hesabın var mı? giriş yap

  • dostoyevski'nin bu denli sevilmesinin esaslarından birinin "karakter" ya da karakter kurulumu olduğu oldukça aşikardır.

    bir karakter imgesinin yaratılması, bir karakterin kuruluşu yeni bir yazar görüşünü, yeni bir yazar konumunu da gerektirmektedir. dostoyevski'nin yaptığı da, yeni karakterler, kişilikler ve kurulumlar yaratmaktan ziyade, bu kişilere, toplumdaki portrelere yeni ve bütünlüklü bir bakış açısı getirmekti.

    biraz daha açmak gerekirse, dostoyevski'nin yaptığı salt yeni baştan karakterler yaratıp bunları sunmak değildi ; onun yaptığı daha ziyade "çoklu" - monolojik olmayan - bir bakış açısı ile karakter içerisindeki ya da kişi içerisindeki kişiyi açığa çıkarmaktı. yani, yeni bir yazar ve yeni bir bakış açısı yaratmaktı. *

    yine de bu karakter tahlilleri ile yazarı yanlış değerlendirmemek gerek zira dostoyevski şöyle der:

    "tam bir gerçekçilikle insandaki insanı bulmak... psikolog diyorlar bana; bu doğru değil. daha yüksek bir anlamda gerçekçiyim sadece, yani insan ruhunun derinliklerini resmediyorum."

    karakteri tihon'un da dediği gibi:

    "bakın, casuslarla psikologları - hiç değilse benim ruhuma girmeye çalışanları - sevmem"**

    ek olarak belki de bakhtin'in maddelendirmeleri bu hususta açıklayıcı nitelikler sunmaktadır.

    "öncelikle, dostoyevski kendisini kendi bilincinin dünyasında sıkışıp kalmış öznel bir romantik değil, gerçekçi addeder. yeni görevini - "insan ruhunun tüm derinliklerinin resmedilmesi" - "tam gerçekçilik"le yerine getirir, yani derinlikleri kendisinin dışında, başkalarının ruhunda kavrar [...] dostoyevski psikolog olduğunu kesinlikle redddeder."

    her ne kadar dostoyevski karakter yaratma ve yansıtma hususunda üstüne mertebe bir başarı gösteriyorsa da, belki de kendisini bir romantiklik şeması içerisinde değerlendirmekten ziyade bir dostoyevski gerçekçiliğini anlamak gerek.

    ________

    * dostoyevski ve öncesi dönemleri ele aldığımızda fark edilecektir ki karakterler hakim yazarın tonu altındalardır. bu ne demektir? karakter, yazarın sesini, görüşünü, fikrini, zikrini yansıtır durumdadır. kendi içlerinde bütünlüklü bir özgürlüğe sahip olmadan adeta yazarın biçimlendirdiği, yazarın sesinin her daim duyulduğu, yazarın her daim hissedildiği kurgulardır. işte bu nedenden ötürü monolojiklerdir. işte dostoyevksi'nin yaptığı da bu monolojik sesi yıkıp, "yazar" makamını daha geri plana çekip, karakteri kendi içerisinde özgür, kendi sesine sahip, hatta yazarla çatışan/çarpışan bir kurulumla okuyucuya sunmaktı.

    ** cinler/ ecinniler romanının yayınlanmayan bölümünden.

  • oyları %50 iken atatürk'e çekinmeden ayyaş diyen siyasilerin oyları %35'e düşünce atatürkçü olduklarına şahit olduğumuz trajikomik tweet.

  • bir yerde okumuştum "annesinden önce uyuyanların derdine inanmıyorum" diyordu.
    geçen akşam erken uyudum. sonra kalktım yüzümü yıkadım. her zaman olduğu gibi yüzümdeki tuz eksilmedi.
    çay içermisin oğlum diye seslendi annem, ses yankıyı yerinden oynatıyordu ama görüntü yoktu.
    sesin hangi odadan taştığını öğrenmeye çalışırken bir demlik çayla oturmuş annemi gördüm bir başına.
    öyle yalnız, öyle kimsesiz, öyle karanlık.
    bütün dertleri bir araya getirsen, böyle bir dert oluşmazdı.
    kaç sene oldu hatırlamıyorum, bu kadar çok ağlandığını.

  • yes'in dinledikçe yerine oturan ve "ya galiba bu tales from topographic oceans'dan da iyiymiş" diye düşündüren muhteşem albümü. şöyle bir baktığımızda insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en iyi müzik albümlerinin çıktığı 1970-77 döneminin ortasına denk gelen, bu dönemin tüm özelliklerini fazlasıyla içeren, özellikle açılıştaki gates of delirium ile dinleyeni alıp uçuran bir albümdür. kapak her zamanki gibi roger dean'e aittir. son olarak kapanıştaki to be over başta olmak üzere albüm boyunca steve howe'un yaptıklarını olasılıkla bugüne dek yapabilen bir gitarist olmamıştır ve de olamayacaktır.

  • "@mutewwit: osmanlı zamanında, metrobüs duraklarındaki iade makineleri akbil basılınca ötmezmş. öyle ki fakirler mahcup hissetmesin. inceliğe bakar mısn?"

  • benzeri tarihte sıklıkla görülen zihniyettir. selçuklular, timur devleti gibi örnekleri vardır. allahtan o dönemde berkut, emrecan, pelinsu gibi isimler moda değilmiş. berkutlu imparatoru 2. tuğberk kulağa çok tuhaf geliyor.

  • bu gruptaki en büyük mantık hatası, solistinin adının fatma olması. fatma diye rockçı mı olur lan!?

  • yaşadığım yerde pokestop yok, gym yok diyen arkadaşların artık ash gibi anasıyla bacısıyla vedalaşıp köylerini terk etmelerini gerektiren oyun.

  • kadınlar vnl kazanmış, üstüne avrupa şampiyonu olmuş, yetmemiş olimpiyat elemelerinde yedide yedi yapıp tüm grupların en iyisi olup dünya kupası şampiyonu ilan edilmiş , 22 maç üst üste kazanırken dünya sıralamasındaki ilk 10’un hepsini yenmiş.

    bizim dallamalar geliyor abartmayın ya, amma abarttınız diyor. bu ülke insanının bir bölümü harbi tam tiksinmelik , ayrı bir tür.

  • lübnanlı bir arkadaşım vardı üniversiteden. tömer okumak için istanbula ilk geldiği zamanlarda şöyle bir hadise yaşanıyor,
    üsküdar dolmuşunda herkes parasını uzatarak zeynep kamil, burhan felek gibi isimlerle ineceği yeri tarif ederek parasını uzatıyor. bizimki bu yer isimlerini bilmediğinden yolcuların kendi isimlerini söylediğini zannediyor, yani şöförün herkesi tanıdığını ve herkesin evini bildiğini düşünerek parasını uzatıyor ve şöföre "hüseyin nassar" diyor. şoför bön bön bakıyor tabi. neyseki yolcuların da yardımıyla bir şekilde anlaşıyorlar.