hesabın var mı? giriş yap

  • 1 haftadır yazacağım, üşeniyorum. sokak ortasında özet yazayım. ayrıntı eklerim belki. (ertesi gün çeşitli düzeltmeler.)

    a101'den dardanel marka ton balığı aldı eşim. mavi kutu. a101 markası değil.
    açtık, berbat kokuyor. ağır bir balık kokusu. eşim "kepez gibi kokuyor" dedi hatta :) (not: çanakkale kepez, antalya kepez değil. dardanel fabrikası burada olduğu için bazı dönemlerde ağır çiğ balık kokusu olur ki çiğ balık kokusu da severim)

    fabrika 5km ötede. gittik fabrikaya bıraktık. bir açık bir kapalı kutu. üretim tarihi vs yazılı.

    1 hafta sonra (istanbul'dan) telefon geldi.
    üründe bir sorun yok. sadece çok taze olduğu için böyle bir koku oluyor bazen dediler. biz de şaşırdık ilk kez almıyoruz ki...

    telefondaki devam etti "çünkü dinlendirmek yerine talep çok olduğu için hemen satışa verildi" (a101 kampanyası varmış. ona özel üretiler belki) bekletilmemis.

    ben de çanakkale'de oturduğumuz için şu örneği verdim telfonda.
    "ezine'ye gidip eski/dinlenmiş ezine peyniri alıyorsunuz. fakat adam kilosu 70tl'den size taze peynir veriyor. neden? çünkü iş çok ve peynir yetişmemis. 30tl'lik taze peyniri size ezine diye iteliyor. bu durumda ne yapardınız? tabii ki almazdınız. çünkü o peynirin dinlenmiş/eskitilmiş ezine peyniri ile ilgisi yok. eskiyen peynir bir çok şeydeki gibi su kaybeder ve azalır. ayrıca eskitme maliyeti de doğal olarak peynire eklenir. siz 70tl'ye taze "ezine peyniri" almazsınız. (ki çanakkale içinde taze keçi peyniri bile 30-35tl civarı. neden? çünkü taze.)

    telefondaki kız haklısınız ama kem küm. (kem küm=ama taze ürün ama satış ama bık cık)

    başka da cevap yok.

    bu arada bir tanesi kapalı, iki adet ton balığınin parası da boşa gitti. taa fabrikaya, ayağına kadar gittiğimiz adamlar "özür dileriz, üründe sorun yok ama getirdiğiniz ürün karşılığı olarak adresinizi verin veya madem ki çanakkale'desiniz, fabrika satış mağazasına buyurun, bize bıraktığınız ürün yerine yenisini verelim" demediler. veya iban isteyip ücret iadesi yapmadılar.

    yıllarca kurumsal şirketlerde çalışmış bir insan olarak son sözüm: pr berbat.

  • bankalara değil de bddk bu işin sorumlusudur..

    saçma mı ? saçma..

    şirketin hesapları, kendi hesaplarım, bir de annemin emeklisinin yattığı hesap dahil 11 banka yönetiyorum..

    sırf bu internet şifresi sebebinden şirketi tek bir bankaya yönlendirmek zorunda kaldım. elden geldiğince böldüm.. tahsile verilen çekleri, yurt dışı müşterilerini, yurt içi müşterilerini ayrı ayrı bankalarda topladım.. sebebi de tamamen bu şifrelerden ötürü her bankaya çek tahsil edilmiş mi? yurt dışı müşteri para göndermiş mi? yurt içi göndermiş mi diye hepsini ayrı ayrı kontrol etmektense en azından neyi bekliyorsam sadece o bankaya giriyorum.

    ajandamın ön sayfası şifre karalanıp, yenisi yazılmış ile dolu.. ajanda da masanın üstünde kasaya mı kilitleyeyim.. oysa tek bir şifre olsa hepsine aynı şifre ile girsek yine rahat olurdu..

    erp programlarında ve online muhasebe programlarında bankaları tanımlayıp bir talimat ile haftalık otomatik hesap ekstresi alıyordun.. şimdi onu da kaldırttı bddk.. luca.net her bankadan yavaş yavaş çıkmaya başladı..

    madem bu kadar güvenlik düşünüyorsun koskoca oluşumsun, bankalar ne dersen yapıyor.. kredi ve çek riskinde nasıl ortak havuz kullandırıyorsan bunlara şifreyi de ortak havuza attır. şifre tek şifre olsun her bankaya ben o şifre ile gireyim. kullanıcı kodum da şahıssa tc, şirketse vergi numaram olsun.

    ya da sen çek bankalara ultimatomu, de ki benim uygulamamdan / web sitemden millet bankaya girecek, açılan sayfada ilgili bankaya tıklayacak karşısına hesapları gelecek..

