hesabın var mı? giriş yap

  • yıl sonunu görebilecek misin acaba merak ediyorum. milleti uyutmaya devam. geri zekalıların seçimini bizler çekiyoruz. yazık ya yazık.

  • evlenmeden önce;

    - poffffff!!! yeminle bıktım ya bıktım, gidiyorum ben necati!
    - tamam özür dilerim aşkım tamam...

    evlendikten sonra:

    - pofffff!!! yeminle bıktım ya bıktım, gidiyorum ben necati!
    - tamam. gelirken de mutfaktan su getir.

    budur!

  • bunu en son yaptığımda beğeniyi geri almış, yine de bildirim almasın diye engellemiştim. üstüne hesabımı dondurdum. sonra nasılsa hesabı dondurdum diye uygulamayı sildim. server'lara el bombası da atacaktım ama bulamadım.

  • 15-16 yaşındaki 'çocuk' eline roketatar, uzun namlulu silah alabiliyorsa, ölümü göze almıştır zaten. askeri öldürünce kahraman, geberince çocuk oluyo değil mi bunlar?

    herkes artık dürüst olsun birbirine. acıtasyon yapmayın, sıktınız kimse yemiyor. biz 15-16 yaşında top peşindeydik, gelip bana coğrafya şartlarından bahsetme, her insanda vicdan duygusu var beyin var. eline silah alıp, adam öldürmeye dağa çıkanın gözümde beş paralık değeri yok.

    şu da gözden kaçmasın,

    şu valiliğin açıklaması; ''12 ağustos 2015 günü saat 21.00 sıralarında bölücü terör örgütü pkk mensupları tarafından diyadin ilçe jandarma komutanlığı'na roketatarlı ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlenmiştir.''

    şu da pekaka yanlısı bir ajansın; ''ağrı'nın diyadin ilçesinde dün gece saatlerinde ilçe jandarma komutanlığı'na yapılan saldırının ardından özel harekat timleri, jandarma komutanlığı'nın karşısındaki bölgeyi rastgele taradı.''

    kimi kandırıyosunuz?

  • başlık: ilahiyat fakültesindeyim erasmusla hacca gittim

    entry:

    6. zikir partilerine de gittin mi kardeşlik ?

    9. @6 içi zemzem dolu havuzlarda parti yapardık girişte hurma verirlerdi

  • benten.

    neymiş efendim abisi y.ö(6) çok ısrar etmiş kıramamışlar abisini. la olum çocukla çocuk olacak başka konu bulamadınız mı yav. belki bu adam mahalle delikanlısı olacak. benten diye delikanlı mı olur!!11

  • olaylar sadece harry'nin etrafında ve büyücülerin iç çekişmeleriyle döndüğü için lotr gibi bazı başka fantastik eserlerin aksine büyücülerin dışındaki halkları ve sihirli yaratıkları pek fazla tanıma imkanı bulamasak da seri aslında epey zengin ve kalabalık bir evrene sahip. cincüceler, ev cinleri, deniz halkı ve at-adamların her birinin kendi hikayeleri, kendi tarihleri de var. ev cinlerininki bunların içinde muhtemelen en sıkıcı olanıyken, cincücelerin bir hayli kanlı, deniz halkının gizemli, at-adamların ise saygı uyandıran bir öyküsü var. bu topluluklar içinde favorim de bu sebepten at-adamlar. hikayeye dahil oldukları kısıtlı anlarda at-adamları okumak hep çok keyifli oldu benim için. hatta kendilerine büyücülerden daha fazla saygı duyduğumu söyleyebilirim.

    seride öğrendiğimiz kadarıyla kendi halinde yaşamayı seven ve rahat bırakılmayı isteyen at-adamlar, oldukça kibirliler ve büyücüleri en kötü ihtimalle denkleri olarak görüyorlar. çoğu zaman ise büyücülerden bile üstün oldukları inancındalar. çocuklardan insan yavrusu ya da tay olarak bahsetmelerinden bunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. insanların işlerine karışmayı, "pis işlerine bulaşmayı" sevmiyorlar. çok zekiler ve çoğu insandan daha bilgeler. firenze'in hogwarts'ta kehanet dersi verdiği sırada, trelawney'nin ve derslerinin gerçekten ne kadar kepaze olduğunu öğrenciler kadar siz de anlıyorsunuz. astrolojiyi "insan saçmalığı" olarak niteleyen firenze, meslektaşından "türünün sınırlamalarıyla gözleri kapanmış ve eli ayağı bağlanmış" olarak bahsediyor ve göklerde gördükleri işaretleri yorumlamanın hiç kolay olmadığını, bunun yüzyıllar alabildiğini söylüyor. bu arada firenze elbette ki sürüden atılıyor çünkü insanlara öğretmenlik yapması, türüne bir ihanet, alçaltıcı bir hareket olarak yorumlanıyor. tıpkı harry'yi voldemort'tan kurtarmak için sırtına bindirmesi gibi.

