hesabın var mı? giriş yap

  • f35 nedir ne değildir :

    para vererek başkasının uçağını kullanmaktan farksızdır. ortalarda dolaşan f16 yazılımı artık yerli geyiklerine kesinlikle aldırış etmeyin. uçaklara kendi yapımımız bir bomba eklemek istediğimiz zaman bile abd'den izin almalıyız. abd olmaz derse, kız kaçıran bile takamıyorsun uçağa. aksi takdirde bütün mekanik desteği kesmekle tehdit ediyor. şöyle ki ; pakistan'dan f16 eğitmeni istedik. pakistan olur dediği halde abd karşı çıktığı için pakistan eğitmen gönderemedi. adam ona bile karışıyor. abd istemese, f16'ları geçit törenlerinde bile uçuramayız. bunun adına bağımsızlık diyemezsiniz. böyle bir durumda yapılan yatırım da ölü yatırımdır. ilk uçuşunu 45 sene önce yapmış f16'da bile böyle bir durum söz konusuyken f35 işine girmek tam bir saçmalıktı zaten. türkiye'ye karşı, işid de dahil bütün terör tehditlerinin arkasında abd var. bu saddam döneminde de böyleydi.

    osman pamukoğlu ne diyor ;

    pkk'nın yöneticilerinin olduğu bölgeyi tespit ettik. öcalan da dahil bütün üst düzey yöneticiler orada. tam operasyona başlayacağız, operasyon yapacağımız yere alakasız bir bölgede bm helikopteri düşürülüyor. abd'den bir telefon geliyor ve hava operasyonunu yapmayın deniyor. ne alaka? hiçbir mantıklı açıklaması yok. bu olay 25 yıl önce olan olay. şimdi durum farklı mı? hayır. sen bu adamdan f35 alsan ne olacak almasan ne olacak. alsan da onun malı, almasan da onun malı.

    pkk, işid militanı mı bombalayacaksın f35'le diyeceğim -ki artık f16 ile bile pkk'lı vuramıyorsun "bizim orada askeri danışmanlarımız var" diyerek engel oluyorlar. eee? f35 ile 19 mayıs geçit törenleri mi düzenleyeceğiz?

    s400 nedir ne değildir :

    açık ara en iyi savunma sistemidir. bu sistemi neden aldığımıza gelirsek, abd bize senelerdir patriot savunma sistemini vermiyor. böyle bir ülkenin savunma sistemi olmaması zaten başlı başına bir skandal. çin'den alacaktık ve abd "alma, ben vereceğim" dedi. anlaşmayı iptal ettik fakat yine yan çizdiler. rusya ile anlaştık, anlaşma bitti ve şimdi bize çok cömert bir teklif sunmuşlar. eğer rusya ile olan anlaşmayı da iptal edersek, emin olun yine bir çomak sokup vermeyecekler. bu sefer rusya'yı da çin gibi küstüreceğimiz için hiçbir alternatifimiz kalmayacak. bu kadar önemli bizim için s400. asıl önemli nokta ise, s400'ün bir bataryası da ülkede yapılacak. bu da gelecek için çok önemli bir adım.

    şunu sakın unutmayın ; bize kıçı kırık bir tabancayı bile göndermeyi reddeden bir ülke abd. bu ülkenin ipiyle bundan sonra asla suya inilmemeli. ne solcusuyla, ne sağcısıyla. ecevit döneminde de bize ambargoyu uygulayan bunardı, sağcıların döneminde de bunlar. sürekli kazık attığı halde vazgeçilemeyen kanka gibi anasını satayım. her fırsatta sizi satar ama siz mal olduğunuzdan hep sineye çekersiniz.

  • eşin babası.

    benim gibi şanslıysanız eğer, bazısı sizi tanıdığı günden itibaren artık sizin de babanızdır, eşinizden boşansanız da babanızdır, sizi evladı beller.

    dün gece kadıköy'de çok uzun süre taksi beklediğim için eve epey geç geldiğimi duyunca kızdı bana. "telefon ne işe yarıyor, kapıda araba var o ne işe yarıyor, ben evde ne işe yarıyorum seni gece iki adım yerden gelip almayacaksam, sokaklarda taksi bekliyorsun" diye surat astı bana. oğlunun dört sene önce boşandığı, 40 yaşında, kazık kadar kadınım ben. ama benim medeni halimin ve yaşımın önemi yok. o sağ olduğu sürece ben onun kol kanat gereceği, müşkül durumdan kurtaracağı evladıyım. ha ben gece ikide 70 yaşında adamı arayıp "baba beni gelip al" demem elbet, ama arasam alacak olduğunu bilmek yeter de artar zaten.

    babacanlık başka bir şey, kan bağıyla filan da zerre alakası yok.