    çok mu zor lan??

  • zamanında, "kullanıcı dostu* tasarım" nedir, verimlilik nedir bilmeyen bir adam tarafından tasarlanmış, daha sonra da değiştirmek kimsenin aklına gelmemiş ya da gelmiş de kimsenin işine gelmemiş tasarımlara verilen -en azından benim az önce verdiğim- addır bu. örnek vermek gerekirse:

    makarna poşeti: yahu kardeşim yırtarak açmaya çalışırsın açılmaz. sinir olursun, zorlarsın. birden yarıya kadar yırtılır poşet; her yer makarna olur. bir kısmını zorla tencereye dökersin, kalanıyla ve yırtık bir torbayla baş başa kalırsın. atsan atılmaz satsan satılmaz.

    selobant: bir gün biri çıkar da çocukluğunun "en zor dönemi neydi" diye sorarsa, selobandın ucunu bulmaya çalıştığım o elim anlar gelir ilk olarak aklıma. bazı tasarımcı denyolar işi o kadar abartmıştır ki ucunu bulsan bile bandı ordan sökemezsin. bazen de tam ucunu buldum derken tutup çektiğinde bant tam ortadan enlemesine yaryılır ve yarı kalınlıkta bir bant çıkar. şimdi bir değil birçok kayıp uç vardır elinde. her şey daha karmaşıktır.

    mayonez kavanozu: dünyanın stresli işi, dibinde azıcık kalmış bir mayonez kavanozundan çay kaşığıyla, eline mayonez bulaştırmadan kalan mayonezi sıyırmaya çalışmak değil de nedir?

    ortalı defter: ilk sayfalara yazmaya başlamakla eş zamanlı başlar kabus. eğer defter tek ortalı ve kalınca bir defterse satırın sonuna gelince elinizdeki kalem pıt diye giriverir altı boş kağıda. girmese de yazı bozulur eğri büğrü olur. ortalara ulaştıkça her iki taraftaki sayfalar bombelenir. gün ortasındaki kabustur. off.

    meyve suyu kutusu: yeni çıkan ve güya modern tasarımlı olan bu kutuların kapakları çevirerek açılır ve hatta açılırken içindeki koruma bandını da açar. buraya kadar her şey güzeldir. ama eğer bardağa koymaya kalkarsanız güzel başlayan maceranız hiç de hoş olmayan bir şekilde devam eder. bu kutulardan ilk bardağı yere dökmeden doldurabilene tetrapak tarafından fenerbahçeli rambo'nun çaldığı avrasya maratonu kupasının verileceği efsanesi dolaşır market rafları arasında. kutuların üzerinde "açmadan önce çalkalayınız" yazması ama içinde hava olmayan kutuyu çalkalamaya kalkınca oluşan sessizlik dünyanın en hüzünlü sessizliğidir. kutunun dibinde kalan ve asla sahip olamayacağınız o bir yudum meyve suyu da ayrılıkların en acısını yaşatır insana*.

  • los angeles clippers'ın kendisini recruit ettiğini sandığımız son 1 hafta içinde, aksine kendisinin diğer superstarları** clippers'a recruit ettiğini öğrendiğimiz superstar. hepimiz ortada bir the decision olacağını beklerken kawhi leonard sessizce oynayacağı şehri, takımı ve oyuncuları seçmiş ve gerçekleşmesi adına beklemeye-oyalamaya başlamış. goat olabilmek için puppetmaster misali gizliden çalışmış.

    toronto raptors ve los angeles lakers fanlarının hayal kırıklığa uğraması oldukça anlaşılabilir, 1 hafta boyunca kendi takımlarında oynayacağını hayal ettikten, medyadaki çoğu kişinin bu yönde tweetlemesinden sonra oldukça normal. kawhi'nin hareketinin sorguladığını ve kirli bulunmasını dahi empati duyulabilir.

    bir tarafta şampiyonluğa taşıdığın ve tüm ülkeyi peşine taktığın bir takım, oldukça geniş bir kadro ve son derece başarılı bir yönetici olan masai ujiri varken toronto'ya tekrar dönmedi. diğer tarafta, bütün şaşası ile, anthony davis ile, lebron james ile ve max. boşluk yaratmak için ellerinde kalan genç ve ucuz kontratlı oyuncuları** bedavaya göndermiş lakers'ı seçmedi. gerçekten amiyane tabirle ben seçilmem seçerim dedi.

    neden los angeles clippers seçtiğine cevap olarak çok fazla etken buluruz. underdog olduğu ve evine yakın olduğu için dersin, veya kendi karakterine yakın olan(medya ile içli dışlı olmayan) sessiz sakin bir organizasyon olduğu için dersin, dersin de dersin. ama clippers denince bugüne kadar 2 şeyi diyemezdin. birincisi kazanmak kültürü, ikincisi güvenilir yönetim kadrosu için.

    clippers, 2016 yılında doc rivers'ı president of basketball operations mevkinden azlederek ve profesyonel bir yönetim kadrosu kurmaya başlayarak, son 3 senede gösterdiği gelişim (#92236999)nolu entride hamleler üzerinden güzelce özetlenmiş. 2017 yılında kawhi'nin san antonio spurs ile ilişkisi bozulup, gözünü dışarıya çevirdiğinden bu yana doğru hamleler yapan bir takım ve güvenebileceği bir yönetim kadrosu ile karşı karşıyayız.

    bir diğer ve önemli etken ise takımın lob city sonrası nba haritasında kalıcı olabilmek adına kadronun kazanmak için herşeyi yapan, karakterli veteran oyuncular ile doldurulması. ek olarak son 2 yıl draftlarda, yüksek karakterli, söz dinleyen genç oyuncularla mükemmel bir rol dağılımı içinde playoff yarışında bulunması. playoffları 2018'de son 2 maçta kaybetmesi lakin 2019'da 48 galibiyete ulaşması ve ilk turda sağlıklı warriors hanedanı karşısında 2 maç alabilmesi takımın ve rol oyuncularının olası yeni bir hanedan yolculuğuna hazır olduğunu gösterdi.

    kawhi için geriye kalan tek seçim, goat hedefi için en doğru oyuncuları seçme kararı kaldı. ilk olarak kevin durant ile aynı takımda birleşmek istemiş, ama durant'in kyrie ırving ile brooklyn nets yolunu yapması sonrası diğer alternatif paul george a yöneldi. bu noktada belli ki kendisi kariyerinin geri kalanında en uyumlu olacağı superstar ile birlikte geçirmek istemiş, keza lebron james ve anthony davis yanına gitse başarı açısından çok daha kolay kazanabileceği yöne gidebilirdi.

    paul george seçimi biraz detaylandırmak istiyorum, ikiside southern california'da birer yıl arayla doğdular. paul george palmdale doğumlu, koleji fresno state university'de okumuş, aynı kawhi gibi sonuna kadar socal kültüründen çıkmış bir star. oyuncu karakteri ise diğer socal çıkma yıldızlar westbrook-harden gibi defolu değil scottie pippen profiline çok daha yakın bir isim. kawhi bundan sonraki kalan 6-7 yılında lige kendi yoluyla *gümbür gümbür damgasını vuracaktır.

    istediği ortamı ona verecek aday takımlardan, paul george ile birleşmesi adına salary cap ve draft compensation bakımından zengin ve geri kalan kariyerinde planların altüst olmasını engelleyecek bir front office'e sahip takım ile devam etme kararı almış ve son 2 sezon yaptığı her hamleyle kendisini bu vitrine çıkarmış olan los angeles clippers'ı seçmiş olan superstar.

    zannedersem önüzmüdeki sezonda yeni bir dynasty başlangıcı olarak (clippers yönetimine ciddi bir assist de yaparak), aynı şehirde olan rakibinden meşaleyi devralacaktır.

    hoşgelmiştir.

  • daha saçması yapılana kadar en saçma oluşum budur.

    patron "firmamızın sıkıntısı var. bir yerden para bekliyoruz" gibi bir açıklama yapar. sizin iç ses: "bu benim maaş almamam için bir gerekçe değil ki aq" der. dış ses: "anlıyorum ama"lı cümleler kurar.

    kısacası işten soğutan, kabak tadı veren, ipe sapa gelmez, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir durum.

    maaş ödemeyen işe girmeyin arkadaşlar. saçma bir tavsiye gibi duruyor ama böyle işlere girenler olduğu için uyarıyorum !! çünkü giren birini tanıyorum. ben amk...