    burada bir parantez açarsak, büyücülere karşı cincücelerde de benzer bir tutum var fakat cincüceler daha çok maddi konular yüzünden büyücülerle ters düşmüşler. iki topluluk arasındaki en büyük sorun, cincücelerin aidiyet ve hırsızlık anlayışlarının insanlarınkinden tamamen farklı oluşu. cincüce inancına göre bir büyücü bir cincücenin zanaatinden para karşılığı yararlanıp bir meta yaptırırsa bunu kiralamış sayılıyor ve eşyanın varislere miras bırakılması hırsızlık olarak kabul edildiğinden, kiracı öldüğünde söz konusu metanın onu işleyen cincüceye döndürülmesi gerekiyor. sırf bu yüzden godric gryffindor'la bile papaz olup isyanlara kalkışmışlar. mesele yüzyıllardır çözülmediği ve aşırı kindar oldukları için de büyücülere hâlâ tavırlılar. gringotts yüzünden de büyücülerle defalarca anlaşmazlığa düşülmüş. sihir bakanlığı dönem dönem gringotts'ın yönetimine el koymuş fakat sonunda anlaşmaya varılıp tüm yetki yeniden cincücelere devredilmiş. o günden beri cincüceler, gringotts'ı büyücüler için işletiyor, büyücülerin yanlarında çalışmalarına müsaade ediyor fakat perde arkasından büyücülerin tüm mal varlığını yönetiyorlar. rahatlıkla büyü yapabilmelerine rağmen asa taşımalarının yasaklanmış olmasına da ezelden beri gıcıklar. işte bu gibi husumetler sebebiyle quidditch dünya kupası sırasında ludo bagman tarafından dolandırıldıklarında işi kan davasına dönüştürüyorlar ve yine bu sebeple son büyücüler savaşında hiçbiri kılını bile kıpırdatmıyor.

    at-adamlara geri dönersek, onların da insanlara karşı oldukça önyargılı ve hatta düpedüz ırkçı oldukları söylenebilir, fakat çok da haksız değiller. bunu umbridge'in at-adamlarla karşılaşmasındaki tavrından anlayabiliyoruz. umbridge, diğer büyücü dışı topluluklar ve sihirli yaratıklara karşı olduğu gibi at-adamlara da katıksız bir nefret duyuyor ve onları hor görüyor. ne yazık ki umbridge, büyücüler içinde böyle düşünen tek kişi değil. modern zamanda bile büyücülerin diğer türlere yönelik mutlak üstünlüğünü savunan kalabalıklar mevcutken, büyücülerin çağlar boyunca at-adamların güvenini sarsacak sayısız eyleme imza attıkları da kayıtlara geçmiş durumda.

    15. yüzyılda sihirli yaratıkları sınıflandırmak üzere bir araya gelen büyücüler, iki ayağı üzerinde yürümeyen her canlıyı canavar sınıfına dahil edip at-adamları her türlü haktan tümüyle dışlıyor. bu sınıflandırma o kadar çarpık ki sırf iki ayak üstünde yürüdükleri için iki kelimeyi bir araya getiremeyen ifritler bile varlık statüsüne erişiyor. insanlara en az at-adamlar kadar antipati duyan ve oldukça kurnaz olan cincüceler ise bu fırsattan istifade, muhtemelen büyücülere bir ders vermek niyetiyle, iki ayak üstünde yürüyen fakat gelişmiş bir zeka veya ahlak bilincinden yoksun ne kadar sihirli yaratık varsa hepsini toplayıp komisyona getiriyorlar. ünlü sihir tarihçisi bathilda bagshot, bu hazin fiyaskoyu sihir tarihi'nde "sırga'ların gaklaması, kahşin'lerin inleyip sızıldanması ve fuphup'ların amansız, kulak zarı delici şarkıları yüzünden pek az şey işitilebiliyordu. büyücüler ve cadılar önlerindeki kâğıtlara bakmaya çalışırken, envai çeşit cinperiyle peri kıkır kıkır gülüp vıdı vıdı ederek onların başlarının etrafında fırıl fırıl dönüyordu. on kadar ifrit ellerindeki sopalarla odayı darmadağın ederken, cadalozlar süzülerek dolaşıp yiyecek çocuk arıyordu. konsey başkanı toplantıyı açmak için ayağa kalktı, bir dombaz pisliği öbeğine basarak kayıp düştü ve lanet okuyarak salonu koşa koşa terk etti." şeklinde tarif ediyor.

