen enayi misin üç kuruş maaşına vergi adı altında kıyım yapılıyor. doğal gaz faturasına ağlayanlar gelmiş burda merve taşkını savunuyor.