  • sıfırdı bir ara, sonrasında evlendim. mutlu olacağıma inancim yüzde yüzdü, boşandım. yani pek takılmamak lazım, sevgiler.

  • firmanın 3 senede toplam ödediği vergi, maaşlı bir çalışanın 1 senelik ödediği verginin büyük ihtimal yarısı..

    öğrenmek ve anlamak için soruyorum. patiswiss veya farklı firmalar nasıl oluyor da dünyanın parasını kazanırken iş vergiye gelince sokaktaki simitçiden, asgari ücretli herhangi birinden bile daha az vergi ödüyorlar?

    ne yapıyorlar? evlerine aldıkları çorabı bile şirket yatırımı olarak mı gösteriyorlar? ya da ev, araba, arsa alıp bunları şirket gideri gibi mi gösteriyorlar?

    sayın şimşek ,

    esnafların iban'a istedikleri paraları takip etmeye gelene kadar öncesinde böyle kurumların vergi matrah doğrulamasını yapmak daha kritik değil midir?

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • blokflütünü alıp ona yedirmek isterdim. ki zannedersem bu o kadar da zor olmazdı; zira helvacıoğlu markaydı flütü. parçalarına ayırıp ayırıp, temizleme çubuğuyla boğazından aşağı ittire ittire yedirmek isterdim ona.

    çünkü bu komşu çocuğu ne zaman canı sıkılsa blokflüt çalışırdı. çalardı demiyorum bakın, hakikaten "çalışırdı". ve ben onun bir kat üstünden, seneler senesi ılgaz anadolu'nun sen yüce bir dağısın'ı dinledim. süper baba'nın müziği millet için nostaljik ve hoş bir hatıra olarak kalmışken sinir yaptı bende, stres yaptı hep.

    flütünün içinin ne zaman tükürük dolduğunu bile anlar hale gelmiştim, sesin o ıslak, detone ve kontrolsüz kayışından...

  • mistik ögelerle süslü bir öykü, masalsı çizimler ve renkler ve de kelt ezgileriyle kulak okşayan müzikler... belki o kadar iddialı bir yapım değil, ama kendine has bir hoşluğu sevimliliği var bu animasyon filmin. pangur ban'i ise bizim van kediciklerinden biri canlandırıyor sanki. o kadar şirin, o kadar güzel ki kedicik, insan karelerden kaçırıp kendine saklamak istiyor.

    ve tabii büyülü melodilerle süslü "aisling song"... müziğiyle darmadağın ediyor bünyeyi.

  • o zamanlar 19 yaşındayım. zeytinli rock festivali var gündemimde. çok güzel sanatçılar geliyor. kesin gitmek lazım. kesin değil de gitmek lazım işte. zaten yapacak bişey de yok, boş geziyorum. ama etrafımda da kimse yok eşlik edecek. var da öyle kafa dengi değil. dedim ki hadi olum erik iş başa düştü. gittim tek başıma. annem, "oğlum bak şu parayı da al çorabının içine sakla, iç içe geçir çorapları kimse bulamaz bişey olsa bile"

    ulen kadın hissetti mi noldu bilmiyorum 3.günün sabahında uyandıktan sonra duş almaya gittim bi 5 dk sürdü sürmedi, döndüm kiiii benim çadıra giren hırsız allah yarattı demeden telefon, tişört, cüzdan, terlik çalmış gitmiş. zaten ne ara zılgıtlar çektim, ateş yakıp üzerinde hopladım hatırlamıyorum.

    arda kalan bikaç parça eşya ve birkaç çorap ,)

    o çoraptaki parayla eve döndüm bir şekilde.

    telefonu kendi simkartıma ayarlamıştım ilk aldığımda. telefona başka bir simkart takılırsa benim numaraya mesaj geliyordu. hemen gittim bi tane kendi numarama ait simkart çıkarttım. yedek mi oluyomuş neymiş. bi baktım numaralar geliyo. avea mıydı neydi aradım işte ismini verdiler. facebooktan bi arattırırsın ki 3 gün boyunca beraber takıldığım eleman çalmış. hayır bir de piç benle beraber hırsız aradı ahahah. hepsini verdiğim adrese göndermek zorunda kaldı. bi de mahkemeye verdim iti.