    ileriki dönemlerde yeltenilen sınıflama girişimleri de bir o kadar vahim. iki ayak üstünde yürüyebilen canlılar sınıflandırması yetersiz kalınca, insan dili konuşabilen canlılara varlık statüsü ve türlü sihirsel hak ve imtiyazlar verilmesi kararlaştırılıyor ve yine bir toplantı tertip ediliyor. yaşayanların ölülerden daha fazla önemsendiğine öfkelenen hayaletler müzakereleri terk ederken, cincüceler, bu kez de basit birkaç kelime öğretmek suretiyle içeriye aldıkları ifritler sayesinde toplantıyı bir kez daha sabote ediyor. bu sefer toplantıya davet edilen at-adamlar ise, oldukça zeki, ahlaklı ve gelişmiş bir medeniyet olmalarına rağmen suyun üstündeyken insan dilini konuşamayan deniz halkının dışlanmalarını protesto ederek toplantılara katılmayı kesinlikle reddediyorlar.

    17. yüzyılda da benzer girişimler sonuçsuz kalıyor ve sihirli yaratıkları sınıflandırmak ancak 19. yüzyılda mümkün oluyor. sihirle uğraşan topluluğun yasalarını anlayabilen ve bu yasaları oluşturma sorumluluğunu kabullenen yaratıklar olduklarına kanaat edilen at-adamlar nihayet varlık statüsüne layık görülüyor fakat cadalozlar ve vampirlerle aynı sınıfta yer almak istemediklerinden, "sihirli yaratık" sınıfında kalmayı talep ediyorlar. deniz halkı da at-adamlarla aynı talepte bulunuyor ve her iki tür de kendi istekleriyle sihirli yaratık statüsünde bırakılıyor. o günden bugüne de at-adamlar, sihir bakanlığında kendilerine rezerve edilen departmanlar bulunmasına karşın, insanlarla ya da bakanlıkla herhangi bir iletişime geçmekten imtina ederek münzevi bir hayat yaşıyor ve insan tarafından taciz edilmedikleri müddetçe etliye sütlüye karışmıyorlar.

  • oy utanmasını sevdiğim, kazada kafası patlayıp beyni camdan dışarı fırlayınca daha da güzelleşecek canısış.

  • bordro inceliyorum, atıyorum 10 bin tl maaş alıyorsam bunun 4 bin tlsi vergiye gidiyor. vergi karşılığında ne alıyorum bir bakalım.

    sağlık ? - özel sağlık sigortam var onu kullanıyorum hastaneye gittiğimde. çapraz bağlarım koptuğu için devlette ameliyat olacaktım yıllar önce, bana dediler ki 6 ay sonraya randevu verebiliyoruz seni en erken 6 ay sonra arayıp randevu vereceğiz. tek ayakla 6 ay yürüyemeyeceğim için özelde olmak zorunda kaldım. geçenlerde programda bir kadın vardı, her gün devlet hastanesine bakınmaya gidiyormuş. hiç bir şeyi olmamasına rağmen sürekli doktor doktor geziyormuş sırf can sıkıntısına. bu insanlara gidiyor sanırım sağlık harcamaları.

    eğitim ? burs almadım, devlet okulunda ilköğretim ve liseyi bitirdim. okulda bir şey olacağı zaman bizden para istiyorlardı zaten. şuan verilen vergilerin de eğitim bütçesine ne kadar etkisi var bilemiyorum.

    yol ? e bu adam yolları kendi parasıyla yabmıyor mu :d madem öyle niye yol yabdık diye reklam basıyor? köprü yapıyor havalimanı yapıyor ama ben ne bayburttaki havalimanını kullanıyorum ne de kütahyadakini. zaten yaptığı köprülere de geçiş ücreti alıyor. hem geçerken hem yaptırırken parasını ben ödüyorum vergimle.

    emniyet güçleri ? geçen günlerde bir tanıdık dolandırıldı, polise işimiz düştü, şu an çok yoğunuz uyuşturucu operasyonu yaptık siz gidin 2-3 hafta sonra gelin dediler. araya tanıdık polisler sokup tutanak tutturup şikayetçi olabildik. yani o kadar vergi veriyoruz ama tanıdığımız olmadığı zaman işimizi dahi hallettiremiyoruz.

