hesabın var mı? giriş yap

  • istanbul cihangir'de aç olduğu için bir pastaneden 2 poğaça, 2 meyve suyu çalıp parkta bunları yerken yakalanan işsiz gencin işlediği suçun cezası. işin garip yanı, kasadan tek kuruş çalınmamış. televizyona melevizyona dokunulmamış. sadece 2 poğaça ve 2 meyve suyu. o da aç olduğu için. ulan senelerdir, yok "komşusu aç kendisi tok yatan bizden değildir" falan filan diye geyikler söylenirdi. nerede şimdi o insanlar? nerdesiniz amk? kim suçlu? siz suçlusunuz şerefsiz komşular. bir ekmek arası köfte patates veremediniz mi?

    ulan eleman da ne kadar delikanlı bir adamsa 2 tane poğaça 2 meyvesuyu çalmış. allah bilir. 2 tane meyve suyuna da gerek yok diyip ikincisini çaldığı için utanç duymuştur garip. evet suçunun cezasını çekecek. ama onu bu suça iten çevresindeki insanlara yazıklar olsun. puh amınıza koyuyım sizin.

    http://www.haberturk.com/…7-2-pogaca-12-5-yil-hapis

    edit: bence savcıyı suçlamanın gereği olmayan durum. çünkü savcı görevini yapmaktadır. asıl suçlu, o mahallede mutlu mesut yaşayan, tok uyuyup tok uyanan halktır.

  • cem yılmaz'ın en iyi filmi. ona buna gönderme yok, bilim kurgu yok, sosyal medya jargonu yok, zoraki espriler yok. güldüren, üzen ve sonunda hafif gözleri de nemlendiren sıcacık bir film.

  • afrika kıtasının güneydoğu kıyısında bir ülke. hint okyanusu kıyısı gereği masmavi ve oldukça ılık bir denizi var. yasanan ic gerilimlerden dolayi ulkenin anayollari talan edilmis ve dagilmis durumda, bu nedenle en ufak bir yagmurda sel basiyor yollari ve normal araclarla gecilmesini imkansiz kiliyor. gidilmesi tavsiye edilen zamanlar nisan, mayis ve haziran aylari. bu aylarda afrika kitasinin guneyinde yagmur az oldugu ya da hic olmadigi icin. bembeyaz kumlarini, upuzun sahilini ve tropikal adalarini gormek icin bu tarihlerde gitmek en akillicasi. ancak ülkede geçmişte yaşananlar öyle içler acısı ki, insan bu dogal güzellikleri göremiyor. 2. dünya savaşı sonrasında sürekli sömürge olarak yaşamış, sonrasında iç savaşlar çıkmış ve ülkede yaşayan insanlar evlerini, topraklarını terketmişler. ülke ekonomisi çok kötü, halk fakir. şimdilerde ülkede amerikan doları, güney afrika ranti ve son yıllarda da euro kullanılmaya başlanmış.

  • sabah çay servisinde çay yerine kahve istemek için çay ocağı aranır ama telefon açılmaz. bir kaç dakika sonra serviste çay yerine kahve gelir. "telefona yetişemedim, sen az çaldırıyorsun, aradığında da kahve istiyorsun, kesin sensindir diye kahve getirdim" der emekçi ablam.

    ben mi çok basit yaşıyorum o mu çok zeki bilemedim.

  • babamdır. bıçağa takıp, al diye emreder, yer misin asla yoktur. meyve alır kilolarca, yenmeyip çürüyünce ayıklar onları kızarak, bir daha size meyve almayacağım diye. sonraki bir ay her gün sadece kendine yetecek kadar meyve alır, bir elma, iki portakal atıyorum. sonra unutur bir gün, elinde beş kilo meyveyle çıkagelir kurban olduğumun adamı nası yiyelim o kadar meyveyi biz tropikal hayvan mıyız? diyemezsin. canım benim, nane gözlüm.

  • jakuzi

    bu kelime neredeyse dünya'da her dilde aynıdır. etimolojik kökenine bakarken, ilginç bir hikayeye rastladım.

    jacuzzi bros

    7 erkek kardeşin kurduğu bir şirket. kardeşler, abd'ye birinci dünya savaşı uçakları için pervane sağlama sözleşmesini kazandıkları için aile üyeleriyle birlikte abd'ye göç etti.
    orijinal soyadları ıacuzzi idi, ancak, ilk iki erkek kardeş 1907'de italya'dan abd'ye göç ettiklerinde, göçmenlik görevlileri adlarını "jacuzzi" olarak yanlış yazdılar.

    söylenene göre, bir kazada oğlunu kaybeden baba jacuzzi, diğer oğullarına havacılık işine olmayacaksınız dedi. kardeşler de havacılık işini bırakıp, su pompası işine girdiler.

    aile üyelerinden candido jacuzzi'nin oğlu ken jacuzzi'ye romatoid artritini tanısı koyuluyor. bu hastalık eklemleri etkileyen, şiş ve ağrı oluşturan, hatta o dönemde ölümle sonuçlanan bir hastalık. aile ken'i tedavi etmek için ilk hidroterapi pompası olan j-300'ü geliştirdi. pompa, herhangi bir normal küveti bir spaya dönüştürebilen taşınabilir bir cihazdı. daha sonra aile üyeleri bu pompayı geliştirdi ve günümüzdeki jakuzilere dönüştü. adı da öylece kaldı.

    kaynak

  • "iyilik yap denize at" demişler ama atamadım. dayanamayıp anlatacağım. kardeşim maltepe'de orhangazi ilköğretim okulu'nda sınava giriyor. saat 9:20'de okula geldik sohbet ediyoruz.
    "hayatın bu sınava bağlı değil, rahat ol" geyikleri dönerken anons yapıldı, öğrencilerin sınıflara girmesi gerektiği söylendi.
    öptüm, gaz verip yolladım. elimde kahve ile girişin karşısına oturdum, velileri bahçeden şutlayacakları saati bekliyorum.
    aksiyon burada başlıyor...

    feryat figan bir kız binadan fırladı 'anneeee' diyerek haykırmaya başladı. koşarken bir taraftan da 'orhangazi değil osmangazi' demez mi?
    saate baktım 09:44, kız okulun önünde hüngür hüngür ağlıyor, annesi de ağlamaya başlamaz mı?
    yemin ediyorum bana bir haller oldu. bir an her şeyi unuttum, bildiğin hayatımın amacıymış gibi yerimden fırladım.
    50 metre koşup kızın elinden giriş belgesini aldım, adresi haritada bulup beklemelerini söyledim.
    araba 300 metre mesafede, ben günde 2 paket sigara içiyorum ve hayatımın deparını atıyorum.

    arabanın ilk sahibi sakarya il emniyet müdürü, 2. sahibine satarken çakarları sökmüşler ama siren duruyor.
    dörtlüleri yaktım, sireni çalıştırdım saniyeler içinde okulun önündeyim.

    kız ve annesi arabaya atladı, 7 km yol ve 10 dakikadan biraz fazla zaman var.

    7 milyar insanın önünde konuşma yapsam dudağım titremez ama adrenalin varille salgılanıyor.

    ve evet, 09.58.
    okula bir girişim var, padişah saraya böyle girmemiştir.
    kız sarılıp öyle öptü ki, master card reklamı aklıma geldi.
    "paranın satın alamayacağı şeyler vardır, gerisi için onemliuyarilar"

    umarım başarırsın canım, iyi şanslar...

    edit: düzeltme

  • sabah sabah yarabilen insan bu.

    satici1: hosgeldiniz... kampanyamiz var! simdi alin ekimde odeyin!

    satici2: hosgeldin... bizde kampanya yok! simdi alirsaniz ekime, almazsanız sikime kadar ödeyin!

    musteri: (satici2ye parmagini uzatarak): siz biraz daha samimi gibisiniz...

    satici2: elbette yarraaaam