    afet durumları? e bu afet durumlarında da devlet bizden para istiyor? verdiğimiz vergiler nereye gidiyor ki bu devlet her depremde selde yangında bizden para istiyor ?

    vakıflar? bu güne kadar hiç bir vakıfa kaydım yok, hiç bir vakıftan destek almadım ve yakınımdaki fakir tanıdıklarım da hiç bir dernekten vakıftan yardım alamıyor.

    diyanet? sokak başı 3 tane cami olmasına gerek yok. daha fazla cami yapınca daha fazla müslüman olmuyoruz. varolan camilerin yarısı bile dolmuyorken her yere cami doldurmak saçmalık.

    eğlence-etkinlik? yani gördüğümüz kadarıyla vergilerimiz bazı kişiler tarafından yavuz bingöl gibi miadı dolmuş sanatçıların televizyona çıkıp konser vermesine harcanıyor.

    yapılar, parklar? buna da bakacak olursak ne zaman bir devlet dairesine işim düşse bir bakıyorum sandalyeler 10 yıllık, duvarlar dökülüyor her yerde eski stil numaratörler masalar var. anlaşılan vergimiz buraya da gitmiyor.

    vatandaşlık hakları ? bakınca kimlik çıkartmak için ayrı vergi veriyoruz pasaport için ayrı ehliyet için ayrı. devlet bunlardan para alabilir pek tabii ama kart - defter basım ücreti ödenen toplam tutarın %10u iken devletin aldığı harç %90'ı. bu paralar nereye gidiyor?

    üretim bakınca ülkede üretilen bir şey de yok, elektrik faturasından trt payı alınıyor mesela. trt bizim en az 30 milyon hanenin elektrik faturasıyla dönüyor. doğudaki insanların elektrik faturası da batıdaki beyaz yakalılara ödettiriliyor.

    tüketim devlet sıfır üretimle arabayı yapan bmw'den mercedes'ten çok daha fazla para kazanıyor. 500 birim ödediğiniz bir arabanın 350'si devlete gidiyor. türkiyede üretilen bira, çay, buğday gibi ürünler yine türk vatandaşına vergi yükü verilerek yansıtılıyor. sorarım size, devlet elini suya sabuna sokmadan tüm bu üreticilerden çok daha fazla kazanıyorsa, devlet neden bunlarla uğraşsın?

    benim 88 liralık vergi borcumu 7 yıldır unutmayan devlet, limak-kolin-cengiz'in trilyonlarca lira vergi borcunu tek kalemde siliyor. bankaların covid için verdiği krediyi ise 1 ay ödemezsen kapına kağıt geliyor.

    velhasıl kelam ben verdiğimiz verginin doğru harcandığını bilsem bi nebze kabul edebilirim ama mevcut haliyle devlet artık vatandaşına bakamaz hale geldi. artık vatandaş devletine bakıyor. ülkeye alınan milyonlarca göçmene, vergi borcu silinen futbol kulüpleri ve inşaat firmalarına ayda 5-6 bin tl ile geçinmeye çalışan beyaz yakalı bakıyor.

    bizlerin çıkıp tek tek bağırması gerekiyor bu şekilde

    üzüldüğüm tek bir nokta var, bugün seçim olsa başa gelip bu vergileri azaltacağım diyen bir tane aday yok. bu düzenin değişeceğini söylüyorlar ama bahsettikleri düzen tek adam yönetimi. isterse 500 kişi yönetin abi, ben aldığım maaş ile birden çok şeye taksitsiz şekilde sahip olmak istiyorum. ben bu dünyaya 1 kere geldim ve köpek gibi çalışıp kazandığım parayı kullanabilmek istiyorum.

    lütfen bana konuyla ilgili iyi-kötü mesaj atmayın. herkes fikrini entry altına belirtebilir.

  • toplasan türkiye'de bir kaç bin adet piyasaya çıkacak olan telefon üstünden hala kriz var mı yok mu bilmem ne muhabbeti yapan tipleri göstermiştir. hala şu bir kafe dolu kriz yok, şurda alışveriş yapan var kriz yok, bundan alan var kriz yok muhabbeti yapan. araba alıyorlar kriz yok diyorlar (arabadan toplasan 15 tane gelmiş zaten, satılmış). o aldığınız şeylerin zaten arzı çok değil hala anlayamadınız bunu, milyon tane yok lan satışta! bir kaç bin